|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
عَمَّ يَتَسَٓاءَلُونَۚ Neyi sorguluyorlar? |
1 |
|
عَنِ النَّبَأِ الْعَظ۪يمِۙ Azametli Haberi mi (ölüm sonrasında yaşamın devamı)? |
2 |
|
اَلَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ مُخْتَلِفُونَۜ Ki o konuda anlaşmazlık içindedirler! |
3 |
|
كَلَّا سَيَعْلَمُونَۙ Hayır, (düşündükleri gibi değil), yakında (vefat edince) bilecekler! |
4 |
|
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ Yine hayır (düşündükleri gibi değil), yakında bilecekler! |
5 |
|
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَاداًۙ Biz arzı (bedeni) bir beşik (içinde gelişeceğiniz geçici kullanım aracı) yapmadık mı? |
6 |
|
وَالْجِبَالَ اَوْتَاداًۖ Dağları (bedendeki organları) da birer kazık! |
7 |
|
وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجاًۙ Sizleri de eşler (bilinç - beden) olarak yarattık. |
8 |
|
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتاًۙ Uykunuzu bir dinlenme kıldık. |
9 |
|
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ لِبَاساًۙ Geceyi örtü kıldık. |
10 |
|
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشاًۖ Gündüzü de geçim meşgalesi kıldık. |
11 |
|
وَبَنَيْنَا فَوْقَـكُمْ سَبْعاً شِدَاداًۙ Fevkinizde (yedi yörüngeli sistem - bilinç boyutunuzda) sağlam yedi (semâ) bina ettik. |
12 |
|
وَجَعَلْنَا سِرَاجاً وَهَّاجاًۖ Bir de ışık saçan bir kandil (Güneş - akıl) koyduk. |
13 |
|
وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجاًۙ Yağmur bulutlarından şarıl şarıl bir su inzâl ettik. |
14 |
|
لِنُخْرِجَ بِه۪ حَباًّ وَنَبَاتاًۙ Onunla taneler ve bitkiler çıkaralım diye. |
15 |
|
وَجَنَّاتٍ اَلْفَافاًۜ İç içe girmiş bahçeler! |
16 |
|
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ م۪يقَاتاًۙ Muhakkak ki o Fasl (ayrılıp tasnif olma) süreci vakit olarak belirlenmiştir. |
17 |
|
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ اَفْوَاجاًۙ O süreçte Sur'a üfürülür de gruplar hâlinde gelirsiniz. |
18 |
|
وَفُتِحَتِ السَّمَٓاءُ فَـكَانَتْ اَبْوَاباًۙ Semâ da açılmış, kapı kapı olmuştur (bilinç, duyu organsız algılama yaşamına açılmıştır). |
19 |
|
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَـكَانَتْ سَرَاباًۜ Dağlar yürütülmüş, serap olmuştur (organların sınırlaması kalmamıştır). |
20 |
|
اِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَاداًۙ Kesinlikle Cehennem güzergâh olmuştur (herkes oradan geçer)! |
21 |
|
لِلطَّاغ۪ينَ مَاٰباًۙ Tuğyan edenler (azgınlar; zâlimler, Sünnetullâh'a göre korunma çalışmaları yapmayanlar) için yerleşim alanıdır! |
22 |
|
لَابِث۪ينَ ف۪يهَٓا اَحْقَاباًۚ Çok uzun süre kalıcılar olarak! |
23 |
|
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا بَرْداً وَلَا شَرَاباًۙ Orada ne bir serinlik tadarlar ne de keyif veren içecek! |
24 |
|
اِلَّا حَم۪يماً وَغَسَّاقاًۙ Ancak hamim (kaynar su) ve gassak (irin) müstesna! |
25 |
|
جَزَٓاءً وِفَاقاً Tam karşılığı olarak yaşamlarının! |
26 |
|
اِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَاباًۙ Muhakkak ki onlar bir hesap (yaşamlarının sonucunu) ummuyorlardı! |
27 |
|
وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّاباًۜ Varlıklarındaki işaretlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı! |
28 |
|
وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ كِتَاباً (Oysa biz) her şeyi en incesine kadar kaydedip dosyalaştırdık! |
29 |
|
فَذُوقُوا فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَاباً۟ O hâlde tadın; size azaptan başka bir şeyi asla artırmayacağız! |
30 |
|
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازاًۙ Muhakkak ki korunmuşlar için kurtuluş vardır. |
31 |
|
حَدَٓائِقَ وَاَعْنَاباًۙ Sulak bahçeler, üzüm bağları. . . ("Meselül cennetilletiy" uyarısı hatırlanmalı. Cennete dair anlatılanların tümü semboller benzetmelerle anlatılmaktadır. ) |
32 |
|
وَكَوَاعِبَ اَتْرَاباًۙ Yaşıt muhteşem eşler! (Cinsiyet kavramı olmayan şuur yapının hakikatinden gelen Esmâ özelliklerini açığa çıkaracağı muhteşem kapasiteli o boyutun özelliğiyle oluşmuş bedenler. Dişi - erkek ayrımsız! Allâhu âlem. A. H. ) |
33 |
|
وَكَأْساً دِهَاقاًۜ Dolu kadehler! |
34 |
|
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا كِذَّاباًۚ Orada ne bir boş söz duyarlar ne de bir yalan. |
35 |
|
جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَاباًۙ Rabbinden bir ceza, (yani) yaptıklarına bağış olmak üzere! |
36 |
|
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَاباًۙ Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir, Rahmân'dır! Hiç kimse O'ndan bir hitaba mâlik değildir. |
37 |
|
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفاًّۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَاباً O süreçte, RUH (insanların tümünde şuur boyutunda açığa çıkan TEK'il Esmâ hakikati mânâsı) ve melekleri saf saf kıyamdadır. (Fıtratında) Rahmân'ın izin verdiği hariç, kimse konuşamaz hâldedir! O da doğruyu söyler. |
38 |
|
ذٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ مَاٰباً İşte budur Hak süreç! Artık dileyen Rabbine erecek çalışmayı yapsın! |
39 |
|
اِنَّٓا اَنْذَرْنَاكُمْ عَذَاباً قَر۪يباًۚ يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْـكَافِرُ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ تُرَاباً Doğrusu biz sizi yakın bir azap (ölüm) ile uyardık! O gün kişi, ellerinin (kendine) ne takdim ettiğine bakar; hakikat bilgisini inkâr eden de şöyle der "Keşke toprak olsaydım!" |
40 |