Sureler
Mealler
Önceki
Neml Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 TÂ! SÎN! MÎM!
2 Bunlar, gizlisi saklısı olmayan (ve her şeyi açıklayan)[*] Kitap’ın ayetleridir.
3 Sana Musa ile Firavun’un olaylarını, gerçeğine uygun olarak arka arkaya anlatacağız ki, inanan bir topluluk[*] için faydalı olsun.
4 Firavun o ülkede baskıcı bir yönetim kurmuş ve halkını farklı kişilerin taraftarları şeklinde bölmüştü. Onlardan bir bölüğünü güçsüzleştirmeye çalışıyor, oğullarını boğazlatıp kızlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncu bir kişilikti.
5 Biz de o topraklarda güçsüzleştirilenlere iyilikte bulunmak, onları önderler yapmak ve bunların yerine geçirmek istiyorduk,
6 Onlar için o topraklarda bir vatan oluşturacak ve Firavun’un, Haman’ın ve bunların ordularının korktuklarını başlarına getirecektik.
7 (Önce) Musa’nın anasının gönlüne şunu ilham ettik(vahyettik[*]): “Musa’yı emzir, ona karşı bir kötülük olacağından korkunca da nehre (Nil’e) bırak ama korkup üzülme; biz onu tekrar sana getireceğiz ve onu elçi yapacağız.”
8 (Anası onu nehire bırakınca) Firavun’un ailesi bulup aldılar ki, kendileri için düşman ve üzüntü kaynağı olsun. Çünkü Firavun, Haman ve her ikisinin ordusu suçlu durumdaydılar.
9 Firavun’un eşi dedi ki; “Bu benim için de senin için de bir göz bebeği olabilir. Onu öldürmeyin, belki işimize de yarar, belki de onu evlat ediniriz.” Hiçbiri işin farkında değildi.
10 Musa’nın anası, içinde bir umudu kalmamış olarak sabaha çıktı. Güvenini yitirmesin diye kalbini tutmasaydık neredeyse her şeyi açığa vuracaktı.
11 Anası, Musa’nın kız kardeşine “onu takip et” dedi. O da bir kenardan Musa’yı izledi ama onlar bunu da fark edemiyorlardı.
12 Önceden onun, sütanalarını emmesini engellediğimizden kız kardeşi dedi ki: “O çocuğun bakımını üstlenecek bir aileyi size göstereyim mi; onlar ona iyi bakarlar”
13 Böylece onu anasına geri getirdik ki, gözü aydın olsun ve üzülmesin . Bir de bilsin ki Allah’ın verdiği söz yerine getirilir. Ancak onların çoğu bunu bilmezler.
14 Musa olgunluk çağına erişip dengeli bir kişilik kazanınca ona hikmet ve ilim verdik. Güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
15 Musa, halkın onu fark edemeyeceği bir sırada şehre indi. İki kişinin öldüresiye kavga ettiklerini gördü; biri kendi halkından/İsrailoğullarından diğeri düşman tarafındandı. Kendi halkından olan, düşmanına karşı yardım istedi. Musa ona okkalı bir şamar indirerek işini bitirdi. “Bunu Şeytan yaptırdı; o insanı yoldan çıkaran açık bir düşmandır” dedi.
16 “Rabbim! Ben kendimi kötü duruma soktum; suçumu ört, beni bağışla” dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü onun bağışlaması çok, ikramı boldur.
17 Musa dedi ki; “Rabbim! Bana ettiğin iyiliğe karşılık artık suçlulara arka çıkmayacağım.”
18 Musa geceyi şehirde geçirdi; sürekli çevresini gözetliyordu. Bir de ne görsün, bir gün önce kendisinden yardım isteyen kişi feryat ederek yine yardım istiyordu. Musa ona dedi ki; “Yaramaz adamın teki olduğun çok açık .”
19 Musa kendisinin ve halkından olan kişinin düşmanını yakalamak isteyince adam dedi ki; “Musa, dün bir kişiyi öldürdüğün gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Senin bu ülkede hedefin sadece zorba biri olmak, yoksa arayı bulmak diye bir niyetin yok.”
20 Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi ve “Musa! Üst düzeydekiler aralarında seni öldürmeyi tartışıyorlar, hemen çek git; ben senin iyiliğini isteyen biriyim.”
21 Musa korku içinde, ortalığı gözetleye gözetleye şehri terk etti. “Rabbim! Beni bu zalimler topluluğunun elinden kurtar” dedi.
22 Medyen’e doğru yönelince de şöyle dedi: “Umarım ki Rabbim beni doğru yola yöneltir.”
23 Medyen suyunun başına varınca bir takım insanlar gördü, hayvanlarını suluyorlardı. Arkalarında iki kadın vardı; onlar da sürülerini engelliyordu. Musa onlara; “ne yapmak istiyorsunuz?” deyince; “Çobanlar çekilmeden hayvanlarımızı sulamayız. Babamız çok yaşlı” dediler.
24 Musa hemen onların hayvanlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi de dedi ki; “Rabbim! Bana vereceğin her hayra ihtiyacım var”.
25 Derken o iki kadından biri utana sıkıla yürüyerek geldi ve dedi ki; “Babam seni çağırıyor, hayvanlarımızı sulamandan dolayı seni ödüllendirecek” Musa babalarının yanına varıp da başından geçenleri anlatınca adam dedi ki; “Korkma! O zalimler topluluğundan kurtulmuşsun.”
26 İki kadından biri dedi ki, “babacığım onu ücretle tutsana! Güçlü ve güvenilir olan bu kişi, senin ücretle tutacağın en iyi kişidir.”
27 Babaları dedi ki; “Bu iki kızımdan birini sana nikahlamak isterim; karşılığında bana sekiz yıl çalışırsın. Eğer on yıla tamamlarsan iyiliğin olur. Sana güçlük çıkarmak istemem. Allah fırsat verirse benim iyi bir kimse olduğumu görürsün.”
28 Musa dedi ki; “Bu, aramızda kalsın; iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, benden bir şey istenmeyecek. Sözlerimize vekil olan Allah’tır.”
29 Musa süreyi doldurunca ailesiyle yola çıktı. Tur tarafında bir ateş farketti. Ailesine dedi ki, “Siz burada kalın. Bir ateş gördüğüme eminim. Belki oradan size bir haber getiririm. Bel ki de ateşin korundan getiririm de ısınırsınız.”
30 Musa oraya varınca (Tûr'daki[*]) vadinin sağ yamacından, o bereketli yerdeki ağaçtan şöyle seslenildi: “Bak Musa! Ben Allah’ım, bütün varlıkların sahibiyim.”
31 “Değneğini bırak”. O da bırakınca değneğin küçük bir yılan gibi hareket ettiğini gördü, arkasına bakmadan geriye dönüp kaçtı. “Musa! Dön! Korkma! sen güvendesin.”
32 “Elini koynuna sok, pürüzsüz, bembeyaz çıkacaktır. Korkudan dağıldın, kendine gel! Bunlar, Rabbin tarafından Firavun’a ve ileri gelenlerine göstereceğin iki kanıttır. Onlar söz dinlemez bir topluluk haline geldiler” diye seslenildi.
33 Musa dedi ki: “Rabbim! Ben onlardan bir kişiyi öldürdüm; korkarım onlar da beni öldürür.”
34 “Kardeşim Harun... Onun konuşması benden güzeldir. Onu, beni onaylayan bir yardımcı olarak gönder. Beni yalancı sayarlar diye korkuyorum.”
35 “Elini kardeşinle daha da güçlendireceğiz. İkinize öyle bir makam vereceğiz ki ayetlerimiz karşısında onlar size ilişemeyecekler. Siz ikiniz ve size uyanlar üstün geleceksiniz.”
36 Musa apaçık belgelerimizi onlara gösterince “Bunlar uydurulmuş büyüden başka bir şey değildir. Böylesini eski atalarımızdan da duymadık.”
37 Musa dedi ki: “Rabbim, kendi katından gerçeği gösterenin kim olduğunu ve bu ülkenin sonunda kime kalacağını çok iyi bilir. Şurası kesin ki, yanlış yapanlar umduklarını bulamayacaklardır.”
38 Firavun dedi ki: “Ey devletliler! Sizin benden başka ilahınız olduğunu bilmiyordum. Haman, benim için çamuru pişir’de bir kule yap; belki Musa’nın ilahına çıkarım. Ben gerçekten onun yalancının teki olduğunu düşünüyorum.”
39 Hem Firavun, hem de orduları, hak etmedikleri halde o topraklarda büyüklük taslıyor, huzurumuza döneceklerini asla beklemiyorlardı.
40 Biz de onu alıp ordularıyla birlikte nehire gömdük. O zalimlerin sonunun nasıl olduğunu bir düşün.
41 Onları, cehenneme çağıran önderlere dönüştürmüştük. Kıyamet gününde de yardım görmeyecekler.
42 Bu dünyada dışlanmışlık peşlerini bırakmadı. Kıyamet günü de onlar çirkinleştirilmiş kimseler olacaklardır.
43 Önceki nesilleri yok etmemizden sonra bu insanlar doğru bilgilerini kullansınlar diye Musa’ya Kitap verdik, insanlara gerçekleri gösteren, kılavuzluk eden ve ikram olan o Kitabı.
44 Sen; Musa’ya görev verdiğimizde vadinin batı yamacında değildin; olup biteni gözlemlemiyordun.
45 Üstelik yeni nesiller var ettik; uzun uzun yaşadılar. Medyenliler arasına yerleşip ayetlerimizi okuyan biri de değildin. Ama biz onlara elçiler göndermeye devam ettik.
46 Musa’ya seslendiğimiz sırada sen Tur tarafında da değildin. Bunları Rabbinden bir ikram olarak öğrendin ki, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş olan bir toplumu uyarasın. Belki bilgilerini doğru kullanırlar.
47 Bunu, kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir kötülük geldiğinde şöyle demesinler diye yaptık: “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir elçi gönderseydin de, senin ayetlerine uyup biz de müminlerden olsaydık.”
48 Fakat onlara katımızdan, bütünüyle gerçek olan (Kur’an) gelince şöyle dediler: “Musa’ya verilenin bir benzeri (mucize) ona da verilseydi, olmaz mıydı!”. Bu anlayışta olanlar daha önce Musa’ya verileni görmezlikten gelip de (Musa ile Harun için) “Bunlar birbirinin destekçisi iki büyücü; biz onların getirdiği hiçbir şeyi tanımıyoruz” dememişler miydi?
49 De ki, eğer samimiyseniz doğru yolu, bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha iyi gösteren bir kitabı Allah katından getirin de ona uyayım.
50 Sana cevap vermezlerse bil ki, sırf arzularının peşine düşmüşlerdir. Allah’ın yolundan çıkıp kendi arzusunun peşine düşmüş olandan daha sapık kim olabilir. Allah, yanlışlar içinde olan bir toplumu yola getirmez.
51 Bu sözleri onlar için peş peşe sıraladık. Belki kafalarını çalıştırırlar.
52 Kendilerine daha önce kitap verdiklerimiz bu kitaba da inanacaklardır. (Kendi kitabına gerçek anlamda inanmayan bu kitaba da inanmaz.)
53 Onlara okununca şöyle diyeceklerdir: Biz ona inandık; o Rabbimizden gelen gerçek kitaptır. Biz daha önce de Rabbimize teslim olmuş kimselerdik.
54 Onlara iki kez ödül verilecektir. Bu ödüller, sabretmelerinin, kötülüğü iyilikle savmalarının ve verdiğimiz rızıktan hayra harcamalarının karşılığıdır.
55 Bunlar, gerçek dışı sözler işitince de yüz çevirip şöyle derler: “Bizim işimiz bize, sizin işiniz size. Size selam[*] olsun! biz cahillere takılmayız.”
56 Sen istediğini doğru yola getiremezsin, ama Allah, yola gelmeyi tercih edeni doğru yola getirir. Kimin doğruya yöneldiğini en iyi o bilir.
57 Size diyorlar ki; “Eğer doğru yola, seninle birlikte biz de girsek, yerimizden, yurdumuzdan ediliriz.” Dokunulmaz ve güvenli olan bir bölgeye (Mekke’ye) onları biz yerleştirmedik mi? Oraya her yerden her türlü ürün; ayrıca katımızdan da bir rızık getirilir. Ancak, onların pek çoğu bunu bilmez.
58 Biz geçim bolluğu içinde şımarmış nice kentleri yok ettik. İşte oturdukları yerler! onlardan sonra pek az kullanıldı. Onların varisi biz olduk.
59 Senin Rabbin (Sahibin), kendilerine âyetlerini okuyacak bir elçiyi merkezlerine göndermeden hiçbir yeri etkisizleştirmez. Etkisizleştirdiği[*] kentler, sadece halkı yanlışlar içinde olanlardır.
60 Size verilen her şey, dünya hayatının bir varlığı ve süsüdür. Allah’ın katındakiler ise hem daha iyi, hem de kalıcıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
61 Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz ve o vaat edileni hak eden kimse, dünya hayatının varlığı ile zengin kıldığımız ama kıyamet günü yaka paça getirilecek olan kimse gibi olur mu?
62 Allah onlara şöyle seslenecektir: “Bana eş olarak kurguladıklarınız nerede?”
63 Cezayı hak edenler diyecekler ki: “Rabbimiz! Bunlar, hayallere daldırdığımız kimselerdir; tıpkı bizim daldığımız gibi daldırdık. Onlardan ilişkimizi kesip sana yöneldik. Zaten kulluk ettikleri yalnız biz değildik”.
64 (Aldatılanlara) “Eş koştuklarınızı çağırın” denecek; onlar da çağıracaklar ama çağrılarına cevap alamayacaklar. Artık azap önlerindedir. Keşke doğru yola girmiş olsalardı.
65 Onlara seslendiği gün “Elçilere ne cevap verdiniz?” diye soracaktır.
66 O gün haber kaynakları tükenir. Birbirlerine bir şey de soramazlar.
67 Tevbe edip inanmış ve iyi işler yapmış olan kimsenin, umduğuna kavuşması beklenir.
68 Senin Rabbin, onların tercih etme hakları olan şeylerden tercih edip seçtiğini yaratır. Allah, onların içine daldıkları şirkten uzak ve yücedir.
69 Senin Rabbin, onların içlerinde saklı olanı da bilir, açığa vurduklarını da.
70 Rabbin Allah’tır. Ondan başka ilah yoktur. Şimdi de, daha sonra da, her yaptığını güzel yapmak ona mahsustur. Karar onundur. Onun huzuruna çıkarılacaksınız.
71 De ki, hiç düşündünüz mü; Allah geceyi kıyamete kadar sürdürse, Allah‘ın dışında size ışık getirecek ilah kimdir? Dinlemiyor musunuz?
72 De ki, hiç düşündünüz mü; Allah gündüzü kıyamete kadar sürdürse, Allah‘ın dışında size rahatlayacağınız geceyi getirecek ilah kimdir? Görmüyor musunuz? ”
73 Hem rahatlayasınız, hem de verdiklerini arayasınız diye geceyi ve gündüzü yaratması onun size ikramıdır; belki teşekkür edersiniz.
74 O gün Allah onlara seslenecek: “Hani, nerede o sizin varsaydığınız ortaklarım?”
75 (Bu sözü), her toplumun içinden bir şahit çıkardığımız ve onlara; “Haydi, delilinizi getirin.” dediğimiz sırada söyleriz. O sırada bunlar, Allah’ın haklı olduğunu öğrenmiş olurlar. Zaten uydurup durdukları şey de kaybolup gitmiştir.
76 Karun Musa’nın kavmindendi; zamanla onları ezmeye başladı. Halbuki ona öyle hazineler vermiştik ki anahtarlarını taşımak güçlü bir topluluğa bile ağır geliyordu. Kavmi ona şöyle demişti: “Şımarma Allah şımaranları sevmez.”
77 Allah’ın sana verdikleri ile ahiret yurduna yönel. Dünyadan da payını unutma. Allah sana nasıl iyilikte bulunduysa sen de başkalarına, o şekilde iyilikte bulun. Buralarda bozgunculuk yapmaya çalışma, Allah bozguncuları sevmez.”
78 Dedi ki; “Bu bana, bendeki bir ilimden dolayı verildi”. Karun bilmiyor muydu ki, Allah kendinden önce nice nesilleri yok etti; hem de onlar daha güçlü ve daha zengindiler. Suçlulara suçlarını sormaya gerek duyulmaz.
79 Sonra bütün haşmetiyle halkının karşısına çıktı. Dünyalık arzusu içinde olanlar dediler ki, “Ah keşke Karun’a verilenin bir benzeri bizde de olsa? O gerçekten büyük bir paya sahip!”
80 Kendilerine ilim verilenler de şöyle dediler: “Yazık size! Allah’ın, inanan ve iyi işler yapanlara vereceği karşılık daha iyidir. O da sabırlı olanlardan başkasına verilmez.”
81 Nihayet onu, yeriyle yurduyla birlikte batırdık. Allah’tan başka ona yardımcı olacak bir ekip ortaya çıkmadı. Herhangi bir yardım da görmedi.
82 Düne kadar onun yerinde olmak isteyenler şöyle demeye başladılar: “Vay be! Demek ki Allah rızkı, kimi kullarının önüne seriyor, kimi kullarına da ölçülü olarak veriyormuş. Allah yüzümüze bakmasaydı bizi de batırırdı. Vay be! Demek ki, nankörler iflah olmazlarmış.”
83 İşte son yurt!.. Orası yeryüzünde büyüklük taslama arzusunda olmayanlar içindir. İyi son, korunanlar içindir.
84 Kim iyilik yapmış olarak gelirse, daha iyisini bulur. Kim de kötülük yapmış olarak gelirse, kötülük yapmış olanlara sadece yaptıklarının karşılığı verilir.
85 Kur’an’ı sana görev olarak yükleyen Allah, elbette seni döneceğin yere döndürecektir. De ki: “Doğruyu getirenin kim olduğunu, kimin de açık bir sapıklıkta olduğunu en iyi Rabbim bilir.”
86 Böyle bir kitabın sana verileceğini hiç beklemiyordun. Bu, sadece Rabbinin bir ikramı olarak sana verildi. Sakın o nankörlere arka çıkma.
87 (Ya Muhammed!) Sana indirildikten sonra sakın seni Allah’ın ayetlerinden engellemesinler. Sen Rabbine çağır; asla müşriklerden olma.
88 Allah ile birlikte bir başka ilahı yardıma çağırma. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah dışında her şey etkisizleşecektir. Karar yetkisi ondadır. Hepiniz ona döndürüleceksiniz.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
طٰسٓمٓۜ 1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ 2
نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 3
اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعاً يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّـحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْـي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ 4
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ 5
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ 6
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ 7
فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُواًّ وَحَزَناًۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ 8
وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 9
وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغاًۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 10
وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ 11
وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ 12
فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟ 13
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 14
وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ 15
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ 16
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يراً لِلْمُجْرِم۪ينَ 17
فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ 18
فَلَمَّٓا اَنْ اَرَادَ اَنْ يَبْطِشَ بِالَّذ۪ي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَاۙ قَالَ يَا مُوسٰٓى اَتُر۪يدُ اَنْ تَقْتُلَن۪ي كَمَا قَتَلْتَ نَفْساً بِالْاَمْسِۗ اِنْ تُر۪يدُ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ جَبَّاراً فِي الْاَرْضِ وَمَا تُر۪يدُ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِح۪ينَ 19
وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ 20
فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟ 21
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ 22
وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ 23
فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ 24
فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 25
قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ 26
قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْراً فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 27
قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟ 28
فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ 29
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ 30
وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ 31
اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ 32
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ 33
وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ 34
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ 35
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَ 36
وَقَالَ مُوسٰى رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى مِنْ عِنْدِه۪ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ 37
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَاَوْقِدْ ل۪ي يَا هَامَانُ عَلَى الطّ۪ينِ فَاجْعَلْ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَطَّلِعُ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰىۙ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ 38
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ 39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ 40
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ 41
وَاَتْبَعْنَاهُمْ ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةًۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوح۪ينَ۟ 42
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْاُو۫لٰى بَصَٓائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ 43
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ 44
وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِياً ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ 45
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ 46
وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّـنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 47
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَٓا اُو۫تِيَ مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰىۜ اَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۚ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا۠ وَقَالُٓوا اِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ 48
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 49
فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ 50
وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ‌۟ 51
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِه۪ هُمْ بِه۪ يُؤْمِنُونَ 52
وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ 53
اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ 54
وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ 55
اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ 56
وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِـعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَماً اٰمِناً يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقاً مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 57
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلاًۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ 58
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ 59
وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَز۪ينَتُهَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟ 60
اَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْداً حَسَناً فَهُوَ لَاق۪يهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ 61
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ 62
قَالَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَغْوَيْنَاۚ اَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَاۚ تَبَرَّأْنَٓا اِلَيْكَۘ مَا كَانُٓوا اِيَّانَا يَعْبُدُونَ 63
وَق۪يلَ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَرَاَوُا الْعَذَابَۚ لَوْ اَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ 64
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ مَاذَٓا اَجَبْتُمُ الْمُرْسَل۪ينَ 65
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ 66
فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ 67
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ 68
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ 69
وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 70
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِضِيَٓاءٍۜ اَفَلَا تَسْمَعُونَ 71
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ ف۪يهِۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ 72
وَمِنْ رَحْمَتِه۪ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 73
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ 74
وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ 75
اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسٰى فَبَغٰى عَلَيْهِمْۖ وَاٰتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَٓا اِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُٓوأُ بِالْعُصْبَةِ اُو۬لِي الْقُوَّةِۗ اِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ 76
وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ 77
قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ عِنْد۪يۜ اَوَلَمْ يَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَهْلَكَ مِنْ قَبْلِه۪ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَاَكْثَرُ جَمْعاًۜ وَلَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ 78
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ ف۪ي ز۪ينَتِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ قَارُونُۙ اِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ 79
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ 80
فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ 81
وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟ 82
تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ 83
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 84
اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 85
وَمَا كُنْتَ تَرْجُٓوا اَنْ يُلْقٰٓى اِلَيْكَ الْكِتَابُ اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَه۪يراً لِلْكَافِر۪ينَۘ 86
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ 87
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 88
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
طٰسٓمٓۜ
TÂ! SÎN! MÎM!
1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Bunlar, gizlisi saklısı olmayan (ve her şeyi açıklayan)[*] Kitap’ın ayetleridir.
2
نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Sana Musa ile Firavun’un olaylarını, gerçeğine uygun olarak arka arkaya anlatacağız ki, inanan bir topluluk[*] için faydalı olsun.
3
اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعاً يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّـحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْـي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ
Firavun o ülkede baskıcı bir yönetim kurmuş ve halkını farklı kişilerin taraftarları şeklinde bölmüştü. Onlardan bir bölüğünü güçsüzleştirmeye çalışıyor, oğullarını boğazlatıp kızlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncu bir kişilikti.
4
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ
Biz de o topraklarda güçsüzleştirilenlere iyilikte bulunmak, onları önderler yapmak ve bunların yerine geçirmek istiyorduk,
5
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Onlar için o topraklarda bir vatan oluşturacak ve Firavun’un, Haman’ın ve bunların ordularının korktuklarını başlarına getirecektik.
6
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
(Önce) Musa’nın anasının gönlüne şunu ilham ettik(vahyettik[*]): “Musa’yı emzir, ona karşı bir kötülük olacağından korkunca da nehre (Nil’e) bırak ama korkup üzülme; biz onu tekrar sana getireceğiz ve onu elçi yapacağız.”
7
فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُواًّ وَحَزَناًۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ
(Anası onu nehire bırakınca) Firavun’un ailesi bulup aldılar ki, kendileri için düşman ve üzüntü kaynağı olsun. Çünkü Firavun, Haman ve her ikisinin ordusu suçlu durumdaydılar.
8
وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Firavun’un eşi dedi ki; “Bu benim için de senin için de bir göz bebeği olabilir. Onu öldürmeyin, belki işimize de yarar, belki de onu evlat ediniriz.” Hiçbiri işin farkında değildi.
9
وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغاًۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Musa’nın anası, içinde bir umudu kalmamış olarak sabaha çıktı. Güvenini yitirmesin diye kalbini tutmasaydık neredeyse her şeyi açığa vuracaktı.
10
وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
Anası, Musa’nın kız kardeşine “onu takip et” dedi. O da bir kenardan Musa’yı izledi ama onlar bunu da fark edemiyorlardı.
11
وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Önceden onun, sütanalarını emmesini engellediğimizden kız kardeşi dedi ki: “O çocuğun bakımını üstlenecek bir aileyi size göstereyim mi; onlar ona iyi bakarlar”
12
فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟
Böylece onu anasına geri getirdik ki, gözü aydın olsun ve üzülmesin . Bir de bilsin ki Allah’ın verdiği söz yerine getirilir. Ancak onların çoğu bunu bilmezler.
13
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Musa olgunluk çağına erişip dengeli bir kişilik kazanınca ona hikmet ve ilim verdik. Güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
14
وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ
Musa, halkın onu fark edemeyeceği bir sırada şehre indi. İki kişinin öldüresiye kavga ettiklerini gördü; biri kendi halkından/İsrailoğullarından diğeri düşman tarafındandı. Kendi halkından olan, düşmanına karşı yardım istedi. Musa ona okkalı bir şamar indirerek işini bitirdi. “Bunu Şeytan yaptırdı; o insanı yoldan çıkaran açık bir düşmandır” dedi.
15
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
“Rabbim! Ben kendimi kötü duruma soktum; suçumu ört, beni bağışla” dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü onun bağışlaması çok, ikramı boldur.
16
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يراً لِلْمُجْرِم۪ينَ
Musa dedi ki; “Rabbim! Bana ettiğin iyiliğe karşılık artık suçlulara arka çıkmayacağım.”
17
فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ
Musa geceyi şehirde geçirdi; sürekli çevresini gözetliyordu. Bir de ne görsün, bir gün önce kendisinden yardım isteyen kişi feryat ederek yine yardım istiyordu. Musa ona dedi ki; “Yaramaz adamın teki olduğun çok açık .”
18
فَلَمَّٓا اَنْ اَرَادَ اَنْ يَبْطِشَ بِالَّذ۪ي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَاۙ قَالَ يَا مُوسٰٓى اَتُر۪يدُ اَنْ تَقْتُلَن۪ي كَمَا قَتَلْتَ نَفْساً بِالْاَمْسِۗ اِنْ تُر۪يدُ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ جَبَّاراً فِي الْاَرْضِ وَمَا تُر۪يدُ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِح۪ينَ
Musa kendisinin ve halkından olan kişinin düşmanını yakalamak isteyince adam dedi ki; “Musa, dün bir kişiyi öldürdüğün gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Senin bu ülkede hedefin sadece zorba biri olmak, yoksa arayı bulmak diye bir niyetin yok.”
19
وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ
Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi ve “Musa! Üst düzeydekiler aralarında seni öldürmeyi tartışıyorlar, hemen çek git; ben senin iyiliğini isteyen biriyim.”
20
فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟
Musa korku içinde, ortalığı gözetleye gözetleye şehri terk etti. “Rabbim! Beni bu zalimler topluluğunun elinden kurtar” dedi.
21
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
Medyen’e doğru yönelince de şöyle dedi: “Umarım ki Rabbim beni doğru yola yöneltir.”
22
وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ
Medyen suyunun başına varınca bir takım insanlar gördü, hayvanlarını suluyorlardı. Arkalarında iki kadın vardı; onlar da sürülerini engelliyordu. Musa onlara; “ne yapmak istiyorsunuz?” deyince; “Çobanlar çekilmeden hayvanlarımızı sulamayız. Babamız çok yaşlı” dediler.
23
فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ
Musa hemen onların hayvanlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi de dedi ki; “Rabbim! Bana vereceğin her hayra ihtiyacım var”.
24
فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Derken o iki kadından biri utana sıkıla yürüyerek geldi ve dedi ki; “Babam seni çağırıyor, hayvanlarımızı sulamandan dolayı seni ödüllendirecek” Musa babalarının yanına varıp da başından geçenleri anlatınca adam dedi ki; “Korkma! O zalimler topluluğundan kurtulmuşsun.”
25
قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ
İki kadından biri dedi ki, “babacığım onu ücretle tutsana! Güçlü ve güvenilir olan bu kişi, senin ücretle tutacağın en iyi kişidir.”
26
قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْراً فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Babaları dedi ki; “Bu iki kızımdan birini sana nikahlamak isterim; karşılığında bana sekiz yıl çalışırsın. Eğer on yıla tamamlarsan iyiliğin olur. Sana güçlük çıkarmak istemem. Allah fırsat verirse benim iyi bir kimse olduğumu görürsün.”
27
قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟
Musa dedi ki; “Bu, aramızda kalsın; iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, benden bir şey istenmeyecek. Sözlerimize vekil olan Allah’tır.”
28
فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Musa süreyi doldurunca ailesiyle yola çıktı. Tur tarafında bir ateş farketti. Ailesine dedi ki, “Siz burada kalın. Bir ateş gördüğüme eminim. Belki oradan size bir haber getiririm. Bel ki de ateşin korundan getiririm de ısınırsınız.”
29
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ
Musa oraya varınca (Tûr'daki[*]) vadinin sağ yamacından, o bereketli yerdeki ağaçtan şöyle seslenildi: “Bak Musa! Ben Allah’ım, bütün varlıkların sahibiyim.”
30
وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ
“Değneğini bırak”. O da bırakınca değneğin küçük bir yılan gibi hareket ettiğini gördü, arkasına bakmadan geriye dönüp kaçtı. “Musa! Dön! Korkma! sen güvendesin.”
31
اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ
“Elini koynuna sok, pürüzsüz, bembeyaz çıkacaktır. Korkudan dağıldın, kendine gel! Bunlar, Rabbin tarafından Firavun’a ve ileri gelenlerine göstereceğin iki kanıttır. Onlar söz dinlemez bir topluluk haline geldiler” diye seslenildi.
32
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ
Musa dedi ki: “Rabbim! Ben onlardan bir kişiyi öldürdüm; korkarım onlar da beni öldürür.”
33
وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ
“Kardeşim Harun... Onun konuşması benden güzeldir. Onu, beni onaylayan bir yardımcı olarak gönder. Beni yalancı sayarlar diye korkuyorum.”
34
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ
“Elini kardeşinle daha da güçlendireceğiz. İkinize öyle bir makam vereceğiz ki ayetlerimiz karşısında onlar size ilişemeyecekler. Siz ikiniz ve size uyanlar üstün geleceksiniz.”
35
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَ
Musa apaçık belgelerimizi onlara gösterince “Bunlar uydurulmuş büyüden başka bir şey değildir. Böylesini eski atalarımızdan da duymadık.”
36
وَقَالَ مُوسٰى رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى مِنْ عِنْدِه۪ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Musa dedi ki: “Rabbim, kendi katından gerçeği gösterenin kim olduğunu ve bu ülkenin sonunda kime kalacağını çok iyi bilir. Şurası kesin ki, yanlış yapanlar umduklarını bulamayacaklardır.”
37
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَاَوْقِدْ ل۪ي يَا هَامَانُ عَلَى الطّ۪ينِ فَاجْعَلْ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَطَّلِعُ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰىۙ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
Firavun dedi ki: “Ey devletliler! Sizin benden başka ilahınız olduğunu bilmiyordum. Haman, benim için çamuru pişir’de bir kule yap; belki Musa’nın ilahına çıkarım. Ben gerçekten onun yalancının teki olduğunu düşünüyorum.”
38
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
Hem Firavun, hem de orduları, hak etmedikleri halde o topraklarda büyüklük taslıyor, huzurumuza döneceklerini asla beklemiyorlardı.
39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ
Biz de onu alıp ordularıyla birlikte nehire gömdük. O zalimlerin sonunun nasıl olduğunu bir düşün.
40
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ
Onları, cehenneme çağıran önderlere dönüştürmüştük. Kıyamet gününde de yardım görmeyecekler.
41
وَاَتْبَعْنَاهُمْ ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةًۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوح۪ينَ۟
Bu dünyada dışlanmışlık peşlerini bırakmadı. Kıyamet günü de onlar çirkinleştirilmiş kimseler olacaklardır.
42
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْاُو۫لٰى بَصَٓائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Önceki nesilleri yok etmemizden sonra bu insanlar doğru bilgilerini kullansınlar diye Musa’ya Kitap verdik, insanlara gerçekleri gösteren, kılavuzluk eden ve ikram olan o Kitabı.
43
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ
Sen; Musa’ya görev verdiğimizde vadinin batı yamacında değildin; olup biteni gözlemlemiyordun.
44
وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِياً ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ
Üstelik yeni nesiller var ettik; uzun uzun yaşadılar. Medyenliler arasına yerleşip ayetlerimizi okuyan biri de değildin. Ama biz onlara elçiler göndermeye devam ettik.
45
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Musa’ya seslendiğimiz sırada sen Tur tarafında da değildin. Bunları Rabbinden bir ikram olarak öğrendin ki, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş olan bir toplumu uyarasın. Belki bilgilerini doğru kullanırlar.
46
وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّـنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Bunu, kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir kötülük geldiğinde şöyle demesinler diye yaptık: “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir elçi gönderseydin de, senin ayetlerine uyup biz de müminlerden olsaydık.”
47
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَٓا اُو۫تِيَ مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰىۜ اَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۚ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا۠ وَقَالُٓوا اِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ
Fakat onlara katımızdan, bütünüyle gerçek olan (Kur’an) gelince şöyle dediler: “Musa’ya verilenin bir benzeri (mucize) ona da verilseydi, olmaz mıydı!”. Bu anlayışta olanlar daha önce Musa’ya verileni görmezlikten gelip de (Musa ile Harun için) “Bunlar birbirinin destekçisi iki büyücü; biz onların getirdiği hiçbir şeyi tanımıyoruz” dememişler miydi?
48
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
De ki, eğer samimiyseniz doğru yolu, bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha iyi gösteren bir kitabı Allah katından getirin de ona uyayım.
49
فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Sana cevap vermezlerse bil ki, sırf arzularının peşine düşmüşlerdir. Allah’ın yolundan çıkıp kendi arzusunun peşine düşmüş olandan daha sapık kim olabilir. Allah, yanlışlar içinde olan bir toplumu yola getirmez.
50
وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ‌۟
Bu sözleri onlar için peş peşe sıraladık. Belki kafalarını çalıştırırlar.
51
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِه۪ هُمْ بِه۪ يُؤْمِنُونَ
Kendilerine daha önce kitap verdiklerimiz bu kitaba da inanacaklardır. (Kendi kitabına gerçek anlamda inanmayan bu kitaba da inanmaz.)
52
وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ
Onlara okununca şöyle diyeceklerdir: Biz ona inandık; o Rabbimizden gelen gerçek kitaptır. Biz daha önce de Rabbimize teslim olmuş kimselerdik.
53
اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Onlara iki kez ödül verilecektir. Bu ödüller, sabretmelerinin, kötülüğü iyilikle savmalarının ve verdiğimiz rızıktan hayra harcamalarının karşılığıdır.
54
وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ
Bunlar, gerçek dışı sözler işitince de yüz çevirip şöyle derler: “Bizim işimiz bize, sizin işiniz size. Size selam[*] olsun! biz cahillere takılmayız.”
55
اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Sen istediğini doğru yola getiremezsin, ama Allah, yola gelmeyi tercih edeni doğru yola getirir. Kimin doğruya yöneldiğini en iyi o bilir.
56
وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِـعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَماً اٰمِناً يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقاً مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Size diyorlar ki; “Eğer doğru yola, seninle birlikte biz de girsek, yerimizden, yurdumuzdan ediliriz.” Dokunulmaz ve güvenli olan bir bölgeye (Mekke’ye) onları biz yerleştirmedik mi? Oraya her yerden her türlü ürün; ayrıca katımızdan da bir rızık getirilir. Ancak, onların pek çoğu bunu bilmez.
57
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلاًۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ
Biz geçim bolluğu içinde şımarmış nice kentleri yok ettik. İşte oturdukları yerler! onlardan sonra pek az kullanıldı. Onların varisi biz olduk.
58
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ
Senin Rabbin (Sahibin), kendilerine âyetlerini okuyacak bir elçiyi merkezlerine göndermeden hiçbir yeri etkisizleştirmez. Etkisizleştirdiği[*] kentler, sadece halkı yanlışlar içinde olanlardır.
59
وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَز۪ينَتُهَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
Size verilen her şey, dünya hayatının bir varlığı ve süsüdür. Allah’ın katındakiler ise hem daha iyi, hem de kalıcıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
60
اَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْداً حَسَناً فَهُوَ لَاق۪يهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ
Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz ve o vaat edileni hak eden kimse, dünya hayatının varlığı ile zengin kıldığımız ama kıyamet günü yaka paça getirilecek olan kimse gibi olur mu?
61
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
Allah onlara şöyle seslenecektir: “Bana eş olarak kurguladıklarınız nerede?”
62
قَالَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَغْوَيْنَاۚ اَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَاۚ تَبَرَّأْنَٓا اِلَيْكَۘ مَا كَانُٓوا اِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Cezayı hak edenler diyecekler ki: “Rabbimiz! Bunlar, hayallere daldırdığımız kimselerdir; tıpkı bizim daldığımız gibi daldırdık. Onlardan ilişkimizi kesip sana yöneldik. Zaten kulluk ettikleri yalnız biz değildik”.
63
وَق۪يلَ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَرَاَوُا الْعَذَابَۚ لَوْ اَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ
(Aldatılanlara) “Eş koştuklarınızı çağırın” denecek; onlar da çağıracaklar ama çağrılarına cevap alamayacaklar. Artık azap önlerindedir. Keşke doğru yola girmiş olsalardı.
64
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ مَاذَٓا اَجَبْتُمُ الْمُرْسَل۪ينَ
Onlara seslendiği gün “Elçilere ne cevap verdiniz?” diye soracaktır.
65
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ
O gün haber kaynakları tükenir. Birbirlerine bir şey de soramazlar.
66
فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ
Tevbe edip inanmış ve iyi işler yapmış olan kimsenin, umduğuna kavuşması beklenir.
67
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Senin Rabbin, onların tercih etme hakları olan şeylerden tercih edip seçtiğini yaratır. Allah, onların içine daldıkları şirkten uzak ve yücedir.
68
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ
Senin Rabbin, onların içlerinde saklı olanı da bilir, açığa vurduklarını da.
69
وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Rabbin Allah’tır. Ondan başka ilah yoktur. Şimdi de, daha sonra da, her yaptığını güzel yapmak ona mahsustur. Karar onundur. Onun huzuruna çıkarılacaksınız.
70
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِضِيَٓاءٍۜ اَفَلَا تَسْمَعُونَ
De ki, hiç düşündünüz mü; Allah geceyi kıyamete kadar sürdürse, Allah‘ın dışında size ışık getirecek ilah kimdir? Dinlemiyor musunuz?
71
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ ف۪يهِۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ
De ki, hiç düşündünüz mü; Allah gündüzü kıyamete kadar sürdürse, Allah‘ın dışında size rahatlayacağınız geceyi getirecek ilah kimdir? Görmüyor musunuz? ”
72
وَمِنْ رَحْمَتِه۪ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Hem rahatlayasınız, hem de verdiklerini arayasınız diye geceyi ve gündüzü yaratması onun size ikramıdır; belki teşekkür edersiniz.
73
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
O gün Allah onlara seslenecek: “Hani, nerede o sizin varsaydığınız ortaklarım?”
74
وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
(Bu sözü), her toplumun içinden bir şahit çıkardığımız ve onlara; “Haydi, delilinizi getirin.” dediğimiz sırada söyleriz. O sırada bunlar, Allah’ın haklı olduğunu öğrenmiş olurlar. Zaten uydurup durdukları şey de kaybolup gitmiştir.
75
اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسٰى فَبَغٰى عَلَيْهِمْۖ وَاٰتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَٓا اِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُٓوأُ بِالْعُصْبَةِ اُو۬لِي الْقُوَّةِۗ اِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ
Karun Musa’nın kavmindendi; zamanla onları ezmeye başladı. Halbuki ona öyle hazineler vermiştik ki anahtarlarını taşımak güçlü bir topluluğa bile ağır geliyordu. Kavmi ona şöyle demişti: “Şımarma Allah şımaranları sevmez.”
76
وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ
Allah’ın sana verdikleri ile ahiret yurduna yönel. Dünyadan da payını unutma. Allah sana nasıl iyilikte bulunduysa sen de başkalarına, o şekilde iyilikte bulun. Buralarda bozgunculuk yapmaya çalışma, Allah bozguncuları sevmez.”
77
قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ عِنْد۪يۜ اَوَلَمْ يَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَهْلَكَ مِنْ قَبْلِه۪ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَاَكْثَرُ جَمْعاًۜ وَلَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
Dedi ki; “Bu bana, bendeki bir ilimden dolayı verildi”. Karun bilmiyor muydu ki, Allah kendinden önce nice nesilleri yok etti; hem de onlar daha güçlü ve daha zengindiler. Suçlulara suçlarını sormaya gerek duyulmaz.
78
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ ف۪ي ز۪ينَتِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ قَارُونُۙ اِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ
Sonra bütün haşmetiyle halkının karşısına çıktı. Dünyalık arzusu içinde olanlar dediler ki, “Ah keşke Karun’a verilenin bir benzeri bizde de olsa? O gerçekten büyük bir paya sahip!”
79
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ
Kendilerine ilim verilenler de şöyle dediler: “Yazık size! Allah’ın, inanan ve iyi işler yapanlara vereceği karşılık daha iyidir. O da sabırlı olanlardan başkasına verilmez.”
80
فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ
Nihayet onu, yeriyle yurduyla birlikte batırdık. Allah’tan başka ona yardımcı olacak bir ekip ortaya çıkmadı. Herhangi bir yardım da görmedi.
81
وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟
Düne kadar onun yerinde olmak isteyenler şöyle demeye başladılar: “Vay be! Demek ki Allah rızkı, kimi kullarının önüne seriyor, kimi kullarına da ölçülü olarak veriyormuş. Allah yüzümüze bakmasaydı bizi de batırırdı. Vay be! Demek ki, nankörler iflah olmazlarmış.”
82
تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ
İşte son yurt!.. Orası yeryüzünde büyüklük taslama arzusunda olmayanlar içindir. İyi son, korunanlar içindir.
83
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Kim iyilik yapmış olarak gelirse, daha iyisini bulur. Kim de kötülük yapmış olarak gelirse, kötülük yapmış olanlara sadece yaptıklarının karşılığı verilir.
84
اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Kur’an’ı sana görev olarak yükleyen Allah, elbette seni döneceğin yere döndürecektir. De ki: “Doğruyu getirenin kim olduğunu, kimin de açık bir sapıklıkta olduğunu en iyi Rabbim bilir.”
85
وَمَا كُنْتَ تَرْجُٓوا اَنْ يُلْقٰٓى اِلَيْكَ الْكِتَابُ اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَه۪يراً لِلْكَافِر۪ينَۘ
Böyle bir kitabın sana verileceğini hiç beklemiyordun. Bu, sadece Rabbinin bir ikramı olarak sana verildi. Sakın o nankörlere arka çıkma.
86
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ
(Ya Muhammed!) Sana indirildikten sonra sakın seni Allah’ın ayetlerinden engellemesinler. Sen Rabbine çağır; asla müşriklerden olma.
87
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Allah ile birlikte bir başka ilahı yardıma çağırma. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah dışında her şey etkisizleşecektir. Karar yetkisi ondadır. Hepiniz ona döndürüleceksiniz.
88

Sureler

Mealler
Neml Suresi
Önceki