|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
طٰهٰۜ Ta, Ha. |
1 |
|
مَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰىۙ (2-4) Kuran'i sana, sikintiya dusesin diye degil, ancak Allah'tan korkanlara bir ogut ve yeri ve yuce gokleri yaratanin katindan bir Kitap olarak indirdik. |
2 |
|
اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۙ (2-4) Kuran'i sana, sikintiya dusesin diye degil, ancak Allah'tan korkanlara bir ogut ve yeri ve yuce gokleri yaratanin katindan bir Kitap olarak indirdik. |
3 |
|
تَنْز۪يلاً مِمَّنْ خَلَقَ الْاَرْضَ وَالسَّمٰوَاتِ الْعُلٰىۜ (2-4) Kuran'i sana, sikintiya dusesin diye degil, ancak Allah'tan korkanlara bir ogut ve yeri ve yuce gokleri yaratanin katindan bir Kitap olarak indirdik. |
4 |
|
اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى Rahman arsa hukmetmektedir. |
5 |
|
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرٰى Goklerde ve yerde, her ikisi arasinda ve topragin altinda bulunanlar O'nundur. |
6 |
|
وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى Sen sozu istersen aciga vur, suphesiz O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. |
7 |
|
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى Allah'tan baska tanri yoktur, en guzel isimler O'nundur. |
8 |
|
وَهَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ Musa'nin basindan gecen olay sana geldi mi? |
9 |
|
اِذْ رَاٰ نَاراً فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى O, bir ates gormustu de, ailesine: «Durun, ben bir ates gordum, ya ondan size bir kor getirir, ya da atesin yaninda bir yol gosteren bulurum» demisti. |
10 |
|
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ يَا مُوسٰى Musa atesin yanina gelince: «Ey Musa!» diye seslenildi: |
11 |
|
اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ «Ben suphesiz senin Rabbinim; ayagindakileri cikar; cunku sen, kutsal bir vadi olan Tuva'dasin.» |
12 |
|
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى «Ben seni sectim; artik vahyolunanlari dinle.» |
13 |
|
اِنَّـن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي «Şuphesiz Ben Allah'im, Benden baska tanri yoktur; Bana kulluk et; Beni anmak icin namaz kil.» |
14 |
|
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى Herkes islediginin karsiligini gorsun diye, zamanini gizli tuttugum kiyamet mutlaka gelecektir. |
15 |
|
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى «una inanmayan ve hevesine uyan kimse seni ondan alikoymasin, yoksa helak olursun.» |
16 |
|
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى «Ey Musa! Sag elindeki nedir?» |
17 |
|
قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى Musa: «O benim degnegimdir, ona dayanirim, onunla davarima yaprak silkerim, ondan daha bircok islerde faydalanirim» dedi. |
18 |
|
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى Allah: «Ey Musa! Birak onu» dedi. |
19 |
|
فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى Birakinca, degnek hemen, kosan bir yilan oluverdi. |
20 |
|
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠ سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُو۫لٰى (21-23) Allah: «Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna cevirecegiz. Daha buyuk mucizelerimizi sana gostermemiz icin elini koltugunun altina koy da, diger bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz ciksin» dedi.* |
21 |
|
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ (21-23) Allah: «Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna cevirecegiz. Daha buyuk mucizelerimizi sana gostermemiz icin elini koltugunun altina koy da, diger bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz ciksin» dedi.* |
22 |
|
لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ (21-23) Allah: «Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna cevirecegiz. Daha buyuk mucizelerimizi sana gostermemiz icin elini koltugunun altina koy da, diger bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz ciksin» dedi.* |
23 |
|
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى۟ «Firavun'a git, dogrusu o azmistir.» |
24 |
|
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
25 |
|
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
26 |
|
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
27 |
|
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
28 |
|
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يراً مِنْ اَهْل۪يۙ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
29 |
|
هٰرُونَ اَخ۪يۚ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
30 |
|
اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
31 |
|
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
32 |
|
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يراًۙ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
33 |
|
وَنَذْكُرَكَ كَث۪يراًۜ (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
34 |
|
اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يراً (25-35) Musa: «Rabbim! Gogsumu genislet, isimi kolaylastir, dilimin dugumunu coz ki sozumu iyi anlasinlar. Ailemden kardesim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu gorevimde ortak kil ki Seni daha cok tesbih edelim ve cokca analim. suphesiz Sen bizi grmektesin» dedi. |
35 |
|
قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى (36-39) Allah: «Ey Musa! istedigin sana verildi» dedi, «Zaten sana baska bir defa da iyilikte bulunmus ve annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmistik: Musa'yi bir sandiga koy da suya birak; su onu kiyiya atar, Bana da, ona da dusman olan biri onu alir. Ey Musa! Gzumun nunde yetisesin diye seni sevimli kildim.» |
36 |
|
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ (36-39) Allah: «Ey Musa! istedigin sana verildi» dedi, «Zaten sana baska bir defa da iyilikte bulunmus ve annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmistik: Musa'yi bir sandiga koy da suya birak; su onu kiyiya atar, Bana da, ona da dusman olan biri onu alir. Ey Musa! Gzumun nunde yetisesin diye seni sevimli kildim.» |
37 |
|
اِذْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّكَ مَا يُوحٰىۙ (36-39) Allah: «Ey Musa! istedigin sana verildi» dedi, «Zaten sana baska bir defa da iyilikte bulunmus ve annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmistik: Musa'yi bir sandiga koy da suya birak; su onu kiyiya atar, Bana da, ona da dusman olan biri onu alir. Ey Musa! Gzumun nunde yetisesin diye seni sevimli kildim.» |
38 |
|
اَنِ اقْذِف۪يهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِف۪يهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ ل۪ي وَعَدُوٌّ لَهُۜ وَاَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنّ۪يۚ وَلِتُصْنَعَ عَلٰى عَيْن۪يۢ (36-39) Allah: «Ey Musa! istedigin sana verildi» dedi, «Zaten sana baska bir defa da iyilikte bulunmus ve annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmistik: Musa'yi bir sandiga koy da suya birak; su onu kiyiya atar, Bana da, ona da dusman olan biri onu alir. Ey Musa! Gzumun nunde yetisesin diye seni sevimli kildim.» |
39 |
|
اِذْ تَمْش۪ٓي اُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى مَنْ يَكْفُلُهُۜ فَرَجَعْنَاكَ اِلٰٓى اُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَۜ وَقَتَلْتَ نَفْساً فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُوناً۠ فَلَبِثْتَ سِن۪ينَ ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى Kizkardesin Firavun'un sarayina giderek: «Ona bakacak birini size gostereyim mi?» diyordu. Boylece, annen uzulmesin, sevinsin diye, seni ona iade etmistik. Sen bir cana kiymistin, seni uzuntuden kurtarmis ve seni bircok musibetlerle denemistik. Bunun icin, Medyen halki arasinda yillarca kalmistin. Sonra, ey Musa, peygamberlik gevini yuklenecek bir yasa gelince dnup geldin. |
40 |
|
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْس۪يۚ Seni kendim icin ayirdim. |
41 |
|
اِذْهَبْ اَنْتَ وَاَخُوكَ بِاٰيَات۪ي وَلَا تَنِيَا ف۪ي ذِكْر۪يۚ Sen ve kardesin, ayetlerimle gidin; beni anmakta gevsek davranmayin. |
42 |
|
اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ Firavun'a gidin, dogrusu o azmistir. |
43 |
|
فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى Ona yumusak soz soyleyin, belki ogut dinler veya korkar. |
44 |
|
قَالَا رَبَّـنَٓا اِنَّـنَا نَخَافُ اَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَٓا اَوْ اَنْ يَطْغٰى Musa ve kardesi: «Rabbimiz! Onun bize kotuluk etmesinden veya azginliginin artmasindan korkariz» dediler. |
45 |
|
قَالَ لَا تَخَافَٓا اِنَّن۪ي مَعَكُمَٓا اَسْمَعُ وَاَرٰى (46-48) Allah: Korkmayin, Ben sizinle beraberim; gorur ve isitirim. Ona gidin soyle soyleyin: «Dogrusu biz senin Rabbinin elcileriyiz. israilogullarini bizimle beraber gonder, onlara azabetme; Rabbinden sana bir mucize getirdik; selam, dogru yolda gidene olsun! Dogrusu bize, yalanlayip sirt cevirene azap edilecegi vahyolundu.» |
46 |
|
فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّـبَعَ الْهُدٰى (46-48) Allah: Korkmayin, Ben sizinle beraberim; gorur ve isitirim. Ona gidin soyle soyleyin: «Dogrusu biz senin Rabbinin elcileriyiz. israilogullarini bizimle beraber gonder, onlara azabetme; Rabbinden sana bir mucize getirdik; selam, dogru yolda gidene olsun! Dogrusu bize, yalanlayip sirt cevirene azap edilecegi vahyolundu.» |
47 |
|
اِنَّا قَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْنَٓا اَنَّ الْعَذَابَ عَلٰى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰى (46-48) Allah: Korkmayin, Ben sizinle beraberim; gorur ve isitirim. Ona gidin soyle soyleyin: «Dogrusu biz senin Rabbinin elcileriyiz. israilogullarini bizimle beraber gonder, onlara azabetme; Rabbinden sana bir mucize getirdik; selam, dogru yolda gidene olsun! Dogrusu bize, yalanlayip sirt cevirene azap edilecegi vahyolundu.» |
48 |
|
قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسٰى Firavun: «Musa! Rabbiniz kimdir?» dedi. |
49 |
|
قَالَ رَبُّنَا الَّـذ۪ٓي اَعْطٰى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدٰى Musa: «Rabbimiz, her seye ayri bir ozellik veren, sonra dogru yola eristirendir» dedi. |
50 |
|
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْاُو۫لٰى Firavun: «Oyleyse onceki nesillerin durumu ne oluyor?» dedi. |
51 |
|
قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ (52-53) Musa: «Onlarin bilgisi Rabbimin katinda yazilidir. Rabbim sasirmaz ve unutmaz. Sizin icin yeryuzunu doseyen, yollar acan, gokten su indiren O'dur.» Biz o su ile turlu turlu, cift cift bitkiler yetistirdik. |
52 |
|
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى (52-53) Musa: «Onlarin bilgisi Rabbimin katinda yazilidir. Rabbim sasirmaz ve unutmaz. Sizin icin yeryuzunu doseyen, yollar acan, gokten su indiren O'dur.» Biz o su ile turlu turlu, cift cift bitkiler yetistirdik. |
53 |
|
كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟ ister yiyin, ister hayvanlarinizi otlatin, onlarda akil sahipleri icin suphesiz dersler vardir. * |
54 |
|
مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى Sizi yerden yarattik, oraya dondurecegiz, sizi tekrar oradan cikaracagiz. |
55 |
|
وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى (56-58) And olsun ki Firavun'a butun delillerimizi gosterdik de yalan sayip kabulden cekindi ve: «Ey Musa! Sihirbazliginla bizi yurdumuzdan cikarmaya mi geldin? simdi biz de seninkinin benzeri bir sihri sana gosterecegiz. Bizimle senin aranda bir vakit tayin et ki sen de biz de duz bir yerde bulunalim da caymayalim» dedi. |
56 |
|
قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى (56-58) And olsun ki Firavun'a butun delillerimizi gosterdik de yalan sayip kabulden cekindi ve: «Ey Musa! Sihirbazliginla bizi yurdumuzdan cikarmaya mi geldin? simdi biz de seninkinin benzeri bir sihri sana gosterecegiz. Bizimle senin aranda bir vakit tayin et ki sen de biz de duz bir yerde bulunalim da caymayalim» dedi. |
57 |
|
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى (56-58) And olsun ki Firavun'a butun delillerimizi gosterdik de yalan sayip kabulden cekindi ve: «Ey Musa! Sihirbazliginla bizi yurdumuzdan cikarmaya mi geldin? simdi biz de seninkinin benzeri bir sihri sana gosterecegiz. Bizimle senin aranda bir vakit tayin et ki sen de biz de duz bir yerde bulunalim da caymayalim» dedi. |
58 |
|
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى Musa: «Bulusma zamanimiz sizin bayram gununuzde, insanlarin toplandigi kusluk vaktidir» dedi. |
59 |
|
فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى Firavun dondu, tuzaklarini toplayip o gun geldi. |
60 |
|
قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى Musa onlara: «Size yaziklar olsun! Allah'a karsi yalan uydurmayin, yoksa sizi azabla yok eder. Allah'a iftira eden husrana ugrar» dedi. |
61 |
|
فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى Sihirbazlar isi aralarinda tartistilar ve konusmalarini gizli tuttular. |
62 |
|
قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى (63-64) Musa ile Harun'u gostererek: «Bu iki sihirbaz, sihirleriyle sizi yurdunuzdan cikarmak, sizin en ustun dininizi ortadan kaldirmak istiyorlar; onun icin tuzaklarinizi biraraya getirin, sonra sirayla gelin. Bugun ustun gelen basariya erecektir» dediler. |
63 |
|
فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى (63-64) Musa ile Harun'u gostererek: «Bu iki sihirbaz, sihirleriyle sizi yurdunuzdan cikarmak, sizin en ustun dininizi ortadan kaldirmak istiyorlar; onun icin tuzaklarinizi biraraya getirin, sonra sirayla gelin. Bugun ustun gelen basariya erecektir» dediler. |
64 |
|
قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى «Ey Musa! Marifetini ya sen ortaya koy, ya da once biz koyalim» dediler. |
65 |
|
قَالَ بَلْ اَلْقُواۚ فَاِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ اِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ اَنَّهَا تَسْعٰى Musa: «Siz koyun» dedi. Hemen, degnekleri ve ipleri, sihirleri yuzunden, Musa'ya sanki yuruyorlarmis gibi geldi. |
66 |
|
فَاَوْجَسَ ف۪ي نَفْسِه۪ خ۪يفَةً مُوسٰى Bu yuzden Musa icinde bir korku hissetti. |
67 |
|
قُلْنَا لَا تَخَفْ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعْلٰى «orkma, sen muhakkak daha ustunsun» dedik. |
68 |
|
وَاَلْقِ مَا ف۪ي يَم۪ينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ اِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ اَتٰى «ag elindekini at da onlarin yaptiklarini yutsun, yaptiklari sadece sihirbaz duzenidir. Sihirbaz nereden gelirse gelsin basari kazanamaz.» |
69 |
|
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّداً قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى Sonunda sihirbazlar: «Biz Musa ve Harun'un Rabbine inandik» deyip secdeye kapandilar. |
70 |
|
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۜ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ ف۪ي جُذُوعِ النَّخْلِۘ وَلَتَعْلَمُنَّ اَيُّـنَٓا اَشَدُّ عَذَاباً وَاَبْقٰى Firavun «Ben size izin vermeden mi O'na inandiniz? Dogrusu size sihri ogreten, buyugunuz odur. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarinizi caprazlama kesecegim, sizi hurma kutuklerine asacagim. Hangimizin azabinin daha cetin ve daha devamli oldugunu bileceksiniz» dedi. |
71 |
|
قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ اِنَّمَا تَقْض۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ (72-73) iman eden sihirbazlar: «Seni, gelen apacik mucizelere ve bizi yaratana ustun tutmayacagiz. Ne hukum vereceksen ver. Sen, ancak bu dunya hayatina hukmedebilirsin. Dogrusu biz, yanilmalarimizi ve bize zorla yaptirdigin sihri bagislamasi icin Rabbimize iman ettik. Allah'in verecegi mukafat daha iyi ve daha devamlidir» dediler. |
72 |
|
اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِۜ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى (72-73) iman eden sihirbazlar: «Seni, gelen apacik mucizelere ve bizi yaratana ustun tutmayacagiz. Ne hukum vereceksen ver. Sen, ancak bu dunya hayatina hukmedebilirsin. Dogrusu biz, yanilmalarimizi ve bize zorla yaptirdigin sihri bagislamasi icin Rabbimize iman ettik. Allah'in verecegi mukafat daha iyi ve daha devamlidir» dediler. |
73 |
|
اِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِماً فَاِنَّ لَهُ جَهَنَّمَۜ لَا يَمُوتُ ف۪يهَا وَلَا يَحْيٰى Rabbine suclu olarak gelen bilsin ki, cehennem onun icindir. Orada ne olur, ne yasar. |
74 |
|
وَمَنْ يَأْتِه۪ مُؤْمِناً قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰىۙ (75-76) Rabbine inanmis ve yararli is yaparak gelenlere, iste onlara, en ustun dereceler, iclerinden irmaklar akan, icinde temelli kalacaklari Adn cennetleri vardir. Bu, arinanlarin mukafatidir.* |
75 |
|
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟ (75-76) Rabbine inanmis ve yararli is yaparak gelenlere, iste onlara, en ustun dereceler, iclerinden irmaklar akan, icinde temelli kalacaklari Adn cennetleri vardir. Bu, arinanlarin mukafatidir.* |
76 |
|
وَلَقَدْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَر۪يقاً فِي الْبَحْرِ يَبَساًۚ لَا تَخَافُ دَرَكاً وَلَا تَخْشٰى And olsun ki Musa'ya: «Kullarimi geceleyin yurut, denizde onlara kuru bir yol ac, batmaktan ve dusmanlarin yetismesinden korkma, endise etme» diye vahyettik. |
77 |
|
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِه۪ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْۜ Firavun, ordusuyla onlari takip etti, deniz de onlari icine aliverdi, hem de ne alis! |
78 |
|
وَاَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدٰى Firavun, milletini saptirdi, onlara dogru yolu gostermedi. |
79 |
|
يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى Ey israilogullari! Sizleri dusmaninizdan kurtardik, Tur'un sag yanini size vadettik ve uzerinize kudret helvasiyla bildircin indirdik. |
80 |
|
كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا ف۪يهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَب۪يۚ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَب۪ي فَقَدْ هَوٰى Size verdigimiz riziklarin temizlerinden yiyin, bunda asiri gitmeyin ki gazabimi haketmeyesiniz. Gazabimi hakeden kimse muhakkak mahvolur. |
81 |
|
وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى Dogrusu Ben, tevbe edeni, inanip yararli is isleyerek dogru yola gireni bagislarim. |
82 |
|
وَمَٓا اَعْجَلَكَ عَنْ قَوْمِكَ يَا مُوسٰى «usa! Seni milletinden daha cabuk gelmeye sevkeden nedir?» dedik. |
83 |
|
قَالَ هُمْ اُو۬لَٓاءِ عَلٰٓى اَثَر۪ي وَعَجِلْتُ اِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضٰى Musa: «Onlar ardimdadir, Rabbim! Hosnut olman icin Sana acele geldim» dedi. |
84 |
|
قَالَ فَاِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَاَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ Allah: «Dogrusu Biz, senden sonra milletini sinadik; Samiri onlari saptirdi» dedi. |
85 |
|
فَرَجَعَ مُوسٰٓى اِلٰى قَوْمِه۪ غَضْبَانَ اَسِفاًۚ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْداً حَسَناًۜ اَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ اَمْ اَرَدْتُمْ اَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَخْلَفْتُمْ مَوْعِد۪ي Musa, milletine kizgin ve uzgun olarak dondu. «Ey milletim! Rabbiniz size guzel bir vaadde bulunmadi mi? Uzun bir zaman mi gecti, yoksa Rabbinizin gazabina mi ugramak istediniz de bana verdiginiz sozden caydiniz?» dedi. |
86 |
|
قَالُوا مَٓا اَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلٰكِنَّا حُمِّلْـنَٓا اَوْزَاراً مِنْ ز۪ينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذٰلِكَ اَلْقَى السَّامِرِيُّۙ Onlar: «Sana verdigimiz sozden kendi basimiza caymadik. O milletin ziynet esyasindan bize yukler dolusu tasitildi. Biz onlari atese attik, ayni sekilde Samiri de atti» dediler. |
87 |
|
فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى فَنَسِيَۜ Bunun uzerine Samiri onlara boguren bir buzagi heykeli ortaya koydu. O ve adamlari: «Bu sizin de Musa'nin da tanrisidir, ama o unuttu» dediler. |
88 |
|
اَفَلَا يَرَوْنَ اَلَّا يَرْجِعُ اِلَيْهِمْ قَوْلاًۙ وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً۟ Gormuyorlar miydi ki, o heykel onlara ne soz soyleyebilir, ne zarar ve ne de fayda verebilirdi? * |
89 |
|
وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ فَاتَّبِعُون۪ي وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي And olsun ki, Harun da onlara onceden: «Ey milletim! Siz bu buzagi ile sinaniyorsunuz. Sizin gercek Rabbiniz Rahman'dir. Bana uyun, emrime itaat edin» demisti. |
90 |
|
قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِف۪ينَ حَتّٰى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى «usa bize donene kadar buna sarilmaktan vazgecmeyecegiz» demislerdi. |
91 |
|
قَالَ يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ (92-93) Musa gelince: «Harun! Onlarin sapittigini gorunce seni benim yolumdan gitmekten alikoyan nedir? Benim emrime karsi mi geldin?» dedi. |
92 |
|
اَلَّا تَتَّبِعَنِۜ اَفَعَصَيْتَ اَمْر۪ي (92-93) Musa gelince: «Harun! Onlarin sapittigini gorunce seni benim yolumdan gitmekten alikoyan nedir? Benim emrime karsi mi geldin?» dedi. |
93 |
|
قَالَ يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ اِنّ۪ي خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي Harun: «Ey Annemoglu! Sacimdan sakalimdan tutma; dogrusu israilogullari arasina ayrilik koydun, sozume bakmadin demenden korktum» dedi. |
94 |
|
قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ Musa: «Ey Samiri! Ya senin yaptigin nedir?» dedi. |
95 |
|
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي Samiri: «Onlarin gormedikleri bir sey gordum ve o sana gelen elcinin bastigi yerden bir avuc avucladim. Bunu ziynet esyasinin eritildigi potaya attim. Nefsim boyle yaptirdi» dedi. |
96 |
|
قَالَ فَاذْهَبْ فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ وَاِنَّ لَكَ مَوْعِداً لَنْ تُخْلَفَهُۚ وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفاًۜ لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفاً Musa: «Defol! Dogrusu artik hayatta, «Bana dokunmayin!» demenden baska yapacagin yoktur. Senin icin asla kacamayacagin bir ceza daha vardir. Durup uzerinde titredigin tanrina bak, onu yakacagiz, sonra denize dokecegiz» dedi. |
97 |
|
اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً Sizin Tanriniz, ancak, O'ndan baska tanri olmayan Allah'tir. ilmi her seyi icine almistir. |
98 |
|
كَذٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ مَا قَدْ سَبَقَۚ وَقَدْ اٰتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْراًۚ (99-100) Gecmis olaylari sana boyle anlatiriz. Katimizdan sana da bir Kitap verdik; kim ondan yuz cevirirse bilsin ki kiyamet gunu bir gunah yuku yuklenecektir. |
99 |
|
مَنْ اَعْرَضَ عَنْهُ فَاِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وِزْراًۙ (99-100) Gecmis olaylari sana boyle anlatiriz. Katimizdan sana da bir Kitap verdik; kim ondan yuz cevirirse bilsin ki kiyamet gunu bir gunah yuku yuklenecektir. |
100 |
|
خَالِد۪ينَ ف۪يهِۜ وَسَٓاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ حِمْلاًۙ Devamli bu gunahin azabinda kalacaklar. Kiyamet gunu onlar icin ne kotudur bu yuk! |
101 |
|
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقاًۚ Sura uflendigi gun, iste o gun, suclulari gozleri korkudan gogermis olarak toplariz. |
102 |
|
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْراً "Siz dunyada sadece on gun eglestiniz» diye, aralarinda sakli sakli konusurlar. |
103 |
|
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ اِذْ يَقُولُ اَمْثَلُهُمْ طَر۪يقَةً اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟ Aralarinda konustuklarini Biz daha iyi biliriz. En akillilari: «Sadece bir gun eglestiniz» der. * |
104 |
|
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبّ۪ي نَسْفاًۙ (105-10) 8 Sana daglari sorarlar; de ki: «Rabbim onlari ufalayap savuracak, yerlerini duz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne cukur, ne tumsek goreceksin. O gun, hicbir tarafa sapmadan bir davetciye uyarlar. Sesler Rahman'in heybetinden kisilmistir; ancak bir fisilti isitirsin.» |
105 |
|
فَيَذَرُهَا قَاعاً صَفْصَفاًۙ (105-10) 8 Sana daglari sorarlar; de ki: «Rabbim onlari ufalayap savuracak, yerlerini duz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne cukur, ne tumsek goreceksin. O gun, hicbir tarafa sapmadan bir davetciye uyarlar. Sesler Rahman'in heybetinden kisilmistir; ancak bir fisilti isitirsin.» |
106 |
|
لَا تَرٰى ف۪يهَا عِوَجاً وَلَٓا اَمْتاً (105-10) 8 Sana daglari sorarlar; de ki: «Rabbim onlari ufalayap savuracak, yerlerini duz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne cukur, ne tumsek goreceksin. O gun, hicbir tarafa sapmadan bir davetciye uyarlar. Sesler Rahman'in heybetinden kisilmistir; ancak bir fisilti isitirsin.» |
107 |
|
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُۚ وَخَشَعَتِ الْاَصْوَاتُ لِلرَّحْمٰنِ فَلَا تَسْمَعُ اِلَّا هَمْساً (105-10) 8 Sana daglari sorarlar; de ki: «Rabbim onlari ufalayap savuracak, yerlerini duz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne cukur, ne tumsek goreceksin. O gun, hicbir tarafa sapmadan bir davetciye uyarlar. Sesler Rahman'in heybetinden kisilmistir; ancak bir fisilti isitirsin.» |
108 |
|
يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً O gun Rahman'in izin verdigi ve sozunden hosnut oldugu kimseden baskasinin sefaati fayda vermez. |
109 |
|
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُح۪يطُونَ بِه۪ عِلْماً Allah onlarin gecmislerini de, geleceklerini de bilir. Onlarin hicbirinin ilmi ise O'nu kusatamaz. |
110 |
|
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِۜ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْماً insanlar, diri ve her an yaratiklarini gozetip duran Allah'a boyun egmistir. Yuku zulum olan kimse ise husrana ugramistir. |
111 |
|
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْماً وَلَا هَضْماً inanmis olarak, yararli isler isleyen kimse, haksizliktan ve hakkinin yeneceginden korkmaz. |
112 |
|
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً iste Kuran'i, akrabca okunmak uzere indirdik, onda tehditleri turlu turlu acikladik ki belki sakinirlar yahut onlara ibret verir. |
113 |
|
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْماً Gercek Hukumdar olan Allah Yuce'dir. Kuran sana vahyedilirken, vahy bitmezden once, unutmamak icin, tekrarda acele edip durma, «Rabbim! ilmimi artir» de. |
114 |
|
وَلَقَدْ عَهِدْنَٓا اِلٰٓى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْماً۟ Biz vaktiyle Adem'e o yasak ağacın meyvasından yememesini tembih ettik. Fakat o bu tembihimizi unuttu. Onda güçlü irade bulamadık. |
115 |
|
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى N/A |
116 |
|
فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى (117-11) 9 «Ey Adem! Dogrusu bu, senin ve esinin dusmanidir. Sakin sizi cennetten cikarmasin, yoksa bedbaht olursun. Dogrusu cennette ne acikirsin, ne de ciplak kalirsin; orada ne susarsin de ne de gunesin sicaginda kalirsin» dedik. |
117 |
|
اِنَّ لَكَ اَلَّا تَجُوعَ ف۪يهَا وَلَا تَعْرٰىۙ (117-11) 9 «Ey Adem! Dogrusu bu, senin ve esinin dusmanidir. Sakin sizi cennetten cikarmasin, yoksa bedbaht olursun. Dogrusu cennette ne acikirsin, ne de ciplak kalirsin; orada ne susarsin de ne de gunesin sicaginda kalirsin» dedik. |
118 |
|
وَاَنَّكَ لَا تَظْمَؤُ۬ا ف۪يهَا وَلَا تَضْحٰى (117-11) 9 «Ey Adem! Dogrusu bu, senin ve esinin dusmanidir. Sakin sizi cennetten cikarmasin, yoksa bedbaht olursun. Dogrusu cennette ne acikirsin, ne de ciplak kalirsin; orada ne susarsin de ne de gunesin sicaginda kalirsin» dedik. |
119 |
|
فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى Ama seytan ona vesvese verip: «Ey Adem! Sana sonsuzluk agacini ve cokmesi olmayan bir saltanati gostereyim mi? dedi. |
120 |
|
فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ Bunun uzerine ikisi de o agacin meyvasindan yedi, ayip yerleri gorunuverdi. Cennet yapraklariyla ortunmeye koyuldular. Adem, Rabbine bas kaldirdi ve yolunu sasirdi. |
121 |
|
ثُمَّ اجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدٰى Rabbi yine de onu secip tevbesini kabul etti, ona dogru yolu gosterdi. |
122 |
|
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى Onlara soyle dedi: «Birbirinize dusman olarak hepiniz oradan inin. Elbet size Benden bir yol gosteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht olur.» |
123 |
|
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى Benim Kitap'imdan yuz ceviren bilsin ki onun dar bir gecimi olur ve kiyamet gunu de onu kor olarak hasrederiz. |
124 |
|
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً O zaman: «Rabbim! Beni nicin kor olarak hasrettin, oysa ben goren bir kimseydim» der. |
125 |
|
قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَـنَس۪يتَهَاۚ وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى Allah: «Boyledir, ayetlerimiz sana gelmisti de sen onlari unutmustun, bugun de oylece unutulursun» der. |
126 |
|
وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى iste haddi asanlari, Rabbinin ayetlerine inanmayanlari boylece cezalandiracagiz. Hem, ahiretin azabi bu dunya azabindan daha siddetli ve daha devamlidir. |
127 |
|
اَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟ Onlari yerlerinde gezdikleri, kendilerinden once yok etmis oldugumuz bunca nesiller dogru yola sevketmedi mi? Dogrusu bunlarda akil sahipleri icin ibretler vardir. * |
128 |
|
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَاماً وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ Eger Rabbinin verilmis bir sozu ve tayin ettigi bir sure olmasaydi, hemen azaba ugrarlardi. |
129 |
|
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّـحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى Onlarin dediklerine sabret; gunesin dogmasindan ve batmasindan once Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatlerinde ve gunduzleri de tesbih et ki Rabbinin rizasina eresin. |
130 |
|
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۜ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَاَبْقٰى Kendilerini sinamak icin, dunya hayatinin susu olarak bol bol gecimlik verdigimiz kimselere sakin goz dikme, Rabbinin rizki daha iyi ve daha devamlidir. |
131 |
|
وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى Ehline namaz kilmalarini emret, kendin de onda devamli ol. Biz senden rizik istemiyoruz, sana rizik veren Biziz. Sonuc Allah'a karsi gelmekten sakinanindir. |
132 |
|
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْت۪ينَا بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ اَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰى «ORabbinden bize bir mucize getirseydi ya» derler. Onlara, onceki Kitablarda bulunan belgeler gelmedi mi? |
133 |
|
وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى Eger onlari ondan once bir azaba ugratarak yok etseydik: «Rabbimiz! bize bir peygamber gonderseydin de, alcak ve rezil olmazdan once ayetlerine uysaydik, olmaz miydi?» diyeceklerdi. |
134 |
|
قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُواۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ اَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدٰى De ki: «Herkes gozlemektedir siz de gozleyin. suphesiz duz yolun sahiplerinin kimler oldugunu ve kimlerin dogru yolda bulundugunu bileceksiniz."* |
135 |