Sureler
Mealler
Önceki
Mülk Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Nûn. Kaleme ve (kalem ile) satır satır yazılanlara ant olsun.
2 Sen, rabbinin nimeti (Kur’an) yolundasın, mecnun değilsin!
3 Gerçekten sana, tükenmez/kesintisiz bir karşılık/ödül vardır.
4 Şüphesiz sen yüksek bir ahlâk üzerindesin.
5 Sen de göreceksin, onlar da görecekler;
6 Hanginizin fitnelenmiş (fitne çıkarıcı/mecnun) olduğunu.
7 Şüphesiz rabbindir, kendi yolundan sapanı en iyi bilen ve yine O’dur, doğru yolda olanı en iyi bilen.
8 Öyleyse yalanlayanlara uyma/itaat etme!
9 Kısmen onlara uymanı arzu ettiler, kendileri de kısmen sana uyacaklardı.
10 Şunlarin hiçbirine uyma: Yemini alışkanlık haline getirmiş alçağa,
11 Işi gücü birilerini çekiştirmek olan dedikoducuya.
12 Hayrı engelleyen, saldırgan, çok günahkâra.
13 Kaba, katı (kalpli), üstelik karaktersiz ve kötülükle damgalı olana;
14 Mal ve evlat sahibi olmuş diye.
15 Ayetlerimiz ona okunduğu zaman; “Öncekilerin masalları/yaşanmış hayat hikayeleri!” dedi.
16 Biz yakında onun (burnunu sürterek) kibrini kıracağız.
17 Gerçek şu ki, Biz onlara belâ (yaptıklarının karşılığını) vereceğiz. Bahçe sahiplerine, yaptıklarının karşılığı olanı (belâyı) verdiğimiz gibi! Hani onlar; bahçeyi mutlaka toplayacaklarına dair yemin etmişlerdi, sabahleyin erkenden gitmeyi planlamışlardı.
18 Ve hiçbir istisna da yapmıyorlardı.
19 Orayı rabbinden gelen doğal bir afet/tayfun sardı. Onlar uyuyorlarken!
20 Sonunda o (bahçe) kapkara kesiliverdi.
21 Nihayet, sabahleyin birbirlerine seslendiler:
22 “haydi, eğer mahsulünüzü toplayacaksanız erkenden gidin”.
23 Derken, aralarında şöyle fısıldaşarak çıkıp gittiler:
24 “bugün aranıza, sakın bir yoksul girmesin”.
25 Mahsulü toplayacaklarına emin olarak, erkenden gittiler.
26 Onu (bahçeyi) gördükleri zaman şöyle dediler: “Mutlaka biz yolu şaşırmış olmalıyız.
27 Galiba biz yoksun bırakıldık.”
28 Onların anlayışlı olanı/orta yolda gideni dedi ki: “Ben size Allah’ı yüceltmeniz gerekmez miydi, (O izin vermezse mahsulümüzü kaldıramayız)” demedim mi?
29 Dediler ki: “Rabbimizi yüceltiriz, gerçekten bizler zalimlermişiz.”
30 Birbirlerini kınayarak döndüler.
31 Dediler ki: ”Gerçekten bizler azgınlarmışız. Yazıklar olsun bize!”
32 “belki rabbimiz bize onun yerine, ondan daha hayırlısını verir. Şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet edeceğiz/yöneleceğiz.”
33 Işte azap böyledir! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Ne olurdu bilselerdi!
34 Şüphesiz ki, korkup sakınarak kötülük yapmayanlar için, Rableri katında nimet cennetleri vardır.
35 Müslüman olanları suçlular gibi yapar mıyız?
36 Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz öyle?
37 Yoksa ders yaptığınız özel bir kitabınız mı var?
38 Onda ‘hayal/arzu ettiğiniz herşey sizindir’ diye (yazan).
39 Yoksa sizin için üzerimizde, kıyamet gününe kadar sürecek yeminler mi var? ‘Hükmettiğiniz herşey olacak’ diyen.
40 Sor onlara! Onlardan hangisi, buna kefil/bu iddianın savunucusu olacak?
41 Yoksa onların ortakları mı var? Öyleyse ortaklarını getirsinler, doğru sözlü iseler.
42 Perdenin kalktığı/herşeyin açığa çıktığı ve secdeye davet edildikleri o gün, güç yetiremezler (secde etmek isterler ama edemezler).
43 Gözleri perişandır/düşük bir halde, onları bir zillet kaplamıştır. Halbuki onlar, (dünyada) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
44 Bu sözü yalanlayanları Bana bırak. Biz onları derece derece, bilmedikleri bir yönden azaba yaklaştıracağız.
45 Onlara mühlet veriyorum (biraz zaman tanıyorum). Şüphesiz Benim düzenim sağlamdır.
46 Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da, onlar borçtan ezilmişler mi?
47 Yoksa gayb (bilinmeyen) onların yanında da onlar mı yazıyorlar?
48 Şimdi sen, Rabbinin hükümlerini yerine getirmeye çalış ve balık/balina sahibi (Yunus) gibi olma; hani o seslenmişti, hıçkırıktan boğulur bir halde iken.
49 Şayet rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, perişan bir halde meçhûlde kalacaktı.
50 Rabbi onu seçti ve salihlerden/iyilerden kıldı.
51 Inkârcilar sana öfkeyle bakıyorlardı; zikri (Kur’an’ı) işittiklerinde! Diyorlar ki: “O gerçekten bir mecnundur”.
52 Oysa o (Kur’an), âlemler için bir öğütten/uyarıdan başka bir şey değildir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ 1
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ 2
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍۚ 3
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ 4
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ 5
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ 6
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ 7
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ 8
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ 9
وَلَا تُطِـعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ 10
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ 11
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ 12
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ 13
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ 14
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 15
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ 16
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ 17
وَلَا يَسْتَثْنُونَ 18
فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ 19
فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ 20
فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ 21
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ 22
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ 23
اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ 24
وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ 25
فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ 26
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ 27
قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ 28
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 29
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ 30
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ 31
عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ 32
كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ 33
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 34
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ 35
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ 36
اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ 37
اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ 38
اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ 39
سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ 40
اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ 41
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ 42
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ 43
فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ 44
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ 45
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ 46
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ 47
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ 48
لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ 49
فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 50
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ 51
وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ 52
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ
Nûn. Kaleme ve (kalem ile) satır satır yazılanlara ant olsun.
1
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ
Sen, rabbinin nimeti (Kur’an) yolundasın, mecnun değilsin!
2
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍۚ
Gerçekten sana, tükenmez/kesintisiz bir karşılık/ödül vardır.
3
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ
Şüphesiz sen yüksek bir ahlâk üzerindesin.
4
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ
Sen de göreceksin, onlar da görecekler;
5
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Hanginizin fitnelenmiş (fitne çıkarıcı/mecnun) olduğunu.
6
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Şüphesiz rabbindir, kendi yolundan sapanı en iyi bilen ve yine O’dur, doğru yolda olanı en iyi bilen.
7
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ
Öyleyse yalanlayanlara uyma/itaat etme!
8
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Kısmen onlara uymanı arzu ettiler, kendileri de kısmen sana uyacaklardı.
9
وَلَا تُطِـعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ
Şunlarin hiçbirine uyma: Yemini alışkanlık haline getirmiş alçağa,
10
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ
Işi gücü birilerini çekiştirmek olan dedikoducuya.
11
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ
Hayrı engelleyen, saldırgan, çok günahkâra.
12
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ
Kaba, katı (kalpli), üstelik karaktersiz ve kötülükle damgalı olana;
13
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ
Mal ve evlat sahibi olmuş diye.
14
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Ayetlerimiz ona okunduğu zaman; “Öncekilerin masalları/yaşanmış hayat hikayeleri!” dedi.
15
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
Biz yakında onun (burnunu sürterek) kibrini kıracağız.
16
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ
Gerçek şu ki, Biz onlara belâ (yaptıklarının karşılığını) vereceğiz. Bahçe sahiplerine, yaptıklarının karşılığı olanı (belâyı) verdiğimiz gibi! Hani onlar; bahçeyi mutlaka toplayacaklarına dair yemin etmişlerdi, sabahleyin erkenden gitmeyi planlamışlardı.
17
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
Ve hiçbir istisna da yapmıyorlardı.
18
فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ
Orayı rabbinden gelen doğal bir afet/tayfun sardı. Onlar uyuyorlarken!
19
فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ
Sonunda o (bahçe) kapkara kesiliverdi.
20
فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ
Nihayet, sabahleyin birbirlerine seslendiler:
21
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ
“haydi, eğer mahsulünüzü toplayacaksanız erkenden gidin”.
22
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ
Derken, aralarında şöyle fısıldaşarak çıkıp gittiler:
23
اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ
“bugün aranıza, sakın bir yoksul girmesin”.
24
وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ
Mahsulü toplayacaklarına emin olarak, erkenden gittiler.
25
فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ
Onu (bahçeyi) gördükleri zaman şöyle dediler: “Mutlaka biz yolu şaşırmış olmalıyız.
26
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Galiba biz yoksun bırakıldık.”
27
قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
Onların anlayışlı olanı/orta yolda gideni dedi ki: “Ben size Allah’ı yüceltmeniz gerekmez miydi, (O izin vermezse mahsulümüzü kaldıramayız)” demedim mi?
28
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
Dediler ki: “Rabbimizi yüceltiriz, gerçekten bizler zalimlermişiz.”
29
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Birbirlerini kınayarak döndüler.
30
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ
Dediler ki: ”Gerçekten bizler azgınlarmışız. Yazıklar olsun bize!”
31
عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ
“belki rabbimiz bize onun yerine, ondan daha hayırlısını verir. Şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet edeceğiz/yöneleceğiz.”
32
كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟
Işte azap böyledir! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Ne olurdu bilselerdi!
33
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Şüphesiz ki, korkup sakınarak kötülük yapmayanlar için, Rableri katında nimet cennetleri vardır.
34
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ
Müslüman olanları suçlular gibi yapar mıyız?
35
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ
Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz öyle?
36
اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ
Yoksa ders yaptığınız özel bir kitabınız mı var?
37
اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ
Onda ‘hayal/arzu ettiğiniz herşey sizindir’ diye (yazan).
38
اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ
Yoksa sizin için üzerimizde, kıyamet gününe kadar sürecek yeminler mi var? ‘Hükmettiğiniz herşey olacak’ diyen.
39
سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ
Sor onlara! Onlardan hangisi, buna kefil/bu iddianın savunucusu olacak?
40
اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ
Yoksa onların ortakları mı var? Öyleyse ortaklarını getirsinler, doğru sözlü iseler.
41
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ
Perdenin kalktığı/herşeyin açığa çıktığı ve secdeye davet edildikleri o gün, güç yetiremezler (secde etmek isterler ama edemezler).
42
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
Gözleri perişandır/düşük bir halde, onları bir zillet kaplamıştır. Halbuki onlar, (dünyada) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
43
فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ
Bu sözü yalanlayanları Bana bırak. Biz onları derece derece, bilmedikleri bir yönden azaba yaklaştıracağız.
44
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ
Onlara mühlet veriyorum (biraz zaman tanıyorum). Şüphesiz Benim düzenim sağlamdır.
45
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da, onlar borçtan ezilmişler mi?
46
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Yoksa gayb (bilinmeyen) onların yanında da onlar mı yazıyorlar?
47
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ
Şimdi sen, Rabbinin hükümlerini yerine getirmeye çalış ve balık/balina sahibi (Yunus) gibi olma; hani o seslenmişti, hıçkırıktan boğulur bir halde iken.
48
لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
Şayet rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, perişan bir halde meçhûlde kalacaktı.
49
فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Rabbi onu seçti ve salihlerden/iyilerden kıldı.
50
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ
Inkârcilar sana öfkeyle bakıyorlardı; zikri (Kur’an’ı) işittiklerinde! Diyorlar ki: “O gerçekten bir mecnundur”.
51
وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ
Oysa o (Kur’an), âlemler için bir öğütten/uyarıdan başka bir şey değildir.
52

Sureler

Mealler