|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
صٓ وَالْقُرْاٰنِ ذِي الذِّكْرِۜ SS; mesajı içeren bu Kuran'a andolsun. |
1 |
|
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ Doğrusu, inkar edenler kibir ve ayrılık içindedir. |
2 |
|
كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ Onlardan önce nice nesilleri yok ettik. Feryat ettiler, ancak artık kurtuluş zamanı değildi. |
3 |
|
وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ Onlara, kendilerinden bir uyarıcının gelmesini yadırgadılar. İnkarcılar, 'Bu pek yalancı bir büyücüdür,' dediler, |
4 |
|
اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهاً وَاحِداًۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ 'Tanrıları tek tanrı mı yaptı? Bu, gerçekten çok tuhaf!' |
5 |
|
وَانْطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ اَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلٰٓى اٰلِهَتِكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُۚ Onların liderleri öne fırladılar, 'Yürüyün, tanrılarınıza bağlı kalın. Sizden istenen sadece budur.' |
6 |
|
مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا فِي الْمِلَّةِ الْاٰخِرَةِۚ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا اخْتِلَاقٌۚ 'Son dinde böylesini işitmedik. Bu bir uydurmadır.' |
7 |
|
ءَاُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَاۜ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ ذِكْر۪يۚ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِۜ 'Mesaj, neden aramızdan ona indirildi?' Aslında, onlar mesajımdan kuşku içindedirler. Hayır, onlar azabı henüz tatmadılar. |
8 |
|
اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ Yoksa Üstün olan ve Bahşeden Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? |
9 |
|
اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ Yoksa göklerin, yerin ve aralarındakilerin yönetimi onlara mı aittir? Bırak, kendi kendilerini yüceltsinler. |
10 |
|
جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِنَ الْاَحْزَابِ Aksine onlar parti parti yenilgiye uğramış bir ordudur. |
11 |
|
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُوالْاَوْتَادِۙ Onlardan önce Nuh halkı, Ad ve piramitler sahibi Firavun da yalanlamıştı. |
12 |
|
وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَاَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الْاَحْزَابُ Semud, Nuh halkı ve Eykeliler de... Onlar partilerdi. |
13 |
|
اِنْ كُلٌّ اِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ۟ Hepsi de elçileri yalanladılar ve cezamı hakkettiler. |
14 |
|
وَمَا يَنْظُرُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَا لَهَا مِنْ فَوَاقٍ Bunlar, onması olmayan bir tek patlama bekliyorlar. |
15 |
|
وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ Ve, 'Rabbimiz, Hesap Gününden önce acele olarak payımızı ver,' diye meydan okudular. |
16 |
|
اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ Onların sözlerine karşı sabırlı ol, becerikli bir kulumuz olan Davud'u anımsa; o (Tanrı'ya) sürekli itaat ederdi. |
17 |
|
اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِشْرَاقِۙ Dağları onun emrine vermiştik; onunla birlikte akşamleyin ve tan doğumu (Tanrı'yı) yüceltirlerdi. |
18 |
|
وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًۜ كُلٌّ لَـهُٓ اَوَّابٌ Kuşlar da toplanmıştı; hepsi onun buyruğunu izlerdi. |
19 |
|
وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَاٰتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ Yönetimini güçlendirdik; ona bilgelik ve çok iyi bir yargılama gücü verdik. |
20 |
|
وَهَلْ اَتٰيكَ نَـبَؤُا الْخَصْمِۢ اِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَۙ Davacıların haberi sana ulaştı mı? Hani mabedine tırmanmışlardı. |
21 |
|
اِذْ دَخَلُوا عَلٰى دَاوُ۫دَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْۚ خَصْمَانِ بَغٰى بَعْضُنَا عَلٰى بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَٓا اِلٰى سَوَٓاءِ الصِّرَاطِ Davud'un yanına girdiklerinde onlardan irkilmişti. 'Korkma' demişlerdi, 'Bir birinin hakkını çiğneyen iki davacı... Aramızda gerçeğe göre hüküm ver, haksızlık etme. Bize yolun ortasını göster.' |
22 |
|
اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ 'Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken, 'Onu da bana ver,' dedi ve tartışmada bana üstün geldi. |
23 |
|
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعاً وَاَنَابَ Dedi ki, 'Senin koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana haksızlık etmiştir. Doğrusu, ortakçıların çoğu bir birinin hakkına el uzatır. İnanıp erdemli davrananlar bunun dışındadır, onlar ise sayıca ne kadar azdır!' Davud, kendisini sınadığımızı sanarak bağışlanma diledi, eğildi ve tevbe etti. |
24 |
|
فَغَفَرْنَا لَهُ ذٰلِكَۜ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ Böylece onu bağışladık. Yanımızda onun yakınlığı ve güzel bir yeri vardır. |
25 |
|
يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟ Ey Davud, biz seni yeryüzünde yönetici kıldık. Halkın arasında adaletle yargı ver, hevesine ve duygularına kapılma, sonra seni ALLAH'ın yolundan saptırır. ALLAH'ın yolundan sapanlara, Hesap Gününü unuttukları için çetin bir ceza vardır. |
26 |
|
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلاًۜ ذٰلِكَ ظَنُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِۜ Göğü, yeri ve aralarındakileri boş yere yaratmadık. Bu inkar edenlerin sanısıdır. Kendilerini ateşe soktukları için inkar edenlere yazıklar olsun. |
27 |
|
اَمْ نَجْعَلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِد۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّق۪ينَ كَالْفُجَّارِ İnanıp iyi davrananları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Erdemlilere, yoldan çıkanlar gibi mi davranacağız? |
28 |
|
كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ Sana indirdiğimiz bu kitap kutludur; ayetlerini incelesinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar. |
29 |
|
وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ Davud'a, Süleyman'ı verdik. İyi bir kuldu, (Tanrı'ya) sürekli yönelen biriydi. |
30 |
|
اِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُۙ Bir akşam, ona güzel koşu atları sunulmuştu. |
31 |
|
فَقَالَ اِنّ۪ٓي اَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبّ۪يۚ حَتّٰى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ۠ Dedi ki, 'Mal ve mülk sevgisi beni Rabbimi anmaktan alıkoydu. Ta ki, o (güneş) bir örtünün ardından kayboldu.' |
32 |
|
رُدُّوهَا عَلَيَّۜ فَطَفِقَ مَسْحاً بِالسُّوقِ وَالْاَعْنَاقِ 'Onları bana geri getirin,' dedi, (veda etmek için) bacaklarını ve boyunlarını okşadı. |
33 |
|
وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمٰنَ وَاَلْقَيْنَا عَلٰى كُرْسِيِّه۪ جَسَداً ثُمَّ اَنَابَ Süleyman'ı böylece sınadık; onun hükümranlığına maddi zenginlik kattık; ancak o tümüyle (Tanrı'ya) yöneldi. |
34 |
|
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكاً لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ Dedi ki, 'Rabbim beni bağışla. Bana, benden sonra kimsenin ulaşamıyacağı bir yönetim ver. Sen Bahşedensin.' |
35 |
|
فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّ۪يحَ تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ رُخَٓاءً حَيْثُ اَصَابَۙ Bunun üzerine komutuyla hareket eden rüzgarı onun emrine verdik. Dilediği yere yağmur yağdırırdı. |
36 |
|
وَالشَّيَاط۪ينَ كُلَّ بَنَّٓاءٍ وَغَوَّاصٍۙ Şeytanları da, yapı ustaları ve dalgıçlar olarak... |
37 |
|
وَاٰخَر۪ينَ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِ Ve zincirlerle birbirine bağlı bekleyen yedekleri de... |
38 |
|
هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ 'Bu bizim bağışımızdır. İster ver, ister tut, tükenmez.' |
39 |
|
وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ۟ Onun bizim yanımızda yakınlığı ve güzel yeri vardı. |
40 |
|
وَاذْكُرْ عَبْدَنَٓا اَيُّوبَۢ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍۜ Kulumuz Eyyub'u an: 'Rabbim, şeytan bana bitkinlik ve acı dokundurdu,' diye Rabbine seslenmişti. |
41 |
|
اُرْكُضْ بِرِجْلِكَۚ هٰذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ 'Ayağını yere vur. İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir kaynak.' |
42 |
|
وَوَهَبْنَا لَهُٓ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ Çoluk çocuğunu bir katıyla birlikte ona geri verdik. Bu, akıl sahiplerine bizden bir rahmet ve mesajdır. |
43 |
|
وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثاً فَاضْرِبْ بِه۪ وَلَا تَحْنَثْۜ اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِراًۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌ 'Şimdi eline bir değnek alıp yola çık. Yeminini bozma.' Onu sabırlı bulduk. Ne iyi bir kul! Sürekli yönelirdi. |
44 |
|
وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ Kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u anımsa. Becerikli idiler, ileri görüşlü idiler. |
45 |
|
اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ Salt ahireti düşündükleri için onları salt/dupduru kıldık. |
46 |
|
وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ Onlar bizim yanımızda iyilerden seçilmiş kimselerdi. |
47 |
|
وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْـكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ İsmail'i, Elyesa'ı ve Zülkifl'i de anımsa; hepsi iyilerdendi. |
48 |
|
هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ Bu bir mesajdır: Erdemliler için güzel bir gelecek, |
49 |
|
جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ Ve kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır. |
50 |
|
مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ Orada konfor içinde bol meyve ve içecek isterler. |
51 |
|
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ Yanlarında gözlerinin içine bakan yaşıtları vardır. |
52 |
|
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ Hesap Günü için size söz verilen budur. |
53 |
|
اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ Bizim bu rızkımız tükenmez. |
54 |
|
هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ Bu böyledir; azgınlar ise kötü bir yeri hakederler. |
55 |
|
جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمِهَادُ Cehennemde yanarlar; ne kötü bir duraktır. |
56 |
|
هٰذَاۙ فَلْيَذُوقُوهُ حَم۪يمٌ وَغَسَّاقٌۙ İşte onu tatsınlar: Kaynar su ve irin. |
57 |
|
وَاٰخَرُ مِنْ شَكْلِه۪ٓ اَزْوَاجٌۜ Bunlara benzer daha başkaları da vardır. |
58 |
|
هٰذَا فَوْجٌ مُقْتَحِمٌ مَعَكُمْۚ لَا مَرْحَباً بِهِمْۜ اِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ 'Bunlar sizinle birlikte paldır küldür sürüklenen bir gruptur.' (denilince, cehennemdeki liderler:) 'Onlar hoş gelmediler. Onlar ateşte yanacaklar.' |
59 |
|
قَالُوا بَلْ اَنْتُمْ۠ لَا مَرْحَباً بِكُمْۜ اَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَاۚ فَبِئْسَ الْقَرَارُ Onlar da derler ki, 'Aslında siz hoş gelmediniz. Bizi bu duruma siz soktunuz; ne kötü bir son!' |
60 |
|
قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هٰذَا فَزِدْهُ عَذَاباً ضِعْفاً فِي النَّارِ 'Rabbimiz, kim bizi bu duruma soktuysa onun cezasını ateşte ikiye katlayarak arttır,' diye eklerler. |
61 |
|
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ 'Nasıl oluyor da kötü olarak saydığımız insanları göremiyoruz?' |
62 |
|
اَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِياًّ اَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْاَبْصَارُ 'Onlarla alay edip durduk. Yoksa onları gözlerimizden mi kaçırdık?' |
63 |
|
اِنَّ ذٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ اَهْلِ النَّارِ۟ Cehennem halkının birbiriyle çekişmesi bir gerçektir. |
64 |
|
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ De ki, 'Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve Egemen olan ALLAH'tan başka bir tanrı yoktur.' |
65 |
|
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ Göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbi; Üstündür, Bağışlayandır. |
66 |
|
قُلْ هُوَ نَبَؤٌا عَظ۪يمٌۙ De ki, 'Bu, büyük bir haberdir.' |
67 |
|
اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ 'Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz.' |
68 |
|
مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَأِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ 'Onlar tartışırlarken Yüce Toplum'da neler olup bittiği hakkında bir bilgim yoktu.' |
69 |
|
اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ 'Apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyediliyor.' |
70 |
|
اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ ط۪ينٍ Rabbin meleklere demişti ki, 'Balçıktan bir insan yaratacağım.' |
71 |
|
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ 'Onu düzenlediğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman ona secdeye kapanın.' |
72 |
|
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ Tüm melekler ona secdeye kapandı; |
73 |
|
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْـبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ Ancak İblis hariç. Büyüklük tasladı ve nankör oldu. |
74 |
|
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْـبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ 'Ey İblis, ellerimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın? Yoksa baş mı kaldırdın?' dedi. |
75 |
|
قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ 'Ben ondan daha üstünüm,' dedi, 'Beni ateşten yarattın, onu ise balçıktan yarattın.' |
76 |
|
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ 'Çık oradan,' dedi, 'Sen kovuldun.' |
77 |
|
وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ 'Yargı Gününe kadar lanetimi hakettin.' |
78 |
|
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ Dedi ki, 'Rabbim, dirilecekleri güne dek beni ertele.' |
79 |
|
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ Dedi ki, 'Sana süre verilmiştir;' |
80 |
|
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ 'Bilinen vaktin gününe kadar.' |
81 |
|
قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ Dedi ki, 'Büyüklüğüne andolsun, tümünü azdıracağım.' |
82 |
|
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ 'Ancak onlardan kendilerini sadece sana adayan kulların hariç.' |
83 |
|
قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ Dedi ki, 'Bu gerçektir ve ben sadece gerçeği söylerim:' |
84 |
|
لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ اَجْمَع۪ينَ 'Cehennemi seninle ve onlardan seni izliyenlerle topluca dolduracağım.' |
85 |
|
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُـكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُتَكَلِّف۪ينَ De ki, 'Buna karşılık olarak sizden bir ücret istemiyorum. Ben bir sahtekar değilim.' |
86 |
|
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ 'Bu, tüm dünyaya bir mesajdır.' |
87 |
|
وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ 'Ve onun haberlerini bir süre sonra öğreneceksiniz.' |
88 |