|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـٔاً مَذْكُوراً Insanin üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun bir süre (beşyüzbin yıl veya daha fazlası) geçmedi mi? |
1 |
|
اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعاً بَص۪يراً Gerçek şu ki; Biz insanı bir sıvı karışımından yarattık. Özgür iradeleri ile yapacakları şeyler ortaya çıksın diye; kendisini işitir ve görür kıldık. |
2 |
|
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِراً وَاِمَّا كَفُوراً Şüphesiz biz ona yolu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör. |
3 |
|
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْـكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالاً وَسَع۪يراً Doğrusu biz; kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık. |
4 |
|
اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُوراًۚ Şüphesiz iyiler ise, karışımı kâfur (güzel bitki kokuları) olan bir kadehten içerler. |
5 |
|
عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللّٰهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْج۪يراً (bu,) Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır. |
6 |
|
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْماً كَانَ شَرُّهُ مُسْتَط۪يراً Okullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak, verdikleri sözü yerine getirirler. |
7 |
|
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪يناً وَيَت۪يماً وَاَس۪يراً Onlar kendi canları çekmesine rağmen yemeği; yoksula, yetime ve esire yedirirler: |
8 |
|
اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُر۪يدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُوراً “biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz, sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz.” |
9 |
|
اِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْماً عَبُوساً قَمْطَر۪يراً “biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azabına uğramaktan) korkarız” (derler). |
10 |
|
فَوَقٰيهُمُ اللّٰهُ شَرَّ ذٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقّٰيهُمْ نَضْرَةً وَسُرُوراًۚ Işte bu yüzden Allah, onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. |
11 |
|
وَجَزٰيهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَر۪يراًۙ Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder. |
12 |
|
مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۚ لَا يَرَوْنَ ف۪يهَا شَمْساً وَلَا زَمْهَر۪يراًۚ Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk. |
13 |
|
وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْل۪يلاً (cennet ağaçlarının) gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur. |
14 |
|
وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِاٰنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَاَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَار۪يرَاۙ Yanlarinda gümüşten kaplar ve billûr kupalar dolaştırılır. |
15 |
|
قَوَار۪يرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْد۪يراً Gümüşten öyle kadehler ki, onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir. |
16 |
|
وَيُسْقَوْنَ ف۪يهَا كَأْساً كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَب۪يلاًۚ Onlara orada bir kâseden içirilir ki, (bu şarabın) karışımında zencefil vardır. |
17 |
|
عَيْناً ف۪يهَا تُسَمّٰى سَلْسَب۪يلاً (bu şarap) orada bir pınardandır ki adına selsebîl denir. |
18 |
|
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۚ اِذَا رَاَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤ۬اً مَنْثُوراً O insanların etrafında öyle ölümsüz genç hizmetçiler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın. |
19 |
|
وَاِذَا رَاَيْتَ ثَمَّ رَاَيْتَ نَع۪يماً وَمُلْـكاً كَب۪يراً Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve büyük bir saltanat görürsün. |
20 |
|
عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَاِسْتَبْرَقٌۘ وَحُلُّٓوا اَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍۚ وَسَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ شَرَاباً طَهُوراً Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır, gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir. |
21 |
|
اِنَّ هٰذَا كَانَ لَـكُمْ جَزَٓاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُوراً۟ (onlara şöyle denir): Bu, sizin için bir ödüldür. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur. |
22 |
|
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلاًۚ (rasûlüm;) kur’an’ı sana bölümler halinde Biz indirdik! |
23 |
|
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ اٰثِماً اَوْ كَفُوراًۚ Artık rabbinin hükmüne/kararına (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra, yahut hiçbir nanköre boyun eğme. |
24 |
|
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَاَص۪يلاًۚ Sabah vaktinden Akşam vaktine kadar Rabbinin adını an; (Allah için yapılması gereken ne varsa onları yaparak geçir.) |
25 |
|
وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَو۪يلاً Gecenin bir kısmını O’na secde ile geçir, gecenin uzun (yatsı ile sabah namazını kapsayan) bölümünde de (gerek Kur’an’ı anladığın dilde okuyarak ve gerekse nafile/fazladan ibadetler yaparak) O’nu tesbih et. |
26 |
|
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْماً ثَق۪يلاً Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (hesap gününü) ihmal ediyorlar. |
27 |
|
نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْۚ وَاِذَا شِئْنَا بَدَّلْـنَٓا اَمْثَالَهُمْ تَبْد۪يلاً Onları biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde (kendilerini imha eder), yerlerine benzerlerıni getiririz/yaratırız. |
28 |
|
اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً Şüphesiz ki, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar. |
29 |
|
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۗ Allah dileme özgürlüğü vermeyi dilemeseydi, siz zaten bir şey dileyemezdiniz. Şüphesiz Allah herşeyi bilendir, hikmet sahibidir. |
30 |
|
يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِم۪ينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً O, dileyeni (rahmetine girmek için bir şeyler yapanı), rahmetinin içine alır/rahmet eder/bağışlar. Zalimlere gelince, onlar için çok acıklı bir azap hazırlamıştır. |
31 |