|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ Ardarda gönderilen rüzgârlara, (rüzgârlar misâli Allah yolunda peşpeşe akıp giden akıncılara, ardarda inen Allah sözlerine), |
1 |
|
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ (Allah'ın dinini) yaydıkça yayanlara, |
2 |
|
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ (Hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden) ayırdettikçe edenlere, |
3 |
|
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ (4-5-6-7) Kötülüğü temizlemek, yanlış yoldakileri uyarmak üzere vahiy (veya öğüt) getirip (Peygamberin kalbine) sunanlara and olsun ki, size va'dolunan elbette meydana gelecektir. |
4 |
|
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ (4-5-6-7) Kötülüğü temizlemek, yanlış yoldakileri uyarmak üzere vahiy (veya öğüt) getirip (Peygamberin kalbine) sunanlara and olsun ki, size va'dolunan elbette meydana gelecektir. |
5 |
|
عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ (4-5-6-7) Kötülüğü temizlemek, yanlış yoldakileri uyarmak üzere vahiy (veya öğüt) getirip (Peygamberin kalbine) sunanlara and olsun ki, size va'dolunan elbette meydana gelecektir. |
6 |
|
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ (4-5-6-7) Kötülüğü temizlemek, yanlış yoldakileri uyarmak üzere vahiy (veya öğüt) getirip (Peygamberin kalbine) sunanlara and olsun ki, size va'dolunan elbette meydana gelecektir. |
7 |
|
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ Yıldızların ışığı giderilip silindiği zaman, |
8 |
|
وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ Gök açılıp varıldığı zaman, |
9 |
|
وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ Dağlar yerinden kopup savrulduğu zaman, |
10 |
|
وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ Peygamberler (belli bir günün) belirlenmiş vaktinde (şâhidlik için) biraraya getirildiği zaman.. |
11 |
|
لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ Bunlar hangi gün için geciktirildiler? |
12 |
|
لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ (13-14) (Doğru ile eğrinin, hakk ile bâtılın) birbirinden ayrılıp hükme bağlanacağı gün için (geciktirildiler). O ayrım günü nedir bilir misin ? |
13 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ (13-14) (Doğru ile eğrinin, hakk ile bâtılın) birbirinden ayrılıp hükme bağlanacağı gün için (geciktirildiler). O ayrım günü nedir bilir misin ? |
14 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün (Hakk'ı) yalanlayanların o gün vay hâline ! |
15 |
|
اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ Önce gelip geçenleri yok etmedik mi ? |
16 |
|
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ Sonra arkalarından gelenleri onların peşine takıp katacağız. |
17 |
|
كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ İşte suçlu günahkârlara böyle yaparız. |
18 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (Hakk'ı) yalanlıyanların o gün vay hâline!. |
19 |
|
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ Sizi bayağı bir sudan yaratmadık mı ? |
20 |
|
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ (21-22) Sonra onu belirlenmiş bir vakte kadar sağlam bir karargâhta bulundurmadık mı ? |
21 |
|
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ (21-22) Sonra onu belirlenmiş bir vakte kadar sağlam bir karargâhta bulundurmadık mı ? |
22 |
|
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ Biz, onu kudretimizle belli ölçüde tuttuk. Kudret yettirenler olarak biz ne güzel kudretlileriz!. |
23 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (Hakk'ı) yalanlıyanların o gün vay hâline !. |
24 |
|
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ (25-26) Yeryüzünü dirilere de, ölülere de bir toplanma yeri (hazırlık devresi) yapmadık mı? . |
25 |
|
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ (25-26) Yeryüzünü dirilere de, ölülere de bir toplanma yeri (hazırlık devresi) yapmadık mı? . |
26 |
|
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ Orada sabit yüce dağlar meydana getirdik ve size tatlı içimi kolay bir su içirmedik mi ? |
27 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (Hakk'ı) yalanlıyanların o gün vay hâline!. |
28 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ Yalanlayıp durduğunuz şey'e (azaba) doğru yollanın. |
29 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ (Cehennem'in kara dumanının oluşturduğu) üç kollu gölgeye gidin. |
30 |
|
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ O, ne gölgelendiricidlr, ne de yükselen alevden korur.. |
31 |
|
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ Şüphesiz ki, o, saray gibi (büyüklük ve yükseklikte) kıvılcım atar. |
32 |
|
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ Sanki o kıvılcımın herbiri sarı renkte birer devedir. |
33 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (Hakk'ı) yalanlıyanların o gün vay hâline!. |
34 |
|
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ Bu, onların nutkunun tutulacağı gündür. |
35 |
|
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ Kendilerine izin verilmez ki özür beyân etsinler. |
36 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (Hakk'ı) yalanlıyanların o gün vay hâline!. |
37 |
|
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ Bu, sizleri ve öncekileri toplayıp biraraya getirdiğimiz (Hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden, gerçeği yalandan) ayırd eden hüküm günüdür. |
38 |
|
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ O halde eğer bir hile ve düzeniniz varsa, o hileyi hemen bana karşı uygulayın !. |
39 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ (Hakk'ı) yalanlıyanların o gün vay hâline ! |
40 |
|
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ Şüphesiz ki muttakîler (Allah'tan saygı ile korkup hile, yalan ve düzenbazlıktan sakınanlar) gölgelikte pınarlar başında, canlarının çektiği meyveler arasındadırlar. |
41 |
|
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ Yapageldiğiniz (güzel, yararlı) amellere karşılık afiyetle, gönül huzuruyla yeyiniz, içiniz. |
42 |
|
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (43-44) Hakikat biz, iyiliği, yararlı işlerde bulunmayı huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız.. |
43 |
|
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ (43-44) Hakikat biz, iyiliği, yararlı işlerde bulunmayı huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız.. |
44 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (Hakk'ı) yalanlıyanların o gün vay hâline !. |
45 |
|
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ (Ey Peygamberi ve Kitab'ı inkâr edip yalanlayanlar!) Yeyiniz, az bir süre yararlanıp geçininiz. Çünkü gorçekten sizler suçlu günahkârlarsınız.. |
46 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (Hakk'ı) yalanlıyanların o gün vay hâline!. |
47 |
|
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ Onlara «rükû' edin» denildiği zaman rükû' etmezler. |
48 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (Hakk'ı) yalanlıyanların o gün vay hâline !. |
49 |
|
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ Bundan (Kur'ân'dan) sonra artık hangi söze inanırlar? |
50 |