|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ Andolsun o ardı ardına irsâl olunanlara; |
1 |
|
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ Şiddetle esip de savuranlara; |
2 |
|
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ Diriltip ayağa kaldıranlara; |
3 |
|
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ Seçip ayıranlara; |
4 |
|
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ Hatırlatıcıyı ilka edenlere (şuurda açığa çıkaran kuvveler. Mele-i Âlâ. Alûn melekler. "İlka" da, "likâ" da aynen "nefh" gibi derûndan zâhire ya da içten dışa doğru "şuurda" oluşan bir hâl, hissediştir. Ahfâ - Hafî {Sıfat tecellisi} - Sır {Esmâ tecellisi} - Ruh {Fuad - Esmâ mânâları yansıtıcısı} - Kalp {Şuur} - Nefs {Bilinç} sıralamasında, Ruh'tan kalbe yansımaları anlatır. "Halife - İnsan" bu mertebelerin tamamıdır ya da bu bütünlüğe "İnsan" adı verilmiştir; denebilir. Bundan yukarısının ise dile gelip anlatılması doğru değildir, denir. Allâhu âlem! A. H. )! |
5 |
|
عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ Özür (kabahati silmek için) yahut uyarı olmak üzere. |
6 |
|
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ Vadolunduğunuz (bâ's) mutlaka gerçekleşecektir! |
7 |
|
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ Yıldızlar silindiğinde (ışıkları görünmez olduğunda), |
8 |
|
وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ Semâ yarıldığında, |
9 |
|
وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ Dağlar savrulduğunda, |
10 |
|
وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ Rasûller (-Nebiler değil-) yeni işlevleri için yerlerini aldıklarında. |
11 |
|
لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ Hangi gün için ertelenmişlerdi? |
12 |
|
لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ Ayırt edilme süreci için! |
13 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ Fasl (ayırt edilme) süreci nedir bilir misin? |
14 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O süreçte (ölümle birlikte başlayacak ikinci yaşam sürecini) yalanlayanların vay hâline! |
15 |
|
اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ Evvelkileri helâk etmedik mi? |
16 |
|
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ Sonra, ardı sıra gelenleri de onlara tâbi ederiz (onlar da helâk olurlar). |
17 |
|
كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ İşte suçluları böyle yaparız! |
18 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O süreçte yalanlayanların vay hâline! |
19 |
|
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ Sizi basit bir sudan yaratmadık mı? |
20 |
|
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ Onu güvenli bir mekânda (rahimde) oluşturduk; |
21 |
|
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ Malûm bir kadere kadar! |
22 |
|
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ Böylece biz takdir ettik! Ne güzel takdir edenleriz! |
23 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O süreçte yalanlayanların vay hâline! |
24 |
|
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ Arzı bir toplanma yeri kılmadık mı? |
25 |
|
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ Diriler ve ölüler için! |
26 |
|
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ Orada yüksek (haşmetli, azametli) sâbit dağlar oluşturduk ve size tatlı bir su içirdik. |
27 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O süreçte yalanlayanların vay hâline! |
28 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ Haydi, yalanlamakta olduğunuza gidin! |
29 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ Haydi, üççatallı gölgeye gidin (Hristiyanların inandığı teslis - üçleme; Allâh - Ruh-ül Kuds ve Oğlu inancı kurtarsın bakalım sizi, anlamında)! |
30 |
|
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ Ne (ateşten) gölgelendirir ve ne de (renk renk) alevden kurtarır! |
31 |
|
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ Muhakkak ki o saray gibi büyük kıvılcımlar atar! |
32 |
|
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ Sanki o (kıvılcımlar) sarı dev halatlar gibidir! |
33 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O süreçte yalanlayanların vay hâline! |
34 |
|
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ Bu, konuşamayacakları gündür. |
35 |
|
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ Onlara izin de verilmez ki mazeret beyan etsinler! |
36 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O süreci yalanlayanların vay hâline! |
37 |
|
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ Bu ayırt etme sürecidir! Sizi ve öncekileri bir araya getirdik. |
38 |
|
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ Eğer bir hileniz varsa, hadi bana bir hile yapın! |
39 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ O süreçte yalanlayanların vay hâline! |
40 |
|
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ Muhakkak ki müttekîler (korunmuşlar), gölgelerin ve kaynakların içindedirler. |
41 |
|
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ Canlarının çektiklerinden meyvelerle! |
42 |
|
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ "Yaptığınız çalışmalardan dolayı afiyetle yeyin ve için!" |
43 |
|
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ Doğrusu biz muhsinleri (müşahedelerinde Hak'tan gayrı bulunmayanları) böylece cezalandırırız! |
44 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O süreçte yalanlayanların vay hâline! |
45 |
|
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ "Yeyin ve azıcık keyif sürün (dünyada). . . Muhakkak ki siz suçlularsınız!" |
46 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O süreçte yalanlayanların vay hâline! |
47 |
|
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ Onlara (müşriklere): "Boyun eğin" denildiğinde, rükû etmezler! |
48 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O süreçte yalanlayanların vay hâline! |
49 |
|
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ Artık Ondan (Kurân'ın verdiği bu büyük haberden) sonra hangi söze iman ederler? |
50 |