Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ha, mim.
2 Apaçik kitaba ant olsun!
3 Biz onu, Arapça (anladıkları dilde) bir Kur’an kıldık/yaptık. Aklınızı kullanasınız diye!
4 Şüphesiz o, katımızdaki Ana Kitap’ta kayıtlıdır. Elbette Allah’ın şânı yücedir, doğru hüküm/karar verendir.
5 Şimdi o Zikri (Kur’an’ı) sizden uzaklaştırıp, bir yana mı atalım? Siz haddi aşan bir halk oldunuz diye!
6 Öncekilere de nice nebîler/peygamberler gönderdik!
7 Onlara hiçbir nebî/peygamber gelmedi ki; onunla alay ediyor olmasınlar.
8 Biz de güç bakımından bunlardan daha çetinini helâk ettik. Nitekim evvelkilerin örneği geçmiştir!
9 Eğer onlara: “Gökleri ve yeryüzünü kim yarattı?” diye sorsan elbette: “Çok üstün olan, bilen yarattı” derler.
10 O, sizin için yeryüzünü bir beşik yapmış, orada size birtakım yollar var etmiştir, doğru gidesiniz diye!
11 O, gökyüzünden bir ölçüye göre su indirdi de, onunla ölü bir memleketi yeniden canlandırdı. Siz de işte böyle çıkarılacaksınız!
12 O, bütün çiftleri yarattı, sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri de var etti.
13 Onların sırtlarına binip üzerlerine kurulduğunuz zaman da, Rabbinizin nimetini anasınız ve: “Bunları bize boyun eğdiren ne yücedir! Yoksa biz bunları hizmetimize uygun yapamazdık.”
14 “evet elbette biz Rabbimizin huzuruna dönücüleriz” diyesiniz.
15 Oysa onlar, kullarından O’na (Allah’a) bir parça tasarladılar! Gerçekten insan, apaçık bir nankördür.
16 Yoksa o, yarattıklarından kızları kendisine edindi de, oğulları size mi seçip bıraktı?
17 Onlardan birisi, O Rahmân için ileri sürdüğü örnek ile müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş bir halde, öfkeyle yutkunup durur!
18 “süs içinde yetiştirilen, savaşta kendini gösteremeyecek olanı mı?”
19 Rahmân’ın kulları olan melekleri, dişiler olarak tasarladılar/zannettiler. Onların yaratılışlarına mı şahit oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklar!
20 Dediler ki: “Eğer Rahmân dileseydi biz onlara tapmazdık.” Onların bu hususta herhangi bir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna dayanarak yalan söylüyorlar.
21 Yoksa biz, bundan önce onlara kitap verdik de, şimdi ona mı tutunuyorlar?
22 Hayır, aksine, dediler ki: “Biz atalarımızı bir yol üzerinde bulduk, şüphesiz biz de onların izlerinde dosdoğru gidiyoruz.”
23 Işte böyle; senden önce de hangi kente bir uyarıcı gönderdiysek, oranın ileri gelen/refah sahipleri şöyle dediler: “Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz de onların izlerine bağlı kalanlarız”.
24 (o peygamberlerden her biri) dedi ki: “Ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz yoldan daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” Onlar da dediler ki: “Şüphesiz ki biz, gönderildiğin şeyi inkâr edicileriz.”
25 Biz de onlardan intikam aldık. Öyleyse bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?
26 Hani bir ZAMAN İbrahim babasına ve halkına şöyle demişti: “Ben, sizin kulluk ettiklerinizden kesinlikle uzağım.
27 Beni yaratan hariç! Şüphesiz O, bana doğru yolu gösterendir.”
28 (İbrahim) bu sözü, ardında kalıcı bir söz yaptı ki, onlar doğru yola dönsünler.
29 Doğrusu bunları ve babalarını kendilerine apaçık gerçeği ortaya koyan, bir elçi gelinceye kadar yaşatıp geçindirdim.
30 Gerçek kendilerine gelince; “Bu bir büyüdür, biz onu inkâr edicileriz” dediler.
31 Yine dediler ki: “Bu Kur’an şu iki şehirden, (mevki sahibi) büyük bir adam üzerine indirilmeli değil miydi?”
32 Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatı içinde, onların aralarındaki geçim kaynaklarına Biz izin verdik. Onlardan bazısını, bazıları üzerine derecelerle/kabiliyetce üstün kıldık ki; onların bazısı bazısını çalıştırsın! Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıkları şeylerden daha iyidir.
33 Şayet insanların (özenti nedeniyle özgür düşünemeyen), bir tek millet olması durumu olmasaydı; elbette, Rahmân(iyiliği sonsuz olan)’ı inkâr eden kimselerin evlerine; gümüşten çatılar ve üzerinde çıkıp yükselecekleri merdivenler,
34 Odalarına kapılar ve üzerinde yaslanacakları koltuklar yapardık
35 Ve daha nice süs!.. Bunların hepsi, yalnızca dünya hayatının geçimliğinden ibarettir! Ahiret ise Rabbinin katında korunup sakınanlar içindir.
36 Kim rahmân’ın Zikrinden (Kur’an’dan), yüz çevirerek görmezlikten gelirse; Biz ona şeytanı musallat ederiz/iliştiririz; artık bu, onun yakın bir arkadaşı olur.
37 Kendileri yoldan çıkıp saptıkları halde onlar sanırlar ki, kendileri doğru yoldadırlar!
38 Nihayet bize geldiği zaman dedi ki: “Ah ne olurdu! Benimle senin aranda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı! Meğer bu arkadaş ne kötüymüş!”
39 Bugün (konuşmanız) size asla fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz hainlik ettiniz/zulmettiniz. Mutlaka siz azapta da ortaksınız.
40 Öyleyse, sağırlara (işitmek istemeyenlere) sen mi işittireceksin? Ya da körü (aklını kullanmayanı, görmek istemeyeni) ve apaçık bir sapkınlık içinde olan kimseyi, sen mi hidayete/doğru yola ileteceksin?
41 Biz seni alıp (vefat ettirip) götürsek de, kesinlikle yine de onlardan intikam alırız.
42 Ya da onları tehdit ettiğimiz (azabı) sana gösteririz. Elbette Biz, onlara güç yetiricileriz.
43 Öyleyse sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl/gereğini yerine getir. Çünkü sen, dosdoğru bir yoldasın.
44 Şüphesiz bu (Kur’an), sana ve halkına bir öğüttür. Ama yakında sorgulanacaksınız!
45 Senden önce gönderdiğimiz rasûllerimizden/elçilerimizden sor: “Biz Rahmân’ın yanında, ibadet edilecek başka ilâhlar/tanrılar kılmış mıyız?”
46 Ant olsun Musa’yı ayetlerimizle, Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik. “Ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim” dedi.
47 Fakat ayetlerimizle onlara gelince, onlar o zama, onlarla alay ederek gülüyorlar!
48 Oysa, onlara hiçbir ayet/mucize göstermedik ki, diğerinden daha büyük olmasın! Onları, azap ile yakaladık, dönsünler diye.
49 Ve dediler ki: “Ey sihirbaz! Bizim için Rabbine, senin katındaki sözü hürmetine dua et; gerçekten biz de doğru yola geleceğiz.”
50 Fakat onlardan azabı kaldırdığımız zaman, bir de bakarsın ki, onlar sözlerini bozuyorlar!..
51 Firavun, kavminin içinde bağırdı, dedi ki: “Ey kavmim! Mısır’ın mülkü ve altımdan akıp giden şu nehirler benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?
52 Ben şu zavallı ve neredeyse söz anlatamayacak olan kişiden üstün değil miyim?
53 Onun üzerine altından bilezikler atılmalı değil miydi? Veya onunla birlikte birbiri ardınca dizili melekler gelmeli değil miydi?”
54 Böylelikle kavmini kandırıp aşağıladı. Onlar da ona boyun eğdiler! Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler.
55 Sonunda bizi hışımlandırınca onlardan intikam aldık! Derhal hepsini boğduk.
56 Böylece onları geçmiş atalar olarak ve sonradan gelenler için bir misâl kıldık.
57 Şimdi, ne zaman bir örnek olarak Meryem oğlu anlatılsa, kavmin hemen ondan ötürü feryat ediyor!
58 Diyorlar ki: “Bizim ilâhlarımız mı (tapındığımız melekler mi) daha iyi, yoksa o mu (İsa mı?)” Bunu sana ancak tartışmak için misal verdiler. Doğrusu onlar düşmanlık eden bir topluluktur.
59 O (isa), ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur!
60 Ve eğer dileseydik/özgür irade vermeseydik, sizden melekler olur, yeryüzünde sizin yerinize geçerlerdi!
61 Ve şüphesiz o (babasız yaratılmış İsa’nın doğumu) Saati (Kıyamet’in yaklaşmış olduğunu) hatırlatan bir mucizedir/ilimdir. O saatin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, Bana uyun, doğru yol budur.
62 Sakın şeytan sizi bu yoldan alıkoymasın. Çünkü o, sizin için apaçık saldırgan bir düşmandır.
63 Isa açık delillerle gelince dedi ki: “Size ‘Hikmet’i getirdim. Size hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını açıklamak için geldim. Allah’tan sakının ve bana uyun!
64 Şüphesiz Allah; O benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. Dosdoğru yol işte budur!”
65 Sonra aralarından çıkan gruplar birbirleriyle ayrılığa düştüler. Artık o zulmedenlerin vay haline! Acıklı bir günün azabından dolayı!
66 Onlar, ille de saati mi bekliyorlar? Farkında olmadıkları bir anda, ansızın kendilerine gelmesini mi?
67 O gün samimî dostlar birbirlerine düşmandırlar! Allah’tan korkup sakınanlar hariç!
68 “ey kullarim! Bugün size korku yoktur ve siz üzülmezsiniz.”
69 Bunlar ayetlerimize inandılar ve teslim olarak gereğini yerine getirmeye çalıştılar.
70 “siz ve eşleriniz cennete girin! Ağırlanarak neşelendirileceksiniz.”
71 Onların etrafında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır; orada nefislerin çektiği ve gözlerinin hoşlandığı şeyler vardır. “Siz orada (ölümsüz) sürekli kalıcılarsınız.
72 Yapmış olduklarınıza karşılık, size miras bırakılan cennet işte budur!
73 Orada sizin için birçok meyveler vardır onlardan yersiniz.”
74 Şüphesiz suçlular cehennem azabı içinde sonsuz kalıcıdırlar.
75 Onlardan hiç kesintiye uğramayacaktır ve onlar orada ümitsizdirler!
76 Biz onlara zulmetmedik, fakat kendilerine zulmediyorlardı.
77 (kâfirler) şöyle seslendiler: “Ey Malik! (Ey cehennem görevlisi, söyle de) Rabbin, bizim işimizi bitirsin/hakkımızda hükmünü (acele) versin.” O (görevli) dedi ki: “Şüphesiz siz sonsuza dek kalıcısınız.”
78 (siz ey günahkârlar!) Ant olsun, Biz size gerçeği getirdik, fakat pek çoğunuz gerçekten/gerçek olandan hoşlanmıyor.
79 Yoksa bir iş mi kararlaştırdılar? Şüphesiz, Biz de kararlılarız!
80 Yoksa sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Aksine işitiriz. Yanlarında bulunan elçilerimiz de yazıyorlar.
81 (Ey Muhammed/ey İNANAN KİŞİ, onlara) de ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı (ki O, bundan münezzehtir), ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum!”
82 Göklerin ve yeryüzünün Rabbi, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelendirmelerinden münezzehtir/uzaktır!
83 Bırak onları dalsınlar ve oyalansınlar, kendilerine vadedilen günlerine kavuşuncaya kadar!
84 O, gökyüzünde de tek İlâh’tır/imparatordur. yeryüzünde de tek İlâh’tır/imparatordur. O, bilir ve doğru hüküm/karar verendir.
85 Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasında bulunanların mülkü/imparatorluğu kendisine ait olan Allah ne yücedir! Saatin bilgisi O’nun yanındadır. O’nun huzuruna döndürülürsünüz.
86 Bazılarının o’ndan başka sığınıp yalvardıkları kimseler, şefaate güç yetiremezler; ancak hakikatleri bilenler şahitlik/şefaat edebilirler.
87 Eğer onlara kendilerini kim yarattı? diye sorsan, elbette; “Allah” derler. O halde bu sapkınlık neden?
88 O elçinin sözü şu olmuştur: “Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir topluluktur.”
89 Sen onlardan vazgeç/ayrıl: “Size selâm olsun/iyi günler” diyerek! Çünkü yakında bilecekler!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ 2
اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ 3
وَاِنَّهُ ف۪ٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَك۪يمٌۜ 4
اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ 5
وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْاَوَّل۪ينَ 6
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 7
فَاَهْلَكْـنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشاً وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّل۪ينَ 8
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۙ 9
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ 10
وَالَّذ۪ي نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍۚ فَاَنْشَرْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۚ كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ 11
وَالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَۙ 12
لِتَسْتَوُ۫ا عَلٰى ظُهُورِه۪ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَۙ 13
وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ 14
وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِه۪ جُزْءاًۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُب۪ينٌۜ 15
اَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَاَصْفٰيكُمْ بِالْبَن۪ينَ۟ 16
وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌ 17
اَوَمَنْ يُنَشَّؤُ۬ا فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُب۪ينٍ 18
وَجَعَلُوا الْمَلٰٓئِكَةَ الَّذ۪ينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثاًۜ اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْۜ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ 19
وَقَالُوا لَوْ شَٓاءَ الرَّحْمٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْۜ مَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۗ اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَۜ 20
اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً مِنْ قَبْلِه۪ فَهُمْ بِه۪ مُسْتَمْسِكُونَ 21
بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ 22
وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ 23
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِاَهْدٰى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ اٰبَٓاءَكُمْۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ 24
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ۟ 25
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ 26
اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ 27
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً ف۪ي عَقِبِه۪ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 28
بَلْ مَتَّعْتُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُب۪ينٌ 29
وَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِه۪ كَافِرُونَ 30
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظ۪يمٍ 31
اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً سُخْرِياًّۜ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ 32
وَلَوْلَٓا اَنْ يَكُونَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفاً مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَۙ 33
وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ 34
وَزُخْرُفاًۜ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟ 35
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ 36
وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ 37
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ 38
وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ 39
اَفَاَنْتَ تُسْمِــعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 40
فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَۙ 41
اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ 42
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّـذ۪ٓي اُو۫حِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 43
وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ 44
وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟ 45
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَقَالَ اِنّ۪ي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 46
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ 47
وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 48
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّـنَا لَمُهْتَدُونَ 49
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ 50
وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ 51
اَمْ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ مَه۪ينٌ وَلَا يَكَادُ يُب۪ينُ 52
فَلَوْلَٓا اُلْقِيَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ الْمَلٰٓئِكَةُ مُقْتَرِن۪ينَ 53
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَاَطَاعُوهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ 54
فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 55
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْاٰخِر۪ينَ۟ 56
وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلاً اِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ 57
وَقَالُٓوا ءَاٰلِهَتُنَا خَيْرٌ اَمْ هُوَۜ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ اِلَّا جَدَلاًۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ 58
اِنْ هُوَ اِلَّا عَبْدٌ اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلاً لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَۜ 59
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً فِي الْاَرْضِ يَخْلُفُونَ 60
وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ 61
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ 62
وَلَمَّا جَٓاءَ ع۪يسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي تَخْتَلِفُونَ ف۪يهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ 63
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ 64
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ 65
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 66
اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ‌۟ 67
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ 68
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ 69
اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ 70
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ 71
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 72
لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ 73
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ 74
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَۚ 75
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِم۪ينَ 76
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ 77
لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ 78
اَمْ اَبْرَمُٓوا اَمْراً فَاِنَّا مُبْرِمُونَۚ 79
اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ 80
قُلْ اِنْ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ وَلَدٌۗ فَاَنَا۬ اَوَّلُ الْعَابِد۪ينَ 81
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ 82
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ 83
وَهُوَ الَّذ۪ي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ 84
وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 85
وَلَا يَمْلِكُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ 86
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَۙ 87
وَق۪يلِه۪ يَا رَبِّ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَۢ 88
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 89
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
Ha, mim.
1
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ
Apaçik kitaba ant olsun!
2
اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ
Biz onu, Arapça (anladıkları dilde) bir Kur’an kıldık/yaptık. Aklınızı kullanasınız diye!
3
وَاِنَّهُ ف۪ٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَك۪يمٌۜ
Şüphesiz o, katımızdaki Ana Kitap’ta kayıtlıdır. Elbette Allah’ın şânı yücedir, doğru hüküm/karar verendir.
4
اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ
Şimdi o Zikri (Kur’an’ı) sizden uzaklaştırıp, bir yana mı atalım? Siz haddi aşan bir halk oldunuz diye!
5
وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْاَوَّل۪ينَ
Öncekilere de nice nebîler/peygamberler gönderdik!
6
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Onlara hiçbir nebî/peygamber gelmedi ki; onunla alay ediyor olmasınlar.
7
فَاَهْلَكْـنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشاً وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّل۪ينَ
Biz de güç bakımından bunlardan daha çetinini helâk ettik. Nitekim evvelkilerin örneği geçmiştir!
8
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۙ
Eğer onlara: “Gökleri ve yeryüzünü kim yarattı?” diye sorsan elbette: “Çok üstün olan, bilen yarattı” derler.
9
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ
O, sizin için yeryüzünü bir beşik yapmış, orada size birtakım yollar var etmiştir, doğru gidesiniz diye!
10
وَالَّذ۪ي نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍۚ فَاَنْشَرْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۚ كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ
O, gökyüzünden bir ölçüye göre su indirdi de, onunla ölü bir memleketi yeniden canlandırdı. Siz de işte böyle çıkarılacaksınız!
11
وَالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَۙ
O, bütün çiftleri yarattı, sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri de var etti.
12
لِتَسْتَوُ۫ا عَلٰى ظُهُورِه۪ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَۙ
Onların sırtlarına binip üzerlerine kurulduğunuz zaman da, Rabbinizin nimetini anasınız ve: “Bunları bize boyun eğdiren ne yücedir! Yoksa biz bunları hizmetimize uygun yapamazdık.”
13
وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ
“evet elbette biz Rabbimizin huzuruna dönücüleriz” diyesiniz.
14
وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِه۪ جُزْءاًۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُب۪ينٌۜ
Oysa onlar, kullarından O’na (Allah’a) bir parça tasarladılar! Gerçekten insan, apaçık bir nankördür.
15
اَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَاَصْفٰيكُمْ بِالْبَن۪ينَ۟
Yoksa o, yarattıklarından kızları kendisine edindi de, oğulları size mi seçip bıraktı?
16
وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌ
Onlardan birisi, O Rahmân için ileri sürdüğü örnek ile müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş bir halde, öfkeyle yutkunup durur!
17
اَوَمَنْ يُنَشَّؤُ۬ا فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُب۪ينٍ
“süs içinde yetiştirilen, savaşta kendini gösteremeyecek olanı mı?”
18
وَجَعَلُوا الْمَلٰٓئِكَةَ الَّذ۪ينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثاًۜ اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْۜ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ
Rahmân’ın kulları olan melekleri, dişiler olarak tasarladılar/zannettiler. Onların yaratılışlarına mı şahit oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklar!
19
وَقَالُوا لَوْ شَٓاءَ الرَّحْمٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْۜ مَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۗ اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَۜ
Dediler ki: “Eğer Rahmân dileseydi biz onlara tapmazdık.” Onların bu hususta herhangi bir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna dayanarak yalan söylüyorlar.
20
اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً مِنْ قَبْلِه۪ فَهُمْ بِه۪ مُسْتَمْسِكُونَ
Yoksa biz, bundan önce onlara kitap verdik de, şimdi ona mı tutunuyorlar?
21
بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ
Hayır, aksine, dediler ki: “Biz atalarımızı bir yol üzerinde bulduk, şüphesiz biz de onların izlerinde dosdoğru gidiyoruz.”
22
وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ
Işte böyle; senden önce de hangi kente bir uyarıcı gönderdiysek, oranın ileri gelen/refah sahipleri şöyle dediler: “Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz de onların izlerine bağlı kalanlarız”.
23
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِاَهْدٰى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ اٰبَٓاءَكُمْۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ
(o peygamberlerden her biri) dedi ki: “Ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz yoldan daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” Onlar da dediler ki: “Şüphesiz ki biz, gönderildiğin şeyi inkâr edicileriz.”
24
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ۟
Biz de onlardan intikam aldık. Öyleyse bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?
25
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ
Hani bir ZAMAN İbrahim babasına ve halkına şöyle demişti: “Ben, sizin kulluk ettiklerinizden kesinlikle uzağım.
26
اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ
Beni yaratan hariç! Şüphesiz O, bana doğru yolu gösterendir.”
27
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً ف۪ي عَقِبِه۪ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
(İbrahim) bu sözü, ardında kalıcı bir söz yaptı ki, onlar doğru yola dönsünler.
28
بَلْ مَتَّعْتُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُب۪ينٌ
Doğrusu bunları ve babalarını kendilerine apaçık gerçeği ortaya koyan, bir elçi gelinceye kadar yaşatıp geçindirdim.
29
وَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِه۪ كَافِرُونَ
Gerçek kendilerine gelince; “Bu bir büyüdür, biz onu inkâr edicileriz” dediler.
30
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظ۪يمٍ
Yine dediler ki: “Bu Kur’an şu iki şehirden, (mevki sahibi) büyük bir adam üzerine indirilmeli değil miydi?”
31
اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً سُخْرِياًّۜ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatı içinde, onların aralarındaki geçim kaynaklarına Biz izin verdik. Onlardan bazısını, bazıları üzerine derecelerle/kabiliyetce üstün kıldık ki; onların bazısı bazısını çalıştırsın! Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıkları şeylerden daha iyidir.
32
وَلَوْلَٓا اَنْ يَكُونَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفاً مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَۙ
Şayet insanların (özenti nedeniyle özgür düşünemeyen), bir tek millet olması durumu olmasaydı; elbette, Rahmân(iyiliği sonsuz olan)’ı inkâr eden kimselerin evlerine; gümüşten çatılar ve üzerinde çıkıp yükselecekleri merdivenler,
33
وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ
Odalarına kapılar ve üzerinde yaslanacakları koltuklar yapardık
34
وَزُخْرُفاًۜ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟
Ve daha nice süs!.. Bunların hepsi, yalnızca dünya hayatının geçimliğinden ibarettir! Ahiret ise Rabbinin katında korunup sakınanlar içindir.
35
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ
Kim rahmân’ın Zikrinden (Kur’an’dan), yüz çevirerek görmezlikten gelirse; Biz ona şeytanı musallat ederiz/iliştiririz; artık bu, onun yakın bir arkadaşı olur.
36
وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ
Kendileri yoldan çıkıp saptıkları halde onlar sanırlar ki, kendileri doğru yoldadırlar!
37
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ
Nihayet bize geldiği zaman dedi ki: “Ah ne olurdu! Benimle senin aranda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı! Meğer bu arkadaş ne kötüymüş!”
38
وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
Bugün (konuşmanız) size asla fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz hainlik ettiniz/zulmettiniz. Mutlaka siz azapta da ortaksınız.
39
اَفَاَنْتَ تُسْمِــعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Öyleyse, sağırlara (işitmek istemeyenlere) sen mi işittireceksin? Ya da körü (aklını kullanmayanı, görmek istemeyeni) ve apaçık bir sapkınlık içinde olan kimseyi, sen mi hidayete/doğru yola ileteceksin?
40
فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَۙ
Biz seni alıp (vefat ettirip) götürsek de, kesinlikle yine de onlardan intikam alırız.
41
اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ
Ya da onları tehdit ettiğimiz (azabı) sana gösteririz. Elbette Biz, onlara güç yetiricileriz.
42
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّـذ۪ٓي اُو۫حِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Öyleyse sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl/gereğini yerine getir. Çünkü sen, dosdoğru bir yoldasın.
43
وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ
Şüphesiz bu (Kur’an), sana ve halkına bir öğüttür. Ama yakında sorgulanacaksınız!
44
وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟
Senden önce gönderdiğimiz rasûllerimizden/elçilerimizden sor: “Biz Rahmân’ın yanında, ibadet edilecek başka ilâhlar/tanrılar kılmış mıyız?”
45
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَقَالَ اِنّ۪ي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Ant olsun Musa’yı ayetlerimizle, Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik. “Ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim” dedi.
46
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ
Fakat ayetlerimizle onlara gelince, onlar o zama, onlarla alay ederek gülüyorlar!
47
وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Oysa, onlara hiçbir ayet/mucize göstermedik ki, diğerinden daha büyük olmasın! Onları, azap ile yakaladık, dönsünler diye.
48
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّـنَا لَمُهْتَدُونَ
Ve dediler ki: “Ey sihirbaz! Bizim için Rabbine, senin katındaki sözü hürmetine dua et; gerçekten biz de doğru yola geleceğiz.”
49
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ
Fakat onlardan azabı kaldırdığımız zaman, bir de bakarsın ki, onlar sözlerini bozuyorlar!..
50
وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ
Firavun, kavminin içinde bağırdı, dedi ki: “Ey kavmim! Mısır’ın mülkü ve altımdan akıp giden şu nehirler benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?
51
اَمْ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ مَه۪ينٌ وَلَا يَكَادُ يُب۪ينُ
Ben şu zavallı ve neredeyse söz anlatamayacak olan kişiden üstün değil miyim?
52
فَلَوْلَٓا اُلْقِيَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ الْمَلٰٓئِكَةُ مُقْتَرِن۪ينَ
Onun üzerine altından bilezikler atılmalı değil miydi? Veya onunla birlikte birbiri ardınca dizili melekler gelmeli değil miydi?”
53
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَاَطَاعُوهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ
Böylelikle kavmini kandırıp aşağıladı. Onlar da ona boyun eğdiler! Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler.
54
فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Sonunda bizi hışımlandırınca onlardan intikam aldık! Derhal hepsini boğduk.
55
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْاٰخِر۪ينَ۟
Böylece onları geçmiş atalar olarak ve sonradan gelenler için bir misâl kıldık.
56
وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلاً اِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ
Şimdi, ne zaman bir örnek olarak Meryem oğlu anlatılsa, kavmin hemen ondan ötürü feryat ediyor!
57
وَقَالُٓوا ءَاٰلِهَتُنَا خَيْرٌ اَمْ هُوَۜ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ اِلَّا جَدَلاًۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ
Diyorlar ki: “Bizim ilâhlarımız mı (tapındığımız melekler mi) daha iyi, yoksa o mu (İsa mı?)” Bunu sana ancak tartışmak için misal verdiler. Doğrusu onlar düşmanlık eden bir topluluktur.
58
اِنْ هُوَ اِلَّا عَبْدٌ اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلاً لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَۜ
O (isa), ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur!
59
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً فِي الْاَرْضِ يَخْلُفُونَ
Ve eğer dileseydik/özgür irade vermeseydik, sizden melekler olur, yeryüzünde sizin yerinize geçerlerdi!
60
وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
Ve şüphesiz o (babasız yaratılmış İsa’nın doğumu) Saati (Kıyamet’in yaklaşmış olduğunu) hatırlatan bir mucizedir/ilimdir. O saatin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, Bana uyun, doğru yol budur.
61
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
Sakın şeytan sizi bu yoldan alıkoymasın. Çünkü o, sizin için apaçık saldırgan bir düşmandır.
62
وَلَمَّا جَٓاءَ ع۪يسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي تَخْتَلِفُونَ ف۪يهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ
Isa açık delillerle gelince dedi ki: “Size ‘Hikmet’i getirdim. Size hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını açıklamak için geldim. Allah’tan sakının ve bana uyun!
63
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
Şüphesiz Allah; O benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. Dosdoğru yol işte budur!”
64
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
Sonra aralarından çıkan gruplar birbirleriyle ayrılığa düştüler. Artık o zulmedenlerin vay haline! Acıklı bir günün azabından dolayı!
65
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Onlar, ille de saati mi bekliyorlar? Farkında olmadıkları bir anda, ansızın kendilerine gelmesini mi?
66
اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ‌۟
O gün samimî dostlar birbirlerine düşmandırlar! Allah’tan korkup sakınanlar hariç!
67
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ
“ey kullarim! Bugün size korku yoktur ve siz üzülmezsiniz.”
68
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ
Bunlar ayetlerimize inandılar ve teslim olarak gereğini yerine getirmeye çalıştılar.
69
اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ
“siz ve eşleriniz cennete girin! Ağırlanarak neşelendirileceksiniz.”
70
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ
Onların etrafında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır; orada nefislerin çektiği ve gözlerinin hoşlandığı şeyler vardır. “Siz orada (ölümsüz) sürekli kalıcılarsınız.
71
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Yapmış olduklarınıza karşılık, size miras bırakılan cennet işte budur!
72
لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ
Orada sizin için birçok meyveler vardır onlardan yersiniz.”
73
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ
Şüphesiz suçlular cehennem azabı içinde sonsuz kalıcıdırlar.
74
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَۚ
Onlardan hiç kesintiye uğramayacaktır ve onlar orada ümitsizdirler!
75
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِم۪ينَ
Biz onlara zulmetmedik, fakat kendilerine zulmediyorlardı.
76
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ
(kâfirler) şöyle seslendiler: “Ey Malik! (Ey cehennem görevlisi, söyle de) Rabbin, bizim işimizi bitirsin/hakkımızda hükmünü (acele) versin.” O (görevli) dedi ki: “Şüphesiz siz sonsuza dek kalıcısınız.”
77
لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
(siz ey günahkârlar!) Ant olsun, Biz size gerçeği getirdik, fakat pek çoğunuz gerçekten/gerçek olandan hoşlanmıyor.
78
اَمْ اَبْرَمُٓوا اَمْراً فَاِنَّا مُبْرِمُونَۚ
Yoksa bir iş mi kararlaştırdılar? Şüphesiz, Biz de kararlılarız!
79
اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
Yoksa sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Aksine işitiriz. Yanlarında bulunan elçilerimiz de yazıyorlar.
80
قُلْ اِنْ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ وَلَدٌۗ فَاَنَا۬ اَوَّلُ الْعَابِد۪ينَ
(Ey Muhammed/ey İNANAN KİŞİ, onlara) de ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı (ki O, bundan münezzehtir), ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum!”
81
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Göklerin ve yeryüzünün Rabbi, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelendirmelerinden münezzehtir/uzaktır!
82
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ
Bırak onları dalsınlar ve oyalansınlar, kendilerine vadedilen günlerine kavuşuncaya kadar!
83
وَهُوَ الَّذ۪ي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ
O, gökyüzünde de tek İlâh’tır/imparatordur. yeryüzünde de tek İlâh’tır/imparatordur. O, bilir ve doğru hüküm/karar verendir.
84
وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasında bulunanların mülkü/imparatorluğu kendisine ait olan Allah ne yücedir! Saatin bilgisi O’nun yanındadır. O’nun huzuruna döndürülürsünüz.
85
وَلَا يَمْلِكُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Bazılarının o’ndan başka sığınıp yalvardıkları kimseler, şefaate güç yetiremezler; ancak hakikatleri bilenler şahitlik/şefaat edebilirler.
86
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَۙ
Eğer onlara kendilerini kim yarattı? diye sorsan, elbette; “Allah” derler. O halde bu sapkınlık neden?
87
وَق۪يلِه۪ يَا رَبِّ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَۢ
O elçinin sözü şu olmuştur: “Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir topluluktur.”
88
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Sen onlardan vazgeç/ayrıl: “Size selâm olsun/iyi günler” diyerek! Çünkü yakında bilecekler!
89

Sureler

Mealler