|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ Kasem olsun, (kâfirlerin ruhlarını tâ) derinliklerden çekip şiddetle çıkaran meleklere; |
1 |
|
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطاًۙ (Müminlerin canlarını) o usulcacık çekenlere, |
2 |
|
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحاًۙ (Dalgıçlar denizden inci çıkarır gibi,) yüzüp (müminlerin ruhlarını rahatça alarak) gidenlere, |
3 |
|
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقاًۙ (Müminlerin ruhlarını cennete, kâfirlerinkini ateşe götürmekte) koşup yarışanlara, |
4 |
|
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْراًۢ Bir de (kullara ait) işi tedbir edenlere ki, (kıyamet var, öldükten sonra dirilip hesaba çekileceksiniz). |
5 |
|
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ O gün (Sûra) ilk üfürüş şiddetle sarsacak, |
6 |
|
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُۜ Onu ikinci üfürüş takib edecek. |
7 |
|
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ (İnkârcı) kalbler, o gün ürperip hoplar yerinden; |
8 |
|
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۢ (Bu kalblerin sahiblerinin) gözleri, korkudan zillet içindedir. |
9 |
|
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِۜ Kâfirler (dünyada öldükten sonra dirilmeyi inkâr ederek) şöyle diyorlar: “- Biz mi, sahiden (öldükten sonra) evvelki hale döndürüleceğiz? |
10 |
|
ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً نَخِرَةًۜ Çürüyüp ufalanmış kemikler olduğumuz zaman mı?” |
11 |
|
قَالُوا تِلْكَ اِذاً كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۢ (Müminlerle alay ederek) dediler ki: “- O halde bu (dirilme) hüsranlı bir dönüş!” |
12 |
|
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ (Ey kâfirler, bunu zor ve uzak bir iş görmeyin), muhakkak ki Sûra (son) üfürülüş, tek bir sayhadan ibarettir. |
13 |
|
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِۜ Bir de bakarsın onlar hep kabirlerinden uyanmışlar, (bir araya toplanmışlar)... |
14 |
|
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ (Ey Rasûlüm), muhakkak ki sana Mûsa’nın haberi geldi. |
15 |
|
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ Hani Rabbi ona, mukaddes Tuva vadisinde şöyle nida etmişti: |
16 |
|
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ “Haydi Firavûn’a git; çünkü o pek azdı.” |
17 |
|
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ (Ona) de ki: “- İster misin (küfürden) temizlenesin? |
18 |
|
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ Seni Rabbine davet edeyim de (O’na) boyun eğesin? |
19 |
|
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْـكُبْرٰىۘ (Mûsa vardı da) ona, büyük mucizeyi (asânın ejderha oluşunu) gösterdi. |
20 |
|
فَـكَذَّبَ وَعَصٰىۘ Fakat o, (Mûsa’yı) yalanladı ve isyan etti. |
21 |
|
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ Sonra (fesad peşine) koşarak (iman etmekten) yüz çevirdi. |
22 |
|
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ Nihayet (sihirbazlarını, yahud ordusunu) topladı da çağırdı: |
23 |
|
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ “-Ben, en yüksek Rabbinizim.” dedi. |
24 |
|
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىۜ Allah da onu dünya ve ahiret azabı ile yakalayıverdi. |
25 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۜ۟ Muhakkak ki bunda bir ibret var, (Allah’dan) korkacak kimse için... |
26 |
|
ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠ (Sizce, öldükten sonra tekrar) sizi yaratmak mı çetin, yoksa semâ (yı yaratmak) mı? Allah onu bina etmiştir. |
27 |
|
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ Tavanını yükseltti de, onu düzgün bir nizama koydu. |
28 |
|
وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ Gecesini karanlık yaptı, gündüzünü aydınlık... |
29 |
|
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ Bundan sonra (yer ve arkasından da gök yaratıldıktan sonra), arzı döşedi. |
30 |
|
اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ O arzdan suyunu ve otlağını çıkardı; |
31 |
|
وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ Dağları yerleştirdi, |
32 |
|
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ Sizin ve davarlarınızın istifadesi için... |
33 |
|
فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ Fakat o büyük felâket (kıyamet) geldiği vakit, |
34 |
|
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ O gün insan, (küfür olarak) ne yaptığını anlıyacaktır. |
35 |
|
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى Bir de cehennem, her (gözü olub) görene açılmıştır, (o gün, onu herkes görecektir). |
36 |
|
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ Artık kim azgınlık edib kâfir olmuş, |
37 |
|
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ (Ahiret üzerine) dünya hayatını tercih etmişse, |
38 |
|
فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ Muhakkak cehennem, onun varacağı yerdir. |
39 |
|
وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ Fakat her kim de Rabbinin makamından korkmuş ve nefsi, şehevattan alıkoymuşsa, |
40 |
|
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ Muhakkak cennet onun varacağı yerdir. |
41 |
|
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ Sana kıyametten soruyorlar: “- Ne zaman kaim olacak?” |
42 |
|
ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِكْرٰيهَاۜ Onu anlatmak sana nerden olsun? (Allah bildirmeyince...) |
43 |
|
اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاۜ Onun nihayeti (ilmi), yalnız Rabbine aiddir. |
44 |
|
اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاۜ Sen, ancak kıyametten korkacakları sakındıran bir peygambersin. |
45 |
|
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا (İnsanlar), kıyameti görecekleri gün, sanki bir akşam veya kuşluğundan başka (dünyada, yahud kabirlerde) durmamışa dönecekler. |
46 |