|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ Andolsun sıra sıra dizilenlere. |
1 |
|
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ Alıkoyup... Engelleyenlere... |
2 |
|
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْراًۙ Ögüt dinleyenlere... |
3 |
|
اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ İlahınız, sadece birdir! |
4 |
|
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ O, göklerin, yerin ve arasındakilerin Rabb’idir. O, doğuların da Rabbidir. |
5 |
|
اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ Biz, en yakın göğü yıldızlarla süsledik. |
6 |
|
وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ Her inatçı şeytandan koruyarak. |
7 |
|
لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ Onlar, yüce alemi işitemezler, her yandan kovulurlar. |
8 |
|
دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ Uzaklaştırılarak... Onlar için devamlı bir ceza vardır. |
9 |
|
اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ Ancak, tek bir söz kapan olursa, hemen onu delip geçen bir alev takip eder. |
10 |
|
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ Şimdi onlara sor: -Yaratılışça onlar mı daha güçlü; yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık. |
11 |
|
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ Belki sen buna hayret ediyorsun, onlar da alay ediyorlar. |
12 |
|
وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ Onlara öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar. |
13 |
|
وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ Bir ayet gördükleri zaman onunla alay ediyorlar. |
14 |
|
وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ -Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değil! diyorlar. |
15 |
|
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ Ölüp, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz yeniden diriltileceğiz?! |
16 |
|
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ Veya önceki atalarımız mı?! |
17 |
|
قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ De ki: -Evet, hem de hor ve hakir olarak! |
18 |
|
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ Çünkü o, korkunç bir sesten ibarettir. O zaman derhal gözleri açılacaktır. |
19 |
|
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ -Eyvah bize, işte hesap günü! |
20 |
|
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟ İşte sizin yalanladığınız ayırt etme günü! |
21 |
|
اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ -Toplayın, zalimlik edenleri, eşlerini ve kulluk ettiklerini... |
22 |
|
مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ Allah’tan başkalarına... Onları cehennem yoluna iletin! |
23 |
|
وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ Durdurun onları, çünkü hesaba çekilecekler... |
24 |
|
مَا لَـكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ -Size ne oldu da birbirinize yardım etmiyorsunuz? |
25 |
|
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ Hayır, onlar, bugün artık teslim olmuşlardır. |
26 |
|
وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ Birbirlerine dönüp sitem ederler, sorarlar. |
27 |
|
قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَم۪ينِ - Siz bize sağdan geliyordununuz, derler. |
28 |
|
قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَۚ Diğerleri de derler ki; -Hayır, siz inanan kimseler değildiniz. |
29 |
|
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْماً طَاغ۪ينَ -Bizim size karşı bir yaptırım gücümüz de yoktu. Fakat siz, zaten azgın bir toplum idiniz. |
30 |
|
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَاۗ اِنَّا لَذَٓائِقُونَ Artık Rabbimizin hakkımızdaki o sözü gerçekleşti. Kesinlikle biz onu tadacağız. |
31 |
|
فَاَغْوَيْنَاكُمْ اِنَّا كُنَّا غَاو۪ينَ Evet sizi azdırdık, çünkü biz de azgın kimseler idik. |
32 |
|
فَاِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ Doğrusu onlar, o gün, azapta müşterektirler. |
33 |
|
اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ Biz, günahkârlara işte böyle yaparız. |
34 |
|
اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ Çünkü onlar, kendilerine: -Allah’tan başka ilah yoktur, denildiği zaman büyüklenirlerdi. |
35 |
|
وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ -Bir mecnun şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz? derlerdi. |
36 |
|
بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ Hayır, O, gerçeği getirdi ve peygamberleri doğruladı. |
37 |
|
اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ Siz ise, o acı veren azabı tadacaksınız. |
38 |
|
وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ Ancak yaptıklarınızın cezasını göreceksiniz. |
39 |
|
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ Ancak Allah’ın ihlaslı kulları hariç. |
40 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ Onlar için bilinen rızıklar vardır. |
41 |
|
فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ Meyveler ve onlar ikrama layık olanlardır. |
42 |
|
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ Nimet cennetlerinde. |
43 |
|
عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ Karşılıklı koltuklar üzerinde. |
44 |
|
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ (45-46) Etraflarında berrak bir kaynaktan, içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır. |
45 |
|
بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ (45-46) Etraflarında berrak bir kaynaktan, içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır. |
46 |
|
لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ O, ne baş ağrısı verir, ne de ondan sarhoş olurlar. |
47 |
|
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ Yanlarında da, gözlerini sadece kendisine çevirmiş, güzel gözlü eşler. |
48 |
|
كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ Sanki onlar, saklı bir yumurta... |
49 |
|
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ İşte o zaman birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar: |
50 |
|
قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ Onlardan biri: -Benim bir yakın arkadaşım vardı, der. |
51 |
|
يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ Bana derdi ki: -Sen gerçekten tasdik mi ediyorsun? |
52 |
|
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra, biz hesap mı vereceğiz? |
53 |
|
قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ -Ona ne olduğunu görüyor musunuz? der birisi. |
54 |
|
فَاطَّـلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ Bir de bakar ki onun ateşin ortasında olduğunu görür. |
55 |
|
قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ -Allah’a yemin ederim ki, sen, neredeyse beni de mahvedecektin! der. |
56 |
|
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ Eğer Rabbi’min nimeti olmasaydı, ben de hüsrana uğrayanlardan olacaktım. |
57 |
|
اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ Şimdi, artık biz ölmeyeceğiz, değil mi? |
58 |
|
اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ İlk ölümümüzden başka. Biz, azaba da çarptırılmayacağız. |
59 |
|
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ İşte bu, en büyük kurtuluştur. |
60 |
|
لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ Çalışanlar da bunun benzeri için çalışsınlar. |
61 |
|
اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلاً اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ Bu mu daha hayırlı nimet olarak yoksa, zakkum ağacı mı? |
62 |
|
اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِم۪ينَ Biz onu zalimler için bir fitne kıldık. |
63 |
|
اِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ ف۪ٓي اَصْلِ الْجَح۪يمِۙ O, cehennemin dibinden çıkan bir ağaçtır. |
64 |
|
طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُ۫سُ الشَّيَاط۪ينِ Tomurcukları (ürünleri) sanki şeytanların başları gibidir. |
65 |
|
فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۜ İşte onlar, bundan yerler ve karınlarını onunla doldururlar. |
66 |
|
ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ Sonra onlar için, bunun üzerine kaynar su vardır. |
67 |
|
ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَح۪يمِ Sonra da onların dönüşü yine ateşedir. |
68 |
|
اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّ۪ينَۙ Onlar, babalarını, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı. |
69 |
|
فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ Onların izinde koşturmuşlardı. |
70 |
|
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّل۪ينَۙ Onlardan önce, daha evvel yetişmiş olanların çoğu da doğru yoldan sapmıştı. |
71 |
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ مُنْذِر۪ينَ İçlerinden uyarıcılar gönderdik. |
72 |
|
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَۙ Uyarılanların sonu nasıl oldu bir bak! |
73 |
|
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ۟ Allah’ın arınan ihlaslı kullarının dışında... |
74 |
|
وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُج۪يبُونَۚ Nuh, bize seslenmişti de biz, ona ne güzel karşılık vermiştik. |
75 |
|
وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۘ Onu ve ailesini, o büyük sıkıntıdan kurtarmıştık. |
76 |
|
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ Onun soyunu da devam ettirdik. |
77 |
|
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ Sonradan gelenler arasında namını yaşattık. |
78 |
|
سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ Alemler içinde Nuh’a selam olsun! |
79 |
|
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ İşte biz iyileri böyle ödüllendiririz. |
80 |
|
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ Çünkü O, mü’min kullarımızdan idi. |
81 |
|
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ Diğerlerini ise suda boğmuştuk. |
82 |
|
وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ Şüphesiz İbrahim de onun yolunda olanlardan idi. |
83 |
|
اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ Hani O, Rabb’ine teslimiyet içinde bir kalp ile gelmişti. |
84 |
|
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ Hani O, babasına ve kavmine demişti ki: -Siz, nelere kulluk ediyorsunuz? |
85 |
|
اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ Allah’tan başka uydurma ilahlar mı istiyorsunuz? |
86 |
|
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ Evrenin sahibi hakkındaki düşünceniz nedir? |
87 |
|
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ İbrahim yıldızlara bir göz attı... |
88 |
|
فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ Ve “ben rahatsızım.” dedi. |
89 |
|
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ Onu bırakıp gittiler. |
90 |
|
فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ İbrahim, onların ilahlarıyla baş başa kaldı. -Yemez misiniz? dedi. |
91 |
|
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ Size ne oldu da konuşmuyorsunuz? |
92 |
|
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْباً بِالْيَم۪ينِ Sonra, üzerlerine yürüdü ve tüm kuvvetiyle vurdu. |
93 |
|
فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ Bu sebeple hışımla onun yanına geldiler. |
94 |
|
قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ İbrahim, onlara; -Yonttuğunuz şeylere mi kulluk ediyorsunuz? dedi. |
95 |
|
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ Sizi de yonttuklarınızı da yaratan Allah’tır. |
96 |
|
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَاناً فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ -Onun için bir bina yapın, onu ateşin içine atın! dediler. |
97 |
|
فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ Ona tuzak kurmak istediler. Ama biz onları alçalttık. |
98 |
|
وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ İbrahim dedi ki: -Ben, Rabbi’me yöneliyorum. O bana doğru yolu gösterecektir. |
99 |
|
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ Rabb’im, bana iyilerden bir evlat bağışla. |
100 |
|
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ Biz de ona yumuşak kalpli bir erkek çocuk müjdesi verdik. |
101 |
|
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ Çocuk, onunla çalışacak, yürüyecek bir yaşa gelince, ona dedi ki; -Oğulcuğum, bak, rüyamda seni kurban ettiğimi görüyorum. Ne dersin? Oğlu; -Babacığım, sana emrolunanı yap! dedi. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın!. |
102 |
|
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ Her ikisi de teslimiyet gösterip, İbrahim oğlunu alnı üzerine yatırdığı zaman... |
103 |
|
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ -Ey İbrahim! diye seslendik. |
104 |
|
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ Sen rüyanı gerçekleştirdin. Biz, iyileri böyle mükafatlandırırız. |
105 |
|
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ Bu, elbette apaçık bir imtihandı. |
106 |
|
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık koç vermiştik. |
107 |
|
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ (108-109) Sonrakiler arasında onun için: -İbrahim’e selam olsun! mirası bıraktık. |
108 |
|
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ (108-109) Sonrakiler arasında onun için: -İbrahim’e selam olsun! mirası bıraktık. |
109 |
|
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ İşte iyileri böyle ödüllendiririz. |
110 |
|
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ Çünkü O, mü’min kullarımızdan idi. |
111 |
|
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ O’na salihlerden bir peygamber olacak İshak’ı müjdeledik. |
112 |
|
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟ Onu da İshak’ı da bereketlendirdik. Onların soyundan iyiler de, kendilerine gerçekten zulmedenler de vardır. |
113 |
|
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ Musa ve Harun’a da lütuflarda bulunmuştuk. |
114 |
|
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık. |
115 |
|
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ Onlara yardım etmiştik de onlar galip gelmişlerdi. |
116 |
|
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ O ikisine açıkça anlaşılan kitabı vermiştik. |
117 |
|
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ Onlara dosdoğru yolu göstermiştik. |
118 |
|
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ (119-120) Daha sonrakiler arasında onlar için: -Musa ve Harun’a selam! mirası bıraktık. |
119 |
|
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ (119-120) Daha sonrakiler arasında onlar için: -Musa ve Harun’a selam! mirası bıraktık. |
120 |
|
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ İşte iyileri böyle ödüllendiririz. |
121 |
|
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ Çünkü ikisi de mü’min kullarımızdan idi. |
122 |
|
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ İlyas da peygamberlerden idi. |
123 |
|
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ Halkına şöyle demişti: -Kokmuyor musunuz? |
124 |
|
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ Yaratıcıların en iyisini bırakıp Ba’l’e mi yalvarıyorsunuz? |
125 |
|
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ Sizin Rabbiniz de, daha önceki atalarınızın Rabbi de Allah’tır. |
126 |
|
فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ Onu yalanladılar, bu yüzden onlar, azaba hazır olmuşlardır. |
127 |
|
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ Allah’ın arınmış kulları dışında. |
128 |
|
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ (129-130) Ona, sonradan gelenler arasında: -İlyas’a selam! mirası bıraktık. |
129 |
|
سَلَامٌ عَلٰٓى اِلْيَاس۪ينَ (129-130) Ona, sonradan gelenler arasında: -İlyas’a selam! mirası bıraktık. |
130 |
|
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ İşte iyileri böyle ödüllendiririz. |
131 |
|
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ Çünkü O, mü’min kullarımızdan idi. |
132 |
|
وَاِنَّ لُوطاً لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ Lût da elbette peygamber idi. |
133 |
|
اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ Onu ve ailesini tamamen kurtarmıştık. |
134 |
|
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَ Sadece geride kalanlardan olan yaşlı bir kadın dışında. |
135 |
|
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ Sonra da diğerlerini helak etmiştik (yerin dipine geçirmiştik). |
136 |
|
وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِح۪ينَۙ (137-138) Siz de sabah akşam onların üzerinden geçiyorsunuz da aklınızı kullanmıyor musunuz? |
137 |
|
وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟ (137-138) Siz de sabah akşam onların üzerinden geçiyorsunuz da aklınızı kullanmıyor musunuz? |
138 |
|
وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ Yunus Peygamber de, burada adı anılan peygamberlerden. Yunus da peygamberlerden idi. |
139 |
|
اِذْ اَبَقَ اِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ Dolu bir gemiye binmişti. |
140 |
|
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَض۪ينَۚ Kura çekmişler ve kaybedenlerden olmuştu. |
141 |
|
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ O, kınanmış iken bir balık onu yuttu. |
142 |
|
فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı. |
143 |
|
لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ İnsanların tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. |
144 |
|
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَق۪يمٌۚ Ama biz onu bitkin (hasta) olduğu halde bir yere çıkardık. |
145 |
|
وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْط۪ينٍۚ Onun üzerine de geniş yapraklı bir ağaç bitirmiştik. |
146 |
|
وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ Sonra da onu yüz bin kişiye veya daha fazlasına göndermiştik. |
147 |
|
فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍۜ Ona iman ettiler, biz de onlara bir süreye kadar geçimlik verdik. |
148 |
|
فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ Onlara sor, kızlar Allah’ın da, oğlanlar onların mı? |
149 |
|
اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثاً وَهُمْ شَاهِدُونَ Yoksa bizim melekleri dişi olarak yarattığımıza mı şahitlik ettiler? |
150 |
|
اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ (151-152) Bak, onlar nasıl da uydurarak, “Allah’ın oğlu oldu” diyorlar. Gerçekten onlar yalancıdırlar. |
151 |
|
وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (151-152) Bak, onlar nasıl da uydurarak, “Allah’ın oğlu oldu” diyorlar. Gerçekten onlar yalancıdırlar. |
152 |
|
اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَن۪ينَۜ (Güya) Allah, kızları erkeklere tercih etmiş. |
153 |
|
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ Size ne oluyor? Nasıl hüküm verebiliyorsunuz? |
154 |
|
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ Hiç düşünmüyor musunuz? |
155 |
|
اَمْ لَـكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ Yoksa sizin çok açık bir belgeniz mi var? |
156 |
|
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ Eğer doğru söylüyorsanız, haydi kitabınızı getirin. |
157 |
|
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ Allah ile cinler arasında bir soy bağı icat ettiler. Cinler de elbette hesaba çekilebileceklerini biliyorlar. |
158 |
|
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ Allah, onların vasıflandırdıkları şeylerden uzaktır. |
159 |
|
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ Allah’ın ihlaslı kulları hariç (bir yana...) |
160 |
|
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ Siz ve kulluk ettikleriniz. |
161 |
|
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ (162-163) Cehenneme atılacaklardan başka kimseyi yoldan çıkaramazsınız. |
162 |
|
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ (162-163) Cehenneme atılacaklardan başka kimseyi yoldan çıkaramazsınız. |
163 |
|
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ Biz (meleklerin) her birimizin belli bir mevkisi vardır. |
164 |
|
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ Biz, elbette biz dizi dizi olanlarız. |
165 |
|
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ Ve yine biz, tesbih ediciler biziz. |
166 |
|
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ Onlar, şöyle diyorlardı: |
167 |
|
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْراً مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ -Öncekilerden yanımızda bir zikir/kitap olsaydı |
168 |
|
لَـكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ Elbette Allah’ın ihlaslı kulları olurduk. |
169 |
|
فَـكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Şimdi ise O’nu inkar ettiler. Ama bilecek onlar. |
170 |
|
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ Peygamber olarak gönderilmiş olan kullarımız hakkında hükmümüz verilmiştir. |
171 |
|
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ Onlara mutlaka yardım edilecektir. |
172 |
|
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ Bizim ordularımız galip gelecektir. |
173 |
|
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ Öyleyse bir süreye kadar onlardan yüz çevir. |
174 |
|
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ Onları gözle, onlar da gözleyecekler. |
175 |
|
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ Azabımızı mı acele istiyorlar? |
176 |
|
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ Azap, onların alanına inince, uyarılanların sabahı ne acıdır! |
177 |
|
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ Bir süreye kadar onlardan uzaklaş. |
178 |
|
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ Ve gözle, onlar da gözleyecekler. |
179 |
|
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ Gücün ve üstünlüğün sahibi olan Rabbin, onların nitelediklerinden yücedir (uzaktır). |
180 |
|
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ Selam elçilere! |
181 |
|
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ Hamd ise alemlerin Rabbi Allah’adır. |
182 |