|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ Batıp kaybolan yıldızlara. |
1 |
|
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطاًۙ Kolaylıkla hareket edenlere. |
2 |
|
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحاًۙ (Gökyüzünde) Kolayca akıp gidenlere. |
3 |
|
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقاًۙ Önde gitmek için yarışanlara. |
4 |
|
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْراًۢ İşi yönetenlere yemin olsun ki. |
5 |
|
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ O gün şiddetli bir sarsıntı olur. |
6 |
|
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُۜ O sarsıntıyı benzerleri takip eder. |
7 |
|
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ O gün kalpler şiddetli bir çarpıntı içinde. |
8 |
|
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۢ Gözleri korku içerisinde açılmış halde. |
9 |
|
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِۜ "Biz, çukurlardan (mezarlardan) geri mi çıkartılacağız?" |
10 |
|
ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً نَخِرَةًۜ "Çürümüş kemik yığınları haline gelmiş iken, öylemi?" derler. |
11 |
|
قَالُوا تِلْكَ اِذاً كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۢ "Eğer doğru ise, o zaman bu tekrarlanan bir kaybediş olur" dediler. |
12 |
|
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ Ancak O (diriliş işareti) tek bir sesleniştir. |
13 |
|
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِۜ Biden bire onlar (yattıkları kabirlerden) uyanmışlardır. |
14 |
|
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ Musa'nın olayı sana geldi mi? |
15 |
|
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ Mukaddes Tuva vadisinde Rabbi Musa'ya seslenmişti. |
16 |
|
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ Firavuna git. Kesinlikle o çok azgınlaştı. |
17 |
|
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ Ona "Temizlenmeye ihtiyacın var mı?" de. |
18 |
|
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ Seni Rabbinin doğru yoluna ileteyim ki, sende ona saygı duyasın. |
19 |
|
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْـكُبْرٰىۘ Sonra Musa ona büyük ayetler gösterdi. |
20 |
|
فَـكَذَّبَ وَعَصٰىۘ Ancak o, yalanladı ve isyan etti. |
21 |
|
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ Sonra arkasını döndü ve hızla oradan uzaklaştı. |
22 |
|
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ Sonra danışmanlarını topladı ve onlara seslendi. |
23 |
|
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ "Ben sizin en yüce Rabbinizim" dedi. |
24 |
|
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىۜ Allah da onu, hem ahiret, hemde dünya cezasıyla yakaladı. |
25 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۜ۟ Elbetteki bunda Allah dan korkup saygı gösterenler için alınacak dersler var. |
26 |
|
ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠ Şimdi! Yaratılışta siz mi daha güçlüsünüz, yoksa bina ettiğimiz gökyüzü mü ? |
27 |
|
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ Gökyüzünün tavanını yükseltti ve onu düzgün bir hale getirdi. |
28 |
|
وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ Gökyüzünün gecesini karanlık, gündüzünü de aydınlık yaptı. |
29 |
|
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ Bundan sonrada yeryüzünü düzeltip yaymış. |
30 |
|
اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ Yeryüzünün suyunu ve bitkilerini çıkarmış. |
31 |
|
وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ Dağları dikmiştir. |
32 |
|
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ Yeryüzünde sizin ve hayvanlarınız için yaşayabileceğiniz geçimlikler var. |
33 |
|
فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ Büyük hesap günü geldiğinde. |
34 |
|
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ O gün insan yaptıklarını düşünüp hatırlar. |
35 |
|
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى Görebilen birisi için cehennem apaçık ortaya çıkarılmıştır. |
36 |
|
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ Sonra azgın olana gelince. |
37 |
|
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ O dünya hayatını tercih etmiş. |
38 |
|
فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ Bundan dolayı da cehennem onun sığınıp kalacağı yer olmuştur. |
39 |
|
وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ Rabbinin makamından korkan ve nefsini, tutkularından uzak tutan kimse ise. |
40 |
|
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ Elbette cennet, onun sığınıp kalacağı yerdir. |
41 |
|
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ "Kıyametin oluşumu ne zaman?" diye sorup duruyorlar. |
42 |
|
ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِكْرٰيهَاۜ Onu sen nerden bileceksin? |
43 |
|
اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاۜ Dünya hayatını sonlandırmak Rabbine aittir. |
44 |
|
اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاۜ Ancak sen, o kıyametten korkanları uyarıcısın. |
45 |
|
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا O gün insanlar kıyameti gördüklerinde, sanki yeryüzünde, bir gece veya bir gündüz kalmış gibi olurlar. |
46 |