Sureler
Mealler
Önceki
Hac Suresi
Sonraki
Nûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Müminler(İnanıp güvenenler)umduklarına kavuşacaklardır.
2 Onlar derin bir saygıyla namaza duran kimselerdir.
3 Boş sözlerden de kaçınırlar,
4 Onlar zekât için[*] çalışırlar.
5 Bir de edep yerlerini ve çevresini[1*] koruyan kimselerdir[2*].
6 Sadece eşlerine veya hâkimiyetleri altındaki esirlere karşı kınanmazlar[*].
7 Bunlardan başkalarına açarlarsa sınırları aşmış olurlar,
8 Onlar emanetler ve üstlendikleri görevler konusunda titiz davranan kimselerdir.
9 Onlar namazlarına özen gösterirler.
10 İşte pay sahibi olacak olanlar onlardır.
11 Cennetten pay alacaklar ve orada ölümsüzleşeceklerdir.
12 İnsanı çamurundan oluşan bir özden yarattık[*].
13 Sonra onu karar-ı mekînde nutfe (döllenmiş yumurta) haline getirdik[*].
14 Sonra o nutfeyi alaka[1*] yaptık. O alakayı bir çiğnem et parçası yaptık. O et parçasını kemiklere dönüştürdük. Sonra kemikleri etle donattık, sonra onu başka yaratık haline getirdik[2*]. Yaratıcıların en güzeli olan Allah pek yücedir[3*].
15 Daha sonra sizler[*] öleceksiniz.
16 Sonra kıyamet günü diriltilip kaldırılacaksınız.
17 Sizin üstünüzde yedi yol yaratmışızdır[*]. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.
18 Gökten belli ölçüde su indirdik ve yerin içine yerleştirdik. O suyu yürütmenin ölçüsünü de koyduk.
19 Sonra o suyla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları oluşturduk; sizin için orada çok sayıda meyveler de vardır; onlardan da yersiniz.
20 Sina Dağı’ndan çıkan bir ağaç da yetiştirdik; yağlı meyve bitirir, yiyenler için katıktır.
21 En’âmda (koyun, keçi, sığır ve devede) sizin için ders vardır. İçlerinde olandan size içiririz. Onlarda sizin için birçok yararlar vardır. Bir de onları yersiniz.
22 Hem onlara, hem de gemilere bindirilirsiniz.
23 Nuh’u halkına elçi gönderdik. Onlara dedi ki; “Ey halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka tanrınız yoktur; kendinize çeki düzen vermeyecek misiniz?”
24 Halkından (yapılan uyarıları) görmezlik eden önderler dediler ki: “Bu sizin gibi bir insandan başka ne ki? Size üstünlük kurmak istiyor. Allah elçi gönderecek olsaydı melekleri gönderirdi. Biz en eski atalarımızdan bile böyle bir şey duymadık.
25 Bu olsa olsa cinlerin etkisine girmiş bir adam olur. Bir süre onu gözlem altında tutun”.
26 Nuh dedi ki: “Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşı sen bana yardım et.”
27 Biz de ona şöyle vahy ettik: “Gemiyi, gözetimimizde ve vahyimize göre inşa et. Emrimiz gelip geminin kazan[*]ı kaynadığında her türden iki eşi, bir de aileni ona bindir. Aleyhine emir çıkmış olanı alma. O zalimlerle ilgili olarak benden bir istekte bulunma; onlar boğulacaklardır.
28 Yanındakilerle beraber sen de gemiye yerleştiğinde de ki: “Her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur; zalimler topluluğundan bizi kurtaran odur.”
29 De ki: “ Rabbim! Beni bereketli bir yere indir; konuklarını en iyi ağırlayan sensin.”
30 Bu olayın içinde belgeler vardır. Yaptığımız sadece ağır bir imtihandan geçirmektir.
31 Sonra onların arkasından başka nesiller oluşturduk.
32 İçlerinden bir de elçi gönderdik. (onlara) “Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka tanrınız yoktur; kendinize çeki düzen vermeyecek misiniz?” (dedi.)
33 Halkı içinden (yapılan uyarıları) görmezlik eden, dünya hayatında kendilerine geniş imkânlar verdiğimiz halde Ahiret buluşmasını yalan sayan önderler şöyle dediler: Bu adam sizin gibi bir insandan başka ne ki? O da sizin yediğinizden yiyor; içtiğinizden içiyor.”
34 Eğer sizin gibi bir insana boyun eğecek olursanız siz gerçekten kaybedersiniz.
35 Size ne vaad ediyor? Ölüp de toprak ve kemik parçaları haline geldikten sonra topraktan yeniden çıkarılacaksınız öyle mi?
36 Olmayacak şeyler vaad ediliyor size; hiç olmayacak şeyler!
37 Dünyadaki hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz, yeniden hayat buluruz[*]. Ama topraktan kalkacak değiliz.
38 Bu adamın yaptığı sadece Allah’a iftira etmektir. Biz ona inanacak değiliz.”
39 Elçi dedi ki, “Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşı bana yardım et.”
40 Allah; “çok geçmeden pişman olacaklardır” dedi.
41 Bunun üzerine onları gerçek anlamda yüksek bir ses yakaladı, hepsini çere çöpe çevirdik. Zalimler[*] topluluğu uzak olsunlar
42 Sonra onların ardından başka nesiller ortaya çıkardık.
43 Bir toplum[*] ecelini ne öne alabilir, ne de geciktirebilir.
44 Sonra elçilerimizi art arda gönderdik. Her toplum kendine gelen elçiyi yalancı saydı. Biz de o toplumlardan birini diğerinin arkasına kattık ve her birini birer hikâyeye dönüştürdük. İnanmayanlar topluluğu uzak olsunlar.
45 Sonra Musa’yı ve kardeşi Harun’u âyetlerimizle ve açık bir kanıtla elçi gönderdik,
46 Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Hemen kendilerini büyük göstermeye çalıştılar. Onlar kibirli bir topluluktu.
47 Dediler ki; “Hem bizim gibi birer insan hem de toplumları kölelerimiz olan şu iki kişiye mi inanacağız?”
48 Böylece ikisini de yalancı saydılar ve ortadan kaldırılanlardan oldular.
49 Hâlbuki yola gelsinler diye Musa’ya Kitap da vermiştik.
50 Meryemoğlu’nu ve annesini birer belge yaptık. Oturmaya elverişli olan ve gözesi bulunan bir tümseğe yerleştirdik.
51 “Ey elçiler! Temiz şeylerden yiyin ve iyi iş yapın. Ben ne yaptığınızı bilirim.
52 İşte bu, sizin katılacağınız toplumdur[*]; tek bir toplum. Ben de Sahibinizim; benden çekinin.”
53 Sonra kitaplar yazarak din işlerini aralarında parçaladılar. Her bir cemaatin taraftarı kendinde olanla övünmektedir.
54 Artık onları bir süreye kadar kendi cemaatleri ile baş başa bırak.
55 Onları mal ve oğullarla desteklemiş olmamızı nasıl değerlendiriyorlar?
56 Bu iyilikleri yalnız onlar için mi yapıyoruz? Hayır, kavrayamıyorlar.
57 Ama Rablerinin korkusundan içleri titreyen,
58 Rablerinin ayetlerine inanan,
59 Rablerine şirk koşmayan,
60 Rablerinin huzuruna dönecekleri için, verdiklerini kalpleri ürpererek verenler var ya.
61 İşte iyiliklerde yarışanlar onlardır. Onlar bu konuda hep öndedirler.
62 Kimseye, gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyiz. Yanımızda doğruyu gösteren bir kayıt olur. Kimse haksızlığa uğratılmaz.
63 Yok, onların kalpleri başka şeylere dalmıştır. Çünkü kendilerinin öncelikli işleri vardır; onlar ona çalışırlar
64 Onların şımarık olanlarını azaba alınca hemen çığlığı basarlar.
65 Bugün çığlık atmayın; bizden yardım görmeyeceksiniz.
66 Size âyetlerimiz okunmuştu da siz arkanızı dönmüştünüz.
67 Okunana karşı büyükleniyor, geceleyin de ağzınıza geleni söylüyordunuz.
68 Bu sözü etraflıca düşünmüyorlar mı, yoksa kendilerine, eski atalarına gelmemiş olan bir Kitap mı geldi?
69 Yoksa elçilerini tanımıyorlar da onun için mi beğenmiyorlar?
70 Yoksa onda delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, o onlara gerçeği getirdi, ama pek çoğu gerçeklerden hoşlanmıyorlar.
71 Eğer doğru onların arzularına göre şekillenseydi göklerin, yerin ve onlarda olan kimselerin düzeni bozulurdu. Onlara içlerindeki zikri, doğru bilgiyi getirdik. Onlar kendi doğrularından kaçınıyorlar.
72 Onlardan bir karşılık mı istiyorsun? Oysa Rabbinin vereceği karşılık daha iyidir. O, rızık verenlerin en iyisidir.
73 Sen onları elbette doğru yola çağırıyorsun.
74 Ahirete inanmıyorlar, o yoldan gerçekten, ayrılıyorlar.
75 Sıkıntılarını gidermek suretiyle onlara bir ikramda bulunsaydık yine de azgınlıkları içinde inatla bocalayacaklardı.
76 Hepsini çeşit çeşit azaba uğrattık ama Rablerine karşı yumuşamadılar, yalvarıp yakarmadılar da.
77 Onlara şiddetli bir azabın kapısını açıncaya kadar böyle gitti; o anda birden ümitsizliğe düştüler
78 Hâlbuki sizler için dinleme, görme ve gönül yeteneği veren odur. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
79 Toprağa sizi tohum gibi eken[*] O'dur. O’nun huzurunda toplanacaksınız.
80 Hayat veren odur; öldüren de o. Gece ile gündüzü farklılaştırma onun işidir. Aklınızı kullanmayacak mısınız?
81 Hayır, bunlar da tıpkı eskiler gibi konuştular:
82 Dediler ki; “Ölüp de toprak ve kemikler haline dönüştükten sonra gerçekten kabirden kalkacağız; öyle mi?”
83 Bize yapılan bu tehdit, daha önce atalarımıza da yapılmış. Bu eskilerin hikayelerinden başka bir şey değildir.”
84 De ki; biliyorsanız söyleyin; “Bu yer ve üstündeki canlılar kimindir?”
85 “Allah’ındır” diyeceklerdir. De ki: “Bilginizi kullanmayacak mısınız?”
86 Onlara bir de; “Yedi kat göğün ve yüce Arşın[*] sahibi kimdir?” diye sor.
87 “Onlar Allah’ındır” diyeceklerdir. De ki: “Hiç çekinmeyecek misiniz?”
88 De ki, biliyorsanız söyleyin: “Her şeyin yönetimi elinde olan, koruyan ama korunmaya ihtiyacı olmayan kimdir?”
89 “Allah’tır” diyeceklerdir. De ki: “O halde nereden büyüleniyorsunuz?”
90 Yok; biz onlara o gerçeği(ve gerçekleri gösterecek içerikte) getirdik ama onlar kesinlikle yalancıdırlar.
91 Allah, evlat edinmiş değildir; onun beraberinde bir ilah da yoktur. Öyle olsa, her ilah kendi yarattığı ile birlikte hareket eder, biri diğerine üstün gelirdi. Allah onların yakıştırmalarından uzaktır.
92 Görünmeyeni de, görüneni de bilen odur. Allah, onların oluşturdukları ortaklardan uzaktır.
93 De ki: “Rabbim! Eğer onların tehdit edildiği şeyi bana gösterecek olursan;
94 Ne olur Rabbim, beni o zaman o zalimlerin içinde bulundurma.”
95 Çünkü biz, onları tehdit ettiğimiz cezayı sana göstermemiz konusunda bir ölçü belirlemişizdir.
96 Sen (sana yapılan) kötülüğü en güzel biçimde sav. Onların bize neler yakıştırdıklarını iyi biliriz.
97 De ki: “Rabbim! Şeytan’ın dürtmelerinden sana sığınırım.
98 Onların yanımda olmalarından da sana sığınırım.”
99 Onlardan birine ölüm geldi mi şöyle der: “Rabbim! Beni geri çeviriniz.
100 Terk ettiğim dünyada belki iyi bir iş yaparım”. “Hayır asla; o onun söyleyeceği sözdür. Önlerinde yeniden dirilecekleri güne kadar bir enge[*]l vardır.”
101 Sura üfürüldüğünde (kalk borusu çaldığında), aralarında ne bir akrabalık bağı kalır ne de birbirlerini arayıp sorarlar.
102 Artık kimin iyilikleri ağır basarsa onlar umduklarına kavuşacaklardır.
103 Kimin de iyilikleri hafif gelirse onlar da kendi canlarına zarar vermiş olacaklar, Cehennem’de (cezalarını çekerken) ölmeyeceklerdir.
104 Yüzlerini ateş yalayacak, orada dişleri sırıtır halde olacaklardır.
105 Allah Teâlâ şöyle diyecektir: “yanınızda ayetlerim okunuyordu, siz de onlara karşı yalan söyleyip duruyordunuz; değil mi?”
106 Diyecekler ki, “Rabbimiz! Azgınlığımıza yenik düşmüş, yoldan çıkmış bir topluluk haline gelmiştik.
107 Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer aynı şeyi bir daha yaparsak demek ki, gerçekten zalim kimseleriz.”
108 Allah diyecek ki, “Yığılın olduğunuz yere; benimle konuşmayın.”
109 “Kullarımdan bir takımı şöyle dua ederlerdi: “Rabbimiz! Bizi bağışla, bize ikram et, sen ikram edenlerin en iyisisin.”
110 Siz de onları işletirdiniz; öyle ki, onlar size, beni hatırlamayı unutturmuştu. Onlara gülüp duruyordunuz.
111 Sabır göstermelerine karşılık ben de bugün onları ödüllendirdim. Başaranlar onlar oldu.
112 Allah onlara, “siz yeryüzünde yıl sayısı olarak ne kadar kaldınız?” diye soracak; onlar da
113 “Ya bir gün, ya da günün bir kısmı kadar kaldık; onu sayanlara sorabilirsin” diyeceklerdir.
114 Allah; “Evet pek az kaldınız, keşke bunu o zaman bilseydiniz” diyecektir.
115 Ne zannetmiştiniz, sizi boşuna mı yaratmıştık; huzurumuza gelmeyecek miydiniz?”
116 Gerçek sultan olan Allah pek yücedir. Ondan başka ilah yoktur. O, değerli Arşın(yönetimin) sahibidir.
117 Kim elinde hiçbir belge olmadığı halde Allah ile birlikte başka tanrının varlığını iddia ederse onun hesabı Rabbinin katında görülecektir. Şurası bir gerçek ki, o kafirler iflah olmazlar.
118 De ki: “Rabbim! Bağışla, ikramda bulun; en iyi ikramı sen yaparsın.”
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ 1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ 2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ 3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ 4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ 5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ 6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ 7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ 8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ 9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ 10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ 11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ 12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ 13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ 14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ 15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ 16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ 17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ 18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ 20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟ 22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ 23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ 24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ 25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ 27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ 29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ 30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ 31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟ 32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ 33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ 34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ 35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ 36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ 37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ 38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ 40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ 42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ 43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ 44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ 45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ 46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ 47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ 48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ 49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟ 50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ 51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ 52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ 53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ 54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ 55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ 56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ 57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ 58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ 59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ 60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ 61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ 63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ 64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ 65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ 66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ 67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ 68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ 69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ 70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ 71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ 72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ 74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ 75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ 76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟ 77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ 78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ 81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ 82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ 85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ 86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ 87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ 89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ 91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ 92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ 93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ 95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ 96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ 97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ 98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ 99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ 101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ 103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ 104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ 105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ 106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ 107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ 108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ 109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ 110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ 111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ 112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ 113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ 115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ 116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ 117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ 118
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ
Müminler(İnanıp güvenenler)umduklarına kavuşacaklardır.
1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ
Onlar derin bir saygıyla namaza duran kimselerdir.
2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
Boş sözlerden de kaçınırlar,
3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ
Onlar zekât için[*] çalışırlar.
4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ
Bir de edep yerlerini ve çevresini[1*] koruyan kimselerdir[2*].
5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
Sadece eşlerine veya hâkimiyetleri altındaki esirlere karşı kınanmazlar[*].
6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ
Bunlardan başkalarına açarlarsa sınırları aşmış olurlar,
7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
Onlar emanetler ve üstlendikleri görevler konusunda titiz davranan kimselerdir.
8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ
Onlar namazlarına özen gösterirler.
9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ
İşte pay sahibi olacak olanlar onlardır.
10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Cennetten pay alacaklar ve orada ölümsüzleşeceklerdir.
11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ
İnsanı çamurundan oluşan bir özden yarattık[*].
12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ
Sonra onu karar-ı mekînde nutfe (döllenmiş yumurta) haline getirdik[*].
13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ
Sonra o nutfeyi alaka[1*] yaptık. O alakayı bir çiğnem et parçası yaptık. O et parçasını kemiklere dönüştürdük. Sonra kemikleri etle donattık, sonra onu başka yaratık haline getirdik[2*]. Yaratıcıların en güzeli olan Allah pek yücedir[3*].
14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ
Daha sonra sizler[*] öleceksiniz.
15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ
Sonra kıyamet günü diriltilip kaldırılacaksınız.
16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ
Sizin üstünüzde yedi yol yaratmışızdır[*]. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.
17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ
Gökten belli ölçüde su indirdik ve yerin içine yerleştirdik. O suyu yürütmenin ölçüsünü de koyduk.
18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
Sonra o suyla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları oluşturduk; sizin için orada çok sayıda meyveler de vardır; onlardan da yersiniz.
19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ
Sina Dağı’ndan çıkan bir ağaç da yetiştirdik; yağlı meyve bitirir, yiyenler için katıktır.
20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
En’âmda (koyun, keçi, sığır ve devede) sizin için ders vardır. İçlerinde olandan size içiririz. Onlarda sizin için birçok yararlar vardır. Bir de onları yersiniz.
21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟
Hem onlara, hem de gemilere bindirilirsiniz.
22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ
Nuh’u halkına elçi gönderdik. Onlara dedi ki; “Ey halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka tanrınız yoktur; kendinize çeki düzen vermeyecek misiniz?”
23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ
Halkından (yapılan uyarıları) görmezlik eden önderler dediler ki: “Bu sizin gibi bir insandan başka ne ki? Size üstünlük kurmak istiyor. Allah elçi gönderecek olsaydı melekleri gönderirdi. Biz en eski atalarımızdan bile böyle bir şey duymadık.
24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ
Bu olsa olsa cinlerin etkisine girmiş bir adam olur. Bir süre onu gözlem altında tutun”.
25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
Nuh dedi ki: “Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşı sen bana yardım et.”
26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ
Biz de ona şöyle vahy ettik: “Gemiyi, gözetimimizde ve vahyimize göre inşa et. Emrimiz gelip geminin kazan[*]ı kaynadığında her türden iki eşi, bir de aileni ona bindir. Aleyhine emir çıkmış olanı alma. O zalimlerle ilgili olarak benden bir istekte bulunma; onlar boğulacaklardır.
27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Yanındakilerle beraber sen de gemiye yerleştiğinde de ki: “Her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur; zalimler topluluğundan bizi kurtaran odur.”
28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ
De ki: “ Rabbim! Beni bereketli bir yere indir; konuklarını en iyi ağırlayan sensin.”
29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ
Bu olayın içinde belgeler vardır. Yaptığımız sadece ağır bir imtihandan geçirmektir.
30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ
Sonra onların arkasından başka nesiller oluşturduk.
31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟
İçlerinden bir de elçi gönderdik. (onlara) “Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka tanrınız yoktur; kendinize çeki düzen vermeyecek misiniz?” (dedi.)
32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
Halkı içinden (yapılan uyarıları) görmezlik eden, dünya hayatında kendilerine geniş imkânlar verdiğimiz halde Ahiret buluşmasını yalan sayan önderler şöyle dediler: Bu adam sizin gibi bir insandan başka ne ki? O da sizin yediğinizden yiyor; içtiğinizden içiyor.”
33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ
Eğer sizin gibi bir insana boyun eğecek olursanız siz gerçekten kaybedersiniz.
34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ
Size ne vaad ediyor? Ölüp de toprak ve kemik parçaları haline geldikten sonra topraktan yeniden çıkarılacaksınız öyle mi?
35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ
Olmayacak şeyler vaad ediliyor size; hiç olmayacak şeyler!
36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ
Dünyadaki hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz, yeniden hayat buluruz[*]. Ama topraktan kalkacak değiliz.
37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ
Bu adamın yaptığı sadece Allah’a iftira etmektir. Biz ona inanacak değiliz.”
38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
Elçi dedi ki, “Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşı bana yardım et.”
39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ
Allah; “çok geçmeden pişman olacaklardır” dedi.
40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Bunun üzerine onları gerçek anlamda yüksek bir ses yakaladı, hepsini çere çöpe çevirdik. Zalimler[*] topluluğu uzak olsunlar
41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ
Sonra onların ardından başka nesiller ortaya çıkardık.
42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ
Bir toplum[*] ecelini ne öne alabilir, ne de geciktirebilir.
43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
Sonra elçilerimizi art arda gönderdik. Her toplum kendine gelen elçiyi yalancı saydı. Biz de o toplumlardan birini diğerinin arkasına kattık ve her birini birer hikâyeye dönüştürdük. İnanmayanlar topluluğu uzak olsunlar.
44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ
Sonra Musa’yı ve kardeşi Harun’u âyetlerimizle ve açık bir kanıtla elçi gönderdik,
45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ
Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Hemen kendilerini büyük göstermeye çalıştılar. Onlar kibirli bir topluluktu.
46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ
Dediler ki; “Hem bizim gibi birer insan hem de toplumları kölelerimiz olan şu iki kişiye mi inanacağız?”
47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ
Böylece ikisini de yalancı saydılar ve ortadan kaldırılanlardan oldular.
48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Hâlbuki yola gelsinler diye Musa’ya Kitap da vermiştik.
49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟
Meryemoğlu’nu ve annesini birer belge yaptık. Oturmaya elverişli olan ve gözesi bulunan bir tümseğe yerleştirdik.
50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ
“Ey elçiler! Temiz şeylerden yiyin ve iyi iş yapın. Ben ne yaptığınızı bilirim.
51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ
İşte bu, sizin katılacağınız toplumdur[*]; tek bir toplum. Ben de Sahibinizim; benden çekinin.”
52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Sonra kitaplar yazarak din işlerini aralarında parçaladılar. Her bir cemaatin taraftarı kendinde olanla övünmektedir.
53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ
Artık onları bir süreye kadar kendi cemaatleri ile baş başa bırak.
54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ
Onları mal ve oğullarla desteklemiş olmamızı nasıl değerlendiriyorlar?
55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
Bu iyilikleri yalnız onlar için mi yapıyoruz? Hayır, kavrayamıyorlar.
56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ
Ama Rablerinin korkusundan içleri titreyen,
57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ
Rablerinin ayetlerine inanan,
58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ
Rablerine şirk koşmayan,
59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ
Rablerinin huzuruna dönecekleri için, verdiklerini kalpleri ürpererek verenler var ya.
60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
İşte iyiliklerde yarışanlar onlardır. Onlar bu konuda hep öndedirler.
61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Kimseye, gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyiz. Yanımızda doğruyu gösteren bir kayıt olur. Kimse haksızlığa uğratılmaz.
62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ
Yok, onların kalpleri başka şeylere dalmıştır. Çünkü kendilerinin öncelikli işleri vardır; onlar ona çalışırlar
63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ
Onların şımarık olanlarını azaba alınca hemen çığlığı basarlar.
64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ
Bugün çığlık atmayın; bizden yardım görmeyeceksiniz.
65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ
Size âyetlerimiz okunmuştu da siz arkanızı dönmüştünüz.
66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ
Okunana karşı büyükleniyor, geceleyin de ağzınıza geleni söylüyordunuz.
67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ
Bu sözü etraflıca düşünmüyorlar mı, yoksa kendilerine, eski atalarına gelmemiş olan bir Kitap mı geldi?
68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ
Yoksa elçilerini tanımıyorlar da onun için mi beğenmiyorlar?
69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Yoksa onda delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, o onlara gerçeği getirdi, ama pek çoğu gerçeklerden hoşlanmıyorlar.
70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ
Eğer doğru onların arzularına göre şekillenseydi göklerin, yerin ve onlarda olan kimselerin düzeni bozulurdu. Onlara içlerindeki zikri, doğru bilgiyi getirdik. Onlar kendi doğrularından kaçınıyorlar.
71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
Onlardan bir karşılık mı istiyorsun? Oysa Rabbinin vereceği karşılık daha iyidir. O, rızık verenlerin en iyisidir.
72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Sen onları elbette doğru yola çağırıyorsun.
73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ
Ahirete inanmıyorlar, o yoldan gerçekten, ayrılıyorlar.
74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Sıkıntılarını gidermek suretiyle onlara bir ikramda bulunsaydık yine de azgınlıkları içinde inatla bocalayacaklardı.
75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ
Hepsini çeşit çeşit azaba uğrattık ama Rablerine karşı yumuşamadılar, yalvarıp yakarmadılar da.
76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟
Onlara şiddetli bir azabın kapısını açıncaya kadar böyle gitti; o anda birden ümitsizliğe düştüler
77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ
Hâlbuki sizler için dinleme, görme ve gönül yeteneği veren odur. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Toprağa sizi tohum gibi eken[*] O'dur. O’nun huzurunda toplanacaksınız.
79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Hayat veren odur; öldüren de o. Gece ile gündüzü farklılaştırma onun işidir. Aklınızı kullanmayacak mısınız?
80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ
Hayır, bunlar da tıpkı eskiler gibi konuştular:
81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
Dediler ki; “Ölüp de toprak ve kemikler haline dönüştükten sonra gerçekten kabirden kalkacağız; öyle mi?”
82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Bize yapılan bu tehdit, daha önce atalarımıza da yapılmış. Bu eskilerin hikayelerinden başka bir şey değildir.”
83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
De ki; biliyorsanız söyleyin; “Bu yer ve üstündeki canlılar kimindir?”
84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
“Allah’ındır” diyeceklerdir. De ki: “Bilginizi kullanmayacak mısınız?”
85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
Onlara bir de; “Yedi kat göğün ve yüce Arşın[*] sahibi kimdir?” diye sor.
86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ
“Onlar Allah’ındır” diyeceklerdir. De ki: “Hiç çekinmeyecek misiniz?”
87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
De ki, biliyorsanız söyleyin: “Her şeyin yönetimi elinde olan, koruyan ama korunmaya ihtiyacı olmayan kimdir?”
88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ
“Allah’tır” diyeceklerdir. De ki: “O halde nereden büyüleniyorsunuz?”
89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Yok; biz onlara o gerçeği(ve gerçekleri gösterecek içerikte) getirdik ama onlar kesinlikle yalancıdırlar.
90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
Allah, evlat edinmiş değildir; onun beraberinde bir ilah da yoktur. Öyle olsa, her ilah kendi yarattığı ile birlikte hareket eder, biri diğerine üstün gelirdi. Allah onların yakıştırmalarından uzaktır.
91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟
Görünmeyeni de, görüneni de bilen odur. Allah, onların oluşturdukları ortaklardan uzaktır.
92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ
De ki: “Rabbim! Eğer onların tehdit edildiği şeyi bana gösterecek olursan;
93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Ne olur Rabbim, beni o zaman o zalimlerin içinde bulundurma.”
94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ
Çünkü biz, onları tehdit ettiğimiz cezayı sana göstermemiz konusunda bir ölçü belirlemişizdir.
95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ
Sen (sana yapılan) kötülüğü en güzel biçimde sav. Onların bize neler yakıştırdıklarını iyi biliriz.
96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ
De ki: “Rabbim! Şeytan’ın dürtmelerinden sana sığınırım.
97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ
Onların yanımda olmalarından da sana sığınırım.”
98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ
Onlardan birine ölüm geldi mi şöyle der: “Rabbim! Beni geri çeviriniz.
99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Terk ettiğim dünyada belki iyi bir iş yaparım”. “Hayır asla; o onun söyleyeceği sözdür. Önlerinde yeniden dirilecekleri güne kadar bir enge[*]l vardır.”
100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ
Sura üfürüldüğünde (kalk borusu çaldığında), aralarında ne bir akrabalık bağı kalır ne de birbirlerini arayıp sorarlar.
101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Artık kimin iyilikleri ağır basarsa onlar umduklarına kavuşacaklardır.
102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ
Kimin de iyilikleri hafif gelirse onlar da kendi canlarına zarar vermiş olacaklar, Cehennem’de (cezalarını çekerken) ölmeyeceklerdir.
103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ
Yüzlerini ateş yalayacak, orada dişleri sırıtır halde olacaklardır.
104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ
Allah Teâlâ şöyle diyecektir: “yanınızda ayetlerim okunuyordu, siz de onlara karşı yalan söyleyip duruyordunuz; değil mi?”
105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ
Diyecekler ki, “Rabbimiz! Azgınlığımıza yenik düşmüş, yoldan çıkmış bir topluluk haline gelmiştik.
106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ
Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer aynı şeyi bir daha yaparsak demek ki, gerçekten zalim kimseleriz.”
107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ
Allah diyecek ki, “Yığılın olduğunuz yere; benimle konuşmayın.”
108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ
“Kullarımdan bir takımı şöyle dua ederlerdi: “Rabbimiz! Bizi bağışla, bize ikram et, sen ikram edenlerin en iyisisin.”
109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ
Siz de onları işletirdiniz; öyle ki, onlar size, beni hatırlamayı unutturmuştu. Onlara gülüp duruyordunuz.
110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
Sabır göstermelerine karşılık ben de bugün onları ödüllendirdim. Başaranlar onlar oldu.
111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ
Allah onlara, “siz yeryüzünde yıl sayısı olarak ne kadar kaldınız?” diye soracak; onlar da
112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ
“Ya bir gün, ya da günün bir kısmı kadar kaldık; onu sayanlara sorabilirsin” diyeceklerdir.
113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Allah; “Evet pek az kaldınız, keşke bunu o zaman bilseydiniz” diyecektir.
114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
Ne zannetmiştiniz, sizi boşuna mı yaratmıştık; huzurumuza gelmeyecek miydiniz?”
115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ
Gerçek sultan olan Allah pek yücedir. Ondan başka ilah yoktur. O, değerli Arşın(yönetimin) sahibidir.
116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Kim elinde hiçbir belge olmadığı halde Allah ile birlikte başka tanrının varlığını iddia ederse onun hesabı Rabbinin katında görülecektir. Şurası bir gerçek ki, o kafirler iflah olmazlar.
117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ
De ki: “Rabbim! Bağışla, ikramda bulun; en iyi ikramı sen yaparsın.”
118

Sureler

Mealler
Hac Suresi
Önceki
Nûr Suresi
Sonraki