Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 ElifLâmMîm.
2 Bu Kitap –ki, kendisinde (baştan sonra hakikatler mecmuası olduğunda) hiçbir şüphe yoktur– kısım kısım Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmektedir.
3 Böyleyken, (ey Rasûlüm, o müşrikler senin için) “O’nu kendisi uyduruyor mu?” diyorlar?! Bilakis o, gerçeğin ta kendisidir. Senden önce kendilerine herhangi bir uyarıcı gelmemiş bulunan bir halkı doğru yolu bulsunlar diye uyarman için sana Rabbin tarafından (gönderilmektedir).
4 Allah O’dur ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındaki her şeyi altı günde yaratmış, sonra da Arş’a istiva buyurmuştur. Sizin O’ndan başka, ne işlerinizi kendisine bırakabileceğiniz, kendisine güvenip dayanabileceğiniz bir velîniz, sahibiniz, ne de O izin vermedikçe size herhangi bir hayır ulaştırabilecek aracı bir merciiniz vardır. Halâ düşünüp, gereğince hareket etmeyecek misiniz?
5 O, bütün işleri gökten yere doğru düzenler, yönlendirir ve icra buyurur; sonra her iş, sizin günleriniz hesabıyla bin yıl tutan bir günde O’na yükselir.
6 İşte O’dur gaybı ve şahadeti (duyu ötesini de, duyuların algı sahasına gireni de) bilen; Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip) ve Rahîm (bütün yarattıklarına karşı hususî rahmet sahibi) olan.
7 O, her şeyi en güzel şekilde yaratır; insanı ilk başta çamurdan yarattı (her insanı ana maddesi itibariyle yine çamurdan yaratmaktadır).
8 Sonra onun üremesini, önemsiz bir sıvıdaki özlerin atılmasına bağladı.
10 Bir de, “Şimdi biz toprakta yok olup gittikten sonra, yani biz o zaman yeniden mi yaratılacağız?” diyorlar. Gerçek şu ki onlar, (aslında yeniden yaratılmayı imkânsız görüyor değiller,) fakat Rabbileriyle buluşmayı inkâr etmektedirler.
11 De ki: “Sizi canınızı almakla vazifeli Ölüm Meleği vefat ettirecek, sonra da Rabbinizin huzuruna götürüleceksiniz.”
12 (Âhiret’i inkâr eden ve) hayatları günah hasadından ibaret olan o suçluları, başlarını Rabbilerinin huzurunda utançtan eğerken bir görsen! Şöyle yalvarırlar: “Rabbimiz! Gözümüz açıldı, artık duyabiliyoruz da. Ne olur, bizi dünyaya tekrar gönder de, hep doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapalım. Çünkü artık gerçeğe kesinlikle inanmış bulunuyoruz.”
13 Eğer dilemiş olsaydık, her bir insanı ona has bir usûlle doğru yola yöneltirdik. Fakat (pek çokları küfrü tercih ettiklerinden,) Ben’den sâdır olan “Cehennem’i bütün cinlerden ve insanlardan (onu hak edenlerle) mutlaka dolduracağım.” hükmü kesinleşmiştir.
14 “Siz nasıl şu içinde bulunduğunuz günkü buluşmayı hiç hatırlamak istemediniz ve ona karşı hep kayıtsız kaldıysanız, şimdi de tadın bakalım azabı. Bugün de Biz sizi hatırlamıyor ve isteklerinize karşı kayıtsız kalıyoruz. Dünyada iken işlediklerinizden dolayı hiç eksilmeyecek ve sonu gelmeyecek azabı tadın şimdi!”
15 Bizim âyetlerimize ancak, (öğüt verme ve gerçeği anlatma münasebetiyle) o âyetler kendilerine okunduğunda, hatırlatıldığında hiçbir büyüklük duygusuna kapılmadan secdeye kapanan ve Rabbilerini hamd ile tesbih edenler inanır.
16 Geceleyin yanları yataklardan uzaklaşır; bir yandan (celâlinden) endişe, öte yandan (rızasını) ümit ederek Rabbilerine yalvarırlar ve rızk olarak kendilerine her ne lütfetmişsek, onun bir miktarını (Allah rızası için ve kimseyi minnet altında koymadan ihtiyaç sahiplerine geçimlik olarak) verirler.
17 Yaptıkları bütün bu makbul işler karşılığında onlar için göz ve gönül aydınlığı olarak hangi sürpriz nimetlerin saklı tutulduğunu kimse bilemez.
18 Hâl böyle iken, mü’min olan kişi hiç fasık gibi olur mu? Bu ikisi, asla bir olamaz.
19 İman edip, imanları istikametinde doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanlara, yaptıklarına karşılık Allah tarafından bir konukluk olarak barınma ve yerleşme cennetleri vardır.
20 (İnanç ve davranışta) yoldan çıkmış olanlara (fasıklara) gelince, onların barınağı ise Ateş’tir. Her ne zaman oradan çıkmak isteseler geri içine itilirler ve kendilerine, “Tadın bakalım dünyada iken yalanladığınız Ateş’in azabını!” denir.
21 Gittikleri yoldan dönerler mi diye, onlara bu büyük azaptan önce (dünyada) ondan daha hafif azap türlerinden mutlaka tattıracağız.
22 Kendisine âyetlerimiz hatırlatılan ve onlarla öğüt verilen, fakat hemen arkasından onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Hayatları günah hasadından ibaret o inkârcı suçlulara yaptıklarının karşılığını mutlaka ödeteceğiz.
23 Şurası bir gerçek ki, (nasıl sana Kur’ân’ı indiriyorsak,) nitekim Musa’ya da o Kitabı (Tevrat) vermiştik. Bu bakımdan, (Kur’ân’ın) sana (Rabbi’nden) ulaşmakta olduğu (ve Âhiret’te Rabbinle buluşacağın) konusunda nasıl senin hiçbir şüphen yoksa, (kimsenin de olmamalıdır). Musa’ya verdiğimiz o Kitabı İsrail Oğulları için dupduru bir hidayet kaynağı kılmıştık.
24 Onlar şüphe götürmez bir kesinlikle âyetlerimize inandıktan sonra Kitaba uymakta sebat gösterdikleri ve (bu uğurda başlarına gelenlere) sabrettikleri sürece, içlerinde Bizim emrimizle insanlara doğru yolu gösteren imamlarönderler var ettik.
25 (Ne var ki, bilâhare ihtilaflara düştüler.) İhtilâf edegeldikleri hususlarda Kıyamet Günü aralarındaki hükmünü elbette Rabbin verecektir.
26 Kendilerinden önce, (harap olmuş) meskenleri arasında dolaştıkları nice nesilleri helâk etmiş olmamız, o (müşriklerin) hidayete ermeleri için yeterli değil midir? Onca helâkte hiç şüphesiz ibretler, mesajlar vardır. Halâ (o mesajlara ve kendilerine okunan Kitabın âyetlerine) kulak vermeyecekler mi?
27 Hiç görüp dikkat etmezler mi ki, Biz otsuz, kır araziye suyu sevkediyor ve o suyun sayesinde hayvanlarına ve kendilerine yiyecek olarak ekinler bitiriyoruz. Artık gözleri açılmalı, gerçeği görüp idrak etmeli değiller mi?
28 Ama onlar, “İddialarınızda, tehditlerinizde doğru ve samimi iseniz, sözünü edip durduğunuz şu her şeyin ayan–beyan ortaya çıkacağı gün ne zaman?” diyorlar.
29 De ki: “Her şeyin ortaya çıkacağı o gün, küfredenlere mecbur kalacakları iman ikrarı hiçbir fayda vermeyecek, kendilerine artık daha fazla mühlet de tanınmayacaktır.”
30 Dolayısıyla (ey Rasûlüm,) sen onlara aldırma ve bırak onları kendi hallerine. Nasıl onlar (öyle bir günü fakat senin helâkin için) bekliyorlarsa, sen de bekle (ve gör bak Rabbin ne yapacak)!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓـمٓ۠ 1
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 2
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ 3
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَف۪يعٍۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ 4
يُدَبِّرُ الْاَمْرَ مِنَ السَّمَٓاءِ اِلَى الْاَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُٓ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ 5
ذٰلِكَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُۙ 6
اَلَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَاَ خَلْقَ الْاِنْسَانِ مِنْ ط۪ينٍۚ 7
ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۚ 8
ثُمَّ سَوّٰيهُ وَنَفَخَ ف۪يهِ مِنْ رُوحِه۪ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ 9
وَقَالُٓوا ءَاِذَا ضَلَلْنَا فِي الْاَرْضِ ءَاِنَّا لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۜ بَلْ هُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ 10
قُلْ يَتَوَفّٰيكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذ۪ي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ۟ 11
وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُوا رُؤُ۫سِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ رَبَّـنَٓا اَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَـالِحاً اِنَّا مُوقِنُونَ 12
وَلَوْ شِئْنَا لَاٰتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدٰيهَا وَلٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنّ۪ي لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ 13
فَذُوقُوا بِمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ اِنَّا نَس۪ينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 14
اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ 15
تَتَجَافٰى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفاً وَطَمَعاًۘ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ 16
فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَٓا اُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ اَعْيُنٍۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 17
اَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِناً كَمَنْ كَانَ فَاسِقاًۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ 18
اَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوٰىۘ نُزُلاً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 19
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ فَسَقُوا فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَق۪يلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ 20
وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْاَدْنٰى دُونَ الْعَذَابِ الْاَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 21
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ اِنَّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ مُنْتَقِمُونَ۟ 22
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓائِه۪ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ 23
وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُواۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يُوقِنُونَ 24
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ 25
اَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍۜ اَفَلَا يَسْمَعُونَ 26
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا نَسُوقُ الْمَٓاءَ اِلَى الْاَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً تَأْكُلُ مِنْهُ اَنْعَامُهُمْ وَاَنْفُسُهُمْۜ اَفَلَا يُبْصِرُونَ 27
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْفَتْحُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 28
قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ 29
فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَانْتَظِرْ اِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ 30
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓـمٓ۠
ElifLâmMîm.
1
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Bu Kitap –ki, kendisinde (baştan sonra hakikatler mecmuası olduğunda) hiçbir şüphe yoktur– kısım kısım Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmektedir.
2
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Böyleyken, (ey Rasûlüm, o müşrikler senin için) “O’nu kendisi uyduruyor mu?” diyorlar?! Bilakis o, gerçeğin ta kendisidir. Senden önce kendilerine herhangi bir uyarıcı gelmemiş bulunan bir halkı doğru yolu bulsunlar diye uyarman için sana Rabbin tarafından (gönderilmektedir).
3
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَف۪يعٍۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
Allah O’dur ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındaki her şeyi altı günde yaratmış, sonra da Arş’a istiva buyurmuştur. Sizin O’ndan başka, ne işlerinizi kendisine bırakabileceğiniz, kendisine güvenip dayanabileceğiniz bir velîniz, sahibiniz, ne de O izin vermedikçe size herhangi bir hayır ulaştırabilecek aracı bir merciiniz vardır. Halâ düşünüp, gereğince hareket etmeyecek misiniz?
4
يُدَبِّرُ الْاَمْرَ مِنَ السَّمَٓاءِ اِلَى الْاَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُٓ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ
O, bütün işleri gökten yere doğru düzenler, yönlendirir ve icra buyurur; sonra her iş, sizin günleriniz hesabıyla bin yıl tutan bir günde O’na yükselir.
5
ذٰلِكَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُۙ
İşte O’dur gaybı ve şahadeti (duyu ötesini de, duyuların algı sahasına gireni de) bilen; Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip) ve Rahîm (bütün yarattıklarına karşı hususî rahmet sahibi) olan.
6
اَلَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَاَ خَلْقَ الْاِنْسَانِ مِنْ ط۪ينٍۚ
O, her şeyi en güzel şekilde yaratır; insanı ilk başta çamurdan yarattı (her insanı ana maddesi itibariyle yine çamurdan yaratmaktadır).
7
ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۚ
Sonra onun üremesini, önemsiz bir sıvıdaki özlerin atılmasına bağladı.
8
ثُمَّ سَوّٰيهُ وَنَفَخَ ف۪يهِ مِنْ رُوحِه۪ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ
Bir de, “Şimdi biz toprakta yok olup gittikten sonra, yani biz o zaman yeniden mi yaratılacağız?” diyorlar. Gerçek şu ki onlar, (aslında yeniden yaratılmayı imkânsız görüyor değiller,) fakat Rabbileriyle buluşmayı inkâr etmektedirler.
9
وَقَالُٓوا ءَاِذَا ضَلَلْنَا فِي الْاَرْضِ ءَاِنَّا لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۜ بَلْ هُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ
De ki: “Sizi canınızı almakla vazifeli Ölüm Meleği vefat ettirecek, sonra da Rabbinizin huzuruna götürüleceksiniz.”
10
قُلْ يَتَوَفّٰيكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذ۪ي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ۟
(Âhiret’i inkâr eden ve) hayatları günah hasadından ibaret olan o suçluları, başlarını Rabbilerinin huzurunda utançtan eğerken bir görsen! Şöyle yalvarırlar: “Rabbimiz! Gözümüz açıldı, artık duyabiliyoruz da. Ne olur, bizi dünyaya tekrar gönder de, hep doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapalım. Çünkü artık gerçeğe kesinlikle inanmış bulunuyoruz.”
11
وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُوا رُؤُ۫سِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ رَبَّـنَٓا اَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَـالِحاً اِنَّا مُوقِنُونَ
Eğer dilemiş olsaydık, her bir insanı ona has bir usûlle doğru yola yöneltirdik. Fakat (pek çokları küfrü tercih ettiklerinden,) Ben’den sâdır olan “Cehennem’i bütün cinlerden ve insanlardan (onu hak edenlerle) mutlaka dolduracağım.” hükmü kesinleşmiştir.
12
وَلَوْ شِئْنَا لَاٰتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدٰيهَا وَلٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنّ۪ي لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ
“Siz nasıl şu içinde bulunduğunuz günkü buluşmayı hiç hatırlamak istemediniz ve ona karşı hep kayıtsız kaldıysanız, şimdi de tadın bakalım azabı. Bugün de Biz sizi hatırlamıyor ve isteklerinize karşı kayıtsız kalıyoruz. Dünyada iken işlediklerinizden dolayı hiç eksilmeyecek ve sonu gelmeyecek azabı tadın şimdi!”
13
فَذُوقُوا بِمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ اِنَّا نَس۪ينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Bizim âyetlerimize ancak, (öğüt verme ve gerçeği anlatma münasebetiyle) o âyetler kendilerine okunduğunda, hatırlatıldığında hiçbir büyüklük duygusuna kapılmadan secdeye kapanan ve Rabbilerini hamd ile tesbih edenler inanır.
14
اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ
Geceleyin yanları yataklardan uzaklaşır; bir yandan (celâlinden) endişe, öte yandan (rızasını) ümit ederek Rabbilerine yalvarırlar ve rızk olarak kendilerine her ne lütfetmişsek, onun bir miktarını (Allah rızası için ve kimseyi minnet altında koymadan ihtiyaç sahiplerine geçimlik olarak) verirler.
15
تَتَجَافٰى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفاً وَطَمَعاًۘ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Yaptıkları bütün bu makbul işler karşılığında onlar için göz ve gönül aydınlığı olarak hangi sürpriz nimetlerin saklı tutulduğunu kimse bilemez.
16
فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَٓا اُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ اَعْيُنٍۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Hâl böyle iken, mü’min olan kişi hiç fasık gibi olur mu? Bu ikisi, asla bir olamaz.
17
اَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِناً كَمَنْ كَانَ فَاسِقاًۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ
İman edip, imanları istikametinde doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanlara, yaptıklarına karşılık Allah tarafından bir konukluk olarak barınma ve yerleşme cennetleri vardır.
18
اَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوٰىۘ نُزُلاً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(İnanç ve davranışta) yoldan çıkmış olanlara (fasıklara) gelince, onların barınağı ise Ateş’tir. Her ne zaman oradan çıkmak isteseler geri içine itilirler ve kendilerine, “Tadın bakalım dünyada iken yalanladığınız Ateş’in azabını!” denir.
19
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ فَسَقُوا فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَق۪يلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ
Gittikleri yoldan dönerler mi diye, onlara bu büyük azaptan önce (dünyada) ondan daha hafif azap türlerinden mutlaka tattıracağız.
20
وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْاَدْنٰى دُونَ الْعَذَابِ الْاَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Kendisine âyetlerimiz hatırlatılan ve onlarla öğüt verilen, fakat hemen arkasından onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Hayatları günah hasadından ibaret o inkârcı suçlulara yaptıklarının karşılığını mutlaka ödeteceğiz.
21
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ اِنَّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ مُنْتَقِمُونَ۟
Şurası bir gerçek ki, (nasıl sana Kur’ân’ı indiriyorsak,) nitekim Musa’ya da o Kitabı (Tevrat) vermiştik. Bu bakımdan, (Kur’ân’ın) sana (Rabbi’nden) ulaşmakta olduğu (ve Âhiret’te Rabbinle buluşacağın) konusunda nasıl senin hiçbir şüphen yoksa, (kimsenin de olmamalıdır). Musa’ya verdiğimiz o Kitabı İsrail Oğulları için dupduru bir hidayet kaynağı kılmıştık.
22
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓائِه۪ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
Onlar şüphe götürmez bir kesinlikle âyetlerimize inandıktan sonra Kitaba uymakta sebat gösterdikleri ve (bu uğurda başlarına gelenlere) sabrettikleri sürece, içlerinde Bizim emrimizle insanlara doğru yolu gösteren imamlarönderler var ettik.
23
وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُواۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يُوقِنُونَ
(Ne var ki, bilâhare ihtilaflara düştüler.) İhtilâf edegeldikleri hususlarda Kıyamet Günü aralarındaki hükmünü elbette Rabbin verecektir.
24
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Kendilerinden önce, (harap olmuş) meskenleri arasında dolaştıkları nice nesilleri helâk etmiş olmamız, o (müşriklerin) hidayete ermeleri için yeterli değil midir? Onca helâkte hiç şüphesiz ibretler, mesajlar vardır. Halâ (o mesajlara ve kendilerine okunan Kitabın âyetlerine) kulak vermeyecekler mi?
25
اَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍۜ اَفَلَا يَسْمَعُونَ
Hiç görüp dikkat etmezler mi ki, Biz otsuz, kır araziye suyu sevkediyor ve o suyun sayesinde hayvanlarına ve kendilerine yiyecek olarak ekinler bitiriyoruz. Artık gözleri açılmalı, gerçeği görüp idrak etmeli değiller mi?
26
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا نَسُوقُ الْمَٓاءَ اِلَى الْاَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً تَأْكُلُ مِنْهُ اَنْعَامُهُمْ وَاَنْفُسُهُمْۜ اَفَلَا يُبْصِرُونَ
Ama onlar, “İddialarınızda, tehditlerinizde doğru ve samimi iseniz, sözünü edip durduğunuz şu her şeyin ayan–beyan ortaya çıkacağı gün ne zaman?” diyorlar.
27
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْفَتْحُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
De ki: “Her şeyin ortaya çıkacağı o gün, küfredenlere mecbur kalacakları iman ikrarı hiçbir fayda vermeyecek, kendilerine artık daha fazla mühlet de tanınmayacaktır.”
28
قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
Dolayısıyla (ey Rasûlüm,) sen onlara aldırma ve bırak onları kendi hallerine. Nasıl onlar (öyle bir günü fakat senin helâkin için) bekliyorlarsa, sen de bekle (ve gör bak Rabbin ne yapacak)!
29
فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَانْتَظِرْ اِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 29

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

30

Sureler

Mealler