Sureler
Mealler
Önceki
Kaf Suresi
Sonraki
Tûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 (Rüzgâr gibi) savurup dağıtanlara,
2 (Bulutlar gibi) ağır yükleri yüklenip taşıyanlara,
3 (Gemiler gibi) kolayca akıp gidenlere,
4 Ve Allah’tan gerekli emri alan ve iş bölümüyle (O’nun nimetlerini) taksim edip dağıtan (farklı mertebelerdeki meleklere) yemin olsun ki:
5 Size va’dedilen mutlaka gerçektir;
6 Ve o Mahkeme kesinlikle vuku bulacak (ve herkes, yaptığının karşılığını görecektir).
7 (Meleklerin ve gök cisimlerinin hareketi, Allah’ın emirlerinin tebliği ve yerine getirilmesi, yerdeki şuurlu varlıkların amellerinin yükselmesi için) süslü yollarla, yörüngelerle dolu gök hakkı için,
8 Siz, (Kur’ân ve onu nasıl niteleyeceğiniz konusunda) tam bir çelişki içindesiniz.
9 (İnanç, davranış ve düşüncede takip edilmesi gereken) doğru yoldan ancak Kur’ân konusunda aldanan uzaklaşır gider.
10 Allah’ın rahmetinden uzak olsun o sadece zanna dayanarak konuşup duran yalancılar;
11 Ki onlar, cehaletle sarhoş, hak konusunda tam bir gaflet ve kayıtsızlık içindedirler.
12 Bir de kalkıp, “Ne zamanmış bu Hesap Günü?” diye soruyorlar.
13 O gün, onların Ateş üzerinde kıvrandırılacakları gündür.
14 “Tadın hak ettiğiniz azabı! İşte, (alaylı alaylı) ‘Ne zaman?’ diye bir an önce gelmesini istediğiniz azap!”
15 Ama içleri Allah’a gönülden saygı besleyen ve O’na karşı gelmekten sakınan (müttakî) ler, bahçelerde ve su başlarındadırlar.
16 Rabbilerinin kendilerine bahşettiği mükâfatları alıp durmaktadırlar. Onlar, bundan önce (dünyada iken), Allah’ın kendilerini gördüğünün şuuru içinde iyiliğe kilitlenmiş kimselerdi.
17 Geceleri az uyur (ve Rabbilerine ibadetten hiçbir zaman geri durmazlardı).
18 Seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
19 Mallarında, istemek zorunda kalan fakirlerin ve (iffetlerinden dolayı isteyemeyen) yoksunların hakkı olduğunun şuurunda idiler (ve bu hakları hak sahiplerine verirlerdi).
20 Yeryüzünde kesin inanmak isteyenler için apaçık deliller vardır;
21 Ve bizzat kendi içinizde, kendi varlığınızda da. Böyleyken, gözünüzü açıp da gerçeği görmeyecek misiniz?
22 Gökte de hem rızkınız vardır, hem de size va’dedilen.
23 Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu va’d, nasıl sizin konuşmanız bir gerçekse, size iletilen öyle bir gerçektir.
24 İbrahim’in o şerefli misafirlerinden haberin olmuş muydu?
25 Hani (bir gün evinde iken) yanına varmışlar ve selâm vermişlerdi. İbrahim de, selâmlarını almıştı. “Tanımadığım, fevkalâdeliği olan kimseler!” diye geçirdi içinden.
26 Beklemeden ailesinin yanına geçti ve semiz dana kebabı getirdi.
27 Önlerine koyup, “Buyurmaz mısınız?” dedi.
28 (Ama ondan yemediklerini görünce,) onlardan yana içine bir endişe düştü. “Endişelenme!” dediler. Sonra da ona büyük ilim sahibi olacak bir oğul müjdelediler.
29 (Bu arada konuşulanları duyan) eşi çığlık atarak yaklaştı ve elini yüzüne vurarak, “Benim gibi bir kocakarının mı çocuğu olacak?” dedi.
30 “Evet, Rabbin böyle buyurdu;” dediler, “muhakkak ki O, her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır, her şeyi hakkıyla bilendir.”
31 (İbrahim,) “Ey (Allah’ın) elçileri, gelişinizin asıl sebebi nedir?” diye sordu.
32 “Biz,” dediler, “hayatları günah hasadından ibaret suçlu bir topluluğa gönderildik,
33 “Başlarına çamurdan pişirilmiş taşlar indireceğiz,
34 “Sınır tanımaz ve Allah’ın verdiği duygu, meleke ve kabiliyetleri boşa sarfedenlerin her biri için Rabbinin katında belirlenmiş ve damgalanmış (taşlar).”
35 (Derken elçilerimiz o topluluğa vardılar ve önce) orada bulunan mü’minleri (azap menzilinin dışına) çıkardık.
36 Şu kadar ki, orada Müslüman olarak tek bir hane halkından başkasını bulmadık.
37 Neticede, o memlekette (Allah’ın) acı azabından ve cezasından korkanlar için bir ibret mesajı bıraktık.
38 Musa(nın yaşadıkların)da da (bir ibret mesajı vardır). Hatırla ki, O’nu apaçık bir delille Firavun’a göndermiştik.
39 Ama Firavun, kendisine dayandığı ordusuyla birlikte haktan yüz çevirdi ve (Musa hakkında) “Bu”, dedi, “ya bir büyücü veya bir deli.”
40 Neticede Firavun’u da ordularını da kıskıvrak yakaladık ve denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken yaptıklarına bin pişman kendini kınıyordu.
41 Âd (kavminin başına gelenlerde de aynı şekilde bir ibret mesajı vardır). Onlara ise her şeyi kasıp kavuran ve kökünden kurutan bir kasırga gönderdik.
42 Önüne her ne çıkarsa çıksın, âdeta bir kül halinde savuruyordu.
43 Semûd’da da (ibret mesajları vardır). Kendilerine, “Bir süre daha hayatınızı yaşamaya devam edin bakalım!” dendi.
44 Ama onlar, Rabbilerinin emrinden bütün bütün çıktılar da, kendilerini, bakıp dururlarken (dehşetli bir patlamayla birlikte) o müthiş yıldırım yakalayıverdi.
45 (Kurtulmak için) ne doğrulabildiler, ne de herhangi bir yerden yardım gördüler.
46 Ve daha önce de Nuh’un kavmini (helâk etmiştik). Onlar, her bakımdan yoldan çıkmış bir topluluk idi.
47 Göğe gelince: onu çok sağlam bir şekilde bina ettik; Biz çok geniş bir kudret ve hakimiyet sahibiyiz.
48 Yeryüzünü: onu da Biz döşedik; gerçekten ne de güzel döşedik.
49 Üzerinde düşünüp ders alırsınız diye her şeyi çift yarattık.
50 “(Madem bütün bunları yapan Allah’tır ve O, sizin yegâne İlâhınız ve Rabbinizdir,) o halde derhal Allah’a kaçın (O’nun himayesine koşun)! Muhakkak ki ben, sizin için O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
51 “Allah’ın yanısıra başka bir ilâh icat etmeyin. Muhakkak ki ben, sizin için O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.”
52 Bunun gibi, onlardan (Mekkelilerden) önce gelip geçmiş topluluklardan hangisine bir rasûl gelmişse, mutlaka muhatapları O’nun için, “Bu, ya büyücü veya bir deli!” dediler.
53 Yoksa birbirlerine tavsiyede mi bulundular, aralarında anlaştılar da mı hep böyle söylediler!? Hayır, onların hepsi tuğyankâr birer topluluktu (da, ondan böyle diyorlardı).
54 O halde (ey Rasûlüm), onlarla tartışmaya girme, bırak onları; böyle yapmakla kınanıp suçlanacak değilsin.
55 Bununla beraber, tebliğine ve gerçeği hatırlatıp öğüt vermeye devam et. Çünkü öğüt ve hatırlatma, her zaman için mü’ minlere (ve imana açık ruhlara) fayda verir.
56 Ben, cinleri ve insanları ancak (Ben’i tanısınlar ve) Bana ibadet etsinler diye yarattım.
57 Ben onlardan nafaka istemiyorum; Beni yedirip beslemelerini de istemiyorum.
58 Muhakkak ki Allah’tır bütün varlıkların rızkını tam olarak ve tam zamanında veren, kâmil kuvvet ve iktidar sahibi olan.
59 Öyleyse, (iman ve ibadette O’na şirk koşarak veya O’na ibadet etmekten kaçınarak) zulüm işleyenlerin azapta, elbette (helâk edilen) yoldaşlarının payı gibi bir payları olacaktır. O bakımdan, o azabı bir an önce göndermemi istemelerine hiç gerek yok.
60 Madem öyle, kendisiyle tehdit edildikleri o günden dolayı vay o küfredenlerin haline!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْواًۙ 1
فَالْحَامِلَاتِ وِقْراًۙ 2
فَالْجَارِيَاتِ يُسْراًۙ 3
فَالْمُقَسِّمَاتِ اَمْراًۙ 4
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌۙ 5
وَاِنَّ الدّ۪ينَ لَوَاقِـعٌۜ 6
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْحُبُكِۙ 7
اِنَّكُمْ لَف۪ي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍۙ 8
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ اُفِكَۜ 9
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَۙ 10
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ سَاهُونَۙ 11
يَسْـَٔلُونَ اَيَّانَ يَوْمُ الدّ۪ينِۜ 12
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ 13
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْۜ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ 14
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 15
اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ 16
كَانُوا قَل۪يلاً مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ 17
وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ 18
وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ 19
وَفِي الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِن۪ينَۙ 20
وَف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ 21
وَفِي السَّمَٓاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ 22
فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟ 23
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ 24
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ 25
فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ 26
فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ 27
فَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْۜ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ 28
فَاَقْبَلَتِ امْرَاَتُهُ ف۪ي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَق۪يمٌ 29
قَالُوا كَذٰلِكِۙ قَالَ رَبُّكِۜ اِنَّهُ هُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ 30
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ 31
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ 32
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ ط۪ينٍۙ 33
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِف۪ينَ 34
فَاَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ ف۪يهَا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 35
فَمَا وَجَدْنَا ف۪يهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۚ 36
وَتَرَكْنَا ف۪يهَٓا اٰيَةً لِلَّذ۪ينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۜ 37
وَف۪ي مُوسٰٓى اِذْ اَرْسَلْنَاهُ اِلٰى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ 38
فَتَوَلّٰى بِرُكْنِه۪ وَقَالَ سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ 39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ 40
وَف۪ي عَادٍ اِذْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرّ۪يحَ الْعَق۪يمَۚ 41
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ 42
وَف۪ي ثَمُودَ اِذْ ق۪يلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتّٰى ح۪ينٍ 43
فَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ 44
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِر۪ينَۙ 45
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ۟ 46
وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ 47
وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ 48
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ 49
فَفِرُّٓوا اِلَى اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ 50
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ 51
كَذٰلِكَ مَٓا اَتَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ 52
اَتَوَاصَوْا بِه۪ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ 53
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَٓا اَنْتَ بِمَلُومٍۘ 54
وَذَكِّرْ فَاِنَّ الذِّكْرٰى تَنْفَعُ الْمُؤْمِن۪ينَ 55
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ 56
مَٓا اُر۪يدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ يُطْعِمُونِ 57
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ 58
فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ 59
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ 60
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْواًۙ
(Rüzgâr gibi) savurup dağıtanlara,
1
فَالْحَامِلَاتِ وِقْراًۙ
(Bulutlar gibi) ağır yükleri yüklenip taşıyanlara,
2
فَالْجَارِيَاتِ يُسْراًۙ
(Gemiler gibi) kolayca akıp gidenlere,
3
فَالْمُقَسِّمَاتِ اَمْراًۙ
Ve Allah’tan gerekli emri alan ve iş bölümüyle (O’nun nimetlerini) taksim edip dağıtan (farklı mertebelerdeki meleklere) yemin olsun ki:
4
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌۙ
Size va’dedilen mutlaka gerçektir;
5
وَاِنَّ الدّ۪ينَ لَوَاقِـعٌۜ
Ve o Mahkeme kesinlikle vuku bulacak (ve herkes, yaptığının karşılığını görecektir).
6
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْحُبُكِۙ
(Meleklerin ve gök cisimlerinin hareketi, Allah’ın emirlerinin tebliği ve yerine getirilmesi, yerdeki şuurlu varlıkların amellerinin yükselmesi için) süslü yollarla, yörüngelerle dolu gök hakkı için,
7
اِنَّكُمْ لَف۪ي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍۙ
Siz, (Kur’ân ve onu nasıl niteleyeceğiniz konusunda) tam bir çelişki içindesiniz.
8
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ اُفِكَۜ
(İnanç, davranış ve düşüncede takip edilmesi gereken) doğru yoldan ancak Kur’ân konusunda aldanan uzaklaşır gider.
9
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَۙ
Allah’ın rahmetinden uzak olsun o sadece zanna dayanarak konuşup duran yalancılar;
10
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ سَاهُونَۙ
Ki onlar, cehaletle sarhoş, hak konusunda tam bir gaflet ve kayıtsızlık içindedirler.
11
يَسْـَٔلُونَ اَيَّانَ يَوْمُ الدّ۪ينِۜ
Bir de kalkıp, “Ne zamanmış bu Hesap Günü?” diye soruyorlar.
12
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
O gün, onların Ateş üzerinde kıvrandırılacakları gündür.
13
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْۜ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ
“Tadın hak ettiğiniz azabı! İşte, (alaylı alaylı) ‘Ne zaman?’ diye bir an önce gelmesini istediğiniz azap!”
14
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Ama içleri Allah’a gönülden saygı besleyen ve O’na karşı gelmekten sakınan (müttakî) ler, bahçelerde ve su başlarındadırlar.
15
اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ
Rabbilerinin kendilerine bahşettiği mükâfatları alıp durmaktadırlar. Onlar, bundan önce (dünyada iken), Allah’ın kendilerini gördüğünün şuuru içinde iyiliğe kilitlenmiş kimselerdi.
16
كَانُوا قَل۪يلاً مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
Geceleri az uyur (ve Rabbilerine ibadetten hiçbir zaman geri durmazlardı).
17
وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
18
وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ
Mallarında, istemek zorunda kalan fakirlerin ve (iffetlerinden dolayı isteyemeyen) yoksunların hakkı olduğunun şuurunda idiler (ve bu hakları hak sahiplerine verirlerdi).
19
وَفِي الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِن۪ينَۙ
Yeryüzünde kesin inanmak isteyenler için apaçık deliller vardır;
20
وَف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ
Ve bizzat kendi içinizde, kendi varlığınızda da. Böyleyken, gözünüzü açıp da gerçeği görmeyecek misiniz?
21
وَفِي السَّمَٓاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Gökte de hem rızkınız vardır, hem de size va’dedilen.
22
فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu va’d, nasıl sizin konuşmanız bir gerçekse, size iletilen öyle bir gerçektir.
23
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ
İbrahim’in o şerefli misafirlerinden haberin olmuş muydu?
24
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
Hani (bir gün evinde iken) yanına varmışlar ve selâm vermişlerdi. İbrahim de, selâmlarını almıştı. “Tanımadığım, fevkalâdeliği olan kimseler!” diye geçirdi içinden.
25
فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ
Beklemeden ailesinin yanına geçti ve semiz dana kebabı getirdi.
26
فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ
Önlerine koyup, “Buyurmaz mısınız?” dedi.
27
فَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْۜ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
(Ama ondan yemediklerini görünce,) onlardan yana içine bir endişe düştü. “Endişelenme!” dediler. Sonra da ona büyük ilim sahibi olacak bir oğul müjdelediler.
28
فَاَقْبَلَتِ امْرَاَتُهُ ف۪ي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَق۪يمٌ
(Bu arada konuşulanları duyan) eşi çığlık atarak yaklaştı ve elini yüzüne vurarak, “Benim gibi bir kocakarının mı çocuğu olacak?” dedi.
29
قَالُوا كَذٰلِكِۙ قَالَ رَبُّكِۜ اِنَّهُ هُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ
“Evet, Rabbin böyle buyurdu;” dediler, “muhakkak ki O, her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır, her şeyi hakkıyla bilendir.”
30
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
(İbrahim,) “Ey (Allah’ın) elçileri, gelişinizin asıl sebebi nedir?” diye sordu.
31
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
“Biz,” dediler, “hayatları günah hasadından ibaret suçlu bir topluluğa gönderildik,
32
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ ط۪ينٍۙ
“Başlarına çamurdan pişirilmiş taşlar indireceğiz,
33
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِف۪ينَ
“Sınır tanımaz ve Allah’ın verdiği duygu, meleke ve kabiliyetleri boşa sarfedenlerin her biri için Rabbinin katında belirlenmiş ve damgalanmış (taşlar).”
34
فَاَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ ف۪يهَا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
(Derken elçilerimiz o topluluğa vardılar ve önce) orada bulunan mü’minleri (azap menzilinin dışına) çıkardık.
35
فَمَا وَجَدْنَا ف۪يهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۚ
Şu kadar ki, orada Müslüman olarak tek bir hane halkından başkasını bulmadık.
36
وَتَرَكْنَا ف۪يهَٓا اٰيَةً لِلَّذ۪ينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۜ
Neticede, o memlekette (Allah’ın) acı azabından ve cezasından korkanlar için bir ibret mesajı bıraktık.
37
وَف۪ي مُوسٰٓى اِذْ اَرْسَلْنَاهُ اِلٰى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ
Musa(nın yaşadıkların)da da (bir ibret mesajı vardır). Hatırla ki, O’nu apaçık bir delille Firavun’a göndermiştik.
38
فَتَوَلّٰى بِرُكْنِه۪ وَقَالَ سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ
Ama Firavun, kendisine dayandığı ordusuyla birlikte haktan yüz çevirdi ve (Musa hakkında) “Bu”, dedi, “ya bir büyücü veya bir deli.”
39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ
Neticede Firavun’u da ordularını da kıskıvrak yakaladık ve denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken yaptıklarına bin pişman kendini kınıyordu.
40
وَف۪ي عَادٍ اِذْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرّ۪يحَ الْعَق۪يمَۚ
Âd (kavminin başına gelenlerde de aynı şekilde bir ibret mesajı vardır). Onlara ise her şeyi kasıp kavuran ve kökünden kurutan bir kasırga gönderdik.
41
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ
Önüne her ne çıkarsa çıksın, âdeta bir kül halinde savuruyordu.
42
وَف۪ي ثَمُودَ اِذْ ق۪يلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتّٰى ح۪ينٍ
Semûd’da da (ibret mesajları vardır). Kendilerine, “Bir süre daha hayatınızı yaşamaya devam edin bakalım!” dendi.
43
فَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ
Ama onlar, Rabbilerinin emrinden bütün bütün çıktılar da, kendilerini, bakıp dururlarken (dehşetli bir patlamayla birlikte) o müthiş yıldırım yakalayıverdi.
44
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِر۪ينَۙ
(Kurtulmak için) ne doğrulabildiler, ne de herhangi bir yerden yardım gördüler.
45
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ۟
Ve daha önce de Nuh’un kavmini (helâk etmiştik). Onlar, her bakımdan yoldan çıkmış bir topluluk idi.
46
وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ
Göğe gelince: onu çok sağlam bir şekilde bina ettik; Biz çok geniş bir kudret ve hakimiyet sahibiyiz.
47
وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
Yeryüzünü: onu da Biz döşedik; gerçekten ne de güzel döşedik.
48
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Üzerinde düşünüp ders alırsınız diye her şeyi çift yarattık.
49
فَفِرُّٓوا اِلَى اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ
“(Madem bütün bunları yapan Allah’tır ve O, sizin yegâne İlâhınız ve Rabbinizdir,) o halde derhal Allah’a kaçın (O’nun himayesine koşun)! Muhakkak ki ben, sizin için O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
50
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
“Allah’ın yanısıra başka bir ilâh icat etmeyin. Muhakkak ki ben, sizin için O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.”
51
كَذٰلِكَ مَٓا اَتَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ
Bunun gibi, onlardan (Mekkelilerden) önce gelip geçmiş topluluklardan hangisine bir rasûl gelmişse, mutlaka muhatapları O’nun için, “Bu, ya büyücü veya bir deli!” dediler.
52
اَتَوَاصَوْا بِه۪ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
Yoksa birbirlerine tavsiyede mi bulundular, aralarında anlaştılar da mı hep böyle söylediler!? Hayır, onların hepsi tuğyankâr birer topluluktu (da, ondan böyle diyorlardı).
53
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَٓا اَنْتَ بِمَلُومٍۘ
O halde (ey Rasûlüm), onlarla tartışmaya girme, bırak onları; böyle yapmakla kınanıp suçlanacak değilsin.
54
وَذَكِّرْ فَاِنَّ الذِّكْرٰى تَنْفَعُ الْمُؤْمِن۪ينَ
Bununla beraber, tebliğine ve gerçeği hatırlatıp öğüt vermeye devam et. Çünkü öğüt ve hatırlatma, her zaman için mü’ minlere (ve imana açık ruhlara) fayda verir.
55
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Ben, cinleri ve insanları ancak (Ben’i tanısınlar ve) Bana ibadet etsinler diye yarattım.
56
مَٓا اُر۪يدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ يُطْعِمُونِ
Ben onlardan nafaka istemiyorum; Beni yedirip beslemelerini de istemiyorum.
57
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ
Muhakkak ki Allah’tır bütün varlıkların rızkını tam olarak ve tam zamanında veren, kâmil kuvvet ve iktidar sahibi olan.
58
فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
Öyleyse, (iman ve ibadette O’na şirk koşarak veya O’na ibadet etmekten kaçınarak) zulüm işleyenlerin azapta, elbette (helâk edilen) yoldaşlarının payı gibi bir payları olacaktır. O bakımdan, o azabı bir an önce göndermemi istemelerine hiç gerek yok.
59
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ
Madem öyle, kendisiyle tehdit edildikleri o günden dolayı vay o küfredenlerin haline!
60

Sureler

Mealler
Kaf Suresi
Önceki
Tûr Suresi
Sonraki