|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ Ey kaftanına bürünmüş. |
1 |
|
قُمْ فَاَنْذِرْۙ Kalk artık korkut. |
2 |
|
وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ (3-4) Ve Rabbini büyüklük ile an. Ve elbiseni imdi temizle. |
3 |
|
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ (3-4) Ve Rabbini büyüklük ile an. Ve elbiseni imdi temizle. |
4 |
|
وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْۙ (5-6) Azaba sebep olacak günahtan artık uzak ol! Çok görerek minnette bulunma. |
5 |
|
وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُۙ (5-6) Azaba sebep olacak günahtan artık uzak ol! Çok görerek minnette bulunma. |
6 |
|
وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْۜ (7-8) Ve Rabbin için artık sabret. Çünkü, Sûr'a üfürülünce. |
7 |
|
فَاِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِۙ (7-8) Ve Rabbin için artık sabret. Çünkü, Sûr'a üfürülünce. |
8 |
|
فَذٰلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَس۪يرٌۙ (9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim. |
9 |
|
عَلَى الْـكَافِر۪ينَ غَيْرُ يَس۪يرٍ (9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim. |
10 |
|
ذَرْن۪ي وَمَنْ خَلَقْتُ وَح۪يداًۙ (9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim. |
11 |
|
وَجَعَلْتُ لَهُ مَالاً مَمْدُوداًۙ (9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim. |
12 |
|
وَبَن۪ينَ شُهُوداًۙ (13-15) Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor. |
13 |
|
وَمَهَّدْتُ لَهُ تَمْه۪يداًۙ (13-15) Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor. |
14 |
|
ثُمَّ يَطْمَعُ اَنْ اَز۪يدَۗ (13-15) Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor. |
15 |
|
كَلَّاۜ اِنَّهُ كَانَ لِاٰيَاتِنَا عَن۪يداًۜ (16-17) Hayır. Şüphe yok ki o Bizim âyetlerimiz için bir muannid oldu. Onu yüklenmesi pek meşakkatli bir şey ile mükellef kılacağım. |
16 |
|
سَاُرْهِقُهُ صَعُوداًۜ (16-17) Hayır. Şüphe yok ki o Bizim âyetlerimiz için bir muannid oldu. Onu yüklenmesi pek meşakkatli bir şey ile mükellef kılacağım. |
17 |
|
اِنَّهُ فَـكَّرَ وَقَدَّرَۙ (18-19) Şüphe yok ki o, düşündü ve ölçtü biçti. Artık kahrolası, nasıl ölçtü biçti. |
18 |
|
فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ (18-19) Şüphe yok ki o, düşündü ve ölçtü biçti. Artık kahrolası, nasıl ölçtü biçti. |
19 |
|
ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ (20-21) Sonra kahrolası, nasıl ölçtü biçti. Sonra bakıverdi. |
20 |
|
ثُمَّ نَظَرَۙ (20-21) Sonra kahrolası, nasıl ölçtü biçti. Sonra bakıverdi. |
21 |
|
ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ (22-23) Sonra kaşını çattı, suratını astı. Sonra gerisine döndü ve böbürlendi. |
22 |
|
ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ (22-23) Sonra kaşını çattı, suratını astı. Sonra gerisine döndü ve böbürlendi. |
23 |
|
فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ (24-25) Artık dedi ki: «Bu, naklolunagelen, bir sihirden başka değildir. Bu başka değil, ancak insan lâkırdısıdır.» |
24 |
|
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ (24-25) Artık dedi ki: «Bu, naklolunagelen, bir sihirden başka değildir. Bu başka değil, ancak insan lâkırdısıdır.» |
25 |
|
سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ (26-27) Onu cehenneme yaslayacağım. Sana ne bildirdi; cehennem nedir? |
26 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ (26-27) Onu cehenneme yaslayacağım. Sana ne bildirdi; cehennem nedir? |
27 |
|
لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ Ne bırakır ve ne de terkeder, |
28 |
|
لَـوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ İnsan için çok yakıcıdır. |
29 |
|
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ Onun üzerinde ondokuz (bekçi) vardır. |
30 |
|
وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَـفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَاناً وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْـكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟ Ve Biz cehennemin muhafızlarını meleklerden başka kılmadık ve onların adetlerini kâfir olanlar için ancak bir fitne kılmış olduk. Tâ ki kendilerine kitap verilmiş olanlar, yakîn getirsinler. Ve imân etmiş olanlara da imân arttırsın ve kitap verilmiş olanlar ile mü'min bulunanlar, şüpheye düşmesinler. Ve kalblerinde bir maraz bulunanlar ile kâfirler de desin ki: «Allah bununla bir mesel olarak ne murad etmiş?» İşte Allah, dilediği kimseyi böyle dalâlete düşürür ve dilediği kimseye de hidâyet nâsib buyurur ve Rabbin ordularını ancak kendisi bilir ve o, insan için ancak bir öğüttür. |
31 |
|
كَلَّا وَالْقَمَرِۙ (32-33) Hayır. Kasem olsun kamere. Ve döndüğü an o geceye. |
32 |
|
وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ (32-33) Hayır. Kasem olsun kamere. Ve döndüğü an o geceye. |
33 |
|
وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَۙ (34-35) Ve açtığı vakit o sabaha. Şüphe yok ki, o (cehennem) elbette büyüklerin biridir. |
34 |
|
اِنَّهَا لَاِحْدَى الْـكُبَرِۙ (34-35) Ve açtığı vakit o sabaha. Şüphe yok ki, o (cehennem) elbette büyüklerin biridir. |
35 |
|
نَذ۪يراً لِلْبَشَرِۙ (36-38) İnsan için bir korkutucu olarak. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için. Her nefs, kazanmış olduğu şeye bağlıdır. |
36 |
|
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ (36-38) İnsan için bir korkutucu olarak. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için. Her nefs, kazanmış olduğu şeye bağlıdır. |
37 |
|
كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ (36-38) İnsan için bir korkutucu olarak. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için. Her nefs, kazanmış olduğu şeye bağlıdır. |
38 |
|
اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ (39-40) Ashâb-ı Yemîn ise müstesna. Onlar cennetlerdedirler, soruşurlar. |
39 |
|
ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ (39-40) Ashâb-ı Yemîn ise müstesna. Onlar cennetlerdedirler, soruşurlar. |
40 |
|
عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ (41-42) Günahkârlardan. «Sizi cehennemde bulunmaya ne şey sevketti?» |
41 |
|
مَا سَلَـكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ (41-42) Günahkârlardan. «Sizi cehennemde bulunmaya ne şey sevketti?» |
42 |
|
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ (43-44) Dediler ki: «Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.» |
43 |
|
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ (43-44) Dediler ki: «Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.» |
44 |
|
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ «Ve biz bâtıla dalanlar ile beraber dalan kimseler olmuştuk.» |
45 |
|
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ (46-47) «Ve biz ceza gününü tekzîp eder olmuştuk.. Bize ölüm gelinceye değin.» |
46 |
|
حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ (46-47) «Ve biz ceza gününü tekzîp eder olmuştuk.. Bize ölüm gelinceye değin.» |
47 |
|
فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِع۪ينَۜ (48-49) Artık onlara şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir. Onlar için ne var ki öğütten yüz çeviriyorlar? |
48 |
|
فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِض۪ينَۙ (48-49) Artık onlara şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir. Onlar için ne var ki öğütten yüz çeviriyorlar? |
49 |
|
كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ (50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun. |
50 |
|
فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ (50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun. |
51 |
|
بَلْ يُر۪يدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُؤْتٰى صُحُفاً مُنَشَّرَةًۙ (50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun. |
52 |
|
كَلَّاۜ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْاٰخِرَةَۜ Hayır. Doğrusu (onlar) ahiretten korkmazlar. |
53 |
|
كَلَّٓا اِنَّهُ تَذْكِرَةٌۚ (54-55) Yok yok. Şüphesiz ki, o, bir öğüttür. Artık kim dilerse onu okuyarak öğüt alır. |
54 |
|
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۜ (54-55) Yok yok. Şüphesiz ki, o, bir öğüttür. Artık kim dilerse onu okuyarak öğüt alır. |
55 |
|
وَمَا يَذْكُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ هُوَ اَهْلُ التَّقْوٰى وَاَهْلُ الْمَغْفِرَةِ Maamafih düşünüp tefekkür edemezler, meğer ki Allah dilesin, kendisinden korkulacak olan ve mağfiret buyurmaya ehl olan da ancak O (Hâlık-i Kerîm)dir. |
56 |