Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ta-Ha.
2 Biz; Kur'an'ı, sana güçlük çekesin diye indirmedik.
3 Ancak Allah'tan korkanlara bir bir öğüt olarak.
4 Yeri ve yüce gökleri yaratanın katından indirmedir.
5 Rahman, Arş'a hükmetmiştir.
6 Göklerde, yerde, ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar O'nun.
7 İstersen sen sözü açığa vur, şüphesiz ki O; gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
8 Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur.
9 Ve sana Musa'nın haberi geldi mi?
10 Hani o; bir ateş görmüştü de ailesine: Durun, ben bir ateş gördüm. Size ya ondan bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol gösteren bulurum, demişti.
11 Ateşin yanına gelince; kendisine: Ey Musa, diye seslenildi.
12 Şüphesiz ki senin Rabbın Benim, Ben. Pabuçlarını çıkar. Zira sen mukaddes vadide, Tuva'dasın.
13 Ve ben; seni seçtim. Öyleyse vahyolunanı dinle.
14 Şüphesiz ki Ben; Allah'ım. Benden başka hiç bir ilah yoktur. Öyleyse Bana ibadet et ve Beni anmak için namaz kıl.
15 Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Her nefis işlediğinin karşılığını görsün diye onu neredeyse gizliyorum.
16 Ona inanmayan ve hevesine uyan kimse, seni bundan alıkoymasın, yoksa helak olursun.
17 O sağ elindeki de nedir ey Musa?
18 Dedi ki: O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim ve daha bir çok işlerde ondan faydalanırım.
19 Buyurdu: Ey Musa bırak onu.
20 O da bıraktı. Bir de ne görsün; o, hemen koşan bir yılan oluvermiş.
21 Buyurdu: Tut onu korkma. Biz onu yine eski durumuna çevireceğiz.
22 Elini de koltuğunun altına koy ki; diğer bir mucize olarak kusursuz, bembeyaz çıksın.
23 Bununla sana daha büyük mucizelerimizi gösterelim.
24 Firavun'a git, doğrusu o, azmıştır.
25 Dedi ki: Rabbım, göğsümü aç.
26 İşimi kolaylaştır.
27 Dilimden de düğümü çöz ki;
28 Sözümü iyi anlasınlar.
29 Kendi ailemden bir vezir ver bana;
30 Kardeşim Harun'u.
31 Onunla destekle beni.
32 Onu işimizde ortak yap,
33 Ki seni daha çok tesbih edelim.
34 Ve seni daha çok analım.
35 Şüphesiz ki Sen, bizi görmektesin.
36 Buyurdu: Ey Musa; istediğin sana verilmiştir.
37 Zaten sana, başka bir defa daha lutufta bulunmuştuk.
38 Hani annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmiştik.
39 Onu bir sandığa koy da suya bırak. Su onu kıyıya atar. Bana da, ona da düşman olan birisi onu alır. Gözümün önünde yetişesin diye, senin üzerine katımdan bir sevgi koydum.
40 Hani kızkardeşin gidip diyordu ki: Ona bakacak birini size göstereyim mi? İşte böylece, annen üzülmesin de gözü aydın olsun diye seni ona geri vermiştik. Ve sen, bir cana kıymıştın da; seni üzüntüden kurtarmıştık. Hem seni bir çok musibetlerle denemiştik. Böylece Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra da bir kader üzerine geldin ey Musa.
41 Ve seni kendim için yetiştirdim.
42 Sen ve kardeşin ayetlerimle git. İkiniz de Beni zikretmede gevşek davranmayın.
43 Firavun'a gidin, doğrusu o, azmıştır.
44 Ve ona yumuşak söz söyleyin, belki nasihat dinler veya korkar.
45 Dediler ki: Rabbımız; onun bize taşkınlık yapmasından veya azgın davranmasından endişe ederiz.
46 Buyurdu: Korkmayın, Ben sizinle beraberim, hem görür, hem de işitirim.
47 Haydi ona gidin ve deyin ki: Doğrusu biz, senin Rabbının elçileriyiz. Artık İsrailoğullarını bizimle gönder ve onlara azab etme. Hem biz, Rabbından sana bir ayetle geldik. Hidayete tabi olanların üzerine selam olsun
48 Doğrusu bize vahyolundu ki; yalanlayıp sırt çevirene azab vardır.
49 Ey Musa, Rabbınız kimdir sizin ikinizin? dedi.
50 Dedi ki: Rabbımız her şeye yaratılışını veren, sonra da doğru yola eriştirendir.
51 Öyle ise önceki nesillerin durumu nedir? dedi.
52 Dedi ki: Onların bilgisi Rabbımın katında bir kitabdadır. Benim Rabbım şaşırmaz, unutmaz.
53 O ki; sizin için, yeryüzünü döşemiş, orada sizin için yollar açmış, gökten su indirmiştir. Biz o su ile çeşitli bitkilerden çifter çifter çıkardık.
54 Hem siz yeyin, hem hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz ki bunlarda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.
55 Ondan yarattık sizi, oraya da döndüreceğiz. Ve sizi, bir kere daha oradan çıkaracağız.
56 Andolsun ki ona bütün ayetlerimizi gösterdik ama yalanlayıp kaçtı.
57 Ve dedi ki: Sihirbazlığınla bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin ey Musa?
58 Şimdi biz de seninkine benzer bir sihir göstereceğiz sana. Bizimle senin aranda bir buluşma zamanı ve yeri tayin et ki; sen de, biz de düz bir yerde bulunalım, caymayalım.
59 Buluşma zamanımız; sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuşluk vaktidir, dedi.
60 Bunun üzerine Firavun dönüp gitti ve sonra bütün hilesini toplayıp geldi
61 Musa onlara dedi ki: Yazıklar olsun size, Allah'a karşı yalan uydurmayın Sonra azabla sizi yok eder. Doğrusu Allah'a iftira eden, hüsrana uğramıştır.
62 Derken onlar işi aralarında tartıştılar ve gizlice müşavere ettiler.
63 Dediler ki: Muhakkak bu iki sihirbaz sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkar mak ve örnek olan yolunuzu yok etmek istiyorlar.
64 Onun için tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra da sırayla gelin. Bugün üstün gelen felah bulmuştur.
65 Dediler ki: Ey Musa; ya sen at, ya da ilk atanlar biz olalım.
66 O da: Hayır siz atın, dedi. Bir de ne görsün; onların ipleri ve değnekleri, büyüleri yüzünden kendisine gerçekten yürüyorlarmış gibi geldi.
67 Bu sebeple Musa, içinde bir korku hissetti.
68 Korkma; muhakkak sen daha üstünsün, dedik.
69 Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun. Zira onların yaptıkları, sadece sihirbaz düzenidir. Nerede olursa olsun sihirbaz asla felah bulamaz.
70 Sonunda sihirbazlar secdeye kapanarak dediler ki: Biz, Musa ve Harun'un Rabbına inandık.
71 Dedi ki: Ben size izin vermeden mi O'na inandınız? Doğrusu o size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama olarak keseceğim ve sizi hurma kütüklerine asacağım. O zaman hangimizin azabının daha çetin ve devamlı olduğunu bileceksiniz.
72 Dediler ki: Seni, bize gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.
73 Doğrusu biz, hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbımıza iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha devamlıdır.
74 Kim Rabbına suçlu olarak gelirse; şüphesiz ki cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne de yaşar.
75 Kim de O'na iman etmiş ve salih ameller işlemiş olarak gelirse; işte onlara en üstün dereceler vardır.
76 Altlarından ırmaklar akan ve içinde temelli kalacakları Adn cennetleri vardır ve bu, arınanların mükafatıdır.
77 Andolsun ki; Musa'ya şöyle vahyettik: Kullarımı geceleyin yürüt. Denizde onlara kuru bir yol aç. Batmaktan ve düşmanların yetişmesinden korkma, endişe etme.
78 Firavun da ordusuyla onu takip etti. Deniz de onları nasıl kapladıysa öylece kaplayıverdi.
79 Firavun kavmini saptırdı ve onlara doğru yolu göstermedi.
80 Ey İsrailoğulları; sizleri düşmanınızdan kurtardık ve size Tur'un sağ yanını vaad eetik. Ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
81 Size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yeyin, bunda aşırı gitmeyin ki gazabımı hak etmeyesiniz. Gazabımı hak eden, muhakkak mahvolmuştur.
82 Muhakkak ki ben; tevbe edeni, inanarak salih amel işleyeni sonra da doğru yola gireni elbette bağışlayanım.
83 Ey Musa; seni, kavminden daha çabuk gelmeye sevk eden nedir?
84 Dedi ki: Onlar izim üzerindedirler. Rabbım, hoşnud olman için sana çabucak geldim.
85 Buyurdu: Doğrusu biz, senden sonra kavmini sınadık ve Samiri de onları saptırdı.
86 Musa kavmine kızgın ve üzgün olarak döndü ve: Ey kavmim; Rabbınız size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Uzun bir zaman mı geçti aradan, yoksa Rabbınızın gazabına uğramak istediniz de mi bana verdiğiniz sözden caydınız? dedi.
87 Onlar: Sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. O kavmin ziynet eşyasından bize yükler dolusu taşıtıldı ve biz onları attık. Samiri de aynı şekilde attı, dediler.
88 Derken o, kendilerine böğüren bir buzağı heykeli çıkarmıştı. Dediler ki: İşte bu, sizin de, Musa'nın da tanrısıdır. Fakat o, unuttu.
89 Görmüyorlar mıydı ki; o kendilerine ne bir söz söyleyebilirdi, ne bir zarar, ne de bir fayda verebilirdi.
90 Andolsun ki; daha önce Harun da onlara: Ey kavmim; siz, bununla sınanıyorsunuz. Sizin gerçek Rabbınız Rahman'dır. Bana uyun ve emrime itaat edin, demişti.
91 Onlar da: Musa bize dönene kadar, buna sarılmaktan asla vazgeçmeyeceğiz, demişlerdi.
92 Dedi ki: Ey Harun; bunların saptıklarını görünce ne alıkoydu seni,
93 Benim ardımdan gelmekten? Yoksa benim emrime karşı mı geldin?
94 O da: Ey anamın oğlu; saçımdan sakalımdan tutma. Doğrusu; İsrailoğulları arasına ayrılık soktun, sözüme bakmadın, demenden korktum, dedi.
95 Ya senin zorun neydi ey Samiri? dedi.
96 O da: Onların görmedikleri bir şey gördüm ve o elçinin bastığı yerden bir avuç avuçladım. Ve bunu ziynet eşyasının eritildiği potaya attım. Nefsim bana bunu hoş gösterdi, dedi.
97 Dedi ki: Haydi git, doğrusu hayatta artık; bana dokunmayın, demenden başka yapacağın bir şey yoktur. Bir de senin için hiç kaçamayacağın bir ceza günü var. Sarılıp durduğun üstüne düşüp tapındığın ilahına bak; yemin olsun ki; biz onu yakacağız, sonra da parçaparça edip denize atacağız.
98 Sizin ilahınız; ancak O'ndan başka hiç bir ilah olmayan Allah'tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.
99 Sana geçmişlerin haberlerinden bir kısmını işte böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki sana, katımızdan bir de zikir verdik.
100 Kim, ondan yüz çevirirse; şüphesiz ki kıyamet günü ağır bir günah yüklenecektir.
101 Onda temelli kalacaklardır. Bu, kıyamet gününde onlar için ne kötü bir yüktür.
102 Sur'a üflendiği gün, işte o gün; suçluları, gözleri korkudan gövermiş olarak toplarız.
103 Aralarında gizli gizli konuşarak: Siz, sadece o gün eğleştiniz, derler,
104 Onların söylediklerini Biz daha iyi biliriz. En akıllıları da: Sadece bir gün eğleştiniz, der.
105 Ve sana dağlardan sorarlar. De ki: Rabbım, onları ufalayıp savuracak.
106 Yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek.
107 Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.
108 O gün; hiç bir tarafa sapmadan o davetçiye uyacaklardır. Sesler, Rahman' ın heybetinden kısılmıştır ve sen; fısıltıdan başka bir şey işitmezsin.
109 O gün; Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.
110 O, onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onların hiç birinin ilmi asla bunu kavrayamaz.
111 Ve bütün yüzler Hayy ve Kayyum olan Allah'a baş eğmiştir. Bir zulüm yükü taşıyanlar ise gerçekten hüsrana uğramıştır.
112 Kim de inanmış olarak salih ameller işlerse; o, zulümden ve hakkının yenmesinden korkmaz.
113 Biz onu böylece Arapça bir Kur'an olarak indirdik. Belki sakınırlar veya onlara ibret verir diye tehditleri açıkladık.
114 Gerçek hükümdar olan Allah; yücedir. Kur'an sana vahyedilirken; vahiy bitmezden önce unutmamak için acele tekrar edip durma ve: Rabbım, ilmimi artır, de.
115 Andolsun ki; Biz, daha önce Adem'e de ahid vermiştik. Fakat o unuttu ve Biz onda bir azim bulmadık.
116 Hani meleklere demiştik ki: Adem'e secde edin. İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o ise dayatmıştı.
117 Biz de demiştik ki: Ey Adem, doğrusu bu, hem senin hem de eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun.
118 Zira cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın.
119 Orada ne susarsın, ne de güneşte yanarsın.
120 Ama şeytan ona vesvese verdi ve: Ey Adem, sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir mülkü göstereyim mi? dedi.
121 Bunun üzerine ikisi de ondan yediler. Hemen ayıp yerleri açıldı. Üzerlerine cennet yapraklarından yamamaya başladılar. Adem, Rabbına karşı geldi de şaşkın düştü.
122 Sonra Rabbı onu seçti de tevbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi
123 Buyurdu ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Benden size bir yol gösteren gelir de kim, benim yoluma uyarsa; ne sapar, ne de bedbaht olur.
124 Kim de benim zikrimden yüz çevirirse bilsin ki; onun dar bir geçimi olur ve kıyamet gününde Biz onu kör olarak haşrederiz.
125 Der ki: Rabbım, beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki ben gören biriydim
126 Allah buyurur ki: Öyledir işte. Sana ayetlerimiz gelmişti de sen onları unutmuştun. Bugün de sen öylece unutulursun.
127 İşte israf edenleri, Rabbının ayetlerine inanmayanları böylece cezalandıracağız. Hem ahiretin azabı daha çetin ve daha süreklidir.
128 Kendilerinden önce nice nesilleri yok edişimiz hala onları uyarmadı mı? Halbuki onların yurdlarında gezinip duruyorlar. Doğrusu bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.
129 Şayet Rabbının verilmiş bir sözü ve tayin ettiği bir vakit olmasaydı; hemen azaba uğrarlardı.
130 Onların söylediklerine sabret ve güneşin doğmasından önce de, batmasından önce de Rabbını hamd ile tesbih et. Gece saatlarında ve gündüzleri de tesbih et ki, Rabbının rızasına eresin.
131 Onlardan bazılarına; denemek için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme. Rabbının rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.
132 Ehline namazı emret. Kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Sana Biz rızık veririz. Akibet takvadadır.
133 Rabbından bize bir ayet getirseydi ya derler. Onlara önceki kitablarda apaçık deliller gelmedi mi?
134 Eğer onları daha evvel azaba uğratarak yok etseydik: Rabbımız, bize bir peygamber gönderseydin de hor ve rüsvay olmadan önce ayetlerine uysaydık olmaz mıydı? diyeceklerdi.
135 De ki: Herkes gözlemektedir, siz de gözleye durun. Şüphesiz kimlerin dosdoğru yolun sahipleri olduğunu ve kimlerin hidayete ermiş bulunduğunu yakında bileceksiniz.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
طٰهٰۜ 1
مَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰىۙ 2
اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۙ 3
تَنْز۪يلاً مِمَّنْ خَلَقَ الْاَرْضَ وَالسَّمٰوَاتِ الْعُلٰىۜ 4
اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى 5
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرٰى 6
وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى 7
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى 8
وَهَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ 9
اِذْ رَاٰ نَاراً فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى 10
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ يَا مُوسٰى 11
اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ 12
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى 13
اِنَّـن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي 14
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى 15
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى 16
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى 17
قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى 18
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى 19
فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى 20
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠ سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُو۫لٰى 21
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ 22
لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ 23
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى۟ 24
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ 25
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ 26
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ 27
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ 28
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يراً مِنْ اَهْل۪يۙ 29
هٰرُونَ اَخ۪يۚ 30
اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ 31
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ 32
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يراًۙ 33
وَنَذْكُرَكَ كَث۪يراًۜ 34
اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يراً 35
قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى 36
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ 37
اِذْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّكَ مَا يُوحٰىۙ 38
اَنِ اقْذِف۪يهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِف۪يهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ ل۪ي وَعَدُوٌّ لَهُۜ وَاَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنّ۪يۚ وَلِتُصْنَعَ عَلٰى عَيْن۪يۢ 39
اِذْ تَمْش۪ٓي اُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى مَنْ يَكْفُلُهُۜ فَرَجَعْنَاكَ اِلٰٓى اُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَۜ وَقَتَلْتَ نَفْساً فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُوناً۠ فَلَبِثْتَ سِن۪ينَ ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى 40
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْس۪يۚ 41
اِذْهَبْ اَنْتَ وَاَخُوكَ بِاٰيَات۪ي وَلَا تَنِيَا ف۪ي ذِكْر۪يۚ 42
اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ 43
فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى 44
قَالَا رَبَّـنَٓا اِنَّـنَا نَخَافُ اَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَٓا اَوْ اَنْ يَطْغٰى 45
قَالَ لَا تَخَافَٓا اِنَّن۪ي مَعَكُمَٓا اَسْمَعُ وَاَرٰى 46
فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّـبَعَ الْهُدٰى 47
اِنَّا قَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْنَٓا اَنَّ الْعَذَابَ عَلٰى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰى 48
قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسٰى 49
قَالَ رَبُّنَا الَّـذ۪ٓي اَعْطٰى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدٰى 50
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْاُو۫لٰى 51
قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ 52
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى 53
كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟ 54
مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى 55
وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى 56
قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى 57
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى 58
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى 59
فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى 60
قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى 61
فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى 62
قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى 63
فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى 64
قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى 65
قَالَ بَلْ اَلْقُواۚ فَاِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ اِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ اَنَّهَا تَسْعٰى 66
فَاَوْجَسَ ف۪ي نَفْسِه۪ خ۪يفَةً مُوسٰى 67
قُلْنَا لَا تَخَفْ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعْلٰى 68
وَاَلْقِ مَا ف۪ي يَم۪ينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ اِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ اَتٰى 69
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّداً قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى 70
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۜ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ ف۪ي جُذُوعِ النَّخْلِۘ وَلَتَعْلَمُنَّ اَيُّـنَٓا اَشَدُّ عَذَاباً وَاَبْقٰى 71
قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ اِنَّمَا تَقْض۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ 72
اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِۜ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى 73
اِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِماً فَاِنَّ لَهُ جَهَنَّمَۜ لَا يَمُوتُ ف۪يهَا وَلَا يَحْيٰى 74
وَمَنْ يَأْتِه۪ مُؤْمِناً قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰىۙ 75
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟ 76
وَلَقَدْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَر۪يقاً فِي الْبَحْرِ يَبَساًۚ لَا تَخَافُ دَرَكاً وَلَا تَخْشٰى 77
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِه۪ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْۜ 78
وَاَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدٰى 79
يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى 80
كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا ف۪يهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَب۪يۚ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَب۪ي فَقَدْ هَوٰى 81
وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى 82
وَمَٓا اَعْجَلَكَ عَنْ قَوْمِكَ يَا مُوسٰى 83
قَالَ هُمْ اُو۬لَٓاءِ عَلٰٓى اَثَر۪ي وَعَجِلْتُ اِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضٰى 84
قَالَ فَاِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَاَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ 85
فَرَجَعَ مُوسٰٓى اِلٰى قَوْمِه۪ غَضْبَانَ اَسِفاًۚ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْداً حَسَناًۜ اَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ اَمْ اَرَدْتُمْ اَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَخْلَفْتُمْ مَوْعِد۪ي 86
قَالُوا مَٓا اَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلٰكِنَّا حُمِّلْـنَٓا اَوْزَاراً مِنْ ز۪ينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذٰلِكَ اَلْقَى السَّامِرِيُّۙ 87
فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى فَنَسِيَۜ 88
اَفَلَا يَرَوْنَ اَلَّا يَرْجِعُ اِلَيْهِمْ قَوْلاًۙ وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً۟ 89
وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ فَاتَّبِعُون۪ي وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي 90
قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِف۪ينَ حَتّٰى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى 91
قَالَ يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ 92
اَلَّا تَتَّبِعَنِۜ اَفَعَصَيْتَ اَمْر۪ي 93
قَالَ يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ اِنّ۪ي خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي 94
قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ 95
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي 96
قَالَ فَاذْهَبْ فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ وَاِنَّ لَكَ مَوْعِداً لَنْ تُخْلَفَهُۚ وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفاًۜ لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفاً 97
اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً 98
كَذٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ مَا قَدْ سَبَقَۚ وَقَدْ اٰتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْراًۚ 99
مَنْ اَعْرَضَ عَنْهُ فَاِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وِزْراًۙ 100
خَالِد۪ينَ ف۪يهِۜ وَسَٓاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ حِمْلاًۙ 101
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقاًۚ 102
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْراً 103
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ اِذْ يَقُولُ اَمْثَلُهُمْ طَر۪يقَةً اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟ 104
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبّ۪ي نَسْفاًۙ 105
فَيَذَرُهَا قَاعاً صَفْصَفاًۙ 106
لَا تَرٰى ف۪يهَا عِوَجاً وَلَٓا اَمْتاً 107
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُۚ وَخَشَعَتِ الْاَصْوَاتُ لِلرَّحْمٰنِ فَلَا تَسْمَعُ اِلَّا هَمْساً 108
يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً 109
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُح۪يطُونَ بِه۪ عِلْماً 110
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِۜ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْماً 111
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْماً وَلَا هَضْماً 112
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً 113
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْماً 114
وَلَقَدْ عَهِدْنَٓا اِلٰٓى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْماً۟ 115
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى 116
فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى 117
اِنَّ لَكَ اَلَّا تَجُوعَ ف۪يهَا وَلَا تَعْرٰىۙ 118
وَاَنَّكَ لَا تَظْمَؤُ۬ا ف۪يهَا وَلَا تَضْحٰى 119
فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى 120
فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ 121
ثُمَّ اجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدٰى 122
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى 123
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى 124
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً 125
قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَـنَس۪يتَهَاۚ وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى 126
وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى 127
اَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟ 128
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَاماً وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ 129
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّـحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى 130
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۜ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَاَبْقٰى 131
وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى 132
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْت۪ينَا بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ اَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰى 133
وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى 134
قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُواۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ اَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدٰى 135
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
طٰهٰۜ
Ta-Ha.
1
مَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰىۙ
Biz; Kur'an'ı, sana güçlük çekesin diye indirmedik.
2
اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۙ
Ancak Allah'tan korkanlara bir bir öğüt olarak.
3
تَنْز۪يلاً مِمَّنْ خَلَقَ الْاَرْضَ وَالسَّمٰوَاتِ الْعُلٰىۜ
Yeri ve yüce gökleri yaratanın katından indirmedir.
4
اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى
Rahman, Arş'a hükmetmiştir.
5
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرٰى
Göklerde, yerde, ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar O'nun.
6
وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى
İstersen sen sözü açığa vur, şüphesiz ki O; gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
7
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى
Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur.
8
وَهَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ
Ve sana Musa'nın haberi geldi mi?
9
اِذْ رَاٰ نَاراً فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى
Hani o; bir ateş görmüştü de ailesine: Durun, ben bir ateş gördüm. Size ya ondan bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol gösteren bulurum, demişti.
10
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ يَا مُوسٰى
Ateşin yanına gelince; kendisine: Ey Musa, diye seslenildi.
11
اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ
Şüphesiz ki senin Rabbın Benim, Ben. Pabuçlarını çıkar. Zira sen mukaddes vadide, Tuva'dasın.
12
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى
Ve ben; seni seçtim. Öyleyse vahyolunanı dinle.
13
اِنَّـن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي
Şüphesiz ki Ben; Allah'ım. Benden başka hiç bir ilah yoktur. Öyleyse Bana ibadet et ve Beni anmak için namaz kıl.
14
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى
Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Her nefis işlediğinin karşılığını görsün diye onu neredeyse gizliyorum.
15
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى
Ona inanmayan ve hevesine uyan kimse, seni bundan alıkoymasın, yoksa helak olursun.
16
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى
O sağ elindeki de nedir ey Musa?
17
قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى
Dedi ki: O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim ve daha bir çok işlerde ondan faydalanırım.
18
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى
Buyurdu: Ey Musa bırak onu.
19
فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى
O da bıraktı. Bir de ne görsün; o, hemen koşan bir yılan oluvermiş.
20
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠ سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُو۫لٰى
Buyurdu: Tut onu korkma. Biz onu yine eski durumuna çevireceğiz.
21
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ
Elini de koltuğunun altına koy ki; diğer bir mucize olarak kusursuz, bembeyaz çıksın.
22
لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ
Bununla sana daha büyük mucizelerimizi gösterelim.
23
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى۟
Firavun'a git, doğrusu o, azmıştır.
24
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ
Dedi ki: Rabbım, göğsümü aç.
25
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ
İşimi kolaylaştır.
26
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ
Dilimden de düğümü çöz ki;
27
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ
Sözümü iyi anlasınlar.
28
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يراً مِنْ اَهْل۪يۙ
Kendi ailemden bir vezir ver bana;
29
هٰرُونَ اَخ۪يۚ
Kardeşim Harun'u.
30
اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ
Onunla destekle beni.
31
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ
Onu işimizde ortak yap,
32
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يراًۙ
Ki seni daha çok tesbih edelim.
33
وَنَذْكُرَكَ كَث۪يراًۜ
Ve seni daha çok analım.
34
اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يراً
Şüphesiz ki Sen, bizi görmektesin.
35
قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى
Buyurdu: Ey Musa; istediğin sana verilmiştir.
36
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ
Zaten sana, başka bir defa daha lutufta bulunmuştuk.
37
اِذْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّكَ مَا يُوحٰىۙ
Hani annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmiştik.
38
اَنِ اقْذِف۪يهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِف۪يهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ ل۪ي وَعَدُوٌّ لَهُۜ وَاَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنّ۪يۚ وَلِتُصْنَعَ عَلٰى عَيْن۪يۢ
Onu bir sandığa koy da suya bırak. Su onu kıyıya atar. Bana da, ona da düşman olan birisi onu alır. Gözümün önünde yetişesin diye, senin üzerine katımdan bir sevgi koydum.
39
اِذْ تَمْش۪ٓي اُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى مَنْ يَكْفُلُهُۜ فَرَجَعْنَاكَ اِلٰٓى اُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَۜ وَقَتَلْتَ نَفْساً فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُوناً۠ فَلَبِثْتَ سِن۪ينَ ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى
Hani kızkardeşin gidip diyordu ki: Ona bakacak birini size göstereyim mi? İşte böylece, annen üzülmesin de gözü aydın olsun diye seni ona geri vermiştik. Ve sen, bir cana kıymıştın da; seni üzüntüden kurtarmıştık. Hem seni bir çok musibetlerle denemiştik. Böylece Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra da bir kader üzerine geldin ey Musa.
40
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْس۪يۚ
Ve seni kendim için yetiştirdim.
41
اِذْهَبْ اَنْتَ وَاَخُوكَ بِاٰيَات۪ي وَلَا تَنِيَا ف۪ي ذِكْر۪يۚ
Sen ve kardeşin ayetlerimle git. İkiniz de Beni zikretmede gevşek davranmayın.
42
اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ
Firavun'a gidin, doğrusu o, azmıştır.
43
فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى
Ve ona yumuşak söz söyleyin, belki nasihat dinler veya korkar.
44
قَالَا رَبَّـنَٓا اِنَّـنَا نَخَافُ اَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَٓا اَوْ اَنْ يَطْغٰى
Dediler ki: Rabbımız; onun bize taşkınlık yapmasından veya azgın davranmasından endişe ederiz.
45
قَالَ لَا تَخَافَٓا اِنَّن۪ي مَعَكُمَٓا اَسْمَعُ وَاَرٰى
Buyurdu: Korkmayın, Ben sizinle beraberim, hem görür, hem de işitirim.
46
فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّـبَعَ الْهُدٰى
Haydi ona gidin ve deyin ki: Doğrusu biz, senin Rabbının elçileriyiz. Artık İsrailoğullarını bizimle gönder ve onlara azab etme. Hem biz, Rabbından sana bir ayetle geldik. Hidayete tabi olanların üzerine selam olsun
47
اِنَّا قَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْنَٓا اَنَّ الْعَذَابَ عَلٰى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰى
Doğrusu bize vahyolundu ki; yalanlayıp sırt çevirene azab vardır.
48
قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسٰى
Ey Musa, Rabbınız kimdir sizin ikinizin? dedi.
49
قَالَ رَبُّنَا الَّـذ۪ٓي اَعْطٰى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدٰى
Dedi ki: Rabbımız her şeye yaratılışını veren, sonra da doğru yola eriştirendir.
50
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْاُو۫لٰى
Öyle ise önceki nesillerin durumu nedir? dedi.
51
قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ
Dedi ki: Onların bilgisi Rabbımın katında bir kitabdadır. Benim Rabbım şaşırmaz, unutmaz.
52
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى
O ki; sizin için, yeryüzünü döşemiş, orada sizin için yollar açmış, gökten su indirmiştir. Biz o su ile çeşitli bitkilerden çifter çifter çıkardık.
53
كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟
Hem siz yeyin, hem hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz ki bunlarda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.
54
مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى
Ondan yarattık sizi, oraya da döndüreceğiz. Ve sizi, bir kere daha oradan çıkaracağız.
55
وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى
Andolsun ki ona bütün ayetlerimizi gösterdik ama yalanlayıp kaçtı.
56
قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى
Ve dedi ki: Sihirbazlığınla bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin ey Musa?
57
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى
Şimdi biz de seninkine benzer bir sihir göstereceğiz sana. Bizimle senin aranda bir buluşma zamanı ve yeri tayin et ki; sen de, biz de düz bir yerde bulunalım, caymayalım.
58
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى
Buluşma zamanımız; sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuşluk vaktidir, dedi.
59
فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى
Bunun üzerine Firavun dönüp gitti ve sonra bütün hilesini toplayıp geldi
60
قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى
Musa onlara dedi ki: Yazıklar olsun size, Allah'a karşı yalan uydurmayın Sonra azabla sizi yok eder. Doğrusu Allah'a iftira eden, hüsrana uğramıştır.
61
فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى
Derken onlar işi aralarında tartıştılar ve gizlice müşavere ettiler.
62
قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى
Dediler ki: Muhakkak bu iki sihirbaz sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkar mak ve örnek olan yolunuzu yok etmek istiyorlar.
63
فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى
Onun için tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra da sırayla gelin. Bugün üstün gelen felah bulmuştur.
64
قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى
Dediler ki: Ey Musa; ya sen at, ya da ilk atanlar biz olalım.
65
قَالَ بَلْ اَلْقُواۚ فَاِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ اِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ اَنَّهَا تَسْعٰى
O da: Hayır siz atın, dedi. Bir de ne görsün; onların ipleri ve değnekleri, büyüleri yüzünden kendisine gerçekten yürüyorlarmış gibi geldi.
66
فَاَوْجَسَ ف۪ي نَفْسِه۪ خ۪يفَةً مُوسٰى
Bu sebeple Musa, içinde bir korku hissetti.
67
قُلْنَا لَا تَخَفْ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعْلٰى
Korkma; muhakkak sen daha üstünsün, dedik.
68
وَاَلْقِ مَا ف۪ي يَم۪ينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ اِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ اَتٰى
Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun. Zira onların yaptıkları, sadece sihirbaz düzenidir. Nerede olursa olsun sihirbaz asla felah bulamaz.
69
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّداً قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى
Sonunda sihirbazlar secdeye kapanarak dediler ki: Biz, Musa ve Harun'un Rabbına inandık.
70
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۜ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ ف۪ي جُذُوعِ النَّخْلِۘ وَلَتَعْلَمُنَّ اَيُّـنَٓا اَشَدُّ عَذَاباً وَاَبْقٰى
Dedi ki: Ben size izin vermeden mi O'na inandınız? Doğrusu o size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama olarak keseceğim ve sizi hurma kütüklerine asacağım. O zaman hangimizin azabının daha çetin ve devamlı olduğunu bileceksiniz.
71
قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ اِنَّمَا تَقْض۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
Dediler ki: Seni, bize gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.
72
اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِۜ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى
Doğrusu biz, hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbımıza iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha devamlıdır.
73
اِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِماً فَاِنَّ لَهُ جَهَنَّمَۜ لَا يَمُوتُ ف۪يهَا وَلَا يَحْيٰى
Kim Rabbına suçlu olarak gelirse; şüphesiz ki cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne de yaşar.
74
وَمَنْ يَأْتِه۪ مُؤْمِناً قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰىۙ
Kim de O'na iman etmiş ve salih ameller işlemiş olarak gelirse; işte onlara en üstün dereceler vardır.
75
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟
Altlarından ırmaklar akan ve içinde temelli kalacakları Adn cennetleri vardır ve bu, arınanların mükafatıdır.
76
وَلَقَدْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَر۪يقاً فِي الْبَحْرِ يَبَساًۚ لَا تَخَافُ دَرَكاً وَلَا تَخْشٰى
Andolsun ki; Musa'ya şöyle vahyettik: Kullarımı geceleyin yürüt. Denizde onlara kuru bir yol aç. Batmaktan ve düşmanların yetişmesinden korkma, endişe etme.
77
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِه۪ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْۜ
Firavun da ordusuyla onu takip etti. Deniz de onları nasıl kapladıysa öylece kaplayıverdi.
78
وَاَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدٰى
Firavun kavmini saptırdı ve onlara doğru yolu göstermedi.
79
يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى
Ey İsrailoğulları; sizleri düşmanınızdan kurtardık ve size Tur'un sağ yanını vaad eetik. Ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
80
كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا ف۪يهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَب۪يۚ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَب۪ي فَقَدْ هَوٰى
Size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yeyin, bunda aşırı gitmeyin ki gazabımı hak etmeyesiniz. Gazabımı hak eden, muhakkak mahvolmuştur.
81
وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى
Muhakkak ki ben; tevbe edeni, inanarak salih amel işleyeni sonra da doğru yola gireni elbette bağışlayanım.
82
وَمَٓا اَعْجَلَكَ عَنْ قَوْمِكَ يَا مُوسٰى
Ey Musa; seni, kavminden daha çabuk gelmeye sevk eden nedir?
83
قَالَ هُمْ اُو۬لَٓاءِ عَلٰٓى اَثَر۪ي وَعَجِلْتُ اِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضٰى
Dedi ki: Onlar izim üzerindedirler. Rabbım, hoşnud olman için sana çabucak geldim.
84
قَالَ فَاِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَاَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ
Buyurdu: Doğrusu biz, senden sonra kavmini sınadık ve Samiri de onları saptırdı.
85
فَرَجَعَ مُوسٰٓى اِلٰى قَوْمِه۪ غَضْبَانَ اَسِفاًۚ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْداً حَسَناًۜ اَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ اَمْ اَرَدْتُمْ اَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَخْلَفْتُمْ مَوْعِد۪ي
Musa kavmine kızgın ve üzgün olarak döndü ve: Ey kavmim; Rabbınız size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Uzun bir zaman mı geçti aradan, yoksa Rabbınızın gazabına uğramak istediniz de mi bana verdiğiniz sözden caydınız? dedi.
86
قَالُوا مَٓا اَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلٰكِنَّا حُمِّلْـنَٓا اَوْزَاراً مِنْ ز۪ينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذٰلِكَ اَلْقَى السَّامِرِيُّۙ
Onlar: Sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. O kavmin ziynet eşyasından bize yükler dolusu taşıtıldı ve biz onları attık. Samiri de aynı şekilde attı, dediler.
87
فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى فَنَسِيَۜ
Derken o, kendilerine böğüren bir buzağı heykeli çıkarmıştı. Dediler ki: İşte bu, sizin de, Musa'nın da tanrısıdır. Fakat o, unuttu.
88
اَفَلَا يَرَوْنَ اَلَّا يَرْجِعُ اِلَيْهِمْ قَوْلاًۙ وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً۟
Görmüyorlar mıydı ki; o kendilerine ne bir söz söyleyebilirdi, ne bir zarar, ne de bir fayda verebilirdi.
89
وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ فَاتَّبِعُون۪ي وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي
Andolsun ki; daha önce Harun da onlara: Ey kavmim; siz, bununla sınanıyorsunuz. Sizin gerçek Rabbınız Rahman'dır. Bana uyun ve emrime itaat edin, demişti.
90
قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِف۪ينَ حَتّٰى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى
Onlar da: Musa bize dönene kadar, buna sarılmaktan asla vazgeçmeyeceğiz, demişlerdi.
91
قَالَ يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ
Dedi ki: Ey Harun; bunların saptıklarını görünce ne alıkoydu seni,
92
اَلَّا تَتَّبِعَنِۜ اَفَعَصَيْتَ اَمْر۪ي
Benim ardımdan gelmekten? Yoksa benim emrime karşı mı geldin?
93
قَالَ يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ اِنّ۪ي خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي
O da: Ey anamın oğlu; saçımdan sakalımdan tutma. Doğrusu; İsrailoğulları arasına ayrılık soktun, sözüme bakmadın, demenden korktum, dedi.
94
قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ
Ya senin zorun neydi ey Samiri? dedi.
95
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي
O da: Onların görmedikleri bir şey gördüm ve o elçinin bastığı yerden bir avuç avuçladım. Ve bunu ziynet eşyasının eritildiği potaya attım. Nefsim bana bunu hoş gösterdi, dedi.
96
قَالَ فَاذْهَبْ فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ وَاِنَّ لَكَ مَوْعِداً لَنْ تُخْلَفَهُۚ وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفاًۜ لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفاً
Dedi ki: Haydi git, doğrusu hayatta artık; bana dokunmayın, demenden başka yapacağın bir şey yoktur. Bir de senin için hiç kaçamayacağın bir ceza günü var. Sarılıp durduğun üstüne düşüp tapındığın ilahına bak; yemin olsun ki; biz onu yakacağız, sonra da parçaparça edip denize atacağız.
97
اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً
Sizin ilahınız; ancak O'ndan başka hiç bir ilah olmayan Allah'tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.
98
كَذٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ مَا قَدْ سَبَقَۚ وَقَدْ اٰتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْراًۚ
Sana geçmişlerin haberlerinden bir kısmını işte böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki sana, katımızdan bir de zikir verdik.
99
مَنْ اَعْرَضَ عَنْهُ فَاِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وِزْراًۙ
Kim, ondan yüz çevirirse; şüphesiz ki kıyamet günü ağır bir günah yüklenecektir.
100
خَالِد۪ينَ ف۪يهِۜ وَسَٓاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ حِمْلاًۙ
Onda temelli kalacaklardır. Bu, kıyamet gününde onlar için ne kötü bir yüktür.
101
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقاًۚ
Sur'a üflendiği gün, işte o gün; suçluları, gözleri korkudan gövermiş olarak toplarız.
102
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْراً
Aralarında gizli gizli konuşarak: Siz, sadece o gün eğleştiniz, derler,
103
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ اِذْ يَقُولُ اَمْثَلُهُمْ طَر۪يقَةً اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟
Onların söylediklerini Biz daha iyi biliriz. En akıllıları da: Sadece bir gün eğleştiniz, der.
104
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبّ۪ي نَسْفاًۙ
Ve sana dağlardan sorarlar. De ki: Rabbım, onları ufalayıp savuracak.
105
فَيَذَرُهَا قَاعاً صَفْصَفاًۙ
Yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek.
106
لَا تَرٰى ف۪يهَا عِوَجاً وَلَٓا اَمْتاً
Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.
107
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُۚ وَخَشَعَتِ الْاَصْوَاتُ لِلرَّحْمٰنِ فَلَا تَسْمَعُ اِلَّا هَمْساً
O gün; hiç bir tarafa sapmadan o davetçiye uyacaklardır. Sesler, Rahman' ın heybetinden kısılmıştır ve sen; fısıltıdan başka bir şey işitmezsin.
108
يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً
O gün; Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.
109
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُح۪يطُونَ بِه۪ عِلْماً
O, onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onların hiç birinin ilmi asla bunu kavrayamaz.
110
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِۜ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْماً
Ve bütün yüzler Hayy ve Kayyum olan Allah'a baş eğmiştir. Bir zulüm yükü taşıyanlar ise gerçekten hüsrana uğramıştır.
111
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْماً وَلَا هَضْماً
Kim de inanmış olarak salih ameller işlerse; o, zulümden ve hakkının yenmesinden korkmaz.
112
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً
Biz onu böylece Arapça bir Kur'an olarak indirdik. Belki sakınırlar veya onlara ibret verir diye tehditleri açıkladık.
113
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْماً
Gerçek hükümdar olan Allah; yücedir. Kur'an sana vahyedilirken; vahiy bitmezden önce unutmamak için acele tekrar edip durma ve: Rabbım, ilmimi artır, de.
114
وَلَقَدْ عَهِدْنَٓا اِلٰٓى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْماً۟
Andolsun ki; Biz, daha önce Adem'e de ahid vermiştik. Fakat o unuttu ve Biz onda bir azim bulmadık.
115
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى
Hani meleklere demiştik ki: Adem'e secde edin. İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o ise dayatmıştı.
116
فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى
Biz de demiştik ki: Ey Adem, doğrusu bu, hem senin hem de eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun.
117
اِنَّ لَكَ اَلَّا تَجُوعَ ف۪يهَا وَلَا تَعْرٰىۙ
Zira cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın.
118
وَاَنَّكَ لَا تَظْمَؤُ۬ا ف۪يهَا وَلَا تَضْحٰى
Orada ne susarsın, ne de güneşte yanarsın.
119
فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى
Ama şeytan ona vesvese verdi ve: Ey Adem, sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir mülkü göstereyim mi? dedi.
120
فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ
Bunun üzerine ikisi de ondan yediler. Hemen ayıp yerleri açıldı. Üzerlerine cennet yapraklarından yamamaya başladılar. Adem, Rabbına karşı geldi de şaşkın düştü.
121
ثُمَّ اجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدٰى
Sonra Rabbı onu seçti de tevbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi
122
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى
Buyurdu ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Benden size bir yol gösteren gelir de kim, benim yoluma uyarsa; ne sapar, ne de bedbaht olur.
123
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى
Kim de benim zikrimden yüz çevirirse bilsin ki; onun dar bir geçimi olur ve kıyamet gününde Biz onu kör olarak haşrederiz.
124
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً
Der ki: Rabbım, beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki ben gören biriydim
125
قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَـنَس۪يتَهَاۚ وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى
Allah buyurur ki: Öyledir işte. Sana ayetlerimiz gelmişti de sen onları unutmuştun. Bugün de sen öylece unutulursun.
126
وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى
İşte israf edenleri, Rabbının ayetlerine inanmayanları böylece cezalandıracağız. Hem ahiretin azabı daha çetin ve daha süreklidir.
127
اَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟
Kendilerinden önce nice nesilleri yok edişimiz hala onları uyarmadı mı? Halbuki onların yurdlarında gezinip duruyorlar. Doğrusu bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.
128
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَاماً وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ
Şayet Rabbının verilmiş bir sözü ve tayin ettiği bir vakit olmasaydı; hemen azaba uğrarlardı.
129
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّـحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى
Onların söylediklerine sabret ve güneşin doğmasından önce de, batmasından önce de Rabbını hamd ile tesbih et. Gece saatlarında ve gündüzleri de tesbih et ki, Rabbının rızasına eresin.
130
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۜ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَاَبْقٰى
Onlardan bazılarına; denemek için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme. Rabbının rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.
131
وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى
Ehline namazı emret. Kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Sana Biz rızık veririz. Akibet takvadadır.
132
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْت۪ينَا بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ اَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰى
Rabbından bize bir ayet getirseydi ya derler. Onlara önceki kitablarda apaçık deliller gelmedi mi?
133
وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى
Eğer onları daha evvel azaba uğratarak yok etseydik: Rabbımız, bize bir peygamber gönderseydin de hor ve rüsvay olmadan önce ayetlerine uysaydık olmaz mıydı? diyeceklerdi.
134
قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُواۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ اَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدٰى
De ki: Herkes gözlemektedir, siz de gözleye durun. Şüphesiz kimlerin dosdoğru yolun sahipleri olduğunu ve kimlerin hidayete ermiş bulunduğunu yakında bileceksiniz.
135

Sureler

Mealler