|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
عَمَّ يَتَسَٓاءَلُونَۚ Bu kadar sık birbirlerine neyi soruyorlar? |
1 |
|
عَنِ النَّبَأِ الْعَظ۪يمِۙ Önemli haberleri mi, Kur’ân’ın indirilişini mi, Muhammed’in peygamber olarak görevlendirilmesini mi, öldükten sonra diriltilmeyi mi soruyorlar? |
2 |
|
اَلَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ مُخْتَلِفُونَۜ İnanıp inanmamakta üzerinde ayrılığa düştükleri haberleri mi, soruyorlar? |
3 |
|
كَلَّا سَيَعْلَمُونَۙ Onların dertleri büyük haberle ilgili değil. Yakında, yüz yüze gelecekleri felâketi, ölümden sonra kabirde, başlarına gelecekleri öğrenecekler. |
4 |
|
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ Evet, onların dertleri büyük haberle ilgili değil. Pek yakında ölümden sonra mahşerde başlarına gelecekleri öğrenecekler. |
5 |
|
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَاداًۙ Biz yeryüzünü yaşamaya, yerleşmeye elverişli ovalar, iskâna uygun araziler haline, işlevli hale getirmedik mi? |
6 |
|
وَالْجِبَالَ اَوْتَاداًۖ Sarsıntıyı azaltmak, dengeyi korumak için dağları, yerin derinliklerine uzanan birer kazık olarak yerleştirmedik mi? |
7 |
|
وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجاًۙ Sizi, dişili erkekli nesiller olarak yarattık. |
8 |
|
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتاًۙ Uykunuzu dinlenme haline getirdik. |
9 |
|
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ لِبَاساًۙ Geceyi bir örtü, huzur ve istirahat zamanı yaptık. |
10 |
|
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشاًۖ Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı olarak planladık. |
11 |
|
وَبَنَيْنَا فَوْقَـكُمْ سَبْعاً شِدَاداًۙ Üstünüzde, yükseltip düzenleyerek, tavan olarak yedi sağlam gök inşa ettik. |
12 |
|
وَجَعَلْنَا سِرَاجاً وَهَّاجاًۖ Tepenizde aydınlatan, ısıtan güneşi yerleştirdik. |
13 |
|
وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجاًۙ Yoğunlaşmış bulutlardan bardaktan boşanırcasına sular indirdik. |
14 |
|
لِنُخْرِجَ بِه۪ حَباًّ وَنَبَاتاًۙ Tohumları ve otları çıkarıp yetiştirmek için sular indirdik. |
15 |
|
وَجَنَّاتٍ اَلْفَافاًۜ Ağaçlar, sebzeler, sarmaş dolaş olmuş bağlar bahçeler yetiştirmek için sular indirdik. |
16 |
|
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ م۪يقَاتاًۙ Sorumluluk gereği, mükâfata nâil olanla cezaya müstehak olanların muhakeme ile ayırt edileceği gün, belirlenmiş gündür. |
17 |
|
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ اَفْوَاجاًۙ Sûra üfürüleceği, bölük bölük geleceğiniz bir gündür. |
18 |
|
وَفُتِحَتِ السَّمَٓاءُ فَـكَانَتْ اَبْوَاباًۙ Gök delinecek, kapılar oluşacak. |
19 |
|
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَـكَانَتْ سَرَاباًۜ Dağlar yürütülecek, serap haline gelecek. |
20 |
|
اِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَاداًۙ Cehennem, inkâr edenleri gözetleyen zebânilerin üssü konumunda olacak. |
21 |
|
لِلطَّاغ۪ينَ مَاٰباًۙ Azgınlar, Allah’ın emirlerine karşı gelenler için varılacak yer, hisar zindan olacak. |
22 |
|
لَابِث۪ينَ ف۪يهَٓا اَحْقَاباًۚ Cehennem’de çağlar boyu kalacaklar. |
23 |
|
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا بَرْداً وَلَا شَرَاباًۙ Orada, uyku, serinlik ve içecek tadamayacaklar. |
24 |
|
اِلَّا حَم۪يماً وَغَسَّاقاًۙ Yalnız kaynar su ve kanlı irin içecekler. |
25 |
|
جَزَٓاءً وِفَاقاً Amellerine uygun bir mükâfat olarak içecekler. |
26 |
|
اِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَاباًۙ Onlar hesaba çekileceklerini ummuyorlardı. |
27 |
|
وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّاباًۜ Olanca imkânlarıyla âyetlerimizi, Kurân’ımızı, ilkelerimizi yalanlıyorlardı. |
28 |
|
وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ كِتَاباً Biz her şeyi hesap edip, bir sicile, bilgi işlem merkezine, Levh-i Mahfuz’a kaydettik. |
29 |
|
فَذُوقُوا فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَاباً۟ 'Şimdi tadın azâbınızı. Artık size azabı artırmaktan başka bir muamele yapmayacağız. |
30 |
|
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازاًۙ Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minler için mutluluk duyacakları yerler var. |
31 |
|
حَدَٓائِقَ وَاَعْنَاباًۙ Bahçeler bağlar var. |
32 |
|
وَكَوَاعِبَ اَتْرَاباًۙ Göğüsleri irileşmiş, genç kızlık çağında, yaşıt dilberler var. |
33 |
|
وَكَأْساً دِهَاقاًۜ Dopdolu kadehler var. |
34 |
|
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا كِذَّاباًۚ Cennette dolu kadehler içilirken boş, çirkin söz yalan ve yalanlama işitmezler. |
35 |
|
جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَاباًۙ Rabbinden mükâfatlar, ihsanlar ve görülen hesaplarının bedeli var. |
36 |
|
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَاباًۙ Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin yaratıcısı, düzeninin hâkimi Rabbinin, Rahmet sahibi Rahman olan Allah’ın ihsanı var. İnsanların onunla konuşmaya güçleri kâfî gelmez. |
37 |
|
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفاًّۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَاباً Ruhun, büyük meleklerin ve meleklerin saf bağlayarak görev yaptıkları gün, onların konuşmaya güçleri yetmez. Rahman olan Allah’ın kendisine izin verdiğinin dışındakiler konuşamazlar. Konuşan da doğruyu söyler. |
38 |
|
ذٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ مَاٰباً İşte bu, gerçekleşeceği, hesap sorulacağı konusunda şüphe olmayan hakkın teslim edileceği gündür. Allahın sünneti, düzenin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde kim kendi iradesini ve tercihini o günü düşünerek kullanırsa, Rabbine giden bir yol, İslâmî bir hayat tarzı tutar. |
39 |
|
اِنَّٓا اَنْذَرْنَاكُمْ عَذَاباً قَر۪يباًۚ يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْـكَافِرُ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ تُرَاباً Biz, yakında başınıza gelecek bir azap ile sizi uyardık. Kişinin, ilerisi için neler hazırlayıp, takdim ettiğini kontrol edeceği, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirin: 'Ah ne olaydı, toprak olaydım' diyeceği gün, bu azap sizin başınıza gelecek. |
40 |