|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
كٓـهٰيٰعٓصٓۜ Kaf - He - Ya - Ayn - Sad |
1 |
|
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ (Bu kıssa) Rabbinin kulu Zekeriya yı rahmetiyle anmasıdır. |
2 |
|
اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِياًّ Rabbine saygılı bir davranışla, gizlice seslenmişti. |
3 |
|
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّ۪ي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْباً وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِياًّ "Ey Rabbim! Yaşlılıktan kemiklerim gevşedi, saçlarıma tamamen ak düştü. Rabbim! Beni davetinle uyarmandan dolayı, sana karşı asla isyankar (şaki) olmadım." |
4 |
|
وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ "Benim arkamdan beni koruyacak, bana sahip çıkacak birinin olmamasından korkuyorum. Karım da kısır. Katından beni sahiplenecek, koruyacak birisini bağışla." |
5 |
|
يَرِثُن۪ي وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوبَۗ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِياًّ "Bağışlayacağın kişi bana ve Yakup ailesine varis olabilecek ve senin razı olacağın birisi olsun" dedi. |
6 |
|
يَا زَكَرِيَّٓا اِنَّـا نُـبَشِّرُكَ بِغُـلَامٍۨ اسْـمُهُ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِياًّ Rabbi "Ya Zekeriya! İsmi Yahya olan bir oğlan çocuğunu sana müjdeliyorum. Daha önce o ismi hiçbir kimseye vermedik" dedi. |
7 |
|
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ Zekeriya "Rabbim! Karım kısırken ve bende yaşlanmış ve güçten düşmüşken, benim nasıl çocuğum olur" diye Rabbine seslendi. |
8 |
|
قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـٔاً Rabbi "Öyledir. O nu yapmak benim için kolaydır. Sen henüz hiçbir şey değilken, Rabbin senide yarattı" dedi. |
9 |
|
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِياًّ Zekeriya "Rabbim! Öyle ise bana bir işaret (alamet) ver" dedi. Rabbi de ona "Senin işaretin, insanlarla tamı tamına üç gece konuşamamandır" dedi. |
10 |
|
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِياًّ Mescitten kavminin karşısına çıktığında, onlara işaretle "Sabah akşam Rabbinizi bütün eksiklerden tenzih edin" diye işaretle seslendi. |
11 |
|
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ "Ey Yahya! Kitaba sımsıkı, kuvvetle sarıl" (dedik) ve ona daha küçük yaşta karar verme yeteneği verdik. |
12 |
|
وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ Yahya'ya katımızdan (insanları) sevme ve temizleme duygusu verdik. O, gerçekten samimi olarak Rabbin den sakınan birisiydi. |
13 |
|
وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ Ana babasına karşı hep iyilikler yaptı, asla onlara zorbaca davranmadı ve isyan etmedi. |
14 |
|
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟ Doğduğu günde, öldüğü günde Yahya'ya selam olsun. Yeniden diriltildiği günde ona selam olacak. |
15 |
|
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ Kitapta Meryem'i de an. Bir vakit, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere kendini atmıştı. |
16 |
|
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ İnsanlardan uzaklaşıp kendini gizlemişti. Bizde Meryem'e vahiy meleğini (Cebrail'i), insan şeklinde görünür bir halde göndermiştik. |
17 |
|
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ Meryem vahiy meleğine "Senden (bana kötülük yapmandan) Rahmana sığınıyorum. Eğer Allah dan korunan birisi isen (bana dokunma)" dedi. |
18 |
|
قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ Vahiy meleği "Sana tertemiz bir oğlan çocuğu vermek için gelen Rabbinin elçisiyim" dedi. |
19 |
|
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ Meryem "Bana hiçbir insan eli değmemişken ve ben kötü bir şey yapmamışken, nasıl bir oğlan çocuğum olabilir?" dedi. |
20 |
|
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ Melek Meryem'e "İşte böyledir. Rabbin, bunu yapmak benim için kolaydır dedi. O çocuğu insanlar için Rabbinin büyüklüğüne bir işaret ve rahmet yapacağız ve Rabbin bunun böyle olmasına hükmünü vermiştir" dedi. |
21 |
|
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ Meryem çocuğa hamile kaldı ve uzak bir mekana çekildi. |
22 |
|
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ Doğum sancısı Meryem'i bir hurma ağacının yanına getirdi. "Yazıklar olsun bana, keşke bu duruma düşmeden önce ölseydim. Öldükten bir müddet sonra unutulur giderdim" dedi. |
23 |
|
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ Hurma ağacının altından bir ses "Üzülme, Rabbin senin altında akıp giden bir su meydana getirdi" |
24 |
|
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ "Hurma ağacının bir dalını kendine doğru silkele ki, sana taze hurma dökülsün" diye seslendi. |
25 |
|
فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ "Ye, iç ve gözün aydın olsun. Şimdi bir insan görürsen, ona "Rahman için konuşmama kararı aldım ve hiçbir insanla konuşmayacağım" de. |
26 |
|
فَاَتَتْ بِه۪ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۜ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـٔاً فَرِياًّ Meryem çocuğu taşıyarak kavmine getirdi. Kavmi ona "Ey Meryem gerçekten çocuk peydahlamakla çok kötü bir iş yaptın" dediler. |
27 |
|
يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِياًّۚ "Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban asla kötü birisi değildi. Annen de kötü bir kadın değildi" dediler. |
28 |
|
فَاَشَارَتْ اِلَيْهِ۠ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِياًّ Meryem eliyle çocuğu işaret etti. Onlar da "Beşikte olan sabi bir çocukla nasıl konuşalım" dediler. |
29 |
|
قَالَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ Çocuk onlara "Ben Allah'ın kuluyum ve (Allah) bana kitabı verecek ve beni nebi yapacak." |
30 |
|
وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ "Her nerede olursam olayım beni, verdiği bereketiyle şereflendirdi. Yaşadığım sürece, bana namaz kılmayı ve zekat vermeyi tavsiye etti." |
31 |
|
وَبَراًّ بِوَالِدَت۪يۘ وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّاراً شَقِياًّ "Anneme iyilik yapmamı emretti, beni zorba ve isyankar birsi yapmadı." |
32 |
|
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ "Doğduğum gün, öldüğüm gün ve yeniden diriltileceğim gün bana selam olsun" dedi. |
33 |
|
ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ Meryem'in oğlu İsa hakkında şüphe duyanlar için, gerçek doğru olan sözler işte budur. |
34 |
|
مَا كَانَ لِلّٰهِ اَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍۙ سُبْحَانَهُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُۜ Allah'ın bir çocuk edinmesi asla olmamıştır ve O çocuk edinmekten münezzehtir (uzaktır). Allah bir şeyin olmasını istediğinde, sadece ona "Ol" der ve o da hemen oluverir. |
35 |
|
وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ "Şüphesiz ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Yalnızca O na kulluk edin, dosdoğru yol işte budur" dedi. |
36 |
|
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ Aralarında ki bir topluluk (Meryem oğlu İsa nın doğumuyla ilgili) ihtilafa düştüler. O büyük günün şahitliğini inkar edenlerin vay haline. |
37 |
|
اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ Onları dinle, bize geldikleri gün onlara bak. (Meryem oğlu İsa hakkında Allah'a iftira edip) Haksızlık yapanlar bu gün apaçık sapıklık içinde olacaklardır. |
38 |
|
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ اِذْ قُضِيَ الْاَمْرُۚ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Onların, habersiz ve iman etmedikleri bir zamanda, kıyamet emri verilmiş olduğunda, artık pişmanlığın fayda vermediği o gün ile onları uyar. |
39 |
|
اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟ Yeryüzü ve üzerinde bulunanların hepsinin sahibi biziz ve o gün her şeye biz sahipleniriz .ve o gün bize döndürülürler. |
40 |
|
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ Rabbinin ilahlığını her yerde doğrulayan bir peygamber olarak, kitapta İbrahim'i de an. |
41 |
|
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـٔاً Babasına "Ey babacığım! Seni duymayan, seni görmeyen ve sana hiçbir şeyde faydası olmayan şeylere niçin kulluk yapıyorsun?" |
42 |
|
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطاً سَوِياًّ "Ey Babacığım! Sana gelmemiş bir bilgi, şüphesiz bana geldi. Bana tabi ol ki, bende seni doğruluk seviyesi en yüksek bir yola ileteyim." |
43 |
|
يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِياًّ "Ey babacığım! Şeytana kulluk etme, zira şeytan Rahmana karşı isyan eden birisidir." |
44 |
|
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ "Ey Babacığım! Rahmandan sana bir azabın dokunmasından korkuyorum. O zaman şeytanın arkadaşı (velisi) olursun" demişti. |
45 |
|
قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِياًّ Babası "Ey İbrahim sen benim ilahlarımdan hoşlanmıyor musun? Eğer ilahlarımıza karşı bu tutumundan vazgeçmezsen, hiç şüphe yok ki seni taşa tutacağım. Şimdi acele olarak benden uzaklaş" dedi. |
46 |
|
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِياًّ İbrahim babasına "Sana selam olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Çünkü Rabbim bana her zaman lütuflarda bulunmuştur." |
47 |
|
وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ "Şimdi sizi ve Allah dan başka dua ettiklerinizi terk ediyorum. Rabbime dua ediyorum ki, O na dua etmekle, azgınlık yapıp bedbaht olanlardan olmayacağımı umuyorum" dedi. |
48 |
|
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ Putperest kavminden ve onların kulluk ettikleri sahte ilahları terk ettikten sonra, Bizde İbrahim'e, İshak'ı ve Yakup'u bağışladık. Onların hepsini peygamber yaptık. |
49 |
|
وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟ Onlara rahmetimizden bağışlarda bulunduk ve konuşmalarını en doğru şekilde yapanlardan sağladık. |
50 |
|
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصاً وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ Kitapta Musa'yı da an. Musa Rabbine çok içten kulluk eden bir elçi ve peygamberdi. |
51 |
|
وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِياًّ Biz Musa'ya dağın sağ tarafından seslenmiştik ve o nu konuşmak için yakınlaştırmıştık. |
52 |
|
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِياًّ Rahmetimizden Musa'ya destek olması için, kardeşi Harun'u peygamber yaptık. |
53 |
|
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ Kitapta İsmail'i de an. Peygamber ve elçi olarak, verdiği sözü yerine getiren birisiydi. |
54 |
|
وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ Ailesine namaz kılmayı ve zekatı vermeyi emrederdi. O, Rabbinin razı olduğu bir kuldu. |
55 |
|
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ Kitapta İdris'i de an. Şüphesiz o her fırsatta Rabbini doğrulayan bir peygamberdi. |
56 |
|
وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناً عَلِياًّ İdris'i çok yüce makamlara yükselttik. |
57 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓائ۪لَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ İşte onlar Allah'ın üzerlerine nimetler verdiği, Adem'in neslinden gelen en seçkin peygamberlerden, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, doğru yola ilettiğimiz ve kendilerini seçtiğimiz kimselerdi. Onlara Rahmanın ayetleri okunduğu zaman, göz yaşı dökerek hemen secdeye kapanırlardı. |
58 |
|
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ Onların arkasından gelenler, namazı boşladılar ve nefislerinin aşırı arzularına tabi oldular. Onlar daha sonra yanılgılarının sonucu ile karşılaşacaklar. |
59 |
|
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ Ancak onların içinden tövbe ederek, iman edip salih amel edenlerde olmuştur. İşte böyleleri cennete girecekler ve onlara hiçbir şeyle haksızlık yapılmayacak. |
60 |
|
جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِياًّ Rahmanı görmedikleri halde, O na kulluk edenlere vaat edilen Adn cennetleri, şüphesiz ki orası vaat edilmiş olanların gidecekleri tek yerdir. |
61 |
|
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً اِلَّا سَلَاماًۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِياًّ Onlar orada boş söz işitmezler, yalnızca selam sözü işitirler ve sabah akşam onlar için rızıklar vardır. |
62 |
|
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِياًّ Bu cennet, Rablerinden sakınan kullarımıza mirasçı kıldığımız cennetlerdir. |
63 |
|
وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِياًّۚ (Melekler) "Yeryüzüne yalnızca senin Rabbinin emri ile ineriz. Bizim önümüzdekiler (gördüklerimiz), arkamızdakiler (görmediklerimiz) ve ikisi arasındaki her şey O na aittir. Rabbin asla hiçbir şeyi unutacak değildir. |
64 |
|
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟ O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin de Rabbidir. O na yaptığın ibadetlerde sabırlı (devamlı) olarak kulluk et. Sen O na layık başka bir isim biliyor musun? |
65 |
|
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَياًّ İnsanlar "Biz öldüğümüz zaman yeniden mi canlı olarak çıkartılacağız?" derler. |
66 |
|
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً İnsanlar hiç düşünmüyorlar mı? Onlar daha önceden hiçbir şey değilken (ortada yokken), onları biz yaratmadık mı? |
67 |
|
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ Rabbine and olsun ki, onları ve aldatıcı güç olan şeytanı mutlaka toplayacağız ve cehennemin etrafında onları diz üstü çökmüş olarak bir araya getireceğiz. |
68 |
|
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِياًّۚ Sonra onların içinden Rahmana karşı en şiddetli inkarcılar hangileri ise, o gurubu mutlaka ortaya çıkartacağız. |
69 |
|
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِياًّ Sonra onlardan hangisinin daha önce cehenneme girmeye layık olduğunu elbette biz biliriz. |
70 |
|
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ (Ey insanlar) Sizden her kez o cehenneme mutlaka varacak. Bu Rabbinin kesin hükmüdür. |
71 |
|
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ Sonra Rablerinden sakınıp korunanları o cehennem ateşinden kurtaracağız ve kendi nefislerine zulmedip haksızlık yapanları, cehennem ateşinde diz üstü bırakacağız. |
72 |
|
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَاماً وَاَحْسَنُ نَدِياًّ Apaçık ayetlerimiz onlara okunduğunda, ayetlerimizi inkar edenler, iman etmiş olanlara "İki guruptan (inananlarla, inkar edenler) hangisinin dünyadaki konumu daha hayırlı ve görünüş olarak daha güzel" diye sorarlardı. |
73 |
|
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً Onlardan önce, daha güçlü ve daha üstün nice kasabaları helak etmiştik. |
74 |
|
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَداًّۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضْعَفُ جُنْداً Deki "Kim sapıklık içinde kalmışsa, Rahman onun sapıklık halini artırarak uzatır. Taki ona, ya azap gelip ölünceye veya kıyamet saati gelip bizzat görünceye kadar onun sapkınlığı uzar. Sonra onlar o gün, kimin daha kötü yerde kalacağını, güç ve kuvvet bakımından kimin daha zayıf olacağını öğrenecekler." |
75 |
|
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ Allah doğru yolda olanların, doğru yolda devam etmelerinin yollarını artırır. Rabbinin katında kalıcı olan salih (doğru ve güzel) ameller, karşılık olarak daha hayırlı ve bunların karşılığını mekan olarak vermekte (ücrette), ondan daha hayırlıdır. |
76 |
|
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُو۫تَيَنَّ مَالاً وَوَلَداًۜ "Elbette ki bana mal ve evlat verilecek" diyerek, ayetlerimizi inkar edeni gördün mü? |
77 |
|
اَطَّـلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۙ Yoksa o bilinmeyenleri (gaybı) öğrenmenin yollarını mı öğrendi, veya Rahman dan bir söz mü aldı? |
78 |
|
كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَداًّۙ Hayır, onun söylediklerini kayda alacağız ve onun azabını artırdıkça artıracağız. |
79 |
|
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً Söylediklerini ona (kayıtlı belge olarak) veririz ve bize (belgelerle birlikte) yalnız başına gelir. |
80 |
|
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزاًّۙ Onlar için güç ve şeref olsun diye, Allah dan başkalarını ilahlar edindiler. |
81 |
|
كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِداًّ۟ Hayır, o ilah edindikleri, kendilerini ilah edinenleri inkar edecekler ve onların aleyhine şahitlik edecekler. |
82 |
|
اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزاًّۙ Şeytanları, inkar edenlere gönderdiğimizi görmüyor musun? Şeytan onların yoldan çıkmalarını bütün gücüyle teşvik ediyor. |
83 |
|
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ O halde onlar için acele etme. Biz onları ve yaptıklarını tek tek sayıyoruz. |
84 |
|
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ Biz Allah dan sakınıp korunanları, Rahmanın konuğu olarak toplarız. |
85 |
|
وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْداًۢ Günahkarları da suya götürülen sürüler gibi cehenneme sürükleriz. |
86 |
|
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۢ Ancak o gün yalnızca Rahman dan ahit alanlar şefaate (yardıma) kavuşurlar. |
87 |
|
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداًۜ Onlar "Rahman bir çocuk edindi" dediler. |
88 |
|
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـٔاً اِداًّۙ Bunu söylemekle çok çirkin bir şey getirdiniz. |
89 |
|
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ Bu sözden dolayı neredeyse gökler paramparça olacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp gidecekti. |
90 |
|
اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَداًۚ Rahman bir çocuk edindi diye çağrı yapmalarından dolayı. |
91 |
|
وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداًۜ Rahmanın bir çocuk edinmesi, O na asla yakışmaz. |
92 |
|
اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْداًۜ Şüphe yok ki, göklerde ve yerde olanların hepsi, Rahmana yalnızca kul olarak gelecektir. |
93 |
|
لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَداًّۜ Rahman onların hepsini hesap etmiş ve tek tek saymıştır. |
94 |
|
وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْداً Ve hepsi kıyamet günü O nun huzuruna yalnız başına gelecektir. |
95 |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُداًّ İman edip doğru ve güzel davranışlarda bulunanları Rahman sevgi ile karşılayacaktır. |
96 |
|
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ Allah dan sakınanları müjdelemen, inkarda direnen bir topluluğu da uyarman için, Kur'an'ı senin dilinde kolaylaştırdık. |
97 |
|
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍۜ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ اَحَدٍ اَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزاً Onlardan önce nice toplulukları yok ettik. Şimdi onlardan birisini hissedebiliyor musun, veya onlardan fısıltı da olsa bir ses işitebiliyor musun? |
98 |