|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ Şahit olsun birbiri ardınca gönderilen (bu vahiyler)! |
1 |
|
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ Ardından bir fırtına gibi ortalığı kasıp kavuranlar! |
2 |
|
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ Ve (ilahi mesajı) yaydıkça yayanlar! |
3 |
|
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ Peşinden (hak ile batılı) seçip ayıranlar! |
4 |
|
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ derken (insanı) tarifsiz (güzellikte) bir öğütle buluşturanlar; |
5 |
|
عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ (o öğütle) imana yöneleni mazur addeden ve (tevbe için) uyarıda bulunanlar... |
6 |
|
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ Elbette, tehdit edildiğiniz şey mutlaka gerçekleşecektir: |
7 |
|
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ Yıldızlar söndürüldüğü zaman; |
8 |
|
وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ ve gök yarıldığı zaman; |
9 |
|
وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ ve dağlar un ufak edildiği zaman; |
10 |
|
وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ ve bütün elçiler (tanıklık) vaktinde toplandığı zaman... |
11 |
|
لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ Peki, bütün bunlar hangi gün gerçekleştirilecek? |
12 |
|
لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ (İyi ile kötü arasındaki) Ayrım Günü. |
13 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ Sahi, bu Ayrım Günü'nün dehşetini sen nereden bileceksin? |
14 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün vay haline (bu) hakikati yalanlayanların! |
15 |
|
اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ Ne yani, Biz (o yalanlayanların) öncülerini helak etmedik mi? |
16 |
|
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ Sonrakileri de onların peşine diziveririz: |
17 |
|
كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ İşte günahı hayat tarzı haline getirenlere böyle davranırız. |
18 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün vay haline bu hakikati yalanlayanların! |
19 |
|
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ Sizin yaratılış sürecinizi basit ve zayıf bir sıvıdan başlatmadık mı? |
20 |
|
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ Ki Biz o sıvıyı (rahim gibi) sağlam bir karar mahallinde korumaya aldık; |
21 |
|
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ tabi ki önceden belirlenmiş bir süreye kadar... |
22 |
|
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ Bütün bunları Biz takdir ettik; ve ne muhteşemdir Bizim takdirimiz! |
23 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün vay haline (bu) hakikatı yalanlayanların! |
24 |
|
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ Değil mi ki yeryüzünü bir arada yaşama alanı yaptık; |
25 |
|
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ (manen) diri (mü'min)ler ve ölü (kafir)ler için. |
26 |
|
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ Ve başı yüce heybetli dağlar var ettik; ve size billur gibi suları sebil ettik. |
27 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün vay haline hakikati yalanlayanların! |
28 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ Haydi artık, yalanlayıp durduğunuz (Hesap Günü'ne) doğru ilerleyin bakalım! |
29 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ (İnsanın duygu, düşünce ve eylemini kuşatan) üç boyutlu gölgeye doğru ilerleyin! |
30 |
|
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ Serinletmeyen ve ateşin alevinden korumayan (acayip bir gölgeye); |
31 |
|
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ O (alevin ateşi) dev yapılar gibi kıvılcımlar saçar; |
32 |
|
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ sanki akkordan halatlar gibi... |
33 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün vay haline (bu) hakikati yalanlayanların! |
34 |
|
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ Bu, ağızlarını açamayacakları bir gündür; |
35 |
|
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ (o gün) onlara özür dilemeleri için dahi verilmez izin. |
36 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün vay haline (bu) hakikati yalanlayanların! |
37 |
|
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ İşte bu, Ayrım Günü'dür. (Onlara denilecek ki): "Sizi ve öncekileri bir araya topladık: |
38 |
|
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ Haydi, eğer elinizde bir kurtuluş planı varsa hemen onu uygulayın!" |
39 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ O gün vay haline (bu) hakikati yalanlayanların! |
40 |
|
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ Şüphe yok ki muttakiler (huzur veren) gölgeler altında ve (ebedi saadetin) kaynağında bulunacaklar; |
41 |
|
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ ve canlarının istediği her şey, onları neşe ve zevke gark edecek; |
42 |
|
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (onlara) "Yaptıklarınıza karşılık olarak yiyin, için, afiyet olsun!" (deriz). |
43 |
|
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ Elbet Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!" |
44 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ Ne ki o gün vay haline (bu) hakikati yalanlayanların! |
45 |
|
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ Siz de (dünyada) yiyip için ve geçici hazların sefasını sürün (ey yalanlayanlar)! Çünkü siz, günahı hayat tarzı haline getirdiniz. |
46 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün vay haline (bu) hakikati yalanlayanların! |
47 |
|
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ Zira onlara Allah'ın huzurunda saygıyla eğilin denildiğinde eğilmezler. |
48 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün vay haline hakikati yalanlayanların! |
49 |
|
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ Haydi (buna inanmadılar), iyi de, bundan böyle hangi habere inanacaklar! |
50 |