|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ A.L.R. Bu (harfler) kitabın ve apaçık Kuran'ın mucizesidir. |
1 |
|
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ İnkar edenler, keşke müslüman olsaydık diye arzulayacaklardır. |
2 |
|
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Bırak onları, yesinler, eğlensinler ve umutlarıyla oyalansınlar; mutlaka öğreneceklerdir. |
3 |
|
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ Biz hiç bir topluluğu belirlenmiş bir yazgı olmaksızın yok etmeyiz. |
4 |
|
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ Hiç bir toplum belirlenmiş süresini ne geçebilir, ne de gerisinde kalır. |
5 |
|
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ Dediler ki: 'Ey kendisine zikir (mesaj) indirilmiş olan, sen bir delisin.' |
6 |
|
لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 'Doğru sözlü isen bize melekleri getirsene.' |
7 |
|
مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذاً مُنْظَر۪ينَ Biz melekleri ancak belli bir amaç için göndeririz, o zaman da kimseye süre tanınmaz. |
8 |
|
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Kuşkusuz zikri (mesajı) biz, evet biz indirdik ve onu koruyacak da elbette yine biziz. |
9 |
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ Senden önce, geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik. |
10 |
|
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ Onlara her ne zaman bir elçi geldiyse onu alaya aldılar. |
11 |
|
كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ İşte suçluların kalbine böyle (bir tavrı) sokarız. |
12 |
|
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ Nitekim, ona inanmazlar. Kendilerinden öncekilerin sünneti (adeti) de böyleydi. |
13 |
|
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ Onlara gökten bir kapı açsak ve onun içinde yükselecek olsalardı, |
14 |
|
لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟ 'Gözlerimiz sarhoş edildi, büyülendik,' diyeceklerdi. |
15 |
|
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ Gökte galaksiler yerleştirdik, ve gözleyenler için onları süsledik. |
16 |
|
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ Ve onları her kovulmuş şeytandan koruduk. |
17 |
|
اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ Ancak onlardan kulak hırsızlığı eden olursa onu alevli bir ateş mermisi kovalar |
18 |
|
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ Yeryüzünü genişletip içine sağlam dağlar yerleştirdik ve orada her şeyi mükemmel bir ölçüye göre bitirdik. |
19 |
|
وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ Orada hem sizin için ve hem sizin beslemediğiniz yaratıklar için yaşanacak bir ortam oluşturduk. |
20 |
|
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُـهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Hiç bir şey yoktur ki onun hazineleri bizim yanımızda olmasın, ancak biz onu belirlenmiş bir ölçüyle indiririz. |
21 |
|
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ Rüzgarı aşılayıcı olarak gönderdik; gökten bir su indirip sizi onunla suladık. Oysa siz onu depo edemezdiniz. |
22 |
|
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ Biz, elbette biz diriltir ve öldürürüz, sonunda asıl varis olanlar da biziz. |
23 |
|
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ İlerleyenlerinizi de biliriz, geride kalanları da biliriz. |
24 |
|
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟ Onları, senin Rabbin toplayacak. O Bilgedir, Bilendir. |
25 |
|
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ İnsanı, kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattık. |
26 |
|
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ Cinleri de önceden, içe işleyen parlak ateşten yarattık. |
27 |
|
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ Rabbin meleklere, 'Kurumuş, yıllanmış balçıktan bir insan yaratacağım,' demişti. |
28 |
|
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ 'Onu düzenleyip ona ruhumdan üflediğimde hemen onun için secdeye varın,' demişti. |
29 |
|
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ Tüm melekler topluca secde ettiler; |
30 |
|
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ Ancak İblis (şeytan) hariç. Secde edenlerle beraber olmayı red etti. |
31 |
|
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ Dedi ki: 'Seni secde edenlerle beraber olmaktan alıkoyan şey nedir, İblis?' |
32 |
|
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ Dedi ki: 'Kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattığın insana secde edecek değilim.' |
33 |
|
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ (Tanrı:) 'Öyleyse çık oradan; sen kovuldun!' |
34 |
|
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ 'Yargı gününe kadar laneti hakkettin,' dedi. |
35 |
|
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 'Rabbim, dirilecekleri güne kadar beni ertele,' dedi. |
36 |
|
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ Dedi ki: 'Tamam, sen ertelendin,' |
37 |
|
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ 'Bilinen vaktin gününe kadar....' |
38 |
|
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ Dedi ki: 'Rabbim, beni yoldan çıkarttığın için, onları yeryüzünde ayartıp topluca saptıracağım.' |
39 |
|
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ 'Kendilerini sadece sana adayanlar hariç.' |
40 |
|
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ Dedi ki: 'İşte benim değişmez yasam budur.' |
41 |
|
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ 'Elbette, sadece bana kulluk edenlere karşı bir gücün yoktur. Ancak sana uyan sapıklara gücün yeter.' |
42 |
|
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 'Cehennem hepsinin buluşma yeridir.' |
43 |
|
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟ 'Onun yedi kapısı vardır ve her bir kapı için onlardan belli bir pay vardır.' |
44 |
|
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ Erdemliler ise bahçeler ve pınarlar içindedir. |
45 |
|
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ Oraya barış ve güvenlik içinde girin. |
46 |
|
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ Göğüslerindeki kıskançlığı kaldırırız; kardeşçe karşılıklı yerleştirilmiş koltuklar üzerindedirler. |
47 |
|
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ Orada onlara hiç bir yorgunluk dokunmaz ve oradan da çıkarılacak değillerdir. |
48 |
|
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ Kullarıma haber ver ki ben Bağışlayıcıyım, Rahimim. |
49 |
|
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ Ve azabım da çok acı bir azaptır. |
50 |
|
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ Onlara İbrahim'in konuklarından haber ver. |
51 |
|
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ Onun yanına varıp, 'Selam!,' demişlerdi. O da, 'Biz sizden korkuyoruz,' demişti. |
52 |
|
قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ 'Endişelenme, biz sana bilgin bir oğul müjdesini veriyoruz,' demişlerdi. |
53 |
|
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ 'İyice yaşlanmışken beni mi müjdeliyorsunuz! Beni ne ile müjdeliyorsunuz,' dedi. |
54 |
|
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ 'Sana gerçeği müjdeledik, umudunu kesme,' dediler. |
55 |
|
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ 'Sapıklardan başka Rabbinin rahmetinden kim umut keser,' dedi. |
56 |
|
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ 'Ey elçiler, göreviniz nedir,' dedi. |
57 |
|
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ 'Biz, suçlu bir topluma gönderildik;' |
58 |
|
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 'Ancak Lut'un ailesi hariç. Hepsini kurtaracağız.' |
59 |
|
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟ 'Yalnız karısı hariç; onun geride kalanlardan olmasını kararlaştırdık,' dediler. |
60 |
|
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ Elçiler, Lut'un ailesine geldiklerinde |
61 |
|
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ (Lut:) 'Siz, bizce tanınmayan bir topluluksunuz,' dedi. |
62 |
|
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ Dediler ki: ' Onların kuşkulandıkları şeyi sana getirdik.' |
63 |
|
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ 'Sana gerçeği getirdik, biz elbette doğru konuşuyoruz.' |
64 |
|
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ 'Geceleyin ailenle birlikte çık. Arkalarından izle ve hiç biriniz arkaya bakmasın. Size emredilen yere gidin.' |
65 |
|
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ 'Şu halk, sabahleyin yok edilecektir' şeklindeki emri kendisine bildirdik. |
66 |
|
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ Kent halkı neşe içinde geldiler. |
67 |
|
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ 'Bunlar konuklarımdır, sakın beni utandırmayın.' |
68 |
|
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ 'ALLAH 'tan korkun, beni rezil etmeyin,' dedi. |
69 |
|
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ 'İnsanlarla diyalog kurmaktan seni menetmemiş miydik,' dediler. |
70 |
|
قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ 'İşte benim kızlarım,' dedi, 'İlla da istiyorsanız!' |
71 |
|
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ Ne yazık ki onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı. |
72 |
|
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ Tan ağarırken onları felaketli bir gürültü yakaladı. |
73 |
|
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ Onun altını üstüne getirdik. Üzerlerine çamurdan yapılmış sert taşlar indirdik. |
74 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ Bunda, inceleyip araştıranlar için dersler vardır. |
75 |
|
وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ Ve o (yıkıntı kent), yol üzerinde durmaktadır. |
76 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ Bunda, inananlar için bir işaret vardır. |
77 |
|
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ Gerçekten Eyke halkı da zalimlerden idi. |
78 |
|
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟ Onlardan öc aldık. Her ikisi de belgelenmiştir. |
79 |
|
وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ Hicr halkı da elçileri yalanladı. |
80 |
|
وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ Kendilerine ayetlerimizi verdik, fakat ondan yüz çevirdiler. |
81 |
|
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı. |
82 |
|
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ Sabahleyin onları da o korkunç gürültü yakaladı. |
83 |
|
فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ Kazandıklarının hiç biri onları kurtaramadı. |
84 |
|
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ Biz, gökleri, yeri ve aralarındaki şeyleri belli bir amaç için yarattık. O saat (dünyanın sonu) elbette gelecektir, öyleyse onlara güzel ve yumuşak davran. |
85 |
|
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ Rabbin elbette Yaratandır, Bilendir. |
86 |
|
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ Biz sana yedi çifti ve büyük Kuran'ı verdik. |
87 |
|
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ Onlardan (elçilerden) bazılarına verdiklerimizi kıskanma ve onlardan (inkarcılardan) ötürü de üzülme. İnananlara kanatlarını indir. |
88 |
|
وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ De ki: 'Ben apaçık bir uyarıcıyım.' |
89 |
|
كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ Aynı şekilde o bölücülerle de ilgileneceğiz. |
90 |
|
اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ Onlar ki Kuran'ı parçalara ayırdılar. |
91 |
|
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ Rabbine and olsun ki, hepsinden soracağız |
92 |
|
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ Yaptıkları şeylerden. |
93 |
|
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ Öyleyse sana emredileni açıkça ortaya koy ve müşriklere de aldırma. |
94 |
|
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ Alay edenlere karşı biz sana yeteriz. |
95 |
|
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Onlar ki ALLAH ile beraber başka tanrılar oluşturdular. Yakında bilecekler. |
96 |
|
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ Söylediklerinden ötürü göğsünün daraldığını biliyoruz |
97 |
|
فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ Rabbini yüceltip coşkuyla an ve yerlere kapan. |
98 |
|
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ Rabbine kulluk et ki kesin bir inanca sahip olasın. |
99 |