|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحاً مُب۪يناًۙ Biz sana, (başka zaferlere açılacak bir kapı olarak) aşikâr bir zafer ihsan ettik. |
1 |
|
لِيَغْفِرَ لَكَ اللّٰهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۙ Ki, Allah geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın ve seni (O’nun rızasına ve ebedî saadete götürecek olan) dosdoğru bir yolda sabit kılsın; |
2 |
|
وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْراً عَز۪يزاً Ayrıca, sana çok önemli, şerefli ve büyük bir zafer ihsan buyursun – |
3 |
|
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ ف۪ي قُلُوبِ الْمُؤْمِن۪ينَ لِيَزْدَادُٓوا ا۪يمَاناً مَعَ ا۪يمَانِهِمْۜ وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماًۙ O Allah ki, imanları daha bir pekişsin, imandaki yakînleri daha da artsın diye mü’minlerin kalblerine sekine (iç huzur ve güven kaynağı olan rahmetini) indirdi. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır; Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, bütün hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır.– |
4 |
|
لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عِنْدَ اللّٰهِ فَوْزاً عَظ۪يماًۙ Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları, içlerinde sonsuzca kalmak üzere (ağaçlarının arasından ve köşklerinin) altından ırmaklar akan cennetlere koysun ve onların (her iki dünyada mutluluklarına mani olabilecek) günahlarını bağışlasın. Bu, Allah katında büyük bir kazanç, büyük bir başarıdır. |
5 |
|
وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِك۪ينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّٓانّ۪ينَ بِاللّٰهِ ظَنَّ السَّوْءِۜ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِۚ وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراً Öte yandan, Allah hakkında daima kötü zanda bulunan münafık erkekler ve münafık kadınlarla müşrik erkekler ve müşrik kadınları ise cezalandırsın. Kötülük çemberi başlarının üzerinde dönsün onların. Allah, onlara gazap etmiş, onları rahmetinden uzaklaştırmış ve onlara Cehennem’i hazırlamıştır. Ne fena bir âkıbet, son durak olarak ne kötü bir yer! |
6 |
|
وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır. |
7 |
|
اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ Muhakkak ki Biz seni, (İslâm’ın gerçekliği, diğer inanç sistemlerinin bâtıllığı ve insanların senin davetin karşısındaki tavırları hakkında her iki dünyada) bir şahit, (iman ve salih amelin karşılığında af, rah met ve mükâfatımızla) müjdeleyici ve (her türlü dalâlet yollarıyla, bu yolların sonuçlarına karşı) uyarıcı olarak gönderdik; |
8 |
|
لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُۜ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً Ki (ey insanlar ve cinler), Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne iman edesiniz, Allah davasına destek olup, Allah’a gereken saygıyı gösteresiniz. Ve sabah akşam O’na tesbihte bulunasınız (O’na ibadetle, O’nun bütün kusurlardan ve ortakları bulunmaktan mutlak berî olduğunu ikrar ve ilan edesiniz). |
9 |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَۜ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً۟ Sana biat edenler, gerçekte Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın Eli, onların ellerinin üstündedir. Öyleyken her kim biatından dönerse, ancak kendi aleyhine olarak döner. Kim de üzerinde Allah ile yaptığı sözleşmeye vefalı davranır, onun gereğini yerine getirirse, hiç şüphesiz Allah, yakın bir gelecekte ona büyük bir mükâfat verecektir. |
10 |
|
سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ شَغَلَتْنَٓا اَمْوَالُنَا وَاَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَاۚ يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاً اِنْ اَرَادَ بِكُمْ ضَراًّ اَوْ اَرَادَ بِكُمْ نَفْعاًۜ بَلْ كَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً (Umre davetine olumlu cevap vermeyerek) geride kalan bedevîler (çöl sakinleri), (mazeret beyanında bulunacak ve) sana, “Mallarımız ve ailemizle meşgul olmak bizi oyaladı. Bu sebeple, bizim için Allah’tan bağışlanma dileyiver!” diyeceklerdir. Onlar, dilleriyle kalblerinde olmayan şeyi söylerler. De ki: “(Böyle diyorsunuz da,) Allah hakkınızda bir zarar dilese veya sizin için bir fayda irade buyursa, sizin için Allah’a bir şey yaptırmaya kimin gücü yeter? (Siz ne mazeret ileri sürerseniz sürün,) Allah yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdardır.” |
11 |
|
بَلْ ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ اِلٰٓى اَهْل۪يهِمْ اَبَداً وَزُيِّنَ ذٰلِكَ ف۪ي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِۚ وَكُنْتُمْ قَوْماً بُوراً Gerçek şu ki siz, (Umre seferine çıkan ve Hudeybiye’de yolları kesilen) Rasûl’ün ve mü’minlerin bir daha kesinlikle ailelerine dönemeyeceklerini düşünüyordunuz. Bu düşünce kalblerinizde allanıp pullanmıştı ve size pek doğru, pek hoş geliyordu; ve (Allah’ın mü’minlere yardım etmeyeceği, İslâm’ı da muvaffak kılmayacağı) şeklinde kötü bir zan besliyordunuz. Bozguncu ve helâke mahkûm olduğunuzu ortaya koydunuz. |
12 |
|
وَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ فَاِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَع۪يراً Kim Allah’a ve Rasûlü’ne iman ve itimat etmezse, hiç şüphesiz Biz kâfirler için Alevli bir Ateş hazırlamışızdır. |
13 |
|
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً Göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti Allah’a aittir. O, kimi dilerse onu bağışlar, kimi de dilerse onu cezalandırır. Allah, günahları pek çok bağışlayandır, (bilhassa tevbe ve iman ile Kendisine yönelen kullarına karşı) hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır. |
14 |
|
سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ اِذَا انْطَلَقْتُمْ اِلٰى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْۚ يُر۪يدُونَ اَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِۜ قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذٰلِكُمْ قَالَ اللّٰهُ مِنْ قَبْلُۚ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَاۜ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَل۪يلاً (Senin Umre davetine olumlu cevap vermeyerek) geride kalanlar, ganimet alacağınıza kesin gözle baktıkları sefere çıktığınızda ise, “İzin verin, biz de sizinle beraber gelelim,” diyeceklerdir. Onlar, Allah’ın hükmünü değiştirmek diliyorlar. De ki: “Bizimle asla gelemezsiniz. Cenab–ı Allah, hakkınızda daha önce böyle buyurmuştur.” Buna ise, “Hayır, siz bizi kıskanıyorsunuz.” mukabelesinde bulunacaklardır. Bilakis onlar, meselenin özünü kavrayamayan anlayışı kıt kimselerdir. |
15 |
|
قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناًۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً (Umre seferinden) geri kalan o bedevîlere de ki: “Yakında çok güçlü ve savaşçı bir toplulukla savaşmaya davet edileceksiniz. Ya (ölünceye veya savaşı kazanıncaya kadar) onlarla savaşırsınız veya onlar Allah’a teslim (ve Müslüman) olurlar. Eğer bu sefer itaat ederseniz, Allah sizi güzel bir şekilde mükâfatlandıracaktır. Ama daha önceki davete sırtınızı döndüğünüz gibi yine sırtınızı döner (ve savaştan kaçarsanız), Allah, (hem dünyada hem Âhiret’te) sizi gayet acı bir cezaya çarptıracaktır.” |
16 |
|
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَاباً اَل۪يماً۟ (Savaşa iştirak hususunda) âmâya sorumluluk yoktur; aynı şekilde topala da sorumluluk yoktur, hastaya da sorumluluk yoktur. Kim (mü’min olarak) Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse Allah, onu (ağaçlarının arasından ve köşklerinin) altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de (itaatten) yüz çevirirse, öylesini gayet acı bir şekilde cezalandırır. |
17 |
|
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحاً قَر۪يباًۙ Muhakkak ki Allah, o ağacın altında sana biat ettikleri zaman mü’minlerden razı oldu. Onların kalblerindeki (ihlâs, temiz niyet ve Allah davasına içten bağlılığı) gördü; bu sebeple onların üzerine sekine (iç huzur ve güven kaynağı olan rahmetini) indirdi ve onları yakında gerçekleşecek bir fetihle mükâfatlandırdı; |
18 |
|
وَمَغَانِمَ كَث۪يرَةً يَأْخُذُونَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً Ayrıca, alacakları pek çok ganimetle de. Allah, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir, Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır. |
19 |
|
وَعَدَكُمُ اللّٰهُ مَغَانِمَ كَث۪يرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هٰذِه۪ وَكَفَّ اَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْۚ وَلِتَكُونَ اٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۙ Allah, size daha başka pek çok ganimet va’detti, onları ileride alacaksınız. Şimdilik size bu ganimetleri verdi ve (düşman) toplulukların ellerini üzerinizden çekti ki, bütün bunlar mü’minler için (yollarının doğruluğuna, Allah’ın onları te’yidine ve va’dinin gerçekliğine) bir delil olsun ve sizi her konuda doğru olan yola eriştirip, o yolda size sebat versin. |
20 |
|
وَاُخْرٰى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ اَحَاطَ اللّٰهُ بِهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يراً Başka pek çok ganimetler daha var ki, siz onları henüz elde edebilmiş değilsiniz, fakat onlar Allah’ın (ilim ve kudreti) dahilindedir ve (Allah, onları mutlaka size verecektir). Allah, her şeye hakkıyla güç yetirendir. |
21 |
|
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً Eğer o küfredenler, (Hudeybiye’de anlaşmaya yanaşmayıp) sizinle savaşacak olsalardı, hiç şüphesiz arkalarını dönüp kaçarlardı ve sonra da ne kendilerine kucak açıp destek olacak, ne de yardım edecek bir kuvvet bulabilirlerdi. |
22 |
|
سُنَّةَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلاً Allah’ın öteden beri câri olan kanunu ve yolu budur ve Allah’ın kanununda ve yolunda hiçbir değişiklik bulamazsın. |
23 |
|
وَهُوَ الَّذ۪ي كَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ اَنْ اَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يراً O Allah ki, Mekke vadisinde o (kâfirlere) karşı size zafer bahşettikten sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekti. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. |
24 |
|
هُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفاً اَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُۜ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَٓاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ اَنْ تَطَؤُ۫هُمْ فَتُص۪يبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ لِيُدْخِلَ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۚ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً O (kâfirler) inkârda direttiler ve sizi Mescid–i Haram’ı ziyaret etmekten ve bekletilmekte olan kurbanlık hayvanları kesim yerlerine ulaştırılmaktan alıkoydular. Eğer (Mekke’de) kendilerini tanımadığınız ve (savaş olması durumunda) çiğneyip geçeceğiniz, dolayısıyla onlar sebebiyle başınıza istenmedik şeyler gelebilecek mü’min erkekler ve mü’min kadınlar bulunmamış olsaydı, (Allah, ellerinizi o kâfirlerden çekmezdi. Ama Allah, Mekke’deki mü’minlerin canlarını bağışlamak ve Mekkelilerin çoğunu da bilâhare İslâm’la şereflendirmek suretiyle) dilediği kimseleri rahmetine nail etmek için böyle takdir buyurdu. Şayet (Mekke’de mü’minlerle kâfirler) birbirlerinden seçilip ayrılmış olsalardı, küfredenleri elbette gayet acı bir cezaya çarptırırdık. |
25 |
|
اِذْ جَعَلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوٰى وَكَانُٓوا اَحَقَّ بِهَا وَاَهْلَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً۟ Küfredenlerin, kalblerine (enaniyet, kabilecilik ve düşmanlıktan kaynaklanan) fanatizmi, Cahiliye fanatizmini yerleştirdikleri o demde Allah, Rasûlü’nün üzerine ve mü’minlerin de üzerine sekinesini (iç huzuru ve güven kaynağı olan rahmetini) indirdi ve takva kelimesini (Allah’ın kalblerinde var ettiği iman ve itaat ruhunu) onların ayrılmaz yoldaşı yaptı. Onlar, esasen buna bütünüyle ve (başka herkesten) daha lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilir. |
26 |
|
لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّۚ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۙ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُ۫سَكُمْ وَمُقَصِّر۪ينَۙ لَا تَخَافُونَۜ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحاً قَر۪يباً Gerçek şu ki Allah, Rasûlü’nün gördüğünü tasdik eder ve onu mutlaka gerçekleştirecektir. İnşaallah tam bir emniyet içinde mutlaka Mescid–i Haram’a gireceksiniz; kiminiz saçlarınızı tamamen kestirecek, kiminiz ise kısaltacaksınız, bütün bunları yerine getirirken hiçbir korku da duymayacaksınız. Ama Allah sizin bilmediklerinizi bildiği içindir ki, ondan önce size pek yakın bir zafer nasip buyurdu. |
27 |
|
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداًۜ O Allah, Rasûlünü doğrunun ve doğruya giden yolun ta kendisiyle ve (hakkaniyet, doğruluk ve adalet üzerine oturan) Hak Din’le gönderdi ki, o Hak Din’e başka her din ve sistemin üstünde bir mevki versin. (Va’dinin doğruluğuna ve Rasûlü’nün risaletinin hakkaniyetine) şahit olarak Allah kâfidir. |
28 |
|
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعاً سُجَّداً يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناًۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۚۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ۠ۛ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْـَٔهُ۫ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَۜ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً Muhammed, Allah’ın Rasûlü’dür. O’nun maıyyetinde bulunanlar kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları rükûda, secdede, daima Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk ararken görürsün. Onların alâmeti, yüzlerindeki secde izi, secde aydınlığıdır. Bunlar, onların Tevrat’taki sıfatlarıdır. İncil’de ise şöyle anlatılırlar: Öyle bir ekin gibi ki, filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da gövdesi üzerinde yükselmiştir. Kendisini ekenleri hayrete düşürürken, kâfirleri ise öfkeden yutkundurmaktadır. Allah, o (Medine toplumu içinde) iman edip, imanları istikametinde sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanlara (sürprizlerle dolu) bir mağfiret ve çok büyük bir mükâfat va’detmiştir. |
29 |