Sureler
Mealler
Önceki
Tevbe Suresi
Sonraki
Hûd Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif, Lam, Ra. Bunlar hükümlerle dolu kitabın ayetleridir.
2 Kendi içlerinden bir adama, insanları uyarması ve iman edenlerin Rablerinin katında farklı bir yerlerinin olduğunu müjdelemesi için vahyetmemiz, şaşılacak bir durum mu dur? Hakikati inkar edenler dediler ki "Bu (adam) apaçık bir sihirbazdır."
3 Sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra egemenlik makamından her türlü işi yöneten ve karar veren Allah dır. Gökleri ve yerleri yönetmesine, O nun izni olmadan hiç kimse yardım (şefaat) edemez. İşte sizin Rabbiniz böyledir, (o halde yalnızca) O na kulluk edin, düşünmüyor musunuz?
4 Toplu halde hepinizin dönüşü O na dır. Allah'ın vaadi (verdiği söz) mutlaka gerçekleşecektir. İlk yaratmayı yapan O, sonrada iman edip doğru işleri yapanlara, tam bir adalet içerisinde hak ettikleri karşılıkları vermesi için, onları yeniden diriltip, kendisine döndüren de O dur. Bunun yanında, doğruları inkar etmiş olmalarından dolayı inkarcılara, kaynayan sudan içecek ve can yakıcı bir azabı verecek de O dur.
5 Güneşi ışık saçan, ayı da aydınlık yapan ve ona sabit bir yörünge planlayıp, senelerinizin hesabını yapmanız için, o ikisini yörüngesinde hareket ettiren de O dur. Bunları belli bir ölçü ile yaratmıştır. Allah, hakikati bilen bir topluma ayetlerini böyle açıklıyor.
6 Gecenin ve gündüzün birbirlerinden farklı olması ve göklerde ve yerde yarattığı her şeyde, sakınan bir topluluk için pek çok ibretler vardır.
8 İşte onların kazandıklarından dolayı, hesap gününde barınacakları yer ateştir.
9 İman edip, Allah'ın emrettiği doğru işleri yapanlara gelince, Rableri onları iman etmelerinden dolayı, altlarından ırmakların aktığı ve her türlü nimetlerin olduğu bahçelere, iletecektir.
10 O nimet bahçelerinde onların "Ey Allah'ım! Sen her şeyden yüce ve eksikliklerden uzaksın" demelerine karşılık, onların övgülerinin cevabı "Esenlik içinde kalın" dır. Çağrılarının sonunda da " Bütün övgüler, alemlerin Rabbi olan Allah'a dır" derler.
11 Allah, insanların hayrı acilen istedikleri gibi, şerri de acilen vermiş olsaydı, onların vakitlerinin bitip yok olmalarına hükmederdi. Fakat biz, yeniden diriltilip de, bize dönüp hesap vermeyeceklerine inananları, içinde bulundukları azgınlıklar içerisinde bir süre bırakırız.
12 İnsana ne zaman bir zarar dokunsa, yattığı yerden, yahut otururken, veyahut ayakta iken bize yalvarır. Biz de ondan zararı kaldırdığımızda, sanki daha önce bize hiç yalvarmamış gibi, çeker gider. Böylece kendi kendilerine zarar verenlerin yaptıkları, kendilerine süslü gösterildi.
13 Sizden öncede nice nesilleri, kendilerine açık delillerle gelen elçilere inanmayıp, onlara haksızlıkla karşılık verdiklerinden dolayı, yok ettik. Biz günahkar bir topluluğu böyle cezalandırırız.
14 Onlardan sonra bizde, onların yerine sizi var ettik ki, bakalım, sizlerde neler yapacaksınız.
15 Onlara açıklayıcı ayetlerimiz okunduğu zaman, "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir" dediler. Deki: "Kendi kendime onu değiştirmem mümkün olmadığı gibi, zaten bende bana vahy olan bu kitaba uyuyorum. Eğer ben Rabbimin emirlerine (yetkim olmadığı halde değiştirerek) isyan edersem, büyük hesap gününün azabından korkarım."
16 Deki: "Eğer Allah isteseydi bu Kur'an'ı size okumazdım ve oda size ulaşmamış olurdu. Sonra ben, daha önce sizin aranızda bir ömür yaşadım ve bu yaşa kadarda kaldım, (daha önce bu size okuduklarıma benzer bir şeyler söyledim mi?) Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?"
17 Artık (Bu bilgilere sahip olduğu halde) kim Allah adına yalan uydurursa (konuşursa) veyahut Allah'ın ayetlerini yalanlarsa, ondan daha zalim kim vardır. Elbette ki Allah, günahkar olanları kurtuluşa erdirmez.
18 Kendilerine ne bir zarar, nede bir fayda verebilecek güce sahip olmayan, Allah dan başkalarına ibadet ediyorlar ve "Bunlar, Allah katında bize aracılık yapacak olan şefaatçilerimizdir" diyorlar. Onlara deki: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şey varda, onu Allah'a mı haber veriyorsunuz? O sizin ortak koştuğunuz eksik nitelendirmelerden çok yüce ve uzaktır."
19 İnsanlar daha önceden, yalnızca tek bir inanç (ümmet) üzerinde idiler, sonra karşı inançlar geliştirerek aralarında ayrılıklara düştüler. Eğer daha önce Allah dan verilmiş bir söz olmasaydı, ayrılığa düşenlerin ihtilaf ettikleri konular hakkında, aralarında hemen hüküm verilirdi.
20 Sonra onlar, "Rabbi tarafından (bizi ikna edebilmesi için) bir mucize indirilmesi gerekmez miydi?" diyorlar. Onlara deki: "Bilinmeyen şeylerin (gaybın) bilgisi yalnızca Allah katındadır. O halde (benden istediğiniz mucizeleri) bekleyin, bende sizinle beraber bekliyorum."
21 Onlara isabet eden sıkıntılardan sonra, kendilerine tarafımızdan rahmet verdiğimizde, birden bire ayetlerimize karşı komplolar hazırlamaya başladılar. Deki " Allah'ın hazırladığı komplolar daha çabuktur. Elbetteki elçilerimiz (yazıcı melekler) hazırladığınız tüm komploları yazıyorlar.
22 Sizi karada ve denizde yürüten O dur. Denizde gemi onları tatlı bir rüzgarla sakin sakin götürürken bu yolculuğa seviniyordunuz.ki, denizde bir fırtına patlayıp, her taraftan dalgalar gemiye vurduğunda, yolcular dalgalarla kuşatıldıklarını zannettiler ve Allah'ın kendilerine öğrettiği şekilde samimi ve içten "Eğer bizi bu zor durumdan kurtaracak olursan, sana şükreden kullarından olacağız" diyerek Allah'a yalvarmaya başladılar.
23 Onları kurtardığımız zaman, yer yüzünde hakları olmayan şeyleri istemeye başladılar. Ey insanlar! Kendiniz için arzu ettiğiniz şeyler, dünya hayatını devam ettirecek (ve dünya hayatında kalacak) olan şeylerdir. Dönüşünüz bize olacak ve bizde yaptıklarınızı size haber vereceğiz.
24 Dünya hayatının misali suya benzer. Suyu gökten indirdiğimizde, su, insanların ve hayvanların yedikleri yer yüzündeki nebatla karışır ve yer yüzü bu nebatlarla süslenir, güzelleşir. Yer yüzünün sakinleri, bunların güzelliklerinin aynı şekilde devamını sağlamaya gücünün yeteceğini zanneder. Sonra gece olsun, gündüz olsun bizim emrimiz geldiğinde, o güzellikleri kurumuş sapsarı bir hale döndürürüz ve sanki dün hiç yokmuş gibi olurlar. İşte düşünebilen bir topluma ayetlerimizi bu şekilde açıklarız.
25 Böylelikle Allah (insanları) güvenli ve huzurlu bir hayata çağırıyor. Allah, dileyen kimseyi en doğru yola iletir.
26 Güzel ve doğru işler yapıp, bunları çoğaltanlara gelince: (Hesap günü) Yaptıkları güzelliklerden dolayı onların yüzleri asla kararmayacak ve küçük duruma da düşmeyecekler. İşte onlardır cennete girecek ve orada sürekli kalacak olanlar.
27 Kötülükleri yapanlara da, yaptıkları kötülüklerin misli ile karşılık verilir. O gün onlar aşağılanacak ve Allah dan başka sığınacakları hiçbir kimse ve yer olamayacak. Sanki zifiri gece karanlığının bir parçası onların yüzlerini kaplamış gibi, yüzleri simsiyah kesilecek. İşte cehenneme girecek ve orada sürekli olarak kalacak olanlar bunlardır.
28 O gün cehenneme girecek olanları bir araya getiririz ve Rablerine ortaklar koşanlara "Sizin ve ortak koştuklarınızın kalacak yerleri burası (cehennem)" deriz. Sonra ortak koşulanlarla, onları Allah'a ortak koşanların aralarını ayırırız. Allah'a ortak koşulanlar da ortak koşanlara "Siz bize kulluk etmiyordunuz."
29 "Sizin bize ibadet ettiğinizden bizim kesinlikle haberimiz yoktu. Zaten bunun böyle olduğuna, bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter" derler.
30 Her nefis geçmişte yaptıkları ile imtihan olmuştur. Sonra gerçekte sığınıp döndürülecekleri yer Allah'ın huzurudur. O nun huzurunda (hesap günü), uydurdukları ortaklar onlardan uzaklaşırlar.
31 Onlara "Sizi, göklerde ve yerde olanlarla rızıklandıran, her şeyi işitmeye ve her şeyi görmeye gücü yeten, ölüden diri olanı, diri olandan da ölüyü çıkaran, bütün bu işleri düzenleyip yöneten kim dir?" Diye sorarsan "Allah" dır diyecekler. O halde niçin Allah dan çekinip korunmuyorsunuz?
32 İşte sizin gerçek Rabbiniz Allah dır. Bu gerçeklerden sonra sapıklık ta nedir? Nasılda döndürülüp aldatılıyorsunuz? (bunları kendi kendinize sorun)
33 Böylece Rabbinin doğru ve gerçek sözleri, yoldan çıkmış suçluların üzerine hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.
34 Onlara sor "Ortaklarınızdan yaratmayı ilk başlatıp, sonra da onu (kendisine) döndürecek olan kim?" Deki "Allah ilk yaratmayı yapıyor ve onu (kendisine ilk yaratığı gibi) döndürüyor. (Bunu bildiğiniz halde) Nasıl da aldanıyorsunuz?"
35 Deki "Ortaklarınızdan gerçek doğru yolu gösterip, sonra o doğru yola iletecek var mı?" Deki "Allah, gerçek doğrulara iletir. Gerçek doğrulara ileten, tabi olunmaya daha layık değil midir? Yoksa kendileri doğru yola iletilmeye muhtaç olanlar mı, tabi olunmaya layıktır? Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?"
36 Onların çoğu kesin doğru olmayan şeylere (zanna) tabi oluyorlar. Halbuki zan, kesin doğruların yanında hiçbir şey ifade etmez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir.
37 Bu Kur'an, Allah dan başkaları tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden önceki inen kitapları tasdik edici olup, kitabın anlaşılır ve ayrıntılı bir duruma getirilmesi, hiç şüphe yok ki alemlerin Rabbi tarafındandır.
38 Yoksa onlar "O kitabı (Muhammed) uydurdu mu?" diyorlar. Deki " Eğer iddianızda doğrulardan iseniz, kitabın bir suresinin benzerini siz yapıp getirin, hatta Allah dan başka, Kur'an'ın bir benzerini yazmaya güç yetirebileceklerini iddia edenleri de çağırın."
39 Hayır, bilgisini kavrayamadıkları ve (daha önceki yalanlayanların başlarına gelen) sonucu henüz onların başına gelmediği için Allah'ın ayetlerini yalanladılar. Bunlar gibi daha önceki toplumlarda yalanlamıştı. Bak bakalım, Allah'ın ayetlerini yalanlayarak kendilerine zulmedenlerin sonları nasıl olmuş?
40 Daha önceki toplumlardan Allah'ın indirdiğine inananlar olduğu gibi içlerinden inanmayanlarda olmuştur. Senin Rabbin bozgunculuk yapanları elbetteki daha iyi bilir.
41 Eğer seni yalanlarlarsa, onlara deki "Benim yaptıklarım bana aittir, sizin yaptıklarınız da size aittir. Benim yaptıklarımdan siz sorumlu değilsiniz (uzaksınız), bende sizin yaptıklarınızdan sorumlu değilim (uzağım).
42 Onların içinden senin mesajlarını dinlemek isteyenler var. Ama sen, doğrulara sağır davrananlara ve aklını kullanmayanlara nasıl işittireceksin?
43 Onların içinden seni gözetleyip izleyenler var. Eğer onlar gerçekleri görmüyorlarsa, sen mi körleşmiş olanlara doğru yolu göstereceksin?
44 Allah insanlara hiçbir şekilde haksızlık yapmaz. Ancak insanlar kendi kendilerine haksızlık yapıyorlar.
45 Onlar, diriltilip kaldırıldıkları gün, sanki gündüzün bir saati kadar kalmış olduklarını zannederler ve onlar, kendi aralarında birbirlerini iyi tanırlar. İşte doğru yol üzerinde olmadıkları için, Allah ile karşılaşıp hesap vermeyi yalanlayanlar, kendilerine yazık etmiş olanlardır.
46 Bizim onlara vaat ettiklerimizi belki sana gösteririz veyahut da seni öldürürüz (de sen onlara verdiğimiz cezaları görmeyebilirsin). Onların dönüşleri bizedir. Sonra Allah yaptıklarının tümüne şahittir.
47 Her toplum için mutlaka bir elçi olmuştur. Elçiler o toplumlara geldiklerinde, (elçiye davranışlarına göre) aralarında adaletle hüküm verilir ve asla onlara haksızlık yapılmaz.
48 (Elçilere) "Eğer doğru sözlülerden iseniz, bize vaat ettikleriniz ne zaman başımıza gelecek" derler.
49 Onlara deki "Ben kendi nefsime, Allah dilemedikçe ne bir zarar, nede bir fayda verebilirim. Her toplum için belirlenmiş bir süre var. Bu süre dolduğunda ne bir saat geri bırakılır, nede bir saat öne alınabilir."
50 Deki "Bakın, gece veya gündüz Allah'ın azabı size gelse (ne yapabilirsiniz ki?), suçluların bu azabı acilen istemelerinin sebebi nedir?"
51 "Acele ile olmasını istediğiniz halde, azap başınıza geldikten sonra, şimdi mi O na iman edeceksiniz?"
52 Sonra dirilmeyi yalanlayıp kendilerine haksızlık yapanlara "Sürekli olan azabı tadın. Yalnızca sizin kendi başınıza kazandıklarınız la cezalandırılırsınız" denir.
53 İlerde başlarına geleceklerin doğru olup olmadığına dair, senin haber vermeni istiyorlar. Deki "Evet, Rabbime and olsun ki o (size vaat edilenler) elbette ki gerçektir (başınıza gelecek) ve sizin bunu engellemeye asla gücünüz yetmeyecek."
54 Kendi kendilerine (inkar etmelerinden dolayı) haksızlık yapmış olanlar, yer yüzündekilerin tamamını (azaptan kurtulmak için) feda ederlerdi. Başlarına gelecek azabı gördüklerinde, pişmanlıklarını gizlerler. Onlara haksızlık yapılmadan, adaletle aralarında hüküm verilir.
55 (Şimdi söyleyin) "Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ın değilmiymiş ve Allah'ın size vaat ettikleri gerçek değilmiymiş?" Ama onların çoğu bunları bilmiyorlar.
56 Hayat verip yaşatanda O, öldürüp yok eden de O dur. O na döndürüleceksiniz.
57 Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerde olan hastalıklara şifa, doğru yola ileten ve inananlar için bir rahmet gelmiştir.
58 (Size gelen bu öğüt) Rabbinizin lütfu ve size olan merhameti iledir. O halde (insanlar) sevinsinler (bu öğütün kıymetini bilsinler). Zira o öğüt, topladıkları her şeyden daha hayırlıdır.
59 Allah'ın sizin için indirdiği rızıkları görüyor musunuz? Bu rızıkları kendinize göre haramlar ve helaller yaptınız. Deki "Böyle yapmanızı Allah mı emretti, yoksa Allah adına yalan mı uyduruyorsunuz?
60 Peki! Allah adına yalan uyduranlar, kıyamet gününden ne bekliyorlar? Elbetteki Allah insanlara lütuflar yağdırandır. Ancak insanların pek çoğu (bu lütuflara) şükretmiyorlar.
61 Hangi durumda olursanız olun, Kur'an dan ne okursanız okuyun ve ne yaparsanız yapın, biz sizin üzerinizde gözetleyiciyiz. Rabbinden, göklerde ve yerde olan en küçük bir zerre dahi kaçmaz, hatta ondan daha küçük veya daha büyükleri bile açık bir kitapta (kayıtlı) dır.
62 Dikkat edin! Allah'ın koruması altına alıp, sahiplendiği kimseler (veliler) için, hiçbir korku yoktur ve aynı zamanda onlar mahzun da olmayacaklardır.
63 (Çünkü onlar) İman etmişler ve gereği gibi Rablerinden (azaba uğramamak için) korunmuşlardır.
64 Onlar için dünya ve ahiret hayatında müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde asla bir değişiklik bulunmaz. (İşte bu müjde) Büyük bir kurtuluştur.
65 Onların sözleri seni üzmesin. Elbetteki bütün güç ve şeref Allah'a aittir. O, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
66 Zaten Göklerde ve yerle olanlar Allah'a ait değimli? O halde, Allah dan başka koştukları ortaklara çağrı (dua) yapanlar, neye tabi oluyorlar? Ancak onlar zanna (kesin doğru olmayan şeylere) tabi oluyorlar. Sadece yalan söylüyorlar.
67 Sükunetle dinlenebilmeniz için geceyi sizin için yaratan O dur. Gündüzü de (işlerinizi) görüp gözetesiniz diye var etti. İşte bunları işiten bir toplum için, bunlarda elbette alınacak ibretler vardır.
68 "Allah bir çocuk edindi" dediler. O çocuk edinmekten beridir (uzaktır). O nun çocuk edinmeye ihtiyacı da yoktur. Zira göklerde ve yerde olanların hepsi O na aittir. (Gösterin bakalım) Bununla ilgili elinizde sağlam kanıtlar var mı? Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
69 Onlara deki "Allah adına yalan söyleyenler, asla huzur (felah) bulamazlar."
70 Dünya hayatı yalnızca vasıtadır. Sonra onların dönüşü bizedir ve Allah adına yalan söyleyenlere gerçekleri inkar etmelerinden dolayı, çok şiddetli azabı tattıracağız.
71 Onlara Nuh'un haberini oku. Kavmine "Ey Kavmim! Benim sizin aranızdaki konumum elçilik görevim) ve Allah'ın ayetleri ile öğüt vermem sizi kibirlendiriyorsa (bundan dolayı inkar ediyorsanız), artık ben Allah'a güvenip sonucu O na bırakıyorum. Bundan sonra bütün gücünüzü ve sizin gibi düşünenleri bir araya getirin. Benim için yapmayı tasarladığınız işler, sonradan sizi üzüntüye sokmasın. Benim hakkımda ne karar verecekseniz verin ve sonrada bana kararınızı uygulamakta göz açtırmayın."
72 "Eğer bu inkarcı tutumunuzdan vaz geçerseniz, bunun karşılığında sizden hiçbir karşılık (ücret) istemiyorum. Benim görevimi yapmanın karşılığını vermek Allah'a aittir. Ben yalnızca Allah'a teslim olmakla emrolundum" dedi.
73 Nuh'u yalanladılar. Bizde onu ve onunla beraber olanları gemi ile kurtardık ve onları yeryüzünün sahipleri yaptık ve ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Şimdi bak bakalım, uyarılanların, inkarlarının sonucu nasıl oldu.
74 Bunlardan sonra da onların kavimlerine elçiler gönderdik. Elçiler onlara gerçekleri açıklayan delilleri getirdiler. Daha önce yalanlamış oldukları, ama inanmaları gereken hususlara inanmadılar. Bu sebeple Allah haddi aşanların kalplerini kapattı.
75 Yine onlardan sonra, ayetlerimizle Musa'yı ve Harun'u firavuna ve onun çevresindeki yöneticilerine gönderdik. Onlar büyüklendiler ve suçlu (karşı gelen) bir topluluk oldular.
76 Ne zamanki katımızdan onlara gerçekler gelse, bu apaçık bir sihirdir dediler.
77 Musa onlara "Size hak (gerçekler) geldiğinde, gerçeklere mi (bu sihirdir) diyorsunuz. Bu hakikatler sihir midir? Sihirle uğraşanlar asla kurtuluşa eremezler" dedi.
78 Firavun ve çevresindekiler "Sen bizi, kendilerine uyduğumuz atalarımızın yolundan ayırmak için mi geldin? (Biz size uyalım da) Siz ikiniz yeryüzünün hakimleri olun, Öyle mi? Hayır hayır biz sizin ikinize de inanmıyoruz" dediler.
79 Firavun "En bilgili sihirbazların hepsini getirin" dedi.
80 Sihirbazlar geldiğinde Musa onlara "Hazırladığınız yanınızda olan sihirleri gösterin" dedi.
81 Onlar sihirlerini attıklarında (gösterdiklerinde) Musa "Gösterdiğiniz bu sihirde ne ki? Allah bunları iptal edecektir. Allah bozguncuların yaptıklarını düzeltmez.
82 Allah, suçlular hoş görmese de, sözleriyle hakkı yerine getirecektir.
83 Firavun ve önde gelen yöneticilerinin kendilerinden intikam alır korkusuyla, Musa'ya ancak kendi soyundan (İsrail oğullarından) birkaç kişi iman etti. Çünkü Firavun, bulunduğu toprakların güçlü yöneticisi ve acımasız birisiydi.
84 Musa kavmine "Ey kavmim! Eğer Allah'a iman etmiş ve O nun emirlerine teslim olmuşsanız, şüphesiz ki yalnızca O na güvenin" dedi.
85 Onlarda "Biz Allah'a güvendik, Rabbimiz bizi zalimler topluluğu ile imtihan etme."
86 "Rahmetinle bizi, inkarcı toplumdan kurtar" dediler.
87 Musa ve kardeşine "Şehirdeki evlere yerleşin, evlerinizi kıble edinin ve namaz kılın. (böyle yapıp) inanları müjdele" diye vahyettik..
88 Musa "Rabbimiz! Firavun ve onun önde gelenlerine dünya hayatında kıymetli süsler ve mallar verdin, onlarda insanları senin yolundan saptırıyorlar. Ey Rabbimiz onlara verdiğin malları helak et ve kalplerini katılaştır. Artık onlar can yakıcı azabı görmeden iman etmezler" dedi.
89 Allah "İkinizin çağrısı (duası) kabul edildi. Siz ikiniz dosdoğru yollarınıza devam edin ve sakın ola ki, bilmeyenlerin yollarına uymayın" dedi.
90 İsrailoğullarını denizden geçirdik. Sonra Firavun ve ordusu kinle, düşmanlıkla peşlerini takip etti. Neredeyse onlara yetişiyorlardı ki, onları (denizde) boğduk. (Boğulmadan önce Firavun) "İsrailoğullarının iman ettiğinden başka hiçbir ilah olmadığına iman ettim. Ben teslim olanlardan oldum" dedi.
91 Allah "Şimdi mi? Daha önceden isyan etmiştin ve sen bozgunculardın."
92 "Bugün, senden sonra gelenlere senin bedenini, ibret olması için, kurtaracağız. Buna rağmen insanlardan pek çoğu, Allah'ın ayetlerinden habersizdirler" dedi.
93 Bizde İsrailoğullarını, onlar için en doğru bir mekana yerleştirdik. Onlara tertemiz rızıklardan verdik. İlim (Allah'ın mesajları) onlara geldikten sonra, aralarında ayrılıklara düştüler. Senin Rabbin, ayrılığa düştükleri konularda, onların hakkında ki hükmünü kıyamet gününde elbette verecektir.
94 Eğer sen sana indirdiğimiz (gaybi konular) hakkında şüpheye düşersen, senden önce indirilmiş kitabı okuyanlara sor. Ama şunu unutma, sana Rabbinden gerçek hakikatler gelmiştir. Sakın ola ki şüphelenenlerden olma.
95 Allah'ın ayetlerini şüphe edip yalanlayanlardan da olma. Yoksa kendine yazık edip kaybedenlerden olursun.
96 Allah'ın azap emrinin (kelimesinin) üzerlerine hak olduğu kimseler, iman etmemiş olanlardır.
97 Onlara tüm mucizeler gelse, hatta acıklı azabı görseler de (iman etmezler).
98 Yunus'un kavmi iman ettikleri zaman, bizde üzerlerinde ki dünya hayatının alçaltıcı azabını Keşke kasaba halkı iman etmiş olsalardı, imanları kendilerine fayda sağlardı. Nitekim kaldırdık ve belli zamana kadar onların yaşamalarını sağladık.
99 Rabbin dileseydi yeryüzünde yaşayan bütün insanlar iman ederlerdi. Sen, insanlar inanıncaya kadar onlara zor mu kullanacaksın?
100 Herhangi bir nefsin (kişinin) Allah dilemedikçe iman etmesi yoktur . Allah aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır.
101 Deki "Göklerde ve yerde neler var bir bakın." Göklerdeki ve yerdeki ibret alınması gereken ayetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma fayda vermez.
102 Onlar kendilerinden önceki toplumların geçirdikleri günlerin (yaşantılarının) aynısını mı bekliyorlar? Deki "Bekleyip görün, bende sizinle beraber bekleyenlerdenim."
103 Sonra bizde, elçilerimizi ve onunla beraber iman edenleri kurtardık. İnananları kurtarmak bizim üzerimize bir hak (zorunluluk) dur.
104 Deki "Ey insanlar! Eğer benim dinim hakkında bir şüphe içinde iseniz. Şunu bilin ki ben, sizin Allah dan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmeyeceğim. Ancak sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim ve yalnızca Allah'a inanlardan olmam bana emredildi."
105 "Aynı zamanda "Allah'a ortak koşmadan, dinde yüzünü yalnızca Allah'a döndür ve asla O na şirk koşanlardan olma" diye emrolundum.
106 Sana faydası olmayacak ve sana zararda veremeyecek olan, Allah dan başkalarına dua yapma. Eğer onlara dua yaparsan, kendine zulmedenlerden olursun.
107 Allah sana bir zarar verecek olursa, o zararı kendisinden başka kaldıracak olan hiçbir kimse yoktur. Allah sana bir hayır vermeyi dilerse, o hayrı geri çevirecek de hiç kimse yoktur. Allah hayrını kullarından dilediği kimselere verir. Çünkü O bağışlayan ve merhametli olandır.
108 Deki "Ey İnsanlar! Rabbinizden size gerçek doğrular gelmiştir. Sizden kim Allah'ın gösterdiği yola girmiş olursa, kendisi için doğru yola girmiştir. Kimde doğru yoldan saparsa, kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin sorumluluğunuzu yüklenecek değilim."
109 Sana vahy olana tabi ol ve Allah bir hüküm verinceye kadar sabırlı ol. Allah hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ 1
اَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَباً اَنْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى رَجُلٍ مِنْهُمْ اَنْ اَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ قَالَ الْكَافِرُونَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ مُب۪ينٌ 2
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْاَمْرَۜ مَا مِنْ شَف۪يعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِه۪ۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ 3
اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاًۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقاًّۜ اِنَّهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ 4
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُوراً وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ 5
اِنَّ فِي اخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ 6
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَاطْمَاَنُّوا بِهَا وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ اٰيَاتِنَا غَافِلُونَۙ 7
اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 8
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْد۪يهِمْ رَبُّهُمْ بِا۪يمَانِهِمْۚ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 9
دَعْوٰيهُمْ ف۪يهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟ 10
وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ اِلَيْهِمْ اَجَلُهُمْۜ فَنَذَرُ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ 11
وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِه۪ٓ اَوْ قَاعِداً اَوْ قَٓائِماًۚ فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَٓا اِلٰى ضُرٍّ مَسَّهُۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِف۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 12
وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواۙ وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُواۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ 13
ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ 14
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍۙ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ائْتِ بِقُرْاٰنٍ غَيْرِ هٰذَٓا اَوْ بَدِّلْهُۜ قُلْ مَا يَكُونُ ل۪ٓي اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَٓائِ۬ نَفْس۪يۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 15
قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُراً مِنْ قَبْلِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 16
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ 17
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِۜ قُلْ اَتُنَبِّؤُ۫نَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ 18
وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ 19
وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟ 20
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْراًۜ اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ 21
هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ 22
فَلَمَّٓا اَنْجٰيهُمْ اِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْۙ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 23
اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّـنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَٓا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَٓاۙ اَتٰيهَٓا اَمْرُنَا لَيْلاً اَوْ نَهَاراً فَجَعَلْنَاهَا حَص۪يداً كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 24
وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 25
لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا الْحُسْنٰى وَزِيَادَةٌۜ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ 26
وَالَّذ۪ينَ كَسَبُوا السَّيِّـَٔاتِ جَزَٓاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَاۙ وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ مَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ كَاَنَّـمَٓا اُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعاً مِنَ الَّيْلِ مُظْلِماًۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ 27
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ 28
فَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِل۪ينَ 29
هُنَالِكَ تَبْلُوا كُلُّ نَفْسٍ مَٓا اَسْلَفَتْ وَرُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ 30
قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْاَمْرَۜ فَسَيَقُولُونَ اللّٰهُۚ فَقُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ 31
فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّۚ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ اِلَّا الضَّلَالُۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ 32
كَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ فَسَقُٓوا اَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ 33
قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ قُلِ اللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ 34
قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّۜ قُلِ اللّٰهُ يَهْد۪ي لِلْحَقِّۜ اَفَمَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ اَحَقُّ اَنْ يُتَّبَعَ اَمَّنْ لَا يَهِدّ۪ٓي اِلَّٓا اَنْ يُهْدٰىۚ فَمَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ 35
وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَناًّۜ اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ 36
وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۠ 37
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِه۪ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 38
بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُح۪يطُوا بِعِلْمِه۪ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْو۪يلُهُۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ 39
وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِد۪ينَ۟ 40
وَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ ل۪ي عَمَل۪ي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْۚ اَنْتُمْ بَر۪ٓيؤُ۫نَ مِمَّٓا اَعْمَلُ وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ 41
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَۜ اَفَاَنْتَ تُسْمِـعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ 42
وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْظُرُ اِلَيْكَۜ اَفَاَنْتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ 43
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْـٔاً وَلٰكِنَّ النَّاسَ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ 44
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ 45
وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ 46
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ رَسُولٌۚ فَاِذَا جَٓاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 47
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 48
قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْس۪ي ضَراًّ وَلَا نَفْعاً اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ لِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌۜ اِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ 49
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتاً اَوْ نَهَاراً مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ 50
اَثُمَّ اِذَا مَا وَقَعَ اٰمَنْتُمْ بِه۪ۜ آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ 51
ثُمَّ ق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِۚ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ 52
وَيَسْتَنْبِـؤُ۫نَكَ اَحَقٌّ هُوَۜ قُلْ ا۪ي وَرَبّ۪ٓي اِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ۟ 53
وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 54
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 55
هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 56
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ 57
قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواۜ هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ 58
قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَاماً وَحَلَالاًۜ قُلْ آٰللّٰهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللّٰهِ تَفْتَرُونَ 59
وَمَا ظَنُّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ۟ 60
وَمَا تَكُونُ ف۪ي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُوا مِنْهُ مِنْ قُرْاٰنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُوداً اِذْ تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ وَلَٓا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرَ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ 61
اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ 62
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ 63
لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ 64
وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعاًۜ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 65
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ 66
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَـكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ 67
قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَداً سُبْحَانَهُۜ هُوَ الْغَنِيُّۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اِنْ عِنْدَ‌كُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهٰذَاۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ 68
قُلْ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ 69
مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟ 70
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ نُوحٍۢ اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَام۪ي وَتَذْك۪ير۪ي بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَعَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْتُ فَاَجْمِعُٓوا اَمْرَكُمْ وَشُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ اَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُٓوا اِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ 71
فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ 72
فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَٓائِفَ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَ 73
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِه۪ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَد۪ينَ 74
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً مُجْرِم۪ينَ 75
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُٓوا اِنَّ هٰذَا لَسِحْرٌ مُب۪ينٌ 76
قَالَ مُوسٰٓى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَكُمْۜ اَسِحْرٌ هٰذَاۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ 77
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِن۪ينَ 78
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُون۪ي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ 79
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ 80
فَلَمَّٓا اَلْقَوْا قَالَ مُوسٰى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَيُبْطِلُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِد۪ينَ 81
وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ۟ 82
فَمَٓا اٰمَنَ لِمُوسٰٓى اِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِه۪ عَلٰى خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِهِمْ اَنْ يَفْتِنَهُمْۜ وَاِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْاَرْضِۚ وَاِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِف۪ينَ 83
وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِم۪ينَ 84
فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّـنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ 85
وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ 86
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخ۪يهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتاً وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ 87
وَقَالَ مُوسٰى رَبَّـنَٓا اِنَّكَ اٰتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَاَهُ ز۪ينَةً وَاَمْوَالاً فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ رَبَّـنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِكَۚ رَبَّـنَا اطْمِسْ عَلٰٓى اَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ 88
قَالَ قَدْ اُج۪يبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَق۪يمَا وَلَا تَتَّبِعَٓانِّ سَب۪يلَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ 89
وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْياً وَعَدْواًۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُۙ قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّـذ۪ٓي اٰمَنَتْ بِه۪ بَنُٓوا اِسْرَٓائ۪لَ وَاَنَا۬ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ 90
آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ 91
فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةًۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ۟ 92
وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ 93
فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ 94
وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ 95
اِنَّ الَّذ۪ينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَۙ 96
وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ 97
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَٓا ا۪يمَانُهَٓا اِلَّا قَوْمَ يُونُسَۜ لَمَّٓا اٰمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍ 98
وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنْ فِي الْاَرْضِ كُلُّهُمْ جَم۪يعاًۜ اَفَاَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتّٰى يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ 99
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ 100
قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَا تُغْنِي الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ 101
فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ اِلَّا مِثْلَ اَيَّامِ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْۜ قُلْ فَانْتَظِرُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ 102
ثُمَّ نُنَجّ۪ي رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَۚ حَقاًّ عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ 103
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ د۪ين۪ي فَلَٓا اَعْبُدُ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ اَعْبُدُ اللّٰهَ الَّذ۪ي يَتَوَفّٰيكُمْۚ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۙ 104
وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۚ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ 105
وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَۚ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذاً مِنَ الظَّالِم۪ينَ 106
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِه۪ۜ يُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ 107
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِوَك۪يلٍۜ 108
وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ 109
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ
Elif, Lam, Ra. Bunlar hükümlerle dolu kitabın ayetleridir.
1
اَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَباً اَنْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى رَجُلٍ مِنْهُمْ اَنْ اَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ قَالَ الْكَافِرُونَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ مُب۪ينٌ
Kendi içlerinden bir adama, insanları uyarması ve iman edenlerin Rablerinin katında farklı bir yerlerinin olduğunu müjdelemesi için vahyetmemiz, şaşılacak bir durum mu dur? Hakikati inkar edenler dediler ki "Bu (adam) apaçık bir sihirbazdır."
2
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْاَمْرَۜ مَا مِنْ شَف۪يعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِه۪ۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra egemenlik makamından her türlü işi yöneten ve karar veren Allah dır. Gökleri ve yerleri yönetmesine, O nun izni olmadan hiç kimse yardım (şefaat) edemez. İşte sizin Rabbiniz böyledir, (o halde yalnızca) O na kulluk edin, düşünmüyor musunuz?
3
اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاًۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقاًّۜ اِنَّهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ
Toplu halde hepinizin dönüşü O na dır. Allah'ın vaadi (verdiği söz) mutlaka gerçekleşecektir. İlk yaratmayı yapan O, sonrada iman edip doğru işleri yapanlara, tam bir adalet içerisinde hak ettikleri karşılıkları vermesi için, onları yeniden diriltip, kendisine döndüren de O dur. Bunun yanında, doğruları inkar etmiş olmalarından dolayı inkarcılara, kaynayan sudan içecek ve can yakıcı bir azabı verecek de O dur.
4
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُوراً وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Güneşi ışık saçan, ayı da aydınlık yapan ve ona sabit bir yörünge planlayıp, senelerinizin hesabını yapmanız için, o ikisini yörüngesinde hareket ettiren de O dur. Bunları belli bir ölçü ile yaratmıştır. Allah, hakikati bilen bir topluma ayetlerini böyle açıklıyor.
5
اِنَّ فِي اخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ
Gecenin ve gündüzün birbirlerinden farklı olması ve göklerde ve yerde yarattığı her şeyde, sakınan bir topluluk için pek çok ibretler vardır.
6
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَاطْمَاَنُّوا بِهَا وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ اٰيَاتِنَا غَافِلُونَۙ
İşte onların kazandıklarından dolayı, hesap gününde barınacakları yer ateştir.
7
اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
İman edip, Allah'ın emrettiği doğru işleri yapanlara gelince, Rableri onları iman etmelerinden dolayı, altlarından ırmakların aktığı ve her türlü nimetlerin olduğu bahçelere, iletecektir.
8
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْد۪يهِمْ رَبُّهُمْ بِا۪يمَانِهِمْۚ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
O nimet bahçelerinde onların "Ey Allah'ım! Sen her şeyden yüce ve eksikliklerden uzaksın" demelerine karşılık, onların övgülerinin cevabı "Esenlik içinde kalın" dır. Çağrılarının sonunda da " Bütün övgüler, alemlerin Rabbi olan Allah'a dır" derler.
9
دَعْوٰيهُمْ ف۪يهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟
Allah, insanların hayrı acilen istedikleri gibi, şerri de acilen vermiş olsaydı, onların vakitlerinin bitip yok olmalarına hükmederdi. Fakat biz, yeniden diriltilip de, bize dönüp hesap vermeyeceklerine inananları, içinde bulundukları azgınlıklar içerisinde bir süre bırakırız.
10
وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ اِلَيْهِمْ اَجَلُهُمْۜ فَنَذَرُ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
İnsana ne zaman bir zarar dokunsa, yattığı yerden, yahut otururken, veyahut ayakta iken bize yalvarır. Biz de ondan zararı kaldırdığımızda, sanki daha önce bize hiç yalvarmamış gibi, çeker gider. Böylece kendi kendilerine zarar verenlerin yaptıkları, kendilerine süslü gösterildi.
11
وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِه۪ٓ اَوْ قَاعِداً اَوْ قَٓائِماًۚ فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَٓا اِلٰى ضُرٍّ مَسَّهُۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِف۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Sizden öncede nice nesilleri, kendilerine açık delillerle gelen elçilere inanmayıp, onlara haksızlıkla karşılık verdiklerinden dolayı, yok ettik. Biz günahkar bir topluluğu böyle cezalandırırız.
12
وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواۙ وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُواۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ
Onlardan sonra bizde, onların yerine sizi var ettik ki, bakalım, sizlerde neler yapacaksınız.
13
ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
Onlara açıklayıcı ayetlerimiz okunduğu zaman, "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir" dediler. Deki: "Kendi kendime onu değiştirmem mümkün olmadığı gibi, zaten bende bana vahy olan bu kitaba uyuyorum. Eğer ben Rabbimin emirlerine (yetkim olmadığı halde değiştirerek) isyan edersem, büyük hesap gününün azabından korkarım."
14
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍۙ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ائْتِ بِقُرْاٰنٍ غَيْرِ هٰذَٓا اَوْ بَدِّلْهُۜ قُلْ مَا يَكُونُ ل۪ٓي اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَٓائِ۬ نَفْس۪يۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Deki: "Eğer Allah isteseydi bu Kur'an'ı size okumazdım ve oda size ulaşmamış olurdu. Sonra ben, daha önce sizin aranızda bir ömür yaşadım ve bu yaşa kadarda kaldım, (daha önce bu size okuduklarıma benzer bir şeyler söyledim mi?) Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?"
15
قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُراً مِنْ قَبْلِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Artık (Bu bilgilere sahip olduğu halde) kim Allah adına yalan uydurursa (konuşursa) veyahut Allah'ın ayetlerini yalanlarsa, ondan daha zalim kim vardır. Elbette ki Allah, günahkar olanları kurtuluşa erdirmez.
16
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ
Kendilerine ne bir zarar, nede bir fayda verebilecek güce sahip olmayan, Allah dan başkalarına ibadet ediyorlar ve "Bunlar, Allah katında bize aracılık yapacak olan şefaatçilerimizdir" diyorlar. Onlara deki: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şey varda, onu Allah'a mı haber veriyorsunuz? O sizin ortak koştuğunuz eksik nitelendirmelerden çok yüce ve uzaktır."
17
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِۜ قُلْ اَتُنَبِّؤُ۫نَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
İnsanlar daha önceden, yalnızca tek bir inanç (ümmet) üzerinde idiler, sonra karşı inançlar geliştirerek aralarında ayrılıklara düştüler. Eğer daha önce Allah dan verilmiş bir söz olmasaydı, ayrılığa düşenlerin ihtilaf ettikleri konular hakkında, aralarında hemen hüküm verilirdi.
18
وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Sonra onlar, "Rabbi tarafından (bizi ikna edebilmesi için) bir mucize indirilmesi gerekmez miydi?" diyorlar. Onlara deki: "Bilinmeyen şeylerin (gaybın) bilgisi yalnızca Allah katındadır. O halde (benden istediğiniz mucizeleri) bekleyin, bende sizinle beraber bekliyorum."
19
وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟
Onlara isabet eden sıkıntılardan sonra, kendilerine tarafımızdan rahmet verdiğimizde, birden bire ayetlerimize karşı komplolar hazırlamaya başladılar. Deki " Allah'ın hazırladığı komplolar daha çabuktur. Elbetteki elçilerimiz (yazıcı melekler) hazırladığınız tüm komploları yazıyorlar.
20
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْراًۜ اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ
Sizi karada ve denizde yürüten O dur. Denizde gemi onları tatlı bir rüzgarla sakin sakin götürürken bu yolculuğa seviniyordunuz.ki, denizde bir fırtına patlayıp, her taraftan dalgalar gemiye vurduğunda, yolcular dalgalarla kuşatıldıklarını zannettiler ve Allah'ın kendilerine öğrettiği şekilde samimi ve içten "Eğer bizi bu zor durumdan kurtaracak olursan, sana şükreden kullarından olacağız" diyerek Allah'a yalvarmaya başladılar.
21
هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
Onları kurtardığımız zaman, yer yüzünde hakları olmayan şeyleri istemeye başladılar. Ey insanlar! Kendiniz için arzu ettiğiniz şeyler, dünya hayatını devam ettirecek (ve dünya hayatında kalacak) olan şeylerdir. Dönüşünüz bize olacak ve bizde yaptıklarınızı size haber vereceğiz.
22
فَلَمَّٓا اَنْجٰيهُمْ اِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْۙ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Dünya hayatının misali suya benzer. Suyu gökten indirdiğimizde, su, insanların ve hayvanların yedikleri yer yüzündeki nebatla karışır ve yer yüzü bu nebatlarla süslenir, güzelleşir. Yer yüzünün sakinleri, bunların güzelliklerinin aynı şekilde devamını sağlamaya gücünün yeteceğini zanneder. Sonra gece olsun, gündüz olsun bizim emrimiz geldiğinde, o güzellikleri kurumuş sapsarı bir hale döndürürüz ve sanki dün hiç yokmuş gibi olurlar. İşte düşünebilen bir topluma ayetlerimizi bu şekilde açıklarız.
23
اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّـنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَٓا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَٓاۙ اَتٰيهَٓا اَمْرُنَا لَيْلاً اَوْ نَهَاراً فَجَعَلْنَاهَا حَص۪يداً كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Böylelikle Allah (insanları) güvenli ve huzurlu bir hayata çağırıyor. Allah, dileyen kimseyi en doğru yola iletir.
24
وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Güzel ve doğru işler yapıp, bunları çoğaltanlara gelince: (Hesap günü) Yaptıkları güzelliklerden dolayı onların yüzleri asla kararmayacak ve küçük duruma da düşmeyecekler. İşte onlardır cennete girecek ve orada sürekli kalacak olanlar.
25
لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا الْحُسْنٰى وَزِيَادَةٌۜ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Kötülükleri yapanlara da, yaptıkları kötülüklerin misli ile karşılık verilir. O gün onlar aşağılanacak ve Allah dan başka sığınacakları hiçbir kimse ve yer olamayacak. Sanki zifiri gece karanlığının bir parçası onların yüzlerini kaplamış gibi, yüzleri simsiyah kesilecek. İşte cehenneme girecek ve orada sürekli olarak kalacak olanlar bunlardır.
26
وَالَّذ۪ينَ كَسَبُوا السَّيِّـَٔاتِ جَزَٓاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَاۙ وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ مَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ كَاَنَّـمَٓا اُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعاً مِنَ الَّيْلِ مُظْلِماًۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
O gün cehenneme girecek olanları bir araya getiririz ve Rablerine ortaklar koşanlara "Sizin ve ortak koştuklarınızın kalacak yerleri burası (cehennem)" deriz. Sonra ortak koşulanlarla, onları Allah'a ortak koşanların aralarını ayırırız. Allah'a ortak koşulanlar da ortak koşanlara "Siz bize kulluk etmiyordunuz."
27
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ
"Sizin bize ibadet ettiğinizden bizim kesinlikle haberimiz yoktu. Zaten bunun böyle olduğuna, bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter" derler.
28
فَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِل۪ينَ
Her nefis geçmişte yaptıkları ile imtihan olmuştur. Sonra gerçekte sığınıp döndürülecekleri yer Allah'ın huzurudur. O nun huzurunda (hesap günü), uydurdukları ortaklar onlardan uzaklaşırlar.
29
هُنَالِكَ تَبْلُوا كُلُّ نَفْسٍ مَٓا اَسْلَفَتْ وَرُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
Onlara "Sizi, göklerde ve yerde olanlarla rızıklandıran, her şeyi işitmeye ve her şeyi görmeye gücü yeten, ölüden diri olanı, diri olandan da ölüyü çıkaran, bütün bu işleri düzenleyip yöneten kim dir?" Diye sorarsan "Allah" dır diyecekler. O halde niçin Allah dan çekinip korunmuyorsunuz?
30
قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْاَمْرَۜ فَسَيَقُولُونَ اللّٰهُۚ فَقُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ
İşte sizin gerçek Rabbiniz Allah dır. Bu gerçeklerden sonra sapıklık ta nedir? Nasılda döndürülüp aldatılıyorsunuz? (bunları kendi kendinize sorun)
31
فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّۚ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ اِلَّا الضَّلَالُۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ
Böylece Rabbinin doğru ve gerçek sözleri, yoldan çıkmış suçluların üzerine hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.
32
كَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ فَسَقُٓوا اَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Onlara sor "Ortaklarınızdan yaratmayı ilk başlatıp, sonra da onu (kendisine) döndürecek olan kim?" Deki "Allah ilk yaratmayı yapıyor ve onu (kendisine ilk yaratığı gibi) döndürüyor. (Bunu bildiğiniz halde) Nasıl da aldanıyorsunuz?"
33
قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ قُلِ اللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ
Deki "Ortaklarınızdan gerçek doğru yolu gösterip, sonra o doğru yola iletecek var mı?" Deki "Allah, gerçek doğrulara iletir. Gerçek doğrulara ileten, tabi olunmaya daha layık değil midir? Yoksa kendileri doğru yola iletilmeye muhtaç olanlar mı, tabi olunmaya layıktır? Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?"
34
قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّۜ قُلِ اللّٰهُ يَهْد۪ي لِلْحَقِّۜ اَفَمَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ اَحَقُّ اَنْ يُتَّبَعَ اَمَّنْ لَا يَهِدّ۪ٓي اِلَّٓا اَنْ يُهْدٰىۚ فَمَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
Onların çoğu kesin doğru olmayan şeylere (zanna) tabi oluyorlar. Halbuki zan, kesin doğruların yanında hiçbir şey ifade etmez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir.
35
وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَناًّۜ اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Bu Kur'an, Allah dan başkaları tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden önceki inen kitapları tasdik edici olup, kitabın anlaşılır ve ayrıntılı bir duruma getirilmesi, hiç şüphe yok ki alemlerin Rabbi tarafındandır.
36
وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۠
Yoksa onlar "O kitabı (Muhammed) uydurdu mu?" diyorlar. Deki " Eğer iddianızda doğrulardan iseniz, kitabın bir suresinin benzerini siz yapıp getirin, hatta Allah dan başka, Kur'an'ın bir benzerini yazmaya güç yetirebileceklerini iddia edenleri de çağırın."
37
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِه۪ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Hayır, bilgisini kavrayamadıkları ve (daha önceki yalanlayanların başlarına gelen) sonucu henüz onların başına gelmediği için Allah'ın ayetlerini yalanladılar. Bunlar gibi daha önceki toplumlarda yalanlamıştı. Bak bakalım, Allah'ın ayetlerini yalanlayarak kendilerine zulmedenlerin sonları nasıl olmuş?
38
بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُح۪يطُوا بِعِلْمِه۪ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْو۪يلُهُۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ
Daha önceki toplumlardan Allah'ın indirdiğine inananlar olduğu gibi içlerinden inanmayanlarda olmuştur. Senin Rabbin bozgunculuk yapanları elbetteki daha iyi bilir.
39
وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِد۪ينَ۟
Eğer seni yalanlarlarsa, onlara deki "Benim yaptıklarım bana aittir, sizin yaptıklarınız da size aittir. Benim yaptıklarımdan siz sorumlu değilsiniz (uzaksınız), bende sizin yaptıklarınızdan sorumlu değilim (uzağım).
40
وَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ ل۪ي عَمَل۪ي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْۚ اَنْتُمْ بَر۪ٓيؤُ۫نَ مِمَّٓا اَعْمَلُ وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ
Onların içinden senin mesajlarını dinlemek isteyenler var. Ama sen, doğrulara sağır davrananlara ve aklını kullanmayanlara nasıl işittireceksin?
41
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَۜ اَفَاَنْتَ تُسْمِـعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ
Onların içinden seni gözetleyip izleyenler var. Eğer onlar gerçekleri görmüyorlarsa, sen mi körleşmiş olanlara doğru yolu göstereceksin?
42
وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْظُرُ اِلَيْكَۜ اَفَاَنْتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ
Allah insanlara hiçbir şekilde haksızlık yapmaz. Ancak insanlar kendi kendilerine haksızlık yapıyorlar.
43
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْـٔاً وَلٰكِنَّ النَّاسَ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Onlar, diriltilip kaldırıldıkları gün, sanki gündüzün bir saati kadar kalmış olduklarını zannederler ve onlar, kendi aralarında birbirlerini iyi tanırlar. İşte doğru yol üzerinde olmadıkları için, Allah ile karşılaşıp hesap vermeyi yalanlayanlar, kendilerine yazık etmiş olanlardır.
44
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ
Bizim onlara vaat ettiklerimizi belki sana gösteririz veyahut da seni öldürürüz (de sen onlara verdiğimiz cezaları görmeyebilirsin). Onların dönüşleri bizedir. Sonra Allah yaptıklarının tümüne şahittir.
45
وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ
Her toplum için mutlaka bir elçi olmuştur. Elçiler o toplumlara geldiklerinde, (elçiye davranışlarına göre) aralarında adaletle hüküm verilir ve asla onlara haksızlık yapılmaz.
46
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ رَسُولٌۚ فَاِذَا جَٓاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
(Elçilere) "Eğer doğru sözlülerden iseniz, bize vaat ettikleriniz ne zaman başımıza gelecek" derler.
47
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Onlara deki "Ben kendi nefsime, Allah dilemedikçe ne bir zarar, nede bir fayda verebilirim. Her toplum için belirlenmiş bir süre var. Bu süre dolduğunda ne bir saat geri bırakılır, nede bir saat öne alınabilir."
48
قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْس۪ي ضَراًّ وَلَا نَفْعاً اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ لِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌۜ اِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ
Deki "Bakın, gece veya gündüz Allah'ın azabı size gelse (ne yapabilirsiniz ki?), suçluların bu azabı acilen istemelerinin sebebi nedir?"
49
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتاً اَوْ نَهَاراً مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ
"Acele ile olmasını istediğiniz halde, azap başınıza geldikten sonra, şimdi mi O na iman edeceksiniz?"
50
اَثُمَّ اِذَا مَا وَقَعَ اٰمَنْتُمْ بِه۪ۜ آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ
Sonra dirilmeyi yalanlayıp kendilerine haksızlık yapanlara "Sürekli olan azabı tadın. Yalnızca sizin kendi başınıza kazandıklarınız la cezalandırılırsınız" denir.
51
ثُمَّ ق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِۚ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ
İlerde başlarına geleceklerin doğru olup olmadığına dair, senin haber vermeni istiyorlar. Deki "Evet, Rabbime and olsun ki o (size vaat edilenler) elbette ki gerçektir (başınıza gelecek) ve sizin bunu engellemeye asla gücünüz yetmeyecek."
52
وَيَسْتَنْبِـؤُ۫نَكَ اَحَقٌّ هُوَۜ قُلْ ا۪ي وَرَبّ۪ٓي اِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ۟
Kendi kendilerine (inkar etmelerinden dolayı) haksızlık yapmış olanlar, yer yüzündekilerin tamamını (azaptan kurtulmak için) feda ederlerdi. Başlarına gelecek azabı gördüklerinde, pişmanlıklarını gizlerler. Onlara haksızlık yapılmadan, adaletle aralarında hüküm verilir.
53
وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
(Şimdi söyleyin) "Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ın değilmiymiş ve Allah'ın size vaat ettikleri gerçek değilmiymiş?" Ama onların çoğu bunları bilmiyorlar.
54
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Hayat verip yaşatanda O, öldürüp yok eden de O dur. O na döndürüleceksiniz.
55
هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerde olan hastalıklara şifa, doğru yola ileten ve inananlar için bir rahmet gelmiştir.
56
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ
(Size gelen bu öğüt) Rabbinizin lütfu ve size olan merhameti iledir. O halde (insanlar) sevinsinler (bu öğütün kıymetini bilsinler). Zira o öğüt, topladıkları her şeyden daha hayırlıdır.
57
قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواۜ هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
Allah'ın sizin için indirdiği rızıkları görüyor musunuz? Bu rızıkları kendinize göre haramlar ve helaller yaptınız. Deki "Böyle yapmanızı Allah mı emretti, yoksa Allah adına yalan mı uyduruyorsunuz?
58
قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَاماً وَحَلَالاًۜ قُلْ آٰللّٰهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللّٰهِ تَفْتَرُونَ
Peki! Allah adına yalan uyduranlar, kıyamet gününden ne bekliyorlar? Elbetteki Allah insanlara lütuflar yağdırandır. Ancak insanların pek çoğu (bu lütuflara) şükretmiyorlar.
59
وَمَا ظَنُّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ۟
Hangi durumda olursanız olun, Kur'an dan ne okursanız okuyun ve ne yaparsanız yapın, biz sizin üzerinizde gözetleyiciyiz. Rabbinden, göklerde ve yerde olan en küçük bir zerre dahi kaçmaz, hatta ondan daha küçük veya daha büyükleri bile açık bir kitapta (kayıtlı) dır.
60
وَمَا تَكُونُ ف۪ي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُوا مِنْهُ مِنْ قُرْاٰنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُوداً اِذْ تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ وَلَٓا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرَ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
Dikkat edin! Allah'ın koruması altına alıp, sahiplendiği kimseler (veliler) için, hiçbir korku yoktur ve aynı zamanda onlar mahzun da olmayacaklardır.
61
اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ
(Çünkü onlar) İman etmişler ve gereği gibi Rablerinden (azaba uğramamak için) korunmuşlardır.
62
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ
Onlar için dünya ve ahiret hayatında müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde asla bir değişiklik bulunmaz. (İşte bu müjde) Büyük bir kurtuluştur.
63
لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ
Onların sözleri seni üzmesin. Elbetteki bütün güç ve şeref Allah'a aittir. O, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
64
وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعاًۜ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Zaten Göklerde ve yerle olanlar Allah'a ait değimli? O halde, Allah dan başka koştukları ortaklara çağrı (dua) yapanlar, neye tabi oluyorlar? Ancak onlar zanna (kesin doğru olmayan şeylere) tabi oluyorlar. Sadece yalan söylüyorlar.
65
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ
Sükunetle dinlenebilmeniz için geceyi sizin için yaratan O dur. Gündüzü de (işlerinizi) görüp gözetesiniz diye var etti. İşte bunları işiten bir toplum için, bunlarda elbette alınacak ibretler vardır.
66
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَـكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
"Allah bir çocuk edindi" dediler. O çocuk edinmekten beridir (uzaktır). O nun çocuk edinmeye ihtiyacı da yoktur. Zira göklerde ve yerde olanların hepsi O na aittir. (Gösterin bakalım) Bununla ilgili elinizde sağlam kanıtlar var mı? Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
67
قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَداً سُبْحَانَهُۜ هُوَ الْغَنِيُّۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اِنْ عِنْدَ‌كُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهٰذَاۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Onlara deki "Allah adına yalan söyleyenler, asla huzur (felah) bulamazlar."
68
قُلْ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ
Dünya hayatı yalnızca vasıtadır. Sonra onların dönüşü bizedir ve Allah adına yalan söyleyenlere gerçekleri inkar etmelerinden dolayı, çok şiddetli azabı tattıracağız.
69
مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟
Onlara Nuh'un haberini oku. Kavmine "Ey Kavmim! Benim sizin aranızdaki konumum elçilik görevim) ve Allah'ın ayetleri ile öğüt vermem sizi kibirlendiriyorsa (bundan dolayı inkar ediyorsanız), artık ben Allah'a güvenip sonucu O na bırakıyorum. Bundan sonra bütün gücünüzü ve sizin gibi düşünenleri bir araya getirin. Benim için yapmayı tasarladığınız işler, sonradan sizi üzüntüye sokmasın. Benim hakkımda ne karar verecekseniz verin ve sonrada bana kararınızı uygulamakta göz açtırmayın."
70
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ نُوحٍۢ اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَام۪ي وَتَذْك۪ير۪ي بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَعَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْتُ فَاَجْمِعُٓوا اَمْرَكُمْ وَشُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ اَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُٓوا اِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ
"Eğer bu inkarcı tutumunuzdan vaz geçerseniz, bunun karşılığında sizden hiçbir karşılık (ücret) istemiyorum. Benim görevimi yapmanın karşılığını vermek Allah'a aittir. Ben yalnızca Allah'a teslim olmakla emrolundum" dedi.
71
فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
Nuh'u yalanladılar. Bizde onu ve onunla beraber olanları gemi ile kurtardık ve onları yeryüzünün sahipleri yaptık ve ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Şimdi bak bakalım, uyarılanların, inkarlarının sonucu nasıl oldu.
72
فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَٓائِفَ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَ
Bunlardan sonra da onların kavimlerine elçiler gönderdik. Elçiler onlara gerçekleri açıklayan delilleri getirdiler. Daha önce yalanlamış oldukları, ama inanmaları gereken hususlara inanmadılar. Bu sebeple Allah haddi aşanların kalplerini kapattı.
73
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِه۪ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَد۪ينَ
Yine onlardan sonra, ayetlerimizle Musa'yı ve Harun'u firavuna ve onun çevresindeki yöneticilerine gönderdik. Onlar büyüklendiler ve suçlu (karşı gelen) bir topluluk oldular.
74
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
Ne zamanki katımızdan onlara gerçekler gelse, bu apaçık bir sihirdir dediler.
75
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُٓوا اِنَّ هٰذَا لَسِحْرٌ مُب۪ينٌ
Musa onlara "Size hak (gerçekler) geldiğinde, gerçeklere mi (bu sihirdir) diyorsunuz. Bu hakikatler sihir midir? Sihirle uğraşanlar asla kurtuluşa eremezler" dedi.
76
قَالَ مُوسٰٓى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَكُمْۜ اَسِحْرٌ هٰذَاۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ
Firavun ve çevresindekiler "Sen bizi, kendilerine uyduğumuz atalarımızın yolundan ayırmak için mi geldin? (Biz size uyalım da) Siz ikiniz yeryüzünün hakimleri olun, Öyle mi? Hayır hayır biz sizin ikinize de inanmıyoruz" dediler.
77
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِن۪ينَ
Firavun "En bilgili sihirbazların hepsini getirin" dedi.
78
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُون۪ي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ
Sihirbazlar geldiğinde Musa onlara "Hazırladığınız yanınızda olan sihirleri gösterin" dedi.
79
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ
Onlar sihirlerini attıklarında (gösterdiklerinde) Musa "Gösterdiğiniz bu sihirde ne ki? Allah bunları iptal edecektir. Allah bozguncuların yaptıklarını düzeltmez.
80
فَلَمَّٓا اَلْقَوْا قَالَ مُوسٰى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَيُبْطِلُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِد۪ينَ
Allah, suçlular hoş görmese de, sözleriyle hakkı yerine getirecektir.
81
وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ۟
Firavun ve önde gelen yöneticilerinin kendilerinden intikam alır korkusuyla, Musa'ya ancak kendi soyundan (İsrail oğullarından) birkaç kişi iman etti. Çünkü Firavun, bulunduğu toprakların güçlü yöneticisi ve acımasız birisiydi.
82
فَمَٓا اٰمَنَ لِمُوسٰٓى اِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِه۪ عَلٰى خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِهِمْ اَنْ يَفْتِنَهُمْۜ وَاِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْاَرْضِۚ وَاِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِف۪ينَ
Musa kavmine "Ey kavmim! Eğer Allah'a iman etmiş ve O nun emirlerine teslim olmuşsanız, şüphesiz ki yalnızca O na güvenin" dedi.
83
وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِم۪ينَ
Onlarda "Biz Allah'a güvendik, Rabbimiz bizi zalimler topluluğu ile imtihan etme."
84
فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّـنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ
"Rahmetinle bizi, inkarcı toplumdan kurtar" dediler.
85
وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ
Musa ve kardeşine "Şehirdeki evlere yerleşin, evlerinizi kıble edinin ve namaz kılın. (böyle yapıp) inanları müjdele" diye vahyettik..
86
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخ۪يهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتاً وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ
Musa "Rabbimiz! Firavun ve onun önde gelenlerine dünya hayatında kıymetli süsler ve mallar verdin, onlarda insanları senin yolundan saptırıyorlar. Ey Rabbimiz onlara verdiğin malları helak et ve kalplerini katılaştır. Artık onlar can yakıcı azabı görmeden iman etmezler" dedi.
87
وَقَالَ مُوسٰى رَبَّـنَٓا اِنَّكَ اٰتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَاَهُ ز۪ينَةً وَاَمْوَالاً فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ رَبَّـنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِكَۚ رَبَّـنَا اطْمِسْ عَلٰٓى اَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ
Allah "İkinizin çağrısı (duası) kabul edildi. Siz ikiniz dosdoğru yollarınıza devam edin ve sakın ola ki, bilmeyenlerin yollarına uymayın" dedi.
88
قَالَ قَدْ اُج۪يبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَق۪يمَا وَلَا تَتَّبِعَٓانِّ سَب۪يلَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
İsrailoğullarını denizden geçirdik. Sonra Firavun ve ordusu kinle, düşmanlıkla peşlerini takip etti. Neredeyse onlara yetişiyorlardı ki, onları (denizde) boğduk. (Boğulmadan önce Firavun) "İsrailoğullarının iman ettiğinden başka hiçbir ilah olmadığına iman ettim. Ben teslim olanlardan oldum" dedi.
89
وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْياً وَعَدْواًۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُۙ قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّـذ۪ٓي اٰمَنَتْ بِه۪ بَنُٓوا اِسْرَٓائ۪لَ وَاَنَا۬ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
Allah "Şimdi mi? Daha önceden isyan etmiştin ve sen bozgunculardın."
90
آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ
"Bugün, senden sonra gelenlere senin bedenini, ibret olması için, kurtaracağız. Buna rağmen insanlardan pek çoğu, Allah'ın ayetlerinden habersizdirler" dedi.
91
فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةًۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ۟
Bizde İsrailoğullarını, onlar için en doğru bir mekana yerleştirdik. Onlara tertemiz rızıklardan verdik. İlim (Allah'ın mesajları) onlara geldikten sonra, aralarında ayrılıklara düştüler. Senin Rabbin, ayrılığa düştükleri konularda, onların hakkında ki hükmünü kıyamet gününde elbette verecektir.
92
وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Eğer sen sana indirdiğimiz (gaybi konular) hakkında şüpheye düşersen, senden önce indirilmiş kitabı okuyanlara sor. Ama şunu unutma, sana Rabbinden gerçek hakikatler gelmiştir. Sakın ola ki şüphelenenlerden olma.
93
فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ
Allah'ın ayetlerini şüphe edip yalanlayanlardan da olma. Yoksa kendine yazık edip kaybedenlerden olursun.
94
وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
Allah'ın azap emrinin (kelimesinin) üzerlerine hak olduğu kimseler, iman etmemiş olanlardır.
95
اِنَّ الَّذ۪ينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَۙ
Onlara tüm mucizeler gelse, hatta acıklı azabı görseler de (iman etmezler).
96
وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ
Yunus'un kavmi iman ettikleri zaman, bizde üzerlerinde ki dünya hayatının alçaltıcı azabını Keşke kasaba halkı iman etmiş olsalardı, imanları kendilerine fayda sağlardı. Nitekim kaldırdık ve belli zamana kadar onların yaşamalarını sağladık.
97
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَٓا ا۪يمَانُهَٓا اِلَّا قَوْمَ يُونُسَۜ لَمَّٓا اٰمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍ
Rabbin dileseydi yeryüzünde yaşayan bütün insanlar iman ederlerdi. Sen, insanlar inanıncaya kadar onlara zor mu kullanacaksın?
98
وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنْ فِي الْاَرْضِ كُلُّهُمْ جَم۪يعاًۜ اَفَاَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتّٰى يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ
Herhangi bir nefsin (kişinin) Allah dilemedikçe iman etmesi yoktur . Allah aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır.
99
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ
Deki "Göklerde ve yerde neler var bir bakın." Göklerdeki ve yerdeki ibret alınması gereken ayetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma fayda vermez.
100
قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَا تُغْنِي الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
Onlar kendilerinden önceki toplumların geçirdikleri günlerin (yaşantılarının) aynısını mı bekliyorlar? Deki "Bekleyip görün, bende sizinle beraber bekleyenlerdenim."
101
فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ اِلَّا مِثْلَ اَيَّامِ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْۜ قُلْ فَانْتَظِرُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ
Sonra bizde, elçilerimizi ve onunla beraber iman edenleri kurtardık. İnananları kurtarmak bizim üzerimize bir hak (zorunluluk) dur.
102
ثُمَّ نُنَجّ۪ي رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَۚ حَقاًّ عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
Deki "Ey insanlar! Eğer benim dinim hakkında bir şüphe içinde iseniz. Şunu bilin ki ben, sizin Allah dan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmeyeceğim. Ancak sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim ve yalnızca Allah'a inanlardan olmam bana emredildi."
103
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ د۪ين۪ي فَلَٓا اَعْبُدُ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ اَعْبُدُ اللّٰهَ الَّذ۪ي يَتَوَفّٰيكُمْۚ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۙ
"Aynı zamanda "Allah'a ortak koşmadan, dinde yüzünü yalnızca Allah'a döndür ve asla O na şirk koşanlardan olma" diye emrolundum.
104
وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۚ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
Sana faydası olmayacak ve sana zararda veremeyecek olan, Allah dan başkalarına dua yapma. Eğer onlara dua yaparsan, kendine zulmedenlerden olursun.
105
وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَۚ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذاً مِنَ الظَّالِم۪ينَ
Allah sana bir zarar verecek olursa, o zararı kendisinden başka kaldıracak olan hiçbir kimse yoktur. Allah sana bir hayır vermeyi dilerse, o hayrı geri çevirecek de hiç kimse yoktur. Allah hayrını kullarından dilediği kimselere verir. Çünkü O bağışlayan ve merhametli olandır.
106
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِه۪ۜ يُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
Deki "Ey İnsanlar! Rabbinizden size gerçek doğrular gelmiştir. Sizden kim Allah'ın gösterdiği yola girmiş olursa, kendisi için doğru yola girmiştir. Kimde doğru yoldan saparsa, kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin sorumluluğunuzu yüklenecek değilim."
107
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِوَك۪يلٍۜ
Sana vahy olana tabi ol ve Allah bir hüküm verinceye kadar sabırlı ol. Allah hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
108
وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 108

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

109

Sureler

Mealler
Hûd Suresi
Sonraki