Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Göklerde ne var yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih (O’nun her türlü noksan sıfatlardan ve ortakları bulunmaktan münezzeh olduğunu ilan) eder. O, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte mutlak üstün ve galip)tir, Hakîm (bütün hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.
2 O Allah ki, Kitap Ehli’nden küfürde ısrar edenleri, (Âhiret’ten önce) dünyada ceza için ve (İslâm’ın merkezinden) sürgün edilmek maksadıyla bir araya toplayıp yurtlarından çıkardı. Siz, kolay kolay çıkacaklarını düşünmüyordunuz; nitekim onlar da, sığındıkları kalelerinin kendilerini Allah’a karşı koruyabileceklerini sanıyorlardı. Fakat Allah, onları hiç ummadıkları yerden bastırdı; kalblerine korku saldı onların. Öyle ki, evlerini bizzat kendi elleriyle yıkıyorlar, mü’minlerin yıkmasına da hiç ses çıkaramıyorlardı. İbret alın ey basiret sahipleri!
3 Eğer Allah onlar hakkında toplu sürgün cezası takdir buyurmasaydı, onları dünyada (öldürülme ve bütün mallarının ganimet olarak alınması gibi) çok daha büyük bir ceza ile cezalandırırdı. Ama Âhiret’te onlar için Ateş azabı vardır.
4 Şundan ki, onlar Allah’ın ve Rasûlü’nün karşısında ayrı bir cephe oluşturdular. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne muhalefet ederse, hiç şüphesiz Allah da cezası pek çetin olandır.
5 Onların hurma ağaçlarından hangisini kesmiş veya kesmeden kökleri üzerinde yerinde bırakmışsanız, bunların hepsi Allah’ın izniyleydi ve yoldan büsbütün çıkmışları rüsvay etmek içindi.
6 Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp da Rasûlü’ne ganimet olarak bahşettiği mallara gelince –ki, siz o mallar için at da deve de koşturmadınız, fakat Allah, kimleri dilerse, onlar üzerinde rasûllerine hakimiyet verir. Allah, her şeye hakkıyla güç yetirendir.
7 Allah’ın, fethedilen ülkelerin halklarına ait bulunup da savaşsız olarak Rasûlü’ne bahşettiği mallar, (beşte biri) Allah(’a ait olmak üzere Rasûl’ü) için, ayrıca Rasûl için, O’nun yakınları için, yetimler için, yoksullar için ve yolda kalmışlar içindir. Ki o mallar, içinizdeki zenginler arasında devredip duran bir servet haline gelmesin. Rasûl (o mallardan size ne verirse) onu hoşnutlukla alın (ve İslâmî bir hüküm olarak) size neyi getirip tebliğ ederse, onu kabul edin ve sizi neden men ederse ondan da geri durun. Allah’a gönülden saygı besleyin ve O’na karşı gelmekten sakının. Muhakkak ki Allah, cezalandırması çok çetin olandır.
8 (Bu ganimet malları, ayrıca) o fakir Muhacirlere aittir ki, onlar yurtlarından çıkarılmış, mallarından mahrum bırakılmışlardır; onlar, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk peşindedirler ve Allah’ın dinine ve Rasûlü’ne yardım etmektedirler. Onlar, (imanlarında ve üzerlerine düşen vazifeleri yerine getirmede) gerçekten samimi ve sadıktırlar.
9 Onlardan önce Medine’yi yurt edinip, onu İslâm’a da yurt olarak hazırlayan ve imanı da kendilerine bir yurt kılmış olanlara gelince, onlar Allah yolunda muhacir olarak kendilerine gelenlere sevgi besler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir kıskançlık, bir ihtiyaç hissetmezler; bunun da ötesinde, kendi paylarına düşen yoksulluk da olsa onları kendilerine tercih ederler. (Elbette onların da o ganimet mallarında bir hissesi olacaktır.) Her kim nefsinin hırsından ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte onlardır kurtuluşa eren ve gerçek mazhariyet sahipleri.
10 Bu (ilk Muhacirler ve Ensar’dan) sonra gelip (onların izinden giden bütün mü’minler) ise, “Rabbimiz”, derler, “Bizi ve bizden önce iman etmiş bulunan bütün (Din) kardeşlerimizi bağışla ve iman edenlere karşı kalbimizde herhangi bir kötü duygunun uyanmasına meydan verme. Rabbimiz, muhakkak ki Sen, şefkatin pek engin, (bilhassa mü’minlere karşı) hususî rahmeti pek bol olansın.”
11 Bakmaz mısın şu münafıklık yapanlara: Ehli Kitap’tan küfür içindeki kardeşlerine (Nadîr Oğulları Yahudileri), “Andolsun ki”, diyorlar, “eğer siz (Medine’den) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve sizin aleyhinizde asla kimsenin sözünü dinlemeyiz. Eğer size savaş açılacak olursa, bu takdirde kesinlikle size yardım ederiz.” Ama Allah şahittir ki, o (münafıklar) düpedüz yalancıdırlar.
12 Çünkü hiç şüphe etmeyin ki, eğer o (yahudiler şehirden) çıkarılacak olurlarsa, onlarla birlikte çıkmazlar; onlara savaş açılırsa, asla kendilerine yardım etmezler; yardım etmeye kalksalar bile arkalarını dönüp kaçarlar ve (bu açık ihanetlerinden dolayı cezalandırılırlar da), herhangi bir yerden kesinlikle yardım görmezler.
13 Siz, onların göğüslerinde Allah’tan da fazla korku duyulan bir topluluksunuz. Bu bir hakikat: çünkü onlar, gerçeği idrakten yoksun bir güruhtur.
14 O (münafıklar), sağlam kaleler içinde veya surlar arkasında olmadıkça, (yahudilerle) ittifak halinde bile sizinle savaşamazlar. Onların (size karşı ittifakları dışında) kendi aralarındaki ihtilâf ve çatışmaları pek şiddetlidir. Sen dışarıdan onları birlik içinde sanırsın; oysa kalbleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar, düşünüp akletmeyen bir güruhtur.
15 (Nadîr Oğulları yahudilerinin) hali, kendilerinden az bir zaman önce (benzer durumdaki Kaynuka Oğulları yahudilerinin) haline benzemektedir. Onlar (da anlaşmalarına ihanet ettiler) ve yaptıklarının vebalini tattılar; Âhiret’te ise onları pek acı bir azap beklemektedir.
16 (Onları savaşa teşvik eden münafıkların) durumu ise tıpkı şeytanın durumunu andırmaktadır ki, o şeytan, önce insana “İnkâr et!” diye telkinde bulunur; insan inkâr edince de, “Ben senden uzağım, seninle bir alâkam olamaz; çünkü ben, Âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.” der (ve sıvışır).
17 Neticede (şeytanın da, kandırıp küfre düşürdüğü kimsenin de) âkıbeti, içinde sonsuzca kalmak üzere Ateş’e girmektir. Budur zalimlerin cezası.
18 Ey iman edenler! Allah’a gönülden saygı besleyin ve O’na karşı gelmekten sakının; her bir kimse, yarını için ne gönderdiğine dikkat etsin. Allah’a karşı gönülden saygılı olun ve O’na karşı gelmekten sakının. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdardır.
19 Allah’ı unutup da, Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! Onlardır yoldan çıkmış olanlar.
20 Cehennemliklerle Cennet ehli elbette bir olmaz. Cennet ehli, işte onlardır gerçekten başaran ve kazananlar.
21 Bu Kur’ân, (öylesine haşmetli, değerli, öylesine önemli mesajlarla yüklü ve öyle bir marifet hazinesidir ki,) eğer onu bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, (onca cesametine rağmen) o dağın, Allah’a olan derin saygı ve taziminden dolayı başını eğip parça parça olduğunu görürdün. İnsanlar için böyle temsillerde bulunuyoruz ki, sistemlice düşünüp gerekli dersi alsınlar.
22 Allah O’dur ki, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Gaybı da, şahadeti de (duyu ötesini de, duyuların algı sahasına giren her şeyi de) bilir. O, Rahmân (rahmetiyle her varlığı kuşatan)dır; Rahîm (ayrıca hususî rahmeti de pek bol olan)dır.
23 Allah O’dur ki, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Melik (varlık üzerinde mutlak hakim)dir; Kuddûs (Kendisi her türlü eksik ve lekeden uzak olduğu gibi, kâinatı da daima tertemiz tutan)dır; Selâm (kurtuluş ve esenliğin mutlak kaynağı)dır; Mü’min (şüpheleri giderip imanı bahşeden ve tam emniyet veren)dir; Müheymin (bütün varlık üzerinde gözetleyici, koruyucu)dur; Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte mutlak üstün ve galip)tir; Cebbâr (varlığı hükmü altında tutan, haksızlığı giderip hakkı sahibine veren)dir; Mütekebbir (mutlak büyüklüğe ve büyüklüğünü ilan etmeye tek hak sahibi)dir. Allah, kulların Kendisine koştuğu şirkten mutlak manâda münezzehtir.
24 Allah O’dur ki, Hâlik (yegâne Yaratıcı)dır; Bârî (pak, ortaklar edinmekten mutlak manâda uzak Yaratıcı)dır; Musavvir (her varlığa ona en uygun şekli veren)dir. O’nundur en güzel isimler. Göklerde ve yerde ne varsa O’nu tesbih (O’nun her türlü noksandan ve ortakları bulunmaktan mutlak manâda uzak olduğunu ikrar ve ilan) eder. Ve O, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte mutlak üstün ve galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 1
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَخْرَجَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِاَوَّلِ الْحَشْرِۜ مَا ظَنَنْتُمْ اَنْ يَخْرُجُوا وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَاَتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِاَيْد۪يهِمْ وَاَيْدِي الْمُؤْمِن۪ينَ فَاعْتَبِرُوا يَٓا اُو۬لِي الْاَبْصَارِ 2
وَلَوْلَٓا اَنْ كَتَبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَٓاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَاۜ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ 3
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَٓاقِّ اللّٰهَ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ 4
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ ل۪ينَةٍ اَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَٓائِمَةً عَلٰٓى اُصُولِهَا فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِق۪ينَ 5
وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 6
مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ 7
لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ 8
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ 9
وَالَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذ۪ينَ سَبَقُونَا بِالْا۪يمَانِ وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا رَبَّـنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟ 10
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِاِخْوَانِهِمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ اُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُط۪يعُ ف۪يكُمْ اَحَداً اَبَداًۚ وَاِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 11
لَئِنْ اُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْۚ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْۚ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ 12
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ 13
لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَم۪يعاً اِلَّا ف۪ي قُرًى مُحَصَّنَةٍ اَوْ مِنْ وَرَٓاءِ جُدُرٍۜ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَد۪يدٌۜ تَحْسَبُهُمْ جَم۪يعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتّٰىۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَۚ 14
كَمَثَلِ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَر۪يباً ذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۚ 15
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ 16
فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَٓا اَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَ۟ 17
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ 18
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ 19
لَا يَسْتَـو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ 20
لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعاً مُتَصَدِّعاً مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ 21
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ 22
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ 23
هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۜ يُسَبِّـحُ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 24
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Göklerde ne var yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih (O’nun her türlü noksan sıfatlardan ve ortakları bulunmaktan münezzeh olduğunu ilan) eder. O, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte mutlak üstün ve galip)tir, Hakîm (bütün hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.
1
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَخْرَجَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِاَوَّلِ الْحَشْرِۜ مَا ظَنَنْتُمْ اَنْ يَخْرُجُوا وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَاَتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِاَيْد۪يهِمْ وَاَيْدِي الْمُؤْمِن۪ينَ فَاعْتَبِرُوا يَٓا اُو۬لِي الْاَبْصَارِ
O Allah ki, Kitap Ehli’nden küfürde ısrar edenleri, (Âhiret’ten önce) dünyada ceza için ve (İslâm’ın merkezinden) sürgün edilmek maksadıyla bir araya toplayıp yurtlarından çıkardı. Siz, kolay kolay çıkacaklarını düşünmüyordunuz; nitekim onlar da, sığındıkları kalelerinin kendilerini Allah’a karşı koruyabileceklerini sanıyorlardı. Fakat Allah, onları hiç ummadıkları yerden bastırdı; kalblerine korku saldı onların. Öyle ki, evlerini bizzat kendi elleriyle yıkıyorlar, mü’minlerin yıkmasına da hiç ses çıkaramıyorlardı. İbret alın ey basiret sahipleri!
2
وَلَوْلَٓا اَنْ كَتَبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَٓاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَاۜ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ
Eğer Allah onlar hakkında toplu sürgün cezası takdir buyurmasaydı, onları dünyada (öldürülme ve bütün mallarının ganimet olarak alınması gibi) çok daha büyük bir ceza ile cezalandırırdı. Ama Âhiret’te onlar için Ateş azabı vardır.
3
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَٓاقِّ اللّٰهَ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Şundan ki, onlar Allah’ın ve Rasûlü’nün karşısında ayrı bir cephe oluşturdular. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne muhalefet ederse, hiç şüphesiz Allah da cezası pek çetin olandır.
4
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ ل۪ينَةٍ اَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَٓائِمَةً عَلٰٓى اُصُولِهَا فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِق۪ينَ
Onların hurma ağaçlarından hangisini kesmiş veya kesmeden kökleri üzerinde yerinde bırakmışsanız, bunların hepsi Allah’ın izniyleydi ve yoldan büsbütün çıkmışları rüsvay etmek içindi.
5
وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp da Rasûlü’ne ganimet olarak bahşettiği mallara gelince –ki, siz o mallar için at da deve de koşturmadınız, fakat Allah, kimleri dilerse, onlar üzerinde rasûllerine hakimiyet verir. Allah, her şeye hakkıyla güç yetirendir.
6
مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ
Allah’ın, fethedilen ülkelerin halklarına ait bulunup da savaşsız olarak Rasûlü’ne bahşettiği mallar, (beşte biri) Allah(’a ait olmak üzere Rasûl’ü) için, ayrıca Rasûl için, O’nun yakınları için, yetimler için, yoksullar için ve yolda kalmışlar içindir. Ki o mallar, içinizdeki zenginler arasında devredip duran bir servet haline gelmesin. Rasûl (o mallardan size ne verirse) onu hoşnutlukla alın (ve İslâmî bir hüküm olarak) size neyi getirip tebliğ ederse, onu kabul edin ve sizi neden men ederse ondan da geri durun. Allah’a gönülden saygı besleyin ve O’na karşı gelmekten sakının. Muhakkak ki Allah, cezalandırması çok çetin olandır.
7
لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ
(Bu ganimet malları, ayrıca) o fakir Muhacirlere aittir ki, onlar yurtlarından çıkarılmış, mallarından mahrum bırakılmışlardır; onlar, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk peşindedirler ve Allah’ın dinine ve Rasûlü’ne yardım etmektedirler. Onlar, (imanlarında ve üzerlerine düşen vazifeleri yerine getirmede) gerçekten samimi ve sadıktırlar.
8
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ
Onlardan önce Medine’yi yurt edinip, onu İslâm’a da yurt olarak hazırlayan ve imanı da kendilerine bir yurt kılmış olanlara gelince, onlar Allah yolunda muhacir olarak kendilerine gelenlere sevgi besler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir kıskançlık, bir ihtiyaç hissetmezler; bunun da ötesinde, kendi paylarına düşen yoksulluk da olsa onları kendilerine tercih ederler. (Elbette onların da o ganimet mallarında bir hissesi olacaktır.) Her kim nefsinin hırsından ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte onlardır kurtuluşa eren ve gerçek mazhariyet sahipleri.
9
وَالَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذ۪ينَ سَبَقُونَا بِالْا۪يمَانِ وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا رَبَّـنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟
Bu (ilk Muhacirler ve Ensar’dan) sonra gelip (onların izinden giden bütün mü’minler) ise, “Rabbimiz”, derler, “Bizi ve bizden önce iman etmiş bulunan bütün (Din) kardeşlerimizi bağışla ve iman edenlere karşı kalbimizde herhangi bir kötü duygunun uyanmasına meydan verme. Rabbimiz, muhakkak ki Sen, şefkatin pek engin, (bilhassa mü’minlere karşı) hususî rahmeti pek bol olansın.”
10
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِاِخْوَانِهِمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ اُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُط۪يعُ ف۪يكُمْ اَحَداً اَبَداًۚ وَاِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Bakmaz mısın şu münafıklık yapanlara: Ehli Kitap’tan küfür içindeki kardeşlerine (Nadîr Oğulları Yahudileri), “Andolsun ki”, diyorlar, “eğer siz (Medine’den) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve sizin aleyhinizde asla kimsenin sözünü dinlemeyiz. Eğer size savaş açılacak olursa, bu takdirde kesinlikle size yardım ederiz.” Ama Allah şahittir ki, o (münafıklar) düpedüz yalancıdırlar.
11
لَئِنْ اُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْۚ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْۚ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ
Çünkü hiç şüphe etmeyin ki, eğer o (yahudiler şehirden) çıkarılacak olurlarsa, onlarla birlikte çıkmazlar; onlara savaş açılırsa, asla kendilerine yardım etmezler; yardım etmeye kalksalar bile arkalarını dönüp kaçarlar ve (bu açık ihanetlerinden dolayı cezalandırılırlar da), herhangi bir yerden kesinlikle yardım görmezler.
12
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
Siz, onların göğüslerinde Allah’tan da fazla korku duyulan bir topluluksunuz. Bu bir hakikat: çünkü onlar, gerçeği idrakten yoksun bir güruhtur.
13
لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَم۪يعاً اِلَّا ف۪ي قُرًى مُحَصَّنَةٍ اَوْ مِنْ وَرَٓاءِ جُدُرٍۜ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَد۪يدٌۜ تَحْسَبُهُمْ جَم۪يعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتّٰىۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَۚ
O (münafıklar), sağlam kaleler içinde veya surlar arkasında olmadıkça, (yahudilerle) ittifak halinde bile sizinle savaşamazlar. Onların (size karşı ittifakları dışında) kendi aralarındaki ihtilâf ve çatışmaları pek şiddetlidir. Sen dışarıdan onları birlik içinde sanırsın; oysa kalbleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar, düşünüp akletmeyen bir güruhtur.
14
كَمَثَلِ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَر۪يباً ذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۚ
(Nadîr Oğulları yahudilerinin) hali, kendilerinden az bir zaman önce (benzer durumdaki Kaynuka Oğulları yahudilerinin) haline benzemektedir. Onlar (da anlaşmalarına ihanet ettiler) ve yaptıklarının vebalini tattılar; Âhiret’te ise onları pek acı bir azap beklemektedir.
15
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ
(Onları savaşa teşvik eden münafıkların) durumu ise tıpkı şeytanın durumunu andırmaktadır ki, o şeytan, önce insana “İnkâr et!” diye telkinde bulunur; insan inkâr edince de, “Ben senden uzağım, seninle bir alâkam olamaz; çünkü ben, Âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.” der (ve sıvışır).
16
فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَٓا اَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَ۟
Neticede (şeytanın da, kandırıp küfre düşürdüğü kimsenin de) âkıbeti, içinde sonsuzca kalmak üzere Ateş’e girmektir. Budur zalimlerin cezası.
17
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ey iman edenler! Allah’a gönülden saygı besleyin ve O’na karşı gelmekten sakının; her bir kimse, yarını için ne gönderdiğine dikkat etsin. Allah’a karşı gönülden saygılı olun ve O’na karşı gelmekten sakının. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdardır.
18
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Allah’ı unutup da, Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! Onlardır yoldan çıkmış olanlar.
19
لَا يَسْتَـو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ
Cehennemliklerle Cennet ehli elbette bir olmaz. Cennet ehli, işte onlardır gerçekten başaran ve kazananlar.
20
لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعاً مُتَصَدِّعاً مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Bu Kur’ân, (öylesine haşmetli, değerli, öylesine önemli mesajlarla yüklü ve öyle bir marifet hazinesidir ki,) eğer onu bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, (onca cesametine rağmen) o dağın, Allah’a olan derin saygı ve taziminden dolayı başını eğip parça parça olduğunu görürdün. İnsanlar için böyle temsillerde bulunuyoruz ki, sistemlice düşünüp gerekli dersi alsınlar.
21
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ
Allah O’dur ki, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Gaybı da, şahadeti de (duyu ötesini de, duyuların algı sahasına giren her şeyi de) bilir. O, Rahmân (rahmetiyle her varlığı kuşatan)dır; Rahîm (ayrıca hususî rahmeti de pek bol olan)dır.
22
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Allah O’dur ki, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Melik (varlık üzerinde mutlak hakim)dir; Kuddûs (Kendisi her türlü eksik ve lekeden uzak olduğu gibi, kâinatı da daima tertemiz tutan)dır; Selâm (kurtuluş ve esenliğin mutlak kaynağı)dır; Mü’min (şüpheleri giderip imanı bahşeden ve tam emniyet veren)dir; Müheymin (bütün varlık üzerinde gözetleyici, koruyucu)dur; Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte mutlak üstün ve galip)tir; Cebbâr (varlığı hükmü altında tutan, haksızlığı giderip hakkı sahibine veren)dir; Mütekebbir (mutlak büyüklüğe ve büyüklüğünü ilan etmeye tek hak sahibi)dir. Allah, kulların Kendisine koştuğu şirkten mutlak manâda münezzehtir.
23
هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۜ يُسَبِّـحُ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Allah O’dur ki, Hâlik (yegâne Yaratıcı)dır; Bârî (pak, ortaklar edinmekten mutlak manâda uzak Yaratıcı)dır; Musavvir (her varlığa ona en uygun şekli veren)dir. O’nundur en güzel isimler. Göklerde ve yerde ne varsa O’nu tesbih (O’nun her türlü noksandan ve ortakları bulunmaktan mutlak manâda uzak olduğunu ikrar ve ilan) eder. Ve O, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte mutlak üstün ve galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.
24

Sureler

Mealler