|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ Kaf!Bu şanlı-şerefli Kur'an'ın değerini bilin! |
1 |
|
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْـكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ Ama nerde! Onlar içlerinden bir uyarıcının kendilerine gelmesine şaştılar ve işte bu kafirler dediler ki: "Bu ne acayip bir iş! |
2 |
|
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباًۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ Ölümümüzün ve toza toprağa karışmamızın ardından (diriliş) ha? Bu dönüşü imkansız bir son." |
3 |
|
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ Doğrusu Biz, yerin onları nasıl çürütüp toprak edeceğini daha baştan bilmekteyiz; zira katımızda mahfuz bir yasa mevcuttur. |
4 |
|
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ Dahasını da yaptılar; ayaklarına kadar geldiği halde hakikati yalanladılar: hasılı onlar derin bir iç karmaşası yaşıyorlar. |
5 |
|
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ Onlar üzerlerindeki göğe dönüp de bakmadılar mı? Onu nasıl inşa ettik ve ışıl ışıl bezedik; üstelik hiçbir eksik gedik bırakmadık! |
6 |
|
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ Yeryüzünü ise (engebeli arazi yapısıyla) uzatıp genişlettik; zira oraya kalkmaz kımıldamaz dağlar yerleştirdik; üstelik orada her tür çiftten güzel bitkiler yeşerttik ki, |
7 |
|
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ gönüllü olarak O'na yönelen her kul için bir bilinç kaynağı ve bir uyarı vesilesi olsun. |
8 |
|
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكاً فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ Yine Biz, gökten bereketli bir su indirdik ve onunla has behçeleri yeşerttik; dahası hasat edilen tahılı |
9 |
|
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ ve sıra salkımlı meyveleriyle boylu poslu hurma ağaçlarını, |
10 |
|
رِزْقاً لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ bütün kullara bir rızık olarak (verdik): Evet, Biz ölü bir beldeye o (su) ile can verdik; işte (insanın) yeniden dirilişi de böyle olacaktır. |
11 |
|
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ Onlardan önce Nuh kavmi, Dess sakinleri ve Semud da yalanladı; |
12 |
|
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ yine Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri... |
13 |
|
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ Yine ormanlık vadinin sakinleri ve Tubba kavmi... Bunların hepsi de elçileri yalanladılar: sonunda vaat ettiğim ceza gerçekleşti. |
14 |
|
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟ Şimdi Biz, ilk yaratış sırasında bitkin düşmüşüz, öyle mi? Asla! Ama onlar, yeniden yaratmanın (imkanından) kuşku duymaktalar. |
15 |
|
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ Doğrusu insanı yaratan Biziz ve iç beninin ona neler fısıldadığını iyi biliriz: zira Biz insana şahdamarından daha yakınız. |
16 |
|
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ (Zıt kutuplarda) konuşlanmış olan o iki (unsur), sağdan ve soldan karşı karşıya geldiği zaman |
17 |
|
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ insandan herhangi bir söz çıkmaya görsün; illa ki, kendi içinde bile onu gözetleyip kaydeden Biri vardır. |
18 |
|
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ Derken ölüm kabusu tüm gerçekliğiyle çıkagelir; (ki) işte bu (ey insan), senin köşe bucak kaçtığın şeydir! |
19 |
|
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ Nihayet (diriliş için) sura üflenir: işte bu da (ey insan), kendisine karşı uyarıl(dığın) gündür. |
20 |
|
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ Ve her can kendisini yönlendiren unsurlar ve tanıklarla huzura gelir; |
21 |
|
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَـكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ "Doğrusu sen" (denilir), "buna karşı gaflet içindeydin; işte, artık senin perdeni önünden kaldırdık: şimdi gözün daha bir keskindir." |
22 |
|
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ Güdümüne girdiği (şeytani öteki kişiliği) der ki: "İşte, bir uydu gibi emrime pervane olan budur!" |
23 |
|
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ (Allah emreder): "İnkarda ısrar eden her inatçı kafiri (uydusu olduğu odakla) birlikte cehenneme fırlatın: |
24 |
|
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ her hayra engel olanları, her haddini bilmez saldırganı, her kuşku ve fesat yayanı, |
25 |
|
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ Allah dışında başka ilahlar peydahlayanı... Haydi, (özne ve nesnesiyle birlikte) hepsini şiddetli azabın bağrına fırlatın! |
26 |
|
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ Güdümüne girdiği (şeytani öteki kişilik): "Rabbimiz!" der, "Onu azdırıp saptıran ben değildim; kaldı ki o zaten derin bir sapıklığın içindeydi." |
27 |
|
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ (Allah) buyuracak: "Benim huzurumda hesaplaşmayın; zira Ben sizi azabımla uyarmıştım; |
28 |
|
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟ Benim katımda verilen söz değişmez; ve benim kullarıma zulmetme ihtimalim yoktur. |
29 |
|
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ O gün cehenneme "Doldun mu?" diye soracağız; o "Daha var mı?" diyecek. |
30 |
|
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ Ve cennet muttakiler ayağına getirilecek ve asla uzaklaşmayacak. |
31 |
|
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ "İşte, size vaad edilen budur; O'na dönük bir gönüller hatırdan O'nu hiç çıkarmayan herkese; |
32 |
|
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ idraki aşan bir hakikat olduğu halde, O sonsuz rahmet sahibi karşısında içi titreyen ve O'nun huzuruna adanmış bir yürekle gelen herkese: |
33 |
|
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ Oraya tarifsiz bir huzur içinde girin! İşte bu ebedi ikamet günüdür" (denilecek). |
34 |
|
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ Onlar orada arzu ettikleri her şeye kavuşacaklar; ama katımızda daha fazlası da var. |
35 |
|
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ Biz, onlardan önce nice uygarlıkları helak etmişiz; onlar güç ve kutret olarak bunlardan çok daha ileriydiler; fakat "Bir sığınak yok mu?" diye sığınacak delik aradılar. |
36 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ Elbet bunda, (akleden) bir kalbe sahip olanlar için ibretlik bir uyarı vardır; veya pür dikkat bir şahit olarak kulak verenler için... |
37 |
|
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ Dahası gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı aşamada yarattığımızı, fakat Bize asla bir yorgunluk arız olmadığını (bilenler için)... |
38 |
|
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ Öyleyse artık onların söyleyeceklerine karşı sabırlı ol! Bir de güneşin doğuşundan ve batıştan önce Rabbinin aşkın olan yüce zatını (namaz kılarak) hamd ile an; |
39 |
|
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ yine geceleri ve secdelerin ardından O'nun aşkın olan zatını an! |
40 |
|
وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ İmdi sen (ey insanoğlu); sana çok çok yakın bir yerden o güne ilişkin çağrı yapan Allah'ın nidasına kulak ver! |
41 |
|
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ Tüm gerçekliğiyle o malum çığlığı (herkesin) işiteceği güne... İşte bu, bir (başka hayata) çıkış günüdür. |
42 |
|
اِنَّا نَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَاِلَيْنَا الْمَص۪يرُۙ Kesin olan şu ki, ölümü ve hayatı yaratan Biziz ve her yol sonunda Bize çıkar. |
43 |
|
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ Yer ayaklarının altında kayıp paramparça olduğu gün (her şey) son sürattir: işte bu akıl sır ermez bir toparlanıştır, Bizim için çok kolay olacaktır. |
44 |
|
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ Biz onların neler söylediğini çok iyi biliyoruz; ne ki sen onları zorla (inandıracak) bir zorba değilsin: şu halde sen, Benim tehditlerimden korkanları bu Kur'an aracılığıyla uyarmaya devam et! |
45 |