|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحاً مُب۪يناًۙ Biz, senin istikbalin için, önündeki engelleri kaldıran parlak bir zafer kapısı açtık. Eşsiz bir fetih ihsan ettik. |
1 |
|
لِيَغْفِرَ لَكَ اللّٰهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۙ Allah, geçmişte yaptığın ve gelecekte yapacağın icraatlarından ve davranışlarından dolayı suçlanmaktan ve günah işlemekten seni korusun, seni koruma kalkanına alsın, sana olan nimetini, ihsanını tamamlasın, dinini, düzenini hâkim kılsın, yüceltsin, seni doğru, muhkem, güvenli yolda, İslâmî hayatta başarıya ulaştırsın diye, bu fethi ihsan etti. |
2 |
|
وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْراً عَز۪يزاً Allah, itibarlı, şanlı, kudretli, hükümranlığını pekiştiren bir yardım yapmak için, bu fethi sana ihsan etti. |
3 |
|
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ ف۪ي قُلُوبِ الْمُؤْمِن۪ينَ لِيَزْدَادُٓوا ا۪يمَاناً مَعَ ا۪يمَانِهِمْۜ وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماًۙ O, imanlarını bir kat daha artırsınlar diye mü’minlerin kalplerine güven duygusu indiren, akıllarındaki İslâmî düşünceyi pekiştirendir. Göklerin ve yerin orduları, askerî erkânı, Allah’ın emir komutasındadır. Allah her şeyi bilir, hikmet sahibi ve hükümrandır. |
4 |
|
لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عِنْدَ اللّٰهِ فَوْزاً عَظ۪يماًۙ Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları, içinde ebedî yaşayacakları, altlarından ırmaklar akan Cennet konaklarına koymak için, onların kusurlarını silip bağışlamak için, bu fethi ihsan etti. Allah katında bu büyük bir mutluluktur. |
5 |
|
وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِك۪ينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّٓانّ۪ينَ بِاللّٰهِ ظَنَّ السَّوْءِۜ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِۚ وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراً Allah hakkında, ortalık bulandıran, fesada sebep olan düşünce ve inançlar taşıyan, müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münâfık erkeklerle, münâfık kadınları, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde tasarruflarında Allah’a ortak koşan müşrik erkeklerle, müşrik kadınları cezalandırmak için, bu fethi sana ihsan etti. Müslümanların başlarına geçsin diye bekledikleri felaket çemberi, onların başlarına geçsin. Allah’ın gazabını ve lânetini mucip olmuşlardır. Allah onlara Cehennem’i hazırlamıştır. Orası ne kötü bir cezalandırma ve nihaî bir dönüş yeridir. |
6 |
|
وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً Göklerin ve yerin orduları, askerî erkânı, Allah’ın emir komutasındadır. O kudret ve hikmet sahibidir, hükümrandır. |
7 |
|
اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ Biz seni peygamberlik göreviyle, Kurân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek bir önder, doğruları konuşan bir şâhit, rahmetimizi, merhametimizi, ihsanımızı, sevgimizi müjdeleyici, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan bir uyarıcı olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirdik. |
8 |
|
لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُۜ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً Allah’a ve Rasulüne iman edesiniz, Rasulüne yardım edesiniz, ona saygı gösteresiniz, gündüzün ilk ve son saatlerinde Allah’ı tesbih edesiniz, zikredesiniz diye onu gönderdik. |
9 |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَۜ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً۟ Sana biat edenler, sosyal ve siyasî sözleşme yapanlar, reylerini açıkça belirtenler, sözleşmelerini yenileyenler, kesinlikle Allah’a biat ediyorlar. Onların bizzat sosyal ve siyasî sözleşmeye katılmaları ve sözleşmelerini yenilemeleri sebebiyle, Allah’ın eli de biat sırasında onların ellerinin üstündedir, onlarla beraberdir, onları sayısız imkânlara ve nimetlere, karşı konulmaz güce kavuşturacak ve koruyacaktır. Kim Allah’a ve Rasûlüne verdiği ahdi, sözü bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a olan ahdine, sözüne, taahhüdüne bağlı kalırsa, Allah ona büyük mükâfatlar verecektir. |
10 |
|
سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ شَغَلَتْنَٓا اَمْوَالُنَا وَاَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَاۚ يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاً اِنْ اَرَادَ بِكُمْ ضَراًّ اَوْ اَرَادَ بِكُمْ نَفْعاًۜ بَلْ كَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً Yakında, savaşa giden orduya katılmayıp cephe gerisinde kalan Bedevî Araplardan bazıları, sana: 'Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu, bizi meşgul etti. Allah’tan bizim bağışlanmamızı, koruma kalkanına alınmanızı dile.' diyecekler. Onlar kalplerinde, akıllarında olmayanı, dilleriyle söylüyorlar. 'Allah, size bir zarar gelmesini dilerse, veya bir fayda elde etmenizi isterse, O’na karşı kimin birşey yapmaya gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah işlediğiniz gizli-açık bütün amellerden haberdardır.' de. |
11 |
|
بَلْ ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ اِلٰٓى اَهْل۪يهِمْ اَبَداً وَزُيِّنَ ذٰلِكَ ف۪ي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِۚ وَكُنْتُمْ قَوْماً بُوراً 'Aslında siz, peygamber ve mü’minlerin ailelerine geri dönemeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize, akıllarınıza süslenip güzel gösterildi de, ortalık bulandıran, fesada sebep olan düşünce ve inançlar taşıdınız. Helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.' |
12 |
|
وَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ فَاِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَع۪يراً Allah ve Rasulüne iman etmeyenlere, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlere, nankörlere, körüklenen alev püsküren dehşetli bir ateş hazırladık. |
13 |
|
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً Göklerin ve yerin mülkü ve hükümranlığı Allah’ındır. Sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu varlıkları koruma kalkanına alır, bağışlar, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu varlıkları cezalandırır da. Allah çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir. |
14 |
|
سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ اِذَا انْطَلَقْتُمْ اِلٰى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْۚ يُر۪يدُونَ اَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِۜ قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذٰلِكُمْ قَالَ اللّٰهُ مِنْ قَبْلُۚ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَاۜ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَل۪يلاً Siz ganimetleri almak için gittiğinizde, savaşa giden orduya katılmayıp cephe gerisinde kalanlar: 'Bırakın, ellemeyin, biz de arkanıza düşelim.' diyeceklerdir. Onlar, Allah’ın kelâmını, hükmünü değiştirmek istiyorlar. Onlara: 'Siz, asla bizim peşimize takılamazsınız. Allah, daha önce sizin için böyle buyurmuştur.' de. Onlar size: 'Aslına bakarsanız, siz bizi kıskanıyorsunuz.' diyeceklerdir. Bilâkis onlar, senin söylediklerinden işlerine gelen kadar azıcık bir şey anlamayı alışkanlık haline getirmişlerdir. |
15 |
|
قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناًۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً Savaşa giden orduya katılmayıp cephe gerisinde kalan Bedevî Araplardan bazılarına: 'Siz, yakında çok kuvvetli savaşçı bir milletin karşısına çıkacak orduya katılmaya davet edileceksiniz. Epeyce bir zayiat vererek onlarla savaşabilirsiniz. Onlar barış isteyerek savaşsız İslâm’ı da kabul etmiş olabilirler. Eğer emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama, daha önce, orduya iştirak etmediğiniz, halkı yönlendirdiğiniz gibi, yine iştirak etmez, halkı istediğiniz istikamette yönlendirirseniz, Allah sizi can yakıp inleten müthiş bir azap ile cezalandırır.' de. |
16 |
|
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَاباً اَل۪يماً۟ Savaşa katılmayan köre vebal yoktur, topala vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Allah’a ve Rasulüne itaat edeni, Kur’ân’ı ve sünneti uygulayanı Allah, altından ırmaklar akan Cennet konaklarına koyacaktır. Kim de savaştan geri kalır, halkı istediği istikamette yönlendirirse, onu can yakıp inleten müthiş bir azap ile cezalandırır. |
17 |
|
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحاً قَر۪يباًۙ O ağacın altında sosyal ve siyasî sözleşmeye katılıp açıkça reylerini belirterek yenilerlerken, sana biat ederlerken, Allah şuurlu ve kâmil mü’minler adına elbette razı olmuştur. Kalplerinde, akıllarında olanı bilmiş, onlara güven duygusu indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır. |
18 |
|
وَمَغَانِمَ كَث۪يرَةً يَأْخُذُونَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً Allah onları, elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandırdı. Allah kudretli, hikmet sahibi ve hükümrandır. |
19 |
|
وَعَدَكُمُ اللّٰهُ مَغَانِمَ كَث۪يرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هٰذِه۪ وَكَفَّ اَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْۚ وَلِتَكُونَ اٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۙ Allah kıyamete kadar size elde edeceğiniz birçok ganimetler va’detmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çektirmiştir. Bunu, mü’minlere bir müjde işâreti olsun ve sizi doğru, muhkem ve güvenli yolda, İslâm’ı hayatta başarıya ulaştırsın diye böyle yapmıştır. |
20 |
|
وَاُخْرٰى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ اَحَاطَ اللّٰهُ بِهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يراً Henüz almaya gücünüzün yetmediği, elde edemediğiniz ganimetler de vardır. Onlar da Allah’ın bilgi ve kudreti dâhilindedir. Allah’ın her şeye gücü kudreti yeter. |
21 |
|
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً Eğer kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler sizinle savaşsalardı, elbette arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir hâmi, bir dost, bir koruyucu ve bir yardım eden de bulamazlardı. |
22 |
|
سُنَّةَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلاً Allah’ın mü’minlere yardımı, kâfirleri yenilgiye uğratması ile ilgili öteden beri gelen kanunu, sünneti budur. Allah’ın sünnetinde asla değişiklik göremezsin. Onların yerini dolduracak bir kanun da bulamazsın. |
23 |
|
وَهُوَ الَّذ۪ي كَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ اَنْ اَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يراً Allah sizi, onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Hudeybiye-Mekke vâdisinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çektirendir. Allah işlediğiniz amelleri biliyor, görüyor. |
24 |
|
هُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفاً اَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُۜ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَٓاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ اَنْ تَطَؤُ۫هُمْ فَتُص۪يبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ لِيُدْخِلَ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۚ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً Onlar, inkârda ısrar edenler, küfre saplananlar, sizin, Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını engelleyenlerdir. Eğer, kendilerini henüz tanımadığınız mü’min erkeklerle, mü’min kadınları ezmeniz söz konusu olmasaydı, Allah Mekke’de savaşmanıza izin verirdi. Bu durumda da arada kalarak ölenlerden dolayı, bilmeyerek vebal altına girerdiniz, ayıplanırdınız. Sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri rahmetine gark etmek için böyle yapmıştır. Eğer onlar, imanlarını açığa vurmamış mü’minler, müşriklerden ayrılarak belirlenmiş olsalardı, elbette, onlardan kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenleri can yakıp inleten müthiş bir azap ile cezalandırırdık. |
25 |
|
اِذْ جَعَلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوٰى وَكَانُٓوا اَحَقَّ بِهَا وَاَهْلَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً۟ O zaman kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek ört-bas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler kalplerine, kafalarına İslâm dışı, cahiliyet değeri, hamiyet anlayışını; küstahça büyüklenmeyi, yiğitlik gösterisini, inadı yerleştirmişlerdi. Allah da Rasulüne ve mü’minlere sükûnet ve güven indirdi. Onlara kelime-i tevhidi, takva esaslarını-Kur’ân esaslarını hayata geçirerek korunma, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranma, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olma fikrini, takvaya dayalı düzeni benimsetti. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Her şey Allah’ın ilmi, planı, iradesi dâhilinde gerçekleşmektedir. |
26 |
|
لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّۚ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۙ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُ۫سَكُمْ وَمُقَصِّر۪ينَۙ لَا تَخَافُونَۜ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحاً قَر۪يباً Andolsun ki, Allah, Rasulünün gördüğü rüyanın doğru olduğunu kesinkes size gösterecektir. Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olursa eğer, siz güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah sizin bilmediklerinizi bilir. Bundan önce de size, yakında gerçekleşecek bir zafer takdir etmiştir. |
27 |
|
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداًۜ O, dinini, şeriatını, düzenini, medeniyetini bütün inançlara, rejimlere medeniyetlere üstün ve hâkim kılmak için, Rasulünü bir hidayet rehberi olan Kur’ân ile ve Hak Din ile, âdil bir şeriatla peygamberlik görevi ile özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderendir. Va’dini gerçekleştirmeye, Rasûlünün hak peygamber olduğuna şâhit olarak Allah yeter. |
28 |
|
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعاً سُجَّداً يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناًۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۚۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ۠ۛ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْـَٔهُ۫ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَۜ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً Muhammed, Allah’ın ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlüdür. Onunla beraber bulunanlar, müslümanlar, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlere karşı güçlü, kararlı ve tavizsiz, başları dik, aralarında engin merhamet sahibidirler. Onları, cemaat halinde rükûa varırlarken namazlarda, saygıyla Allah’ın emirlerine itaat ederek İslâmî faaliyetlerde, kamu hizmetlerinde, secdelerde görürsün. Allah’ın lütfunu ve O’nun rızasını, rızasına ulaşma mertebesini isterler. Yüzlerindeki secde izlerinden tanınırlar. Bu onların, yazılı ve şifahî bilgileri, sünneti içeren Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar, filizini yarıp çıkarmış, gittikçe kuvvetlenerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş çiftçilerin hoşuna giden ekine benzer. Allah böylece, onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah mü’minlerden, imanda kemale erip, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenlere, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanlara, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanlara, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenlere koruma kalkanı, bağışlanma ve büyük bir mükâfat va’detmiştir. |
29 |