Sureler
Mealler
Önceki
Nûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Herkesin bir uyaranı olsun diye kuluna doğru ile eğriyi ayıran(furkan)[*] Kitabı indiren Allah pek yücedir.
2 Göklerin ve yerin hâkimiyeti onun elindedir; ne bir çocuk edinmiştir, ne de hâkimiyette ortağı vardır. O, her şeyi yaratmış ve her şeye bir ölçü koymuştur.
3 Durum böyle iken Allah ile aralarına koydukları ilahlara tutundular. O ilahlar bir şey yaratamazlar, çünkü kendileri yaratılmıştır. Kendilerine zarar vermeye veya yarar sağlamaya bile güçleri yetmez. Onlar; ölüm, hayat ve tekrar diriltme konusunda da bir yetki sahibi değillerdir.
4 Kendilerini doğrulara kapatanlar, “Bu (Kur’ân) sadece, Muhammed’in uydurup Allah’a mal ettiği şeydir. Başka bir ekip de ona yardım ediyor” dediler. Böylece yanlışa ve yalana saptılar.
5 Bir de şunu dediler: “Bunlar eskilerin masallarıdır[*]; yazdırtmış, ve sabah akşam ona okutturuluyor. ezberletiliyor.”
6 De ki: “Onu; göklerde ve yerdeki bütün sırları bilen Allah indirmiştir. O, çok bağışlar, ikramı da boldur.”
7 Şunu da dediler: “ Bu nasıl elçi? Yiyor, içiyor, çarşıda pazarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi de uyarıcılık işinde ona eşlik etseydi olmaz mıydı?
8 Ya da ona bir hazine indirilseydi yahut yiyeceğini sağlayacağı bir bahçesi olsaydı ya?” O zalimler şunu da dediler: “Sizin yaptığınız sadece, büyüye kapılmış bir kişinin peşinden gitmektir.”
9 Baksana senin için ne kurgular kuruyorlar da sapıtıyorlar. Bir çıkış yolu da bulamıyorlar.
10 O, öyle yücedir ki kuralı değiştirseydi sana daha iyisini, içinden ırmaklar akan bahçeler verir ve senin için köşkler yapardı.
11 Aslında onlar kıyamet saati karşısında yalana sarıldılar, Kıyamet saati karşısında yalana sarılanlar için alevli bir ateş hazırlamışızdır.
12 O ateş onları uzaktan görünce onun çatlarcasına yanmasının ve çektiği havanın uğultusunu duyacaklardır.
13 Birbirlerine iyice sokulmuş halde, onun dar bir yerine atılınca da orada yok olup gitmek isterler.
14 “Bugün bir kere yok olmak istemeyin, bin kere yok olmak isteyin” (denir)
15 De ki: “Bu mu iyi, yoksa takva sahiplerine söz verilen kalıcı cennet mi? O onlar için hem bir karşılık, hem varılacak yerdir.”
16 Orada beğendikleri her şey onlar içindir. Orada onlar ölümsüzleşeceklerdir. Bu, Sahibinin kendini sorumlu tuttuğu sözüdür.
17 Hem onları, hem de Allah ile aralarına koyup kulluk ettikleri kimseleri topladığı gün, araya koyduklarına; “Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi saptılar?” diyecektir.
18 Onlar da, “Sana içten boyun eğeriz; seni bırakıp başka velilere tutunmak bize yakışmaz. (Biz yapmadık ki onlara bunu emretmiş olalım) Ama sen, onlara ve babalarına nimetler verdin, o zikri (senin kitabını) unuttular ve bereketsiz bir topluma dönüştüler.”
19 (Allah Teâlâ diyecek ki;) bunlar, anlattıklarınızı yalan saymışlardı. Bugün bunları ne azaptan kurtarabilirsiniz ne de yardım edebilirsiniz. Sizin içinizden yanlışa Allah’ı ikinci sıraya koymuşsa[*] ona büyük bir azap tattırırcağız.
20 Senden önce gönderdiğimiz elçilerin hepsi de yer içer; çarşıda[*] pazarda dolaşırdı. Sabrınızı denemek için birinizi diğeriniz için sıkıntı kaynağı yaptık. Senin Sahibin her şeyi görür.
21 Bizimle karşılaşmayı temenni etmeyenler; “Bize (elçi olarak) melekler indirilse veya bizzat Sahibimizi görsek ya?” derler. Kendi kendilerini pek büyük görürler de büyük bir azgınlığa düşerler.
22 Melekleri görecekleri gün de olacak. O gün suçluları sevindirecek bir şey olmayacak. Melekler onlara: “(Her şey size)Yasak! Yasaklanmıştır! (Artık size rahat yüzü yok)” derler.
23 Onların bütün yaptıklarını ele almış, kül gibi savurmuş olacağız.
24 O gün cennet halkının yerleştiği yer pek iyi, dinlenme yerleri pek güzeldir.
25 Göğün beyaz bulut kümeleri halinde bölüneceği ve meleklerin bölük bölük indirileceği gün[*];
26 İşte o gün değişmez hakimiyet yine Rahman’ındır. Kendini doğrulara kaptanlara(kâfirlere) pek çetin bir gün olacaktır.
27 Yanlış yapmış kişi o gün iki elini ısırarak diyecek ki: “Keşke yola, bu elçi ile birlikte girseydim.
28 Yazık oldu bana. Keşke şu kimseyi dost edinmeseydim.
29 O, beni bu[*] doğru bilgiden (Kur’ân’dan) uzaklaştırdı. Hem de bana kadar gelmişken. Bu Şeytan insanı böyle yüzüstü bırakır.”
30 O gün Elçimiz diyecek ki, “Ey Sahibim, benim kavmim bu Kur’ân’ı kendilerinden uzak tuttular[*].”
31 Tıpkı bunun gibi her nebiye suçlulardan düşmanlar oluşmasını engellemedik. Yol gösterici ve yardımcı olarak Sahibin yeter.
32 Görmezlikten gelenler; “Kur’an ona toptan indirilseydi ya?” dediler. Böyle olması, senin kalbini sabitleyelim ve sana ağır ağır okuyalım diyedir.
33 Sana hangi örnekle gelseler, biz sana onun gerçeğini ve konuyu daha iyi açıklayanını getiririz.
34 Başlarını öne eğmiş olarak cehennemde toplanmaya aday olan bu kimselerin konumu ne kötü, yolları ne sapıktır!
35 Musa’ya Kitabı verdik. Kardeşi Harun’u da ona yardımcı yaptık.
36 “Ayetlerimiz karşısında yalan söyleyen şu topluma gidin” dedik. İşin sonunda o toplumu yerle bir ettik.
37 Elçilerini yalanlayınca Nuh’un toplumunu da yok ettik. İnsanlara ibret olacak şekilde onları boğduk. Biz, yanlış yapanlar için acıklı bir azap hazırlamışızdır.
38 Ad’ı, Semud’u, Res’liler[*]i ve bunların arasında yaşayan nice nesilleri de yok ettik.
39 Hepsine örnek alacakları bu olayları[*] anlatmıştık. Hepsini de kırdık geçirdik.
40 (Mekkeliler,)[1*] Felâket yağdırılmış o yerlere elbette uğramışlardır. Şimdiye kadar oraları hiç mi görmediler[2*]? Aslında bunlar, tekrar dirilmeyi beklemiyorlar.
41 Seni görünce sadece hafife alıyor; “Allah elçi olarak bunu mu görevlendirmiş?” diyorlar.
42 “Eğer direnmeseydik az kalsın bizi ilahlarımızın yolundan saptıracaktı.” diyorlar. Azabı görünce yolu yanlış olanın kim olduğunu öğrenirler.
43 Kendi arzusunu kendine ilah yapanı gördün mü? Allah’a karşı onu sen mi koruyacaksın (onun vekili mi olacaksın)?
44 Onların çoğunun söz dinlediğini veya aklını kullandığını mı sanıyorsun? Onlar aynı en’âm (koyun, keçi, sığır, deve) gibidirler. Tuttukları yol aslında daha düşüktür.
45 Sahibinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Tercihi farklı olsaydı onu hareketsiz kılardı. Güneşi de ona delil yapmıştır[1].
46 Sonra gölgeyi yavaşça kendine[*] (belirlediği yana) çeker (ve kısaltır).
47 Geceyi size örtü, uykuyu dinlenme, gündüzü de yeniden başlama vakti yapan odur.
48 Gökten temiz bir su indirerek yapacağı[*] ikramdan önce bir müjdeci olarak rüzgarları gönderen odur.
49 Bunu, ölü bir bölgeyi canlandıralım, yarattığımız en’amın (koyun, keçi, sığır ve deveyi) ve birçok insanın su ihtiyacını karşılayalım diye yaparız.
50 Biz o suyu, bilgi sahibi olsunlar(ve bilgilerini kullansınlar) diye halden hale çevirdik[*]. Ama insanların nankörlüğü bir türlü bırakmaz.
51 Tercihi farklı yapsaydık (her topluluk yerine[*]) her beldeden bir uyarıcı çıkarırdık.
52 Öyleyse kendini doğrulara kapatanlara(kâfirlere) uyma; onlara karşı Kur’ân ile büyük bir mücadeleye giriş.
53 İki denizi birbirine salan odur. Biri tatlı ve lezzetli, öbürü tuzlu ve acıdır. Aralarına da bir engel, aşılmaz bir sınır koymuştur.
54 İnsanı sudan yaratan, soy ve evlilik bağını oluşturan odur. Ölçüyü senin Sahibin koyar.
55 Kendilerine ne faydası, ne de zararı olacak şeyi Allah ile aralarına koyup kulluk ederler. Kendini doğruya kapatan(kâfir), Sahibine karşı, başkasına destek verirler.
56 Seni sadece müjdeci ve uyarıcı gönderdik.
57 De ki: “Kimseden bir şey beklemiyorum[*]. Benim beklediğim sadece gayret gösterenin Sahibine giden yola girmesidir.
58 Ölmeyen, hep diri olan Sahibine dayan, her şeyi güzel yapmasına karşılık ona boyun eğ. Kullarının günahlarından onun haberdar olması yeterlidir.
59 Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde[1*] yaratan Rahman[2*] odur. Sonra arşa[3*] kurulmuştur(yönetime geçmiştir). Sen O’ndan, her şeyin iç yüzünü bilenden iste.
60 Onlara: “Rahman’a secde edin” dense “Rahman da kim? Sen istedin diye secde mi ederiz?” derler. Bu söz onların sadece nefretini artırır.
61 Gökte burçlar (yıldız kümeleri) oluşturan, içine bir kandili (Güneşi) ve ışık yansıtan Ay’ı koyan Allah bereketin ve iyiliğin kaynağıdır.
62 İsteyen kullanacağı bilgiler edinsin, isteyen de teşekkür etsin diye gece ile gündüzü arka arkaya getiren otur.
63 Rahmanın kulları yeryüzünde alçak gönüllülükle yürüyen kimselerdir. Kendini bilmezler onlara sataşınca “size selamet[*] dileriz(selamün aleyküm).” derler.
64 Geceleri Rablerine secde eder ve kıyama dururlar.[]
65 Onlar şöyle derler: “Ey Sahibimiz! Cehennem azabını bizden uzaklaştır. Onun azabı çekilmezdir.
66 Orası o ne kötü kalma yeri, ne kötü yerleşme yeridir.
67 Rahmanın kulları, harcadıkları zaman ne savurganlık yapar ne de cimrilik ederler. Harcamaları ikisinin arasında olur.
68 Onlar, Allah ile beraber başka bir ilahı yardıma çağırmazlar. (Kur’ân’ın) Haklı (saydığı) bir sebep[1*] yoksa Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı öldürmezler; zina da etmezler. Kim bunları yaparsa doğal yapısından uzaklaşma cezasına çarptırılır[2*].
69 (Mezardan) kalkış günü onun cezası ikiye katlanır[*]. Sürekli itibarsızlık içinde kalır.
70 Ancak dönüş yapan(tevbe), inanıp güvenen ve iyi iş yapan başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder.[*]
71 Kim dönüş yapıp iyi iş yaparsa gerçekten Allah tevbesini kabul etmiş olur.
72 Rahmanın kulları, yalana şahitlik etmezler, boş sözlerin olduğu yerlerden hiç oralı olamadan geçerler,
73 Onlara Sahiplerinin âyetleri hatırlatılınca görmezlikten ve duymazlıktan gelerek üstüne yatmazlar.
74 Onlar şöyle dua ederler: “Sahibimiz! Bize göz bebeği eşler ve göz bebeği evlatlar ver. Bizi kendini koruyanların başında(önder,rehber) eyle”,
75 Gösterdikleri sabra karşılık onlar yüksek sarayla ödüllendirilecek, orada selamet dilekleriyle karşılanırlar.
76 Orada ölümsüzleşeceklerdir; ne güzel kalma yeri, ne güzel yerleşme yeridir o.
77 De ki: “Duanız olmasa Sahibinizin yanında ne değeriniz olur? siz hep yalan söylediniz. Yarın yalanınız yakanızı bırakmayacaktır.”
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ 1
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يراً 2
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً 3
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚۛ 4
وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً 5
قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماً 6
وَقَالُوا مَالِ هٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْش۪ي فِي الْاَسْوَاقِۜ لَوْلَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذ۪يراًۙ 7
اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً 8
اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟ 9
تَبَارَكَ الَّـذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً 10
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراًۚ 11
اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً 12
وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراًۜ 13
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً 14
قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يراً 15
لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْداً مَسْؤُ۫لاً 16
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَقُولُ ءَاَنْتُمْ اَضْلَلْتُمْ عِبَاد۪ي هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّب۪يلَۜ 17
قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغ۪ي لَـنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ وَلٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى نَسُوا الذِّكْرَۚ وَكَانُوا قَوْماً بُوراً 18
فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفاً وَلَا نَصْراًۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً 19
وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّٓا اِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْاَسْوَاقِۜ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةًۜ اَتَصْبِرُونَۚ وَكَانَ رَبُّكَ بَص۪يراً۟ 20
وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّـنَاۜ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُواًّ كَب۪يراً 21
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً 22
وَقَدِمْنَٓا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَٓاءً مَنْثُوراً 23
اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَراًّ وَاَحْسَنُ مَق۪يلاً 24
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَٓاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلٰٓئِكَةُ تَنْز۪يلاً 25
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِۜ وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪يراً 26
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَب۪يلاً 27
يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً 28
لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولاً 29
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً 30
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ مِنَ الْمُجْرِم۪ينَۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ هَادِياً وَنَص۪يراً 31
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةًۚ كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه۪ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْت۪يلاً 32
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ 33
اَلَّذ۪ينَ يُحْشَرُونَ عَلٰى وُجُوهِهِمْ اِلٰى جَهَنَّمَۙ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضَلُّ سَب۪يلاً۟ 34
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يراًۚ 35
فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراًۜ 36
وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَـذَاباً اَل۪يماًۚ 37
وَعَـاداً وَثَمُودَا۬ وَاَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُوناً بَيْنَ ذٰلِكَ كَث۪يراً 38
وَكُلاًّ ضَرَبْنَا لَهُ الْاَمْثَالَۘ وَكُلاًّ تَبَّرْنَا تَتْب۪يراً 39
وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً 40
وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً 41
اِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ اٰلِهَتِنَا لَوْلَٓا اَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَاۜ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ح۪ينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ اَضَلُّ سَب۪يلاً 42
اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ 43
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْـعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلاً۟ 44
اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِناًۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلاًۙ 45
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضاً يَس۪يراً 46
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُوراً 47
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۚ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً طَهُوراًۙ 48
لِنُحْيِيَ بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاً وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَٓا اَنْعَاماً وَاَنَاسِيَّ كَث۪يراً 49
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً 50
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يراًۘ 51
فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً 52
وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخاً وَحِجْراً مَحْجُوراً 53
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً فَجَعَلَهُ نَسَباً وَصِهْراًۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يراً 54
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً 55
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراً 56
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً 57
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ 58
اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يراً 59
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُۗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُوراً۟ 60
تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجاً وَقَمَراً مُن۪يراً 61
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُوراً 62
وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْناً وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً 63
وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً 64
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَۗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَاماًۗ 65
اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً 66
وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَاماً 67
وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماًۙ 68
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ ف۪يه۪۫ مُهَاناًۗ 69
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً 70
وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً 71
وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً 72
وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً 73
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً 74
اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ 75
خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً 76
قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً 77
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ
Herkesin bir uyaranı olsun diye kuluna doğru ile eğriyi ayıran(furkan)[*] Kitabı indiren Allah pek yücedir.
1
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يراً
Göklerin ve yerin hâkimiyeti onun elindedir; ne bir çocuk edinmiştir, ne de hâkimiyette ortağı vardır. O, her şeyi yaratmış ve her şeye bir ölçü koymuştur.
2
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً
Durum böyle iken Allah ile aralarına koydukları ilahlara tutundular. O ilahlar bir şey yaratamazlar, çünkü kendileri yaratılmıştır. Kendilerine zarar vermeye veya yarar sağlamaya bile güçleri yetmez. Onlar; ölüm, hayat ve tekrar diriltme konusunda da bir yetki sahibi değillerdir.
3
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚۛ
Kendilerini doğrulara kapatanlar, “Bu (Kur’ân) sadece, Muhammed’in uydurup Allah’a mal ettiği şeydir. Başka bir ekip de ona yardım ediyor” dediler. Böylece yanlışa ve yalana saptılar.
4
وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً
Bir de şunu dediler: “Bunlar eskilerin masallarıdır[*]; yazdırtmış, ve sabah akşam ona okutturuluyor. ezberletiliyor.”
5
قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماً
De ki: “Onu; göklerde ve yerdeki bütün sırları bilen Allah indirmiştir. O, çok bağışlar, ikramı da boldur.”
6
وَقَالُوا مَالِ هٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْش۪ي فِي الْاَسْوَاقِۜ لَوْلَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذ۪يراًۙ
Şunu da dediler: “ Bu nasıl elçi? Yiyor, içiyor, çarşıda pazarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi de uyarıcılık işinde ona eşlik etseydi olmaz mıydı?
7
اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً
Ya da ona bir hazine indirilseydi yahut yiyeceğini sağlayacağı bir bahçesi olsaydı ya?” O zalimler şunu da dediler: “Sizin yaptığınız sadece, büyüye kapılmış bir kişinin peşinden gitmektir.”
8
اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟
Baksana senin için ne kurgular kuruyorlar da sapıtıyorlar. Bir çıkış yolu da bulamıyorlar.
9
تَبَارَكَ الَّـذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً
O, öyle yücedir ki kuralı değiştirseydi sana daha iyisini, içinden ırmaklar akan bahçeler verir ve senin için köşkler yapardı.
10
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراًۚ
Aslında onlar kıyamet saati karşısında yalana sarıldılar, Kıyamet saati karşısında yalana sarılanlar için alevli bir ateş hazırlamışızdır.
11
اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً
O ateş onları uzaktan görünce onun çatlarcasına yanmasının ve çektiği havanın uğultusunu duyacaklardır.
12
وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراًۜ
Birbirlerine iyice sokulmuş halde, onun dar bir yerine atılınca da orada yok olup gitmek isterler.
13
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً
“Bugün bir kere yok olmak istemeyin, bin kere yok olmak isteyin” (denir)
14
قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يراً
De ki: “Bu mu iyi, yoksa takva sahiplerine söz verilen kalıcı cennet mi? O onlar için hem bir karşılık, hem varılacak yerdir.”
15
لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْداً مَسْؤُ۫لاً
Orada beğendikleri her şey onlar içindir. Orada onlar ölümsüzleşeceklerdir. Bu, Sahibinin kendini sorumlu tuttuğu sözüdür.
16
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَقُولُ ءَاَنْتُمْ اَضْلَلْتُمْ عِبَاد۪ي هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّب۪يلَۜ
Hem onları, hem de Allah ile aralarına koyup kulluk ettikleri kimseleri topladığı gün, araya koyduklarına; “Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi saptılar?” diyecektir.
17
قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغ۪ي لَـنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ وَلٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى نَسُوا الذِّكْرَۚ وَكَانُوا قَوْماً بُوراً
Onlar da, “Sana içten boyun eğeriz; seni bırakıp başka velilere tutunmak bize yakışmaz. (Biz yapmadık ki onlara bunu emretmiş olalım) Ama sen, onlara ve babalarına nimetler verdin, o zikri (senin kitabını) unuttular ve bereketsiz bir topluma dönüştüler.”
18
فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفاً وَلَا نَصْراًۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً
(Allah Teâlâ diyecek ki;) bunlar, anlattıklarınızı yalan saymışlardı. Bugün bunları ne azaptan kurtarabilirsiniz ne de yardım edebilirsiniz. Sizin içinizden yanlışa Allah’ı ikinci sıraya koymuşsa[*] ona büyük bir azap tattırırcağız.
19
وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّٓا اِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْاَسْوَاقِۜ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةًۜ اَتَصْبِرُونَۚ وَكَانَ رَبُّكَ بَص۪يراً۟
Senden önce gönderdiğimiz elçilerin hepsi de yer içer; çarşıda[*] pazarda dolaşırdı. Sabrınızı denemek için birinizi diğeriniz için sıkıntı kaynağı yaptık. Senin Sahibin her şeyi görür.
20
وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّـنَاۜ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُواًّ كَب۪يراً
Bizimle karşılaşmayı temenni etmeyenler; “Bize (elçi olarak) melekler indirilse veya bizzat Sahibimizi görsek ya?” derler. Kendi kendilerini pek büyük görürler de büyük bir azgınlığa düşerler.
21
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً
Melekleri görecekleri gün de olacak. O gün suçluları sevindirecek bir şey olmayacak. Melekler onlara: “(Her şey size)Yasak! Yasaklanmıştır! (Artık size rahat yüzü yok)” derler.
22
وَقَدِمْنَٓا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَٓاءً مَنْثُوراً
Onların bütün yaptıklarını ele almış, kül gibi savurmuş olacağız.
23
اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَراًّ وَاَحْسَنُ مَق۪يلاً
O gün cennet halkının yerleştiği yer pek iyi, dinlenme yerleri pek güzeldir.
24
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَٓاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلٰٓئِكَةُ تَنْز۪يلاً
Göğün beyaz bulut kümeleri halinde bölüneceği ve meleklerin bölük bölük indirileceği gün[*];
25
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِۜ وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪يراً
İşte o gün değişmez hakimiyet yine Rahman’ındır. Kendini doğrulara kaptanlara(kâfirlere) pek çetin bir gün olacaktır.
26
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَب۪يلاً
Yanlış yapmış kişi o gün iki elini ısırarak diyecek ki: “Keşke yola, bu elçi ile birlikte girseydim.
27
يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً
Yazık oldu bana. Keşke şu kimseyi dost edinmeseydim.
28
لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولاً
O, beni bu[*] doğru bilgiden (Kur’ân’dan) uzaklaştırdı. Hem de bana kadar gelmişken. Bu Şeytan insanı böyle yüzüstü bırakır.”
29
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً
O gün Elçimiz diyecek ki, “Ey Sahibim, benim kavmim bu Kur’ân’ı kendilerinden uzak tuttular[*].”
30
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ مِنَ الْمُجْرِم۪ينَۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ هَادِياً وَنَص۪يراً
Tıpkı bunun gibi her nebiye suçlulardan düşmanlar oluşmasını engellemedik. Yol gösterici ve yardımcı olarak Sahibin yeter.
31
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةًۚ كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه۪ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْت۪يلاً
Görmezlikten gelenler; “Kur’an ona toptan indirilseydi ya?” dediler. Böyle olması, senin kalbini sabitleyelim ve sana ağır ağır okuyalım diyedir.
32
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ
Sana hangi örnekle gelseler, biz sana onun gerçeğini ve konuyu daha iyi açıklayanını getiririz.
33
اَلَّذ۪ينَ يُحْشَرُونَ عَلٰى وُجُوهِهِمْ اِلٰى جَهَنَّمَۙ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضَلُّ سَب۪يلاً۟
Başlarını öne eğmiş olarak cehennemde toplanmaya aday olan bu kimselerin konumu ne kötü, yolları ne sapıktır!
34
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يراًۚ
Musa’ya Kitabı verdik. Kardeşi Harun’u da ona yardımcı yaptık.
35
فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراًۜ
“Ayetlerimiz karşısında yalan söyleyen şu topluma gidin” dedik. İşin sonunda o toplumu yerle bir ettik.
36
وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَـذَاباً اَل۪يماًۚ
Elçilerini yalanlayınca Nuh’un toplumunu da yok ettik. İnsanlara ibret olacak şekilde onları boğduk. Biz, yanlış yapanlar için acıklı bir azap hazırlamışızdır.
37
وَعَـاداً وَثَمُودَا۬ وَاَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُوناً بَيْنَ ذٰلِكَ كَث۪يراً
Ad’ı, Semud’u, Res’liler[*]i ve bunların arasında yaşayan nice nesilleri de yok ettik.
38
وَكُلاًّ ضَرَبْنَا لَهُ الْاَمْثَالَۘ وَكُلاًّ تَبَّرْنَا تَتْب۪يراً
Hepsine örnek alacakları bu olayları[*] anlatmıştık. Hepsini de kırdık geçirdik.
39
وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً
(Mekkeliler,)[1*] Felâket yağdırılmış o yerlere elbette uğramışlardır. Şimdiye kadar oraları hiç mi görmediler[2*]? Aslında bunlar, tekrar dirilmeyi beklemiyorlar.
40
وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً
Seni görünce sadece hafife alıyor; “Allah elçi olarak bunu mu görevlendirmiş?” diyorlar.
41
اِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ اٰلِهَتِنَا لَوْلَٓا اَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَاۜ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ح۪ينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ اَضَلُّ سَب۪يلاً
“Eğer direnmeseydik az kalsın bizi ilahlarımızın yolundan saptıracaktı.” diyorlar. Azabı görünce yolu yanlış olanın kim olduğunu öğrenirler.
42
اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ
Kendi arzusunu kendine ilah yapanı gördün mü? Allah’a karşı onu sen mi koruyacaksın (onun vekili mi olacaksın)?
43
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْـعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلاً۟
Onların çoğunun söz dinlediğini veya aklını kullandığını mı sanıyorsun? Onlar aynı en’âm (koyun, keçi, sığır, deve) gibidirler. Tuttukları yol aslında daha düşüktür.
44
اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِناًۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلاًۙ
Sahibinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Tercihi farklı olsaydı onu hareketsiz kılardı. Güneşi de ona delil yapmıştır[1].
45
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضاً يَس۪يراً
Sonra gölgeyi yavaşça kendine[*] (belirlediği yana) çeker (ve kısaltır).
46
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُوراً
Geceyi size örtü, uykuyu dinlenme, gündüzü de yeniden başlama vakti yapan odur.
47
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۚ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً طَهُوراًۙ
Gökten temiz bir su indirerek yapacağı[*] ikramdan önce bir müjdeci olarak rüzgarları gönderen odur.
48
لِنُحْيِيَ بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاً وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَٓا اَنْعَاماً وَاَنَاسِيَّ كَث۪يراً
Bunu, ölü bir bölgeyi canlandıralım, yarattığımız en’amın (koyun, keçi, sığır ve deveyi) ve birçok insanın su ihtiyacını karşılayalım diye yaparız.
49
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً
Biz o suyu, bilgi sahibi olsunlar(ve bilgilerini kullansınlar) diye halden hale çevirdik[*]. Ama insanların nankörlüğü bir türlü bırakmaz.
50
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يراًۘ
Tercihi farklı yapsaydık (her topluluk yerine[*]) her beldeden bir uyarıcı çıkarırdık.
51
فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً
Öyleyse kendini doğrulara kapatanlara(kâfirlere) uyma; onlara karşı Kur’ân ile büyük bir mücadeleye giriş.
52
وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخاً وَحِجْراً مَحْجُوراً
İki denizi birbirine salan odur. Biri tatlı ve lezzetli, öbürü tuzlu ve acıdır. Aralarına da bir engel, aşılmaz bir sınır koymuştur.
53
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً فَجَعَلَهُ نَسَباً وَصِهْراًۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يراً
İnsanı sudan yaratan, soy ve evlilik bağını oluşturan odur. Ölçüyü senin Sahibin koyar.
54
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً
Kendilerine ne faydası, ne de zararı olacak şeyi Allah ile aralarına koyup kulluk ederler. Kendini doğruya kapatan(kâfir), Sahibine karşı, başkasına destek verirler.
55
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراً
Seni sadece müjdeci ve uyarıcı gönderdik.
56
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً
De ki: “Kimseden bir şey beklemiyorum[*]. Benim beklediğim sadece gayret gösterenin Sahibine giden yola girmesidir.
57
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ
Ölmeyen, hep diri olan Sahibine dayan, her şeyi güzel yapmasına karşılık ona boyun eğ. Kullarının günahlarından onun haberdar olması yeterlidir.
58
اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يراً
Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde[1*] yaratan Rahman[2*] odur. Sonra arşa[3*] kurulmuştur(yönetime geçmiştir). Sen O’ndan, her şeyin iç yüzünü bilenden iste.
59
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُۗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُوراً۟
Onlara: “Rahman’a secde edin” dense “Rahman da kim? Sen istedin diye secde mi ederiz?” derler. Bu söz onların sadece nefretini artırır.
60
تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجاً وَقَمَراً مُن۪يراً
Gökte burçlar (yıldız kümeleri) oluşturan, içine bir kandili (Güneşi) ve ışık yansıtan Ay’ı koyan Allah bereketin ve iyiliğin kaynağıdır.
61
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُوراً
İsteyen kullanacağı bilgiler edinsin, isteyen de teşekkür etsin diye gece ile gündüzü arka arkaya getiren otur.
62
وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْناً وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً
Rahmanın kulları yeryüzünde alçak gönüllülükle yürüyen kimselerdir. Kendini bilmezler onlara sataşınca “size selamet[*] dileriz(selamün aleyküm).” derler.
63
وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً
Geceleri Rablerine secde eder ve kıyama dururlar.[]
64
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَۗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَاماًۗ
Onlar şöyle derler: “Ey Sahibimiz! Cehennem azabını bizden uzaklaştır. Onun azabı çekilmezdir.
65
اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً
Orası o ne kötü kalma yeri, ne kötü yerleşme yeridir.
66
وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَاماً
Rahmanın kulları, harcadıkları zaman ne savurganlık yapar ne de cimrilik ederler. Harcamaları ikisinin arasında olur.
67
وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماًۙ
Onlar, Allah ile beraber başka bir ilahı yardıma çağırmazlar. (Kur’ân’ın) Haklı (saydığı) bir sebep[1*] yoksa Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı öldürmezler; zina da etmezler. Kim bunları yaparsa doğal yapısından uzaklaşma cezasına çarptırılır[2*].
68
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ ف۪يه۪۫ مُهَاناًۗ
(Mezardan) kalkış günü onun cezası ikiye katlanır[*]. Sürekli itibarsızlık içinde kalır.
69
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً
Ancak dönüş yapan(tevbe), inanıp güvenen ve iyi iş yapan başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder.[*]
70
وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً
Kim dönüş yapıp iyi iş yaparsa gerçekten Allah tevbesini kabul etmiş olur.
71
وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً
Rahmanın kulları, yalana şahitlik etmezler, boş sözlerin olduğu yerlerden hiç oralı olamadan geçerler,
72
وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً
Onlara Sahiplerinin âyetleri hatırlatılınca görmezlikten ve duymazlıktan gelerek üstüne yatmazlar.
73
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً
Onlar şöyle dua ederler: “Sahibimiz! Bize göz bebeği eşler ve göz bebeği evlatlar ver. Bizi kendini koruyanların başında(önder,rehber) eyle”,
74
اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ
Gösterdikleri sabra karşılık onlar yüksek sarayla ödüllendirilecek, orada selamet dilekleriyle karşılanırlar.
75
خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً
Orada ölümsüzleşeceklerdir; ne güzel kalma yeri, ne güzel yerleşme yeridir o.
76
قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً
De ki: “Duanız olmasa Sahibinizin yanında ne değeriniz olur? siz hep yalan söylediniz. Yarın yalanınız yakanızı bırakmayacaktır.”
77

Sureler

Mealler
Nûr Suresi
Önceki