|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَاۙۖ Andolsun, güneşe ve kuşluk vaktindeki parıltısına. |
1 |
|
وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙۖ Andolsun, yansıdığı kadarıyla ışığını aksettirdiği, yerini tuttuğu güneşi izlediği zaman aya! |
2 |
|
وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَاۙۖ Andolsun, güneşi açtığı zaman gündüze, |
3 |
|
وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَاۙۖ Andolsun güneşi bürüdüğü zaman geceye. |
4 |
|
وَالسَّمَٓاءِ وَمَا بَنٰيهَاۙۖ Andolsun gökyüzüne ve Allahın, göğü kurarken koyduğu kanunlara ve kullandığı tekniğe! |
5 |
|
وَالْاَرْضِ وَمَا طَحٰيهَاۙۖ Andolsun yeryüzüne ve Allahın, yeryüzünü düzenlediği ölçüye, plana, hesaba! |
6 |
|
وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙۖ Andolsun nefse ve onu yaratılış amacına uygun dengeli muhkem hale getirerek verdiği özelliklere ve kabiliyetlere! |
7 |
|
فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَاۙۖ Andolsun nefsi, insanı, ahlâkî zaaflarla, vicdan azabıyla; takva esaslarını-Kur’ân esaslarını benimseme ve hayata geçirme, Allah’a sığınma, emirlerine yapışma, günahlardan arınma, azaptan korunma, kulluk ve sorumluluk şuuruyla özgürce şahsiyetini geliştirme, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olma kabiliyetiyle donatana! |
8 |
|
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙۖ Elbette nefsini temizleyip arındıran kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa ermiştir. |
9 |
|
وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاۜ Nefsini korumayıp, günahlarla alçaltarak kirleten, fesada uğratan hilekâr kimseler zarar edip hüsrana uğradı. |
10 |
|
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَاۙۖ Semûd, azgınlığından, taşkınlığından dolayı hakkı yalanladı. |
11 |
|
اِذِ انْبَعَثَ اَشْقٰيهَاۙۖ En azgınları, çete reisi ortaya atılıp çıktığı zaman Sâlih: 'Dokunmayın.'dedi. |
12 |
|
فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللّٰهِ نَاقَةَ اللّٰهِ وَسُقْيٰيهَا۠ Allah’ın Rasulü, Sâlih onlara: 'Bu, Allah’ın dişi devesine ve onun su içme günündeki hakkına dokunmayın.' dedi. |
13 |
|
فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَاۙۖ فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوّٰيهَاۙۖ Sâlih’i yalanladılar ve dişi deveyi kılıçla bacaklarından biçerek öldürdüler. Rableri de günahları sebebiyle onlara ağır bir ceza uyguladı. Orayı yerle bir etti. |
14 |
|
وَلَا يَخَافُ عُقْبٰيهَا Azılı şakî yaptığının bir bedeli olacağından korkmuyor; Sâlih de bunun ümmetine, mü’minlere bir zararı dokunacağı endişesini taşımıyordu. |
15 |