|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
الٓمٓ۠ Elif-Lam-Mim. |
1 |
|
غُلِبَتِ الرُّومُۙ Rumlar yenildi. |
2 |
|
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ Yer yüzünün yakın bir döneminde. Rumlar bu yenilgilerinden sonra galip gelecekler. |
3 |
|
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ Birkaç sene içinde. Bir işin öncesinde de ve sonrasında da bütün karar (sonuç) Allah'a aittir. O gün inananlar sevinirler. |
4 |
|
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ Allah'ın yardımına. Allah dilediğine yardım eder. Çünkü O çok güçlü ve merhametlidir. |
5 |
|
وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ Allah vaadde bulunmuştur. Allah asla vaadinden dönmez. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. |
6 |
|
يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ Onlar dünya hayatı içerisinde görünenleri biliyorlar. Ancak ahiret hayatı hakkında hiçbir bilgileri yok. |
7 |
|
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ Onlar yeryüzünde hiç gezip dolaşmıyorlar mı? Elçilerimiz onlara açıklayıcı, güçlü delillerle gelmiş olduğu halde, kendi yaşadıklarından daha çok yaşamış, yer yüzünde eserler bırakmış ve onlardan daha güçlü olan, kendilerinden önce yaşamış toplulukların sonları nasıl olmuş, bir baksınlar. Allah onlara haksızlık edici olmadığı halde, onlar yalnızca kendi nefislerine haksızlık ediyorlardı. |
8 |
|
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ Sonra kötülük yapanların vardıkları sonuç, ancak Allah'ın ayetlerini yalanlamak ve eğlenceye almak olmuştur. |
9 |
|
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ İlk yaratmayı yapan Allah dır. Sonra kendisine döndürür. Sizin dönüşünüz O na dır. |
10 |
|
اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Kıyamet saatinin olduğu gün, günahkarlar ümitsizliğe düşerler. |
11 |
|
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ Onların ortaklarından hiçbir kimse ortalıklarda yoklar ki, onlara şefaat etsinler. Artık onlar da (o saatte kendilerine yardım edemeyen) ortaklarını reddedip inkar ederler. |
12 |
|
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ Kıyamet saatinin olduğu gün, kendi aralarında ayrı ayrı fırkalara bölünürler. |
13 |
|
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ İman edip salih amel işleyenlere gelince, onlar kaldıkları yerlerde (kendileri ile ilgili) haberler beklerler. |
14 |
|
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ Doğruları inkar edenler, ayetlerimizi ve ahiret gününe kavuşmayı yalanlayanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bekletileceklerdir. |
15 |
|
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ Akşam vaktine ve sabah vaktine girdiğinizde de Allah her türlü eksikliklerden uzaktır. |
16 |
|
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ Göklerde ve yerde, gece ve gündüzün orta vaktinde övülmeye layık olan yalnızca O dur. |
17 |
|
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ Ölüden diri olanı, diri olandan da ölüyü çıkaran, ölümünden sonra yeryüzüne hayat veren O dur. Böylece siz de (kıyamet gününde) yerden çıkarılacaksınız. |
18 |
|
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟ Sizi topraktan yaratması ve birden bire yeryüzüne insan olarak yayılmanız, O nun işaretlerinden birisidir. |
19 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ Sizin için kendi cinsinizden, sükunet bulduğunuz eşlerinizi yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet oluşturması da, O nun işaretlerinden birisidir. Düşünebilen bir topluluk için, bunlarda alınacak ibretler var. |
20 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ Göklerin ve yerin yaratılışında, dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olmasında, yer yüzünde yaşayanlar için işaretler var. |
21 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ Gece vaktini uyumanız, gündüz vaktinde ise Allah'ın lütfundan rızık aramanız da O nun işaretlerinden birisidir. |
22 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ Şimşeği, felaketin habercisi olarak korkuyu, yağmurun habercisi olarak umutu size göstermesi, gökten su indirerek, ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesi de, O nun işaretlerindendir. Bunlarda aklını kullanan toplumlar için, alınacak ibretler var. |
23 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْـي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Gök yüzünün ve yeryüzünün O nun emri ile var olup meydana gelmesinde, sonra (ölüp, toprak olduğunuzda) sizi çağırdığı zaman, topraktan birden bire çıkmanız da, O nun işaretlerindendir. |
24 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ Göklerde ve yerde olan canlıların hepsi ona aittir. Hepsi O na gönülden boyun eğerler. |
25 |
|
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ Her şeyi bir benzeri olmadan yaratan O dur. Sonra yarattıkları O na döner. Bunları yapmak O nun için çok basittir. Göklerde ve yerde yüce misaller vermek O na aittir. O çok güçlü ve her şeyin hükmünü verendir. |
26 |
|
وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟ Allah sizin kendi nefsinizden size bir misal veriyor. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, kölelerinizin size ortak olmasını ve o rızıklara sahip olmada onlarla eşit olmayı ister misiniz? Kendi nefisleriniz için korktuğunuz şeylerde onlar içinde korkar mısınız? Aklını kullanan bir toplum için ayetlerimizi böyle açıklarız. |
27 |
|
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلاً مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Kendi kendilerine zulmedenler, bilgisizce nefislerinin arzularına uydular. Allah'ın sapıklıkta bıraktığını kim doğru yola iletebilir ki? Onlar için yardım eden de yoktur. |
28 |
|
بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ Allah'ın insanları yarattığı bozulmamış haliyle, O na hiçbir şeyi ortak koşmaksızın, Allah'ın belirlediği yaşam biçimine (dinine) yüzünü çevir (sarıl). Allah'ın yaratmasında hiçbir değişiklik söz konusu değildir. Dinin değişmeyen temel kaidesi budur. Ancak insanların çoğu bunu bilmiyor. |
29 |
|
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ İçten gelen bir samimiyetle O na yönelin, O ndan korunun, namazı kılın ve asla ortak koşanlardan olmayın. |
30 |
|
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ Dinlerinde ayrı ayrı gruplara bölünüp, o gurupların taraftarı olanlar dan ve her gurup ta kendi tarafına mensup olmakla övündüğü kimseler den de olmayın. |
31 |
|
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ İnsana bir zarar dokunduğunda Rabbine samimi, içinden gelerek dua eder. Sonra Rabbi ona kendinden bir rahmet tattırdığında, onlardan bir gurup hemen Allah'a ortaklar koşmaya başlarlar. |
32 |
|
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ Onlar şimdilik (Rablerinin nimetlerini) inkar etsinler ve verdiklerimizle bir müddet hayatlarını devam etsinler. Sonra bilecekler. |
33 |
|
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ Biz onlara çok güçlü bir kanıt indirdik de, o kanıt onların Allah'a ortak koştuklarıyla mı konuşuyor? |
34 |
|
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ İnsana bir rahmet tattırdığımızda, ona sevinir. Sonra elleriyle yaptıklarının karşılığı olarak, bir musibet başlarına geldiğinde, hemen ümitsizliğe düşerler. |
35 |
|
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ Onlar görmüyorlar mı? Allah rızkı dilediği kimse için geniş tutar, dilediği kimse içinde rızkını dar tutar. Bunlarda inanan bir topluluk için alınacak dersler var. |
36 |
|
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ Yakın akrabaya, çalışamayacak durumda olan fakirlere (senin üzerine düşen) vermen gerekeni ver. Allah'ın rızasını kazanmak isteyenler için (ihtiyaç sahiplerine vermek) daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. |
37 |
|
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ İnsanların mallarında artış olsun diye faizden verdikleriniz, Allah'ın yanında artmaz. Allah'ın rızasını kazanmak için mallarınızdan, temizlemek için karşılıksız fakirlere verdikleriniz artar. İşte onlara (verdiklerinin karşılığı) kat kat ödenir. |
38 |
|
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِباً لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ Allah sizi yaratan, sonra sizi rızıklandıran, sonra sizi öldüren, sonra da sizi tekrar diriltecek olandır. Sizin Allah'a ortak koştuklarınızdan, bu sayılanlardan herhangi birini yapan var mı? Allah onların koştukları şeylerden uzak ve yücedir. |
39 |
|
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ İnsanların ellerinin kazandıkları sebebiyle, karada ve denizlerde fesat ortaya çıkıp yayılmıştır. Belki onlar hatalarından dönerler diye Allah, yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmıştır |
40 |
|
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ Deki "Yeryüzünde gezin dolaşın, çoğunluğu müşrik olan, önceki toplulukların sonları nasıl olmuş? Bir bakın. |
41 |
|
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ Allah dan başka hiçbir kimsenin geri çeviremeyeceği bir gün gelmezden önce, yüzünü sağlam, en doğru olan dine döndür. (Müşrikler, inkarcılar) O gün bir tarafa ayrılırlar. |
42 |
|
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ Kim gerçek doğruların üzerini örterse, kendi aleyhine örtmüş olur. Kimde salih amel işlerse kendisi için hazırlık yapmış olurlar. |
43 |
|
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ Öyle ki, iman edip salih amel işleyenlere lütfundan mükafatlarını versin. Şüphesiz ki Allah doğruları inkar edenleri sevmez. |
44 |
|
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ Rahmetinden size tattırması ve lütfundan rızık aradığınız gemileri yüzdürmesi için, rüzgarları müjdeci olarak göndermesi de, O nun işaretlerindendir. Belki şükredersiniz. |
45 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ Senden önce onların kavimlerine elçiler göndermiş ve elçiler onlara açıklayıcı belgelerle gelmişlerdi. Bizde suçlulardan intikam aldık. Artık inananlara yardım etmek bizim üzerimize hak olmuştur. |
46 |
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقاًّ عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ Rüzgarları gönderen Allah dır. Bulutları ortaya çıkarıp, gökte onları nasıl dilerse o şekilde yayar. O, bulutları yağmur haline getirir ve bulutların arasından yağmur damlalarının düştüğünü görürsün. Allah, kullarından dilediğinin üzerine o yağmur damlalarını isabet ettirdiği zaman, o kul sevinir, mutlu olur. |
47 |
|
اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَاباً فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفاً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ Onlar yağmurun üzerlerine indirilmesinden önce, yağmurdan umutlarını kesmişlerdi. |
48 |
|
وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَ Allah'ın rahmetinin meydana getirdiği faydalara bak.Yeryüzüne ölümünden sonra nasıl hayat veriyor. Muhakkak ki ölüyü diriltecek olan da, O dur. O her şeye gücü yetendir. |
49 |
|
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ Eğer biz, bir rüzgar gönderdiğimizde yeryüzünü sararmış halde görürlerse, ondan sonra doğrulara inkarcı kesilirler. |
50 |
|
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحاً فَرَاَوْهُ مُصْفَراًّ لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ Sen ölülere işittiremezsin. Arkalarını döndüklerinde sağır olanlara çağrını duyuramazsın. |
51 |
|
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ Yolunu şaşırdıktan sonra kör olanı, doğru yola götürmek senin işin değil. Ancak sen inananlara ayetlerimizi işittirebilirsin. Onlar ayetlerimize teslim olmuşlardır. |
52 |
|
وَمَٓا اَنْـتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟ Sizi zayıf bir halde yaratan Allah dır. O, zayıf halinizden sonra, sizi güçlü hale getirir. Daha sonra güçlü halinizden sonra güçsüz, zayıf, saçları beyazlaşmış hale getirir. Allah dilediğini yaratır. O her şeyi bilen ve her şeyi bir plan üzeri yapandır. |
53 |
|
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ Kıyamet saati meydana geldiğinde suçlular, bir saatten fazla yerde (mezarlarda) kalmadıklarına yemin ederler. Böylece onlar kendi kendilerine uyduruyorlar. |
54 |
|
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ Kendilerine ilim ve iman verilenler "Dirilme gününe kadar, Allah'ın kitabında ne kadar kaldığınız yazılıdır. İşte dirilme günü bugün. Fakat siz bunu bilmiyordunuz. |
55 |
|
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ Ogün zulmedip haksızlık yapanlara, mazeretleri fayda vermeyecek ve bundan sonra kendilerini düzeltemeyecekler. |
56 |
|
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ Biz bu Kur'an da insanlar için her tülü misali verdik. Sen onlara bir mucize getirsen, doğruları inkar etmiş olanlar "Siz ancak batıldasınız" diyecekler. |
57 |
|
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ İşte Allah gerçekleri bilmeyenlerin kalplerini bundan dolayı (mühürler) kapatır. |
58 |
|
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ Sen onların yalanlamalarına sabret. Allah'ın vaat ettikleri gerçekleşecektir. Kalpleri tam ikna olmamış olanlar seni küçük görmesinler. |
59 |
|
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ
A PHP Error was encountered
Severity: Notice
Message: Undefined offset: 59
Filename: views/sure_view.php
Line Number: 347
Backtrace:
File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler
File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view
File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render
File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once
|
60 |