Sureler
Mealler
Önceki
Hac Suresi
Sonraki
Nûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Müminler başarıya ulaşsınlar!
2 Onlar ki; namazlarında (huşû içerisindedirler ve ayetleri anlamıyla düşünerek) yalnız O’na yönelirler.
3 Onlar ki, boş ve saçma şeylerden yüz çevirenlerdir.
4 Onlar ki, zekât vermek (madden ve manen huzur bulmak) için, (bütün güçleriyle) çalışanlardır.
5 Ve onlar ki; ferçlerini/iffetlerini koruyanlardır.
6 Ancak eşleri ya da (özel evlilik sözleşmesi yaptıkları), cariyeler [*] /yabancı kadınlar hariç! Çünkü onlar, bunlardan dolayı kınanmazlar.
7 Kim bunun ötesine gitmek isterse işte onlar haddi aşanlardır.
8 Ve onlar ki; emânetlerine ve sözleşmelerine uyanlardır.
9 Ve onlar ki; namazlarına özen göstererek, (namazlarını gereği gibi kılıp üzerine titreyerek) muhafızlık ederler.
10 Işte, vâris olacak olanlar, böyleleridir!
11 Onlar firdevs’e vâris olacak ve orada sonsuz kalacak olanlardır.
12 Tek gerçek ŞU Kİ; Biz insanı, ilk önce balçıktan/süzme bir çamurdan yarattık.
13 Sonra, onu nutfe halinde sağlam bir karargâha yerleştirdik.
14 Sonra o nutfeyi alâkaya/embriyoya/hücrelere çevirdik, hücreleri/embriyoyu bir çiğnem et yaptık. Sonra, o et parçasını kemiklere çevirdik, bu kemiklere de et giydirdik. Sonra (onun için yarattığımız ruhumuzu/ruhunu üfleyerek), onu bambaşka (akıllı) bir yaratık olarak inşa ettik! Yaratıp biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir!
15 Sonra siz bütün bunların ardından mutlaka ölecek olanlarsınız!
16 Sonra siz kıyamet günü elbette diriltilirsiniz!
17 Ant olsun, Biz sizin üzerinizde yedi kat yol/gök yarattık; Biz, yaratmaktan gafil değiliz.
18 Gökyüzünden bir ölçüyle su indirdik de, onu yeryüzünde durdurduk/biriktirdik/kaynak yaptık. Şüphesiz Biz onu gidermeye de güç yetirenleriz.
19 Böylelikle, onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları var ettik/yetiştirdik; içlerinde sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.
20 Sina dağı’nda da yetişen bir ağaç yarattık ki, hem (zeytin)yağ(ı) verir ve hem de yiyenler için (zeytin) bir katıktır!
21 Hayvanlarda da sizin için gerçekten bir ibret vardır. Karınlarının içindekilerden size (süt) içiriyoruz! Yine onlarda sizin için daha birçok yararlar vardır, hem de onlardan yiyorsunuz!
22 Ayrıca, hem hayvanların, hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız!
23 Ve yine, gerçek şu ki; Nuh’u kavmine gönderdik, dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kul olun. Sizin için, O’ndan başka bir İlâh yoktur! Artık korunup sakınmaz mısınız?”
24 Kavminden inkârcı ileri gelenler, dediler ki: “Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmeyi istiyor! Eğer Allah dileseydi, elbette birtakım melekleri indirirdi. Biz, evvelki atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik!
25 Bu, ancak kendisinde mecnunluk bulunan bir adamdır. Hele, onu bir süreye kadar gözetleyin bakalım!”
26 (Nuh): “beni yalanlamaları karşısında, bana yardım et Rabbim!” dedi.
27 Biz de ona şöyle vahyettik: “Bizim gözetimimizde ve vahyimizle gemiyi yap. Emrimiz gelip de tandır kaynayınca/sular yükselince, her cinsten/canlıdan birer çift ile aileni gemiye bindir. Onlardan, aleyhlerine (azap) sözü geçmiş olan kimseler hariç! Zulmedenler hakkında Bana yalvarma! Çünkü onlar, mutlaka boğulacaklardır!
28 Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman: “Bizi, zalim kavimden kurtaran Allah’a övgüler olsun!” de.
29 De ki: “Rabbim! Beni kutlu bir inişle indir. Sen konuk edenlerin en hayırlısısın!”
30 Şüphesiz bunda, bir çok ibretler/dersler vardır. Gerçekten Biz, yaptıklarınızın karşılığını verip sizleri açığa çıkaranlarız.
31 Sonra, onların (Adem’den Nuh’a kadarki ilk neslin) ardından, başka bir nesil var ettik.
32 Onlara da kendi içlerinden: “Allah’a kulluk edin. Sizin için, O’ndan başka hiçbir İlâh yoktur! Korunup sakınmaz mısınız?” diyen, bir elçi gönderdik.
33 Onun kavminden inkârcı olan, ahiret buluşmasını yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında lükse izin verdiğimiz ileri gelenler dediler ki: “Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor ve içtiklerinizden de içiyor!
34 Eğer, sizin gibi bir insana itaat ederseniz, o zaman siz, mutlaka kayba uğrayanlar olursunuz!
35 O size; öldüğünüz, toz toprak ve kemik yığını haline geldiğiniz zaman kesinlikle, yeniden dirileceğinizi/hayata çıkarılacağınızı mı vadediyor?
36 Heyhat! size vadolunan şey ne kadar uzak, ne kadar!
37 Bizim için hayat ancak bu dünya hayatımızdır. Yaşarız ve ölürüz! Biz tekrar diriltilecek değiliz!
38 Bu adam sadece Allah’a karşı yalan uyduran bir adamdır! Ve biz ona inanıcı değiliz.”
39 Dedi ki: “Rabbim! Beni yalanlamaları karşısında bana yardım et.”
40 (Allah) buyurdu: “Pek yakında, onlar pişman olanlardan olacaklar.”
41 Derken, gerçekten korkunç bir ses onları yakaladı. Onları bir sel süprüntüsü haline getirdik! O zalimlerin toplumu uzak olsun!
42 Sonra, onların ardından başka nesiller inşa ettik!
43 Hiçbir toplum (azabı hak edince) süresini ileri geçemez ve öne de alınmaz.
44 Sonra biz, ardı ardına elçilerimizi gönderdik. Her ümmete/topluma elçileri geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca mahvettik. Onları anlatılan basit öyküler/kıssalar yaptık! Artık gerçeklere inanmayan toplum, Bizden uzak olsun!
45 Ve sonra, Musa’yı ve kardeşi Harun’u, ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla/mucize ile gönderdik;
46 Firavun’a ve ileri gelen adamlarına! Onlar büyüklük tasladılar. Zaten böbürlenen bir topluluk idiler!
47 Dediler ki: “Biz, bizim gibi olan bu iki insana inanır mıyız? Bu iki adamın kavmi bize kölelik eden(esir)lerken!..”
48 Ikisini de yalanladılar ve helâk edilenlerden oldular.
49 Kuşkusuz, musa’ya kitabı verdik. Belki doğru yolu bulurlar, diye.
50 Meryem’in oğlu (İsa’yı) ve annesini de bir ayet/gösterge/işâret kıldık. İkisini oturmaya uygun, temiz ve sulu bir tepeye yerleştirdik!
51 Siz ey ELÇİLER! Güzel şeylerden yiyin ve yaptığınız işin en iyisini yapın. Şüphesiz Ben, yaptıklarınızı bilmekteyim.
52 Ve şüphesiz; işte bu sizin ümmetinizdir, bir tek ümmet! Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse Benden korkup sakının!
53 Derken, aralarında dinlerini çeşitli kitaplara parçalayıp böldüler. Her cemaat/her grup, kendi yanlarında bulunan ile yetinip sevinmektedir!
54 Artık onları, bir süreye kadar gafletleri/taşkınlıkları içinde bırak!
55 Saniyorlar mi Kİ; kendilerine bolca verdiğimiz, mal/hammaddeler ve çocuklar ile,
56 Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, onlar farkında olamıyorlar.
57 Gerçekten rablerine olan saygılarından dolayı sakınanlar,
58 Rablerinin ayetlerine inananlar,
59 Rablerine hiç ortak koşmayanlar,
60 Gerçekten verdiklerini, Rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesi ile, kalpleri ürpererek verenler,
61 Işte bunlar; yaptıkları işin en iyisini yaparak birbirleriyle yarışanlardır! Ve onlar, önde gidenlerdir/öncülerdir!
62 Biz hiçkimseye kapasitesi/gücü dışında bir şey teklif etmeyiz! Ve katımızda, (herkesin) gerçeğini söyleyen/açıklayan bir kitap vardır ve onlara zulmedilmez.
63 Ama inkârcıların kalpleri bundan bir sıkıntı içindedir. Üstelik onların bunun dışında bazı işleri daha vardır; onlar, o işler için çalışanlardır!..
64 Sonunda azgınlaşmış servet sahiplerini, azap ile yakaladığımız zaman, hemen feryat etmeye başlarlar!
65 “bugün feryat etmeyin! Çünkü artık Bizden size yardım olunmaz!
66 Ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınızın üzerinde geri dönüyordunuz.
67 O’na karşı büyüklük taslayanlar olarak, geceleyin toplanıp saçmalıyordunuz!”
68 Onlar sözünü/ayetlerini iyice düşünmediler mi? Yoksa kendilerine evvelki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
69 Yoksa henüz elçilerini tanımadılar da, bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
70 Yoksa, onda bir mecnunluk olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine gerçeği getirdi. Oysa onların birçoğu, gerçek olandan hoşlanmıyorlar.
71 Eğer hak, onların basit arzularına/hevalarına tabi olsaydı, elbette ki; gökler, yeryüzü ve bunların içinde bulunanlar kesinlikle bozulup giderdi. Aksine Biz onlara öğütlerini getirdik. Fakat onlar, kendi öğütlerinden yüz çevirmekteler.
72 Yoksa sen, onlardan bir vergi/bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ücreti/vergisi daha iyidir/daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir/en hayırlısıdır.
73 Doğrusu sen, onları dosdoğru bir yola davet ediyorsun.
74 Şüphesiz ki, ahirete inanmayan kimseler, doğru yoldan sapmaktadırlar.
75 Eğer biz onlara merhamet edip de (bu dünyada) stres ve sıkıntılarını onlardan kaldırsaydık, azgınlıklarında bocalayıp durmaya devam ederlerdi!
76 Ant olsun, Biz onları azap ile yakaladık. Yine de Rablerine boyun eğmek istemediler! Yalvarmıyorlar da...
77 Nihayet, üzerlerine şiddetli bir azap geldiği zaman, birden onun içinde şaşkın ve umutsuz kalırlar!
78 Halbuki o, sizin için; kulağı, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz?
79 Sizi yeryüzünde yaratıp yayan O’dur. Toplanıp O’nun huzuruna götürülürsünüz.
80 O’dur hayat veren ve öldüren! Gece ile gündüzün değişmesi de, O’na aittir/O’nun tabiat kanunudur. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
81 Aksine, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler!
82 Dediler ki: “Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı?! Sahi, biz mi mutlaka yeniden diriltileceğiz?
83 Ant olsun; bize de bizden önceki atalarımıza da aynı tehditte bulunulmuştu. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!”
84 De ki: “Yeryüzü ve içinde bulunanlar kime aittir? Eğer biliyorsanız!”
85 “Allah’a aittir” diyecekler. De ki: “O halde, düşünüp ders almıyor musunuz?”
86 Yine de ki: “O yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
87 “Allah’tır!” diyecekler. O halde, de ki: “Peki korunup sakınmayacak mısınız?”
88 Şunu da sor: “Herşeyin mülk ve idaresi elinde olan, koruyup kollayan ve kendisi korunmaya muhtaç olmayan kimdir? Eğer biliyorsanız!..”
89 “Allah’tır!” diyecekler. De ki: “O halde, nasıl aldatılıyorsunuz?”
90 Doğrusu, biz onlara gerçeği getirdik. Onlar ise, şüphesiz yalancıdırlar.
91 Allah asla bir çocuk edinmez/edinmemiştir! O’nunla beraber hiçbir İlâh yoktur! Eğer öyle olsaydı; her ilâh, kendi yarattığını alıp götürür, birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı!.. Allah onların nitelendirmelerinden uzaktır.
92 Görünmeyeni de, görüneni de bilir. O, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
93 De ki: “Ey Rabbim! Eğer onların tehdit edildikleri şeyi bana göstereceksen,
94 Beni, o zalim topluluk içinde bırakma Ey Rabbim!”
95 Şüphesiz, onları tehdit ettiğimiz şeyi sana göstermeye, elbette güç yetirenleriz.
96 Sen kötülüğü, en iyi şekilde gider/sav/defet! Biz, onların yakıştırdıkları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
97 Ve de ki: “Ey Rabbim! Sana sığınırım, şeytanların kışkırtmalarından!
98 Rabbim! sana sığınırım, bana uğramalarından” (zihnime kötü fikir vermelerinden).
99 Nihayet, onlardan birisine ölüm geldiği zaman: “Rabbim! Beni geriye döndür” der.
100 “umulur ki; orada, terkettiğim (dünyada) faydalı işleri yapayım!” Hayır hayır! O sadece, onun söylediği boş bir laftır. Onların önünde diriltilecekleri güne kadar engel vardır (geri dönüş yasaktır).
101 Sur’a üflendiği zaman, artık o gün aralarında soysop yakınlığı yoktur ve birbirlerine de soramazlar.
102 Kimlerin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulmuş olanlardır.
104 Ateş yüzlerini yalayıp geçer; onlar orada dişleri açıkta (yanmış yüzle) sırıtanlardır!
105 (ve Allah onlara): “Ayetlerim size okunuyordu da, siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” (diyecek).
106 Dediler ki: “Rabbimiz! Azgınlığımız/aşırı isteklerimiz bize galip geldi ve biz sapkınlıkta olan bir topluluk olduk.
107 Rabbimiz! bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (yaptığımız kötülüklere) dönersek, artık gerçekten biz zalimlermişiz.”
108 Allah buyurur: “Orada sinin! Bana karşı bir şey söylemeyin!
109 Gerçek kullarımdan: ‘Rabbimiz! İnandık, artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en iyisisin’ diyen bir topluluk vardı.
110 Ama siz, onları (müminleri) alaya almıştınız, öyle ki, bu yaptığınız sonunda size Beni anmayı unutturdu! Siz onlara (müminlere) gülüyordunuz!
111 Işte ben, elbette bugün, onları, sabretmelerine karşılık mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar, muratlarına erenlerdir/kazananlardır!”
112 (Allah) “yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” dedi.
113 Dediler ki: “Bir gün, yahut bir günün bir kısmı kadar kaldık. Sayanlara sor!”
114 (Allah): “siz, pek az bir zaman kaldınız; şayet bilmiş olsaydınız” buyurur.
115 “yoksa, sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız? Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”
116 Öyleyse, artık (bilin ki); O, gerçek mülk/imparatorluk sahibi olan Allah pek yücedir. O’ndan başka İlâh yoktur. Kerim/şanlı Arş’ın Rabbidir.
117 Kim Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarırsa, kendisi hakkında hiçbir delili bulunmadığı halde onun hesabı, Rabbinin yanındadır ancak. Dikkat edin; gerçeklerin üzerini örten/gizleyen(kâfir)ler kurtuluşa eremezler.
118 Öyleyse, de ki: “Rabbim! (Beni) bağışla ve (bana) merhamet et. Çünkü Sen, merhamet edenlerin en iyisisin!”
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ 1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ 2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ 3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ 4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ 5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ 6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ 7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ 8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ 9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ 10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ 11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ 12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ 13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ 14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ 15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ 16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ 17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ 18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ 20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟ 22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ 23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ 24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ 25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ 27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ 29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ 30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ 31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟ 32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ 33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ 34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ 35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ 36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ 37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ 38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ 40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ 42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ 43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ 44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ 45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ 46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ 47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ 48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ 49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟ 50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ 51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ 52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ 53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ 54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ 55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ 56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ 57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ 58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ 59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ 60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ 61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ 63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ 64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ 65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ 66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ 67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ 68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ 69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ 70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ 71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ 72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ 74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ 75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ 76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟ 77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ 78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ 81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ 82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ 85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ 86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ 87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ 89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ 91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ 92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ 93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ 95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ 96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ 97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ 98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ 99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ 101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ 103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ 104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ 105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ 106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ 107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ 108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ 109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ 110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ 111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ 112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ 113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ 115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ 116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ 117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ 118
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ
Müminler başarıya ulaşsınlar!
1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ
Onlar ki; namazlarında (huşû içerisindedirler ve ayetleri anlamıyla düşünerek) yalnız O’na yönelirler.
2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
Onlar ki, boş ve saçma şeylerden yüz çevirenlerdir.
3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ
Onlar ki, zekât vermek (madden ve manen huzur bulmak) için, (bütün güçleriyle) çalışanlardır.
4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ
Ve onlar ki; ferçlerini/iffetlerini koruyanlardır.
5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
Ancak eşleri ya da (özel evlilik sözleşmesi yaptıkları), cariyeler [*] /yabancı kadınlar hariç! Çünkü onlar, bunlardan dolayı kınanmazlar.
6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ
Kim bunun ötesine gitmek isterse işte onlar haddi aşanlardır.
7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
Ve onlar ki; emânetlerine ve sözleşmelerine uyanlardır.
8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ
Ve onlar ki; namazlarına özen göstererek, (namazlarını gereği gibi kılıp üzerine titreyerek) muhafızlık ederler.
9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ
Işte, vâris olacak olanlar, böyleleridir!
10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Onlar firdevs’e vâris olacak ve orada sonsuz kalacak olanlardır.
11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ
Tek gerçek ŞU Kİ; Biz insanı, ilk önce balçıktan/süzme bir çamurdan yarattık.
12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ
Sonra, onu nutfe halinde sağlam bir karargâha yerleştirdik.
13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ
Sonra o nutfeyi alâkaya/embriyoya/hücrelere çevirdik, hücreleri/embriyoyu bir çiğnem et yaptık. Sonra, o et parçasını kemiklere çevirdik, bu kemiklere de et giydirdik. Sonra (onun için yarattığımız ruhumuzu/ruhunu üfleyerek), onu bambaşka (akıllı) bir yaratık olarak inşa ettik! Yaratıp biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir!
14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ
Sonra siz bütün bunların ardından mutlaka ölecek olanlarsınız!
15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ
Sonra siz kıyamet günü elbette diriltilirsiniz!
16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ
Ant olsun, Biz sizin üzerinizde yedi kat yol/gök yarattık; Biz, yaratmaktan gafil değiliz.
17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ
Gökyüzünden bir ölçüyle su indirdik de, onu yeryüzünde durdurduk/biriktirdik/kaynak yaptık. Şüphesiz Biz onu gidermeye de güç yetirenleriz.
18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
Böylelikle, onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları var ettik/yetiştirdik; içlerinde sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.
19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ
Sina dağı’nda da yetişen bir ağaç yarattık ki, hem (zeytin)yağ(ı) verir ve hem de yiyenler için (zeytin) bir katıktır!
20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
Hayvanlarda da sizin için gerçekten bir ibret vardır. Karınlarının içindekilerden size (süt) içiriyoruz! Yine onlarda sizin için daha birçok yararlar vardır, hem de onlardan yiyorsunuz!
21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟
Ayrıca, hem hayvanların, hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız!
22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ
Ve yine, gerçek şu ki; Nuh’u kavmine gönderdik, dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kul olun. Sizin için, O’ndan başka bir İlâh yoktur! Artık korunup sakınmaz mısınız?”
23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ
Kavminden inkârcı ileri gelenler, dediler ki: “Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmeyi istiyor! Eğer Allah dileseydi, elbette birtakım melekleri indirirdi. Biz, evvelki atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik!
24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ
Bu, ancak kendisinde mecnunluk bulunan bir adamdır. Hele, onu bir süreye kadar gözetleyin bakalım!”
25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
(Nuh): “beni yalanlamaları karşısında, bana yardım et Rabbim!” dedi.
26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ
Biz de ona şöyle vahyettik: “Bizim gözetimimizde ve vahyimizle gemiyi yap. Emrimiz gelip de tandır kaynayınca/sular yükselince, her cinsten/canlıdan birer çift ile aileni gemiye bindir. Onlardan, aleyhlerine (azap) sözü geçmiş olan kimseler hariç! Zulmedenler hakkında Bana yalvarma! Çünkü onlar, mutlaka boğulacaklardır!
27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman: “Bizi, zalim kavimden kurtaran Allah’a övgüler olsun!” de.
28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ
De ki: “Rabbim! Beni kutlu bir inişle indir. Sen konuk edenlerin en hayırlısısın!”
29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ
Şüphesiz bunda, bir çok ibretler/dersler vardır. Gerçekten Biz, yaptıklarınızın karşılığını verip sizleri açığa çıkaranlarız.
30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ
Sonra, onların (Adem’den Nuh’a kadarki ilk neslin) ardından, başka bir nesil var ettik.
31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟
Onlara da kendi içlerinden: “Allah’a kulluk edin. Sizin için, O’ndan başka hiçbir İlâh yoktur! Korunup sakınmaz mısınız?” diyen, bir elçi gönderdik.
32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
Onun kavminden inkârcı olan, ahiret buluşmasını yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında lükse izin verdiğimiz ileri gelenler dediler ki: “Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor ve içtiklerinizden de içiyor!
33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ
Eğer, sizin gibi bir insana itaat ederseniz, o zaman siz, mutlaka kayba uğrayanlar olursunuz!
34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ
O size; öldüğünüz, toz toprak ve kemik yığını haline geldiğiniz zaman kesinlikle, yeniden dirileceğinizi/hayata çıkarılacağınızı mı vadediyor?
35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ
Heyhat! size vadolunan şey ne kadar uzak, ne kadar!
36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ
Bizim için hayat ancak bu dünya hayatımızdır. Yaşarız ve ölürüz! Biz tekrar diriltilecek değiliz!
37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ
Bu adam sadece Allah’a karşı yalan uyduran bir adamdır! Ve biz ona inanıcı değiliz.”
38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
Dedi ki: “Rabbim! Beni yalanlamaları karşısında bana yardım et.”
39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ
(Allah) buyurdu: “Pek yakında, onlar pişman olanlardan olacaklar.”
40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Derken, gerçekten korkunç bir ses onları yakaladı. Onları bir sel süprüntüsü haline getirdik! O zalimlerin toplumu uzak olsun!
41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ
Sonra, onların ardından başka nesiller inşa ettik!
42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ
Hiçbir toplum (azabı hak edince) süresini ileri geçemez ve öne de alınmaz.
43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
Sonra biz, ardı ardına elçilerimizi gönderdik. Her ümmete/topluma elçileri geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca mahvettik. Onları anlatılan basit öyküler/kıssalar yaptık! Artık gerçeklere inanmayan toplum, Bizden uzak olsun!
44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ
Ve sonra, Musa’yı ve kardeşi Harun’u, ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla/mucize ile gönderdik;
45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ
Firavun’a ve ileri gelen adamlarına! Onlar büyüklük tasladılar. Zaten böbürlenen bir topluluk idiler!
46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ
Dediler ki: “Biz, bizim gibi olan bu iki insana inanır mıyız? Bu iki adamın kavmi bize kölelik eden(esir)lerken!..”
47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ
Ikisini de yalanladılar ve helâk edilenlerden oldular.
48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Kuşkusuz, musa’ya kitabı verdik. Belki doğru yolu bulurlar, diye.
49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟
Meryem’in oğlu (İsa’yı) ve annesini de bir ayet/gösterge/işâret kıldık. İkisini oturmaya uygun, temiz ve sulu bir tepeye yerleştirdik!
50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ
Siz ey ELÇİLER! Güzel şeylerden yiyin ve yaptığınız işin en iyisini yapın. Şüphesiz Ben, yaptıklarınızı bilmekteyim.
51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ
Ve şüphesiz; işte bu sizin ümmetinizdir, bir tek ümmet! Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse Benden korkup sakının!
52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Derken, aralarında dinlerini çeşitli kitaplara parçalayıp böldüler. Her cemaat/her grup, kendi yanlarında bulunan ile yetinip sevinmektedir!
53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ
Artık onları, bir süreye kadar gafletleri/taşkınlıkları içinde bırak!
54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ
Saniyorlar mi Kİ; kendilerine bolca verdiğimiz, mal/hammaddeler ve çocuklar ile,
55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, onlar farkında olamıyorlar.
56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ
Gerçekten rablerine olan saygılarından dolayı sakınanlar,
57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ
Rablerinin ayetlerine inananlar,
58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ
Rablerine hiç ortak koşmayanlar,
59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ
Gerçekten verdiklerini, Rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesi ile, kalpleri ürpererek verenler,
60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
Işte bunlar; yaptıkları işin en iyisini yaparak birbirleriyle yarışanlardır! Ve onlar, önde gidenlerdir/öncülerdir!
61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Biz hiçkimseye kapasitesi/gücü dışında bir şey teklif etmeyiz! Ve katımızda, (herkesin) gerçeğini söyleyen/açıklayan bir kitap vardır ve onlara zulmedilmez.
62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ
Ama inkârcıların kalpleri bundan bir sıkıntı içindedir. Üstelik onların bunun dışında bazı işleri daha vardır; onlar, o işler için çalışanlardır!..
63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ
Sonunda azgınlaşmış servet sahiplerini, azap ile yakaladığımız zaman, hemen feryat etmeye başlarlar!
64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ
“bugün feryat etmeyin! Çünkü artık Bizden size yardım olunmaz!
65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ
Ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınızın üzerinde geri dönüyordunuz.
66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ
O’na karşı büyüklük taslayanlar olarak, geceleyin toplanıp saçmalıyordunuz!”
67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ
Onlar sözünü/ayetlerini iyice düşünmediler mi? Yoksa kendilerine evvelki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ
Yoksa henüz elçilerini tanımadılar da, bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Yoksa, onda bir mecnunluk olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine gerçeği getirdi. Oysa onların birçoğu, gerçek olandan hoşlanmıyorlar.
70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ
Eğer hak, onların basit arzularına/hevalarına tabi olsaydı, elbette ki; gökler, yeryüzü ve bunların içinde bulunanlar kesinlikle bozulup giderdi. Aksine Biz onlara öğütlerini getirdik. Fakat onlar, kendi öğütlerinden yüz çevirmekteler.
71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
Yoksa sen, onlardan bir vergi/bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ücreti/vergisi daha iyidir/daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir/en hayırlısıdır.
72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Doğrusu sen, onları dosdoğru bir yola davet ediyorsun.
73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ
Şüphesiz ki, ahirete inanmayan kimseler, doğru yoldan sapmaktadırlar.
74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Eğer biz onlara merhamet edip de (bu dünyada) stres ve sıkıntılarını onlardan kaldırsaydık, azgınlıklarında bocalayıp durmaya devam ederlerdi!
75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ
Ant olsun, Biz onları azap ile yakaladık. Yine de Rablerine boyun eğmek istemediler! Yalvarmıyorlar da...
76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟
Nihayet, üzerlerine şiddetli bir azap geldiği zaman, birden onun içinde şaşkın ve umutsuz kalırlar!
77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ
Halbuki o, sizin için; kulağı, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz?
78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Sizi yeryüzünde yaratıp yayan O’dur. Toplanıp O’nun huzuruna götürülürsünüz.
79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
O’dur hayat veren ve öldüren! Gece ile gündüzün değişmesi de, O’na aittir/O’nun tabiat kanunudur. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ
Aksine, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler!
81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
Dediler ki: “Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı?! Sahi, biz mi mutlaka yeniden diriltileceğiz?
82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Ant olsun; bize de bizden önceki atalarımıza da aynı tehditte bulunulmuştu. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!”
83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
De ki: “Yeryüzü ve içinde bulunanlar kime aittir? Eğer biliyorsanız!”
84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
“Allah’a aittir” diyecekler. De ki: “O halde, düşünüp ders almıyor musunuz?”
85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
Yine de ki: “O yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ
“Allah’tır!” diyecekler. O halde, de ki: “Peki korunup sakınmayacak mısınız?”
87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Şunu da sor: “Herşeyin mülk ve idaresi elinde olan, koruyup kollayan ve kendisi korunmaya muhtaç olmayan kimdir? Eğer biliyorsanız!..”
88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ
“Allah’tır!” diyecekler. De ki: “O halde, nasıl aldatılıyorsunuz?”
89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Doğrusu, biz onlara gerçeği getirdik. Onlar ise, şüphesiz yalancıdırlar.
90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
Allah asla bir çocuk edinmez/edinmemiştir! O’nunla beraber hiçbir İlâh yoktur! Eğer öyle olsaydı; her ilâh, kendi yarattığını alıp götürür, birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı!.. Allah onların nitelendirmelerinden uzaktır.
91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟
Görünmeyeni de, görüneni de bilir. O, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ
De ki: “Ey Rabbim! Eğer onların tehdit edildikleri şeyi bana göstereceksen,
93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Beni, o zalim topluluk içinde bırakma Ey Rabbim!”
94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ
Şüphesiz, onları tehdit ettiğimiz şeyi sana göstermeye, elbette güç yetirenleriz.
95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ
Sen kötülüğü, en iyi şekilde gider/sav/defet! Biz, onların yakıştırdıkları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ
Ve de ki: “Ey Rabbim! Sana sığınırım, şeytanların kışkırtmalarından!
97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ
Rabbim! sana sığınırım, bana uğramalarından” (zihnime kötü fikir vermelerinden).
98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ
Nihayet, onlardan birisine ölüm geldiği zaman: “Rabbim! Beni geriye döndür” der.
99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
“umulur ki; orada, terkettiğim (dünyada) faydalı işleri yapayım!” Hayır hayır! O sadece, onun söylediği boş bir laftır. Onların önünde diriltilecekleri güne kadar engel vardır (geri dönüş yasaktır).
100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ
Sur’a üflendiği zaman, artık o gün aralarında soysop yakınlığı yoktur ve birbirlerine de soramazlar.
101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Kimlerin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulmuş olanlardır.
102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ
Ateş yüzlerini yalayıp geçer; onlar orada dişleri açıkta (yanmış yüzle) sırıtanlardır!
103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ
(ve Allah onlara): “Ayetlerim size okunuyordu da, siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” (diyecek).
104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ
Dediler ki: “Rabbimiz! Azgınlığımız/aşırı isteklerimiz bize galip geldi ve biz sapkınlıkta olan bir topluluk olduk.
105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ
Rabbimiz! bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (yaptığımız kötülüklere) dönersek, artık gerçekten biz zalimlermişiz.”
106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ
Allah buyurur: “Orada sinin! Bana karşı bir şey söylemeyin!
107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ
Gerçek kullarımdan: ‘Rabbimiz! İnandık, artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en iyisisin’ diyen bir topluluk vardı.
108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ
Ama siz, onları (müminleri) alaya almıştınız, öyle ki, bu yaptığınız sonunda size Beni anmayı unutturdu! Siz onlara (müminlere) gülüyordunuz!
109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ
Işte ben, elbette bugün, onları, sabretmelerine karşılık mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar, muratlarına erenlerdir/kazananlardır!”
110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
(Allah) “yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” dedi.
111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ
Dediler ki: “Bir gün, yahut bir günün bir kısmı kadar kaldık. Sayanlara sor!”
112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ
(Allah): “siz, pek az bir zaman kaldınız; şayet bilmiş olsaydınız” buyurur.
113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
“yoksa, sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız? Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”
114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
Öyleyse, artık (bilin ki); O, gerçek mülk/imparatorluk sahibi olan Allah pek yücedir. O’ndan başka İlâh yoktur. Kerim/şanlı Arş’ın Rabbidir.
115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ
Kim Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarırsa, kendisi hakkında hiçbir delili bulunmadığı halde onun hesabı, Rabbinin yanındadır ancak. Dikkat edin; gerçeklerin üzerini örten/gizleyen(kâfir)ler kurtuluşa eremezler.
116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Öyleyse, de ki: “Rabbim! (Beni) bağışla ve (bana) merhamet et. Çünkü Sen, merhamet edenlerin en iyisisin!”
117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 117

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

118

Sureler

Mealler
Hac Suresi
Önceki
Nûr Suresi
Sonraki