|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
اَلَّذ۪ينَ كَـفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ اَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ Kendileri küfredip, (başkalarını da) Allah’ın yolundan alıkoyanların yaptıklarını Allah kesinlikle sonuçsuz bırakacaktır. |
1 |
|
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاٰمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۙ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَاَصْلَحَ بَالَهُمْ Buna mukabil, iman edip, imanları istikametinde sağlam, doğru, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanların –Rabbilerinden gerçeğin ta kendisi olarak Muhammed’e indirilene iman edenlerin ise, (her iki dünyada mutluluklarına mani olabilecek) günahlarını örtüp, kalblerini pekiştirecek ve durumlarını düzeltecektir. |
2 |
|
ذٰلِكَ بِاَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَاَنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ اَمْثَالَهُمْ Bu şundandır ki, küfredenler bâtıla uydular, iman edenler ise Rabbilerinden gelen hakka tâbi oldular. İşte Allah, insanlara durumlarını böylece açıklıyor. |
3 |
|
فَاِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَۙ فَاِمَّا مَناًّ بَعْدُ وَاِمَّا فِدَٓاءً حَتّٰى تَضَعَ الْحَرْبُ اَوْزَارَهَاۚۛ ذٰلِكَۜۛ وَلَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْۙ وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَ۬ا بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَلَنْ يُضِلَّ اَعْمَالَهُمْ O halde (ey iman edenler), küfredenlerle savaşta karşı karşıya geldiğiniz zaman yapılması gereken, (sizi yenmelerine fırsat vermeksizin) boyunlarını vurmaktır. Onları yeterince etkisiz hale getirince, bu defa boyunlarına esaret bağı vurun. Ardından o esirleri, (savaş esirleri konusunda karşı tarafla da yapılacak müzakereleri nazara alarak,) ister karşılığında bir talepte bulunmadan salarsınız, isterseniz fidye karşılığı salarsınız ve böylece silahlar bırakılıp, savaş hali sona ermiş olur. Size emredilen budur. Eğer Allah dilemiş olsaydı, onların hak ettikleri cezayı bizzat Kendisi verirdi, fakat O, kiminizi kiminizle denemek için (size savaşı emretmektedir). Allah yolunda öldürülenlerin yaptıklarını Allah asla boşa çıkarmaz. |
4 |
|
سَيَهْد۪يهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْۚ Onları (her iki dünyada) emellerine ulaştırır, durumlarını düzeltir (amellerini kabul buyurur ve günahlarını affeder). |
5 |
|
وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ Onları kendilerine tanıttığı ve kendisiyle ünsiyet kurduracağı Cennet’e koyar. |
6 |
|
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ Ey iman edenler! Eğer Allah(’ın dinine) destek olursanız Allah da size yardım eder ve (O’nun dini uğrunda bastığınız her yerde) ayaklarınızı sağlam tutar, kaydırmaz. |
7 |
|
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَتَعْساً لَهُمْ وَاَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ Küfredenlere gelince, onların hakkı ancak yıkımdır ve Allah, onların yaptıklarını sonuçsuz bırakır. |
8 |
|
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَرِهُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاَحْبَطَ اَعْمَالَهُمْ Böyle yapar, çünkü onlar Allah’ın indirdiği (Kur’ân’ı) beğenmediler; bu sebeple Allah, onların bütün yaptıklarını boşa çıkaracaktır. |
9 |
|
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ دَمَّرَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۘ وَلِلْكَافِر۪ينَ اَمْثَالُهَا Peki onlar, hiç yeryüzünde dolaşmazlar mı ki, kendilerinden önce gelen (benzeri kâfirlerin) âkıbeti nasıl oldu bakıp ibret alsınlar? Allah onları yerle bir etti; bu kâfirleri bekleyen de aynı âkıbettir. |
10 |
|
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ مَوْلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاَنَّ الْكَافِر۪ينَ لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟ Böyledir, çünkü Allah iman edenlerin Mevlâsı (sahibi ve koruyucusu)dur; kâfirlerin ise (Allah karşısında onlara yardım edebilecek herhangi bir) mevlâsı yoktur. |
11 |
|
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ Allah, iman edip imanları istikametinde sağlam, yerinde, doğru ve ıslaha yönelik işler yapanları (ağaçlarının arasından ve köşklerinin) altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Küfredenlere gelince, onlar sadece dünya hayatının zevklerini düşünür ve (tükettikleri nimetleri veren kimdir, niçin vermiştir, bunların gerektirdiği bir görev var mıdır diye hiç düşünmeden sadece yemesine bakan) hayvanlar gibi yiyip içerler. Ateş’tir onlara yaraşan nihaî barınak. |
12 |
|
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ اَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّت۪ٓي اَخْرَجَتْكَۚ اَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ Nice memleketler vardı ki, (ey Rasûlüm,) seni çıkmaya mecbur bıraktıkları memleketten (Mekke) daha güçlü idiler. Biz o memleketleri helâk ettik ve (Bize karşı) onların hiçbir yardımcısı olmadı. |
13 |
|
اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ O halde düşünün: Rabbisinden gelen apaçık bir delile dayanan kimse, yaptığı kötü işler kendisine süslenip güzel gösterilen ve ancak heva ve heveslerinin peşinden giden kimseler gibi olur mu? |
14 |
|
مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ ف۪يهَٓا اَنْهَارٌ مِنْ مَٓاءٍ غَيْرِ اٰسِنٍۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّىۜ وَلَهُمْ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَٓاءً حَم۪يماً فَقَطَّعَ اَمْعَٓاءَهُمْ İçleri Allah’a karşı saygıyla dopdolu olan ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakınanlara va’dedilen Cennet şöyledir: Onun içinde (tadı, kokusu ve rengi itibariyle) hiç bozulmayan su ırmakları, tadı hiç değişmeyen süt ırmakları, içenler için lezzet kaynağı şarap ırmakları ve saf, katışıksız bal ırmakları vardır. Onlar için orada ayrıca her türlü meyveler bulunur ve Rabbilerinin (daha başka sürpriz mükâfatlarla yüklü) bağışlamasına ererler. (Bu nimetlere erişen müttakîler,) hiç Ateş’te sonsuzca kalacak ve kendilerine kaynar bir sudan içirilip, bağırsakları lime lime parçalanacak kimseler gibi midir? |
15 |
|
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِــعُ اِلَيْكَۚ حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفاً۠ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ O (Medine halkının) içinde seni dinleyen bazıları var ki, yanından ayrıldıktan sonra, (mü’minler içinde) kendilerine (dinî gerçeklerin) bilgisi verilmiş olanlara (alaylı alaylı) “Ne söyledi şimdi bu?” diye soruyorlar. Onlar, kalblerini Allah’ın mühürlediği ve heva ve heveslerine tâbi olan kimselerdir. |
16 |
|
وَالَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَاٰتٰيهُمْ تَقْوٰيهُمْ Allah’ın yoluna tâbi olanların ise Allah bu yolda yakînlerini arttırır, kalblerini pekiştirir ve onlara takvayı (Allah’a karşı saygılı olmayı ve bu saygıyla günahlardan korunmayı) nasip buyurur. |
17 |
|
فَهَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةًۚ فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَاۚ فَاَنّٰى لَهُمْ اِذَا جَٓاءَتْهُمْ ذِكْرٰيهُمْ Yoksa (Allah’ın kalblerini mühürlediği) o kimseler, Kıyamet’in ansızın başlarına kopmasını mı bekliyorlar? Fakat gerçek şu ki, onun alâmetleri geldi bile. Ama Kıyamet gelip çattığında, kendilerine yapılan ikazı hatırlayıp eyvah demeleri ne işe yarar ki! |
18 |
|
فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوٰيكُمْ۟ Öyleyse şu gerçeği hiç unutma: Allah’tan başka ilâh yoktur. Bir de, hem kendi günahın hem de mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için Allah’tan bağışlanma dile. Allah, (dinî, ferdîiçtimaî ve iç–dış itibariyle) hangi halde olduğunuzu da, varıp hangi halde karar kılacağınızı da bilmektedir. |
19 |
|
وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌۚ فَاِذَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ ف۪يهَا الْقِتَالُۙ رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۜ فَاَوْلٰى لَهُمْۚ İman edenler, (İslâmî gerçekleri ve Allah’ın yeni hükümlerini ihtiva eden yeni bir sûrenin inmesini dört gözle bekler ve) “Keşke yeni bir sûre daha indirilse!” derler. Ama manâsı açık, hükmü kesin bir sûre indirilip de içinde savaş emri zikredilince, kalblerinde hastalık bulunanların ölüm sekeratına girmiş birinin bakışıyla sana baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin! |
20 |
|
طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَعْرُوفٌ۠ فَاِذَا عَزَمَ الْاَمْرُ۠ فَلَوْ صَدَقُوا اللّٰهَ لَكَانَ خَيْراً لَهُمْۚ (Gerçekten mü’min olanlara düşen,) itaat ve (herhangi bir İlâhî buyruk karşısında) verilmesi gereken uygun cevabı vermektir. Bu bakımdan, (iman iddiasında bulunan her kim olursa olsun,) Allah’a verdikleri sözü yerine getirme zamanında Allah’a verdikleri söze bağlı kalsalar, elbette haklarında hayırlı olan budur. |
21 |
|
فَهَلْ عَسَيْتُمْ اِنْ تَوَلَّيْتُمْ اَنْ تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ وَتُقَطِّعُٓوا اَرْحَامَكُمْ Fakat (ey münafıklar,) demek ki siz sözünüzden dönüp Allah’ın emirlerinden yüz çevirecek, ülkede bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını keseceksiniz öyle mi? |
22 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فَاَصَمَّهُمْ وَاَعْمٰٓى اَبْصَارَهُمْ Böyleleri Allah’ın, rahmetinden bütün bütün kovup kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir. |
23 |
|
اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ اَمْ عَلٰى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا Aksi halde, Kur’ân’ı inceleyip üzerinde derin derin düşünmeli değiller mi? Yoksa kalbler üzerinde, (o kalblere has, kulakları sağır, gözleri kör eden ve anlamaya mani) üst üste kilitler mi var? |
24 |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ ارْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْۜ وَاَمْلٰى لَهُمْ Kendilerine doğru yol apaçık belli olduktan sonra gerisin geri Din’den çıkanları şeytan iğfal etmiştir. Onları uzun emellere, dünyevî beklentilere düşürmüştür. |
25 |
|
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِسْرَارَهُمْ Şundan ki onlar, Allah’ın kısım kısım indirmekte olduğu (Kur’ân’dan) hoşlanmayanlara, “Bazı hususlarda size uyar, sizinle birlikte hareket ederiz.” diye söz vermişlerdir. Allah, onların her türlü gizliliklerini bilmektedir. |
26 |
|
فَكَيْفَ اِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْ Ya melekler, yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını alırken ye yapacaklar? |
27 |
|
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَٓا اَسْخَطَ اللّٰهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَاَحْبَطَ اَعْمَالَهُمْ۟ Canları böyle çıkacak, çünkü onlar Allah’ın gazabını çeken (bâtıl yollara) tâbi oldular, O’nun rızasını (kazanmaya vesile olacak itikat ve davranışları) ise beğenmediler. Allah da (daha önce yapmış oldukları bütün güzel) işlerini boşa çıkardı. |
28 |
|
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَنْ لَنْ يُخْرِجَ اللّٰهُ اَضْغَانَهُمْ Yoksa o kalblerinde hastalık bulunanlar, (dinine ve mü’minlere karşı) içlerinde besledikleri buğzu Allah’ın açığa çıkarmayacağını mı sanıyorlardı? |
29 |
|
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَاَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اَعْمَالَكُمْ Eğer dilemiş olsaydık, onları tek tek sana gösterirdik de, sen de onları simalarından tanırdın. Bununla birlikte onları konuşma tarzlarından, sözlerindeki eğip bükmelerden mutlaka tanırsın. Allah, (onları işlemekteki sebep ve niyetleriniz dahil) bütün işlerinizi bilmektedir. |
30 |
|
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتّٰى نَعْلَمَ الْمُجَاهِد۪ينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِر۪ينَۙ وَنَبْلُوَ۬ا اَخْبَارَكُمْ İçinizde gerçekten cihad edenleri ve (Allah yolunda) sabır ve sebat gösterenleri ortaya çıkaralım, ayrıca söz ve davranışlarınızı (niyet ve salih olup olmamaları açısından) değerlendirelim diye sizi mutlaka imtihana çekeceğiz. |
31 |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَشَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدٰىۙ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۜ وَسَيُحْبِطُ اَعْمَالَهُمْ Kendileri küfrettikleri gibi, başkalarını da Allah’ın yolundan alıkoyanlar ve doğru yol kendilerine apaçık belli olduktan sonra Rasûl’e muhalefet edenler, Allah’a (O’nun dinine ve Rasûlü’ne) asla zarar veremeyeceklerdir. Allah, onların bütün yaptıklarını boşa çıkaracaktır. |
32 |
|
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ Ey iman edenler! (Bütün emir ve yasaklarında) Allah’a itaat edin, (Allah’ın hükümlerini icrada ve kendine ait emir ve yasaklarında) Rasûl’e itaat edin ve amellerinizi geçersiz hale getirmeyin. |
33 |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْ Kendileri küfre battıkları gibi başkalarını da Allah’ın yolundan alıkoyan ve nihayet kâfir olarak ölenleri Allah kesinlikle bağışlamayacaktır. |
34 |
|
فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُٓوا اِلَى السَّلْمِۗ وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَۗ وَاللّٰهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ اَعْمَالَكُمْ Bu sebeple, (o kâfirlerle savaş halinde iken) gevşeklik göstermeyin, üstün durumda olduğunuz halde (size zillet getirecek bir) barış çağrısında bulunmayın. (Bilin ki,) Allah sizinle beraberdir ve yaptıklarınızı karşılıksız bırakmaz, onların karşılığında asla eksik ödemede de bulunmaz. |
35 |
|
اِنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ اُجُورَكُمْ وَلَا يَسْـَٔلْكُمْ اَمْوَالَكُمْ Dünya hayatı, ancak bir oyun, oyalanma ve eğlenmeden ibarettir. Buna karşılık, eğer iman eder, Allah’a karşı derin bir saygı besler ve O’na itaatsizlikten sakınırsanız, O size yaptıklarınızın karşılığını tam olarak verir; (O’nun yolunda infaka çağırırken de) hiçbir zaman mallarınızın tamamını istiyor değildir. |
36 |
|
اِنْ يَسْـَٔلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ اَضْغَانَكُمْ Eğer tamamını isteyecek ve ödemeniz için sizi sıkıştıracak olsa, bu takdirde cimrilik edersiniz ve Allah, (bastırılmış olan) bütün kötü duygularınızı açığa çıkarıverir. |
37 |
|
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْۙ ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ Şu anda siz malınızdan Allah yolunda infakta bulunmaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden bazıları cimrilik etmektedir. Kim cimrilik ederse, ancak nefsini hayırdan mahrum bırakmak için cimrilik etmiş olur. Allah, mutlak ve sınırsız servet sahibi olup, katiyen hiçbir şeye muhtaç değildir; siz ise fakirsiniz (ve mutlak manâda O’na muhtaçsınız). Eğer (imandan ve O’nun emirlerinden) yüz çevirirseniz, O sizin yerinize başka bir topluluk getirir ve onlar sizin gibi olmazlar. |
38 |