|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ Düşün bu (yıldız)ları, batmak üzere yükselen; |
1 |
|
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطاًۙ ve (yörüngelerinde) istikrarlı şekilde hareket eden, |
2 |
|
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحاًۙ ve (uzayda) sakin sakin yüzen, |
3 |
|
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقاًۙ ve hızlı şekilde (birbirini) izleyen, |
4 |
|
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْراًۢ böylece (Yaratıcı'nın) buyruğunu yerine getiren! |
5 |
|
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ (O halde, düşün) şiddetli bir sarsıntının (dünyayı) sarstığı Gün(ü), |
6 |
|
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُۜ daha büyük (sarsıntı)ların ardından geleceği (Günü)! |
7 |
|
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ O Gün (insanların) kalpleri titreyerek çarpacak |
8 |
|
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۢ (ve) gözleri yere bakacak... |
9 |
|
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِۜ (Ama hala) bazıları: "Ne yani!" diyorlar, "Biz gerçekten eski halimize mi döndürüleceğiz, |
10 |
|
ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً نَخِرَةًۜ çürüyen kemik (yığını) olsak bile?" |
11 |
|
قَالُوا تِلْكَ اِذاً كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۢ (Ve) ilave ediyorlar: "Öyleyse bu, zararlı bir dönüş olur!" |
12 |
|
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ (Ama) o zaman, (Son Saat), bir tek çığlık (gibi ansızın onların üzerine) kopacak, |
13 |
|
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِۜ işte o zaman (hakikati) anlayacaklar! |
14 |
|
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ Musa'nın kıssasından hiç haberin oldu mu? |
15 |
|
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ Hani kutsal bir vadide Rabbi o'na şöyle seslenmişti: |
16 |
|
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ "Sen, Firavun'a git -çünkü o hak ve adalet sınırlarını ihlal ediyor- |
17 |
|
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ ve (ona) söyle: 'Arınmaya istekli misin? |
18 |
|
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ (Eğer istekliysen) o zaman seni Rabbin(i tanıma mertebesin)e ulaştıracağım ki (bundan sonra) O'nun korkusunu duyasın.'" |
19 |
|
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْـكُبْرٰىۘ Bunun üzerine (Musa), (Firavun'a gitti ve) ona (Rabbinin rahmetinin eseri olan) büyük mucizeyi anlattı. |
20 |
|
فَـكَذَّبَ وَعَصٰىۘ Ama (Firavun) o'nu yalanladı ve (hidayeti) şiddetle reddetti, |
21 |
|
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ sonra da kaba bir şekilde (Musa'ya) sırtını döndü; |
22 |
|
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ daha sonra (ileri gelen adamlarını) topladı ve (halkını) çağırdı, |
23 |
|
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ ve onlara "Ben sizin en yüce rabbinizim!" dedi. |
24 |
|
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىۜ Bunun üzerine Allah onu yakalayıp hesaba çekti (ve bunu) hem bu dünyada hem de öteki dünyada uyarıcı bir örnek yaptı. |
25 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۜ۟ Bunda, şüphesiz, (Allah'ın) ürperti ve korkusunu duyanlar için bir ibret vardır. |
26 |
|
ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠ (Ey insanlar!) Sizi yaratmak, göğü yaratmış olan Allah için daha mı zordur? |
27 |
|
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ O, gökkubbeyi yükseltmiş ve ona gerektiği gibi biçim vermiştir; |
28 |
|
وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ onun gecesini karanlık yapmış ve gündüzünü aydınlatmıştır. |
29 |
|
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ Ve ardından yeri düzenleyip yaymıştır, |
30 |
|
اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ yerden suyu ve bitki örtüsünü çıkartmış, |
31 |
|
وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ ve dağları sağlam şekilde yerleştirmiştir: |
32 |
|
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ (bütün bunlar) sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi için(dir). |
33 |
|
فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ Ve böylece, büyük, sarsıcı (yeniden dirilme) olayı gelip çattığında, |
34 |
|
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ o Gün insan yaptığı her şeyi (açıkça) hatırlayacak; |
35 |
|
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى ve (cehennemin) yakıcı ateşi, onu gör(meye mahkum edil)en herkesin karşısına getirilecektir. |
36 |
|
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ Çünkü, hak ve adalet sınırlarını ihlal eden, |
37 |
|
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ ve bu dünya hayatını (ruh temizliğine) tercih eden(in) |
38 |
|
فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ varacağı yer o yakıcı ateştir! |
39 |
|
وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ Ama Rabbinin huzurunda korku ile duranın ve nefsini kötü arzulardan alıkoyanın |
40 |
|
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ varacağı yer cennettir! |
41 |
|
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ (Ey peygamber!) Sana Son Saat'i soruyorlar: "Ne zaman gelip çatacak?" |
42 |
|
ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِكْرٰيهَاۜ Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin ki? |
43 |
|
اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاۜ (Çünkü) onun (bilgisinin) başı ve sonu yalnız Rabbinin katındadır! |
44 |
|
اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاۜ Sen ancak ondan korkanları uyar(mak için gönderil)mişsin. |
45 |
|
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا Onu anladıkları Gün (onlara, bu dünyada) bir akşamdan ya da kuşluğuyla (birlikte sona eren bir gece)den fazla kalmamışlar (gibi gelecek)! |
46 |