Sureler
Mealler
Sonraki
Hac Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 İnsanlar (Rablerinin uyarılarına) yüz çevirmiş ve gaflet içinde iken, hesap saatleri yaklaştı.
2 İnsanlara ne zaman Rablerinden meydana gelen bir öğüt gelse, ancak öğütleri alay edip oynayarak dinlemişlerdir.
3 Kalpleri, anlamsız şeylerle oyalanmakta ve zulmedenler kendi aralarında yaptıkları gizli toplantılarda "Bu da yalnızca sizin gibi bir insan, gözlerinizle gördüğünüz halde, onun yaptığı sihiri kabul edecek misiniz?" dediler.
4 Elçi onlara " Benim Rabbim, göklerde ve yerde söylenmiş sözleri en iyi bilendir. Çünkü O her şeyi işiten ve her şeyi en iyi bilendir" dedi.
5 Hayır onlar "Onun söyledikleri karma karışık hayaller, belki onun uydurduğu sözlerdir, belki de o bir şairdir. Halbuki o elçi bizi ikna etmek için, daha önceki toplumlara gönderilen mucizeler gibi, bize de mucize getirse ya" dediler.
6 Onlardan önce helak ettiğimiz bir kasaba halkı da, gönderdiğimiz mucizelere inanmamıştı. Peki şimdi onlar (göndereceğimiz mucizelere) inanacaklar mı?
7 Senden öncede gönderdiğimiz birtakım adamlara da vahy etmiştik. Eğer bilmiyorlarsa, bunları vahiy kültürünü bilenlere (ehli kitaba) sorsunlar.
8 Biz, yiyip içmeyen hiçbir canlı (ceset) yaratmadık ve yarattıklarımızın hiç birisi de ölümsüz değildir.
9 Sonra onlara ettiğimiz vaatleri doğruladık, onları ve dilediğimizi kurtardık ve kendilerine yazık edenleri de azapla yok ettik.
10 Hiç şüphe yok ki, içinde size öğütlerle dolu bir kitap indirdik. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?
11 Kasabalardan, haksızlık yaptıkları için, nicelerini yok edip, başka kavimleri onların yerine yerleştirdik (inşa ettik).
12 Onlar azabımızın geleceğini hissettikleri anda, hemen oradan kaçmaya çalışırlardı.
13 "Kaçmayın, sizin (diğer insanlardan) farklı olduğunuzu zannettiğiniz şeylere ve oturduğunuz mekanlara dönün. Elbette ki yaptıklarınızdan sorulacaksınız" denildi.
14 (Azap onları yakaladığında) "Yazıklar olsun bize, gerçekten biz haksızlık yapanlardan olduk" demişlerdi.
15 Onların bu haykırışları, biçilmiş ekin sapları gibi yerlere serilinceye kadar, devam etti.
16 Şüphesiz ki biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
17 Eğer biz kendimize oyun ve eğlence isteseydik, bunu kendi katımızda edinirdik. Ve bunu yapmaya da gücümüz yeter.
18 Biz hakkı (gerçek doğruları) batılın üzerine atarız da, kafasını gözünü parçalarız, sonrada birden bire batıl yok olup gider. Kendi kendinize (Allah için) uydurduğunuz vasıflara yazıklar olsun.
19 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir. Onun katında olanlar (melekler), O na ibadet etmekten kaçınıp kibirlenmezler ve kulluktan kaçmayı da düşünmezler.
20 Onlar gece ve gündüz (sürekli hiç ara vermeden) Allah'ı yüceltirler ve Allah'a yakışmayan bir vasfı O na uydurmazlar.
21 Yoksa onlar, yer yüzünde ilahlar edindiler de, onlar mı yeryüzüne nimetler yağdırıyor?
22 Eğer göklerde ve yeryüzünde Allah dan başka ilahlar olsaydı, her ikisi de fesada uğrardı. Yüce arşın sahibi Allah, onların yakıştırdıkları vasıfların hepsinden uzaktır.
23 Yüce Allah, yaptığı hiçbir şeyden dolayı sorgulanamaz, ama onlar yaptıklarından sorulur.
24 Yoksa onlar Allah dan başka ilahlar mı edindiler? Deki "O zaman O ndan başka ilahlar olduğuna dair sağlam kanıtlar getirin." İşte bunlar (Kur'an ayetleri), benimle beraber olanlar ve benden öncekiler için de bir öğüttür. Ancak onların pek çoğu bu gerçekleri bilmedikleri için, gelen bu doğrulardan yüz çeviriyorlar.
25 Biz senden önce gönderdiğimiz tüm elçilere "Yalnızca tek ilah benim, benden başka ilah yok. O halde sadece bana kulluk edin" diye vahy etmişizdir.
26 Onlar "Rahman, (melekleri) çocuk edindi" dediler. Allah çocuk edinmekten uzaktır. Halbuki onların bahsettikleri kimseler (melekler), kendilerine ikramlarda bulunulan kullardır.
27 Söz olarak, asla Allah'ın önüne geçmezler ve onlar yapacaklarını Allah'ın emri ile yaparlar.
28 Allah onların önlerinde olanı da, arkalarında olanı da bilir. O melekler yalnızca Allah'ın razı olduğundan başkasına yardım (şefaat) edemezler ve onlar Allah korkusundan dolayı saygı içerisindedirler.
29 Onların içerisinden kim "Bende Allah dan başka bir ilahım" derse, artık onu cehennem ile cezalandırırız. Haksızlık yapanları da böyle cezalandıracağız.
30 Gerçekleri inkar edenler, gökleri veri bitişik olarak görmüyorlar mı? Halbuki biz göklerle yerin arasını ayırdık. Biz canlı olan her şeyi sudan yarattık. Artık iman etmeyecekler mi?
31 Yer yüzünde dağları insanlara referans olsun diye var ettik ve dağların arasında yollar meydana getirdik ki, gidecekleri yollarını belirlesinler.
32 Semayı da korunaklı (sağlam, çökmez) bir tavan olarak yaptığımız halde, yine onlar görünen (Allah'ı işaret eden) ayetlerden hala yüz çevirenlerdir.
33 O Allah ki, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Onların hepsi bir yörünge içerisinde hareket ediyorlar (yüzüyorlar).
34 Biz, önceden hiçbir insanı ölümsüz yaratmadık. Peki şimdi sen ölürsen, onlar sonsuza kadar yaşayacaklar mı?
35 Her nefis ölümü tadacaktır. Biz sizi, şer ve hayır gibi iki imtihan malzemesi ile deniyoruz. Dönüşünüz bizedir.
36 Gerçekleri inkar edenler seni gördüklerinde, öncelikle Rahmanını inkar etmiş bir halde birbirlerine "İlahlarınızı kötüleyerek bahseden adam bu mu?" diyerek, yalnızca seninle alay ediyorlar.
37 İnsan tez canlı (aceleci) olarak yaratılmıştır. "Size vaat ettiğim ayetleri (azabı, ölümü) onlara göstereceğim. Bunları benden acil olarak göstermemi istemeyin."
38 Denildiği halde, onlar yinede inananlara "Allah'ın bizim için vaat ettikleri ne zaman olacak, eğer doğru söylüyorsanız (başımıza getirin)" derler.
39 Doğruları inkar edenler o hesap gününde, yüzlerini ve sırtlarını çepe çevre saran ateşi elleriyle engelleyemeyeceklerini bir bilselerdi. Onlara orada asla yardım edilmez.
40 Acele istedikleri Allah'ın vaadi ansızın onlara geldiği zaman, bu seferde gelen azap onları şaşkına çevirir. Azabı kendilerinden geri çevirmeye de güçleri yetmez. Onlara hiç bakılmaz.
41 Bu azaptan önce, elçilerle alay edilip eğlenilmişti. Alay etmeleri karşılığında, onlardan alay edenlere de azap hak olmuş oldu.
42 Onlara deki "Söyleyin bakalım, gece ve gündüz Rahman dan sizi kim koruyacak?" Hayır, onlar Rablerinin hatırlatmalarından hep yüz çevirmişlerdi.
43 Yoksa onların başka ilahları varda, bizden gelen azaba engel mi olacak? Halbuki o sahte ilahları kendilerine yardım etmeye bile güçleri yetmez. Onlar (sahte ilahlar) bizim yanımızda onlara arka çıkmayı dahi düşünemezler.
44 Halbuki onlara ve onların atalarına uzun süre yaşayabilecekleri bir ömür sağladık. Onlar görmüyorlar mı? Yeryüzünde olanları biz getiriyoruz, yeryüzünün her tarafındakileri (yaratmış olduklarımızı) yine biz eksiltiyoruz. Böyle olduğu halde, bize galip mi gelecekler?
45 Deki "Ben sizi bu vahy ile uyarıyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıkları zaman bu çağrıyı işitmezler."
46 Rabbinin azabından bir parça onlara isabet etse, hemen "Yazıklar olsun bize, haksızlık yapanlardan (zalimlerden) olduk" derler.
47 Kıyamet günü adalet terazisini kurarız, en küçük hardal tanesi kadar bir şey de olsa, onu getiririz ve hiçbir nefse haksızlık yapılmaz. Biz hesap görücüler olarak yeteriz.
48 Muhakkak ki, Musa'ya ve Harun'a, Allah dan sakınıp korunanlar için, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edici, geleceğe ışık tutan ve bir öğüt olan (Tevrat)'ı verdik.
49 Onlar o kimselerdir ki, Allah'ı görmedikleri halde, O na saygı gösteren ve kıyamet saatinden de korkanlardır.
50 Bu mübarek kıldığımız öğüdü (Kur'an'ı) biz indirdik. Şimdi siz onu inkar mı ediyorsunuz?
51 Biz İbrahim'i çok iyi bilen olduğumuz için, (ona elçiliğimizi vermeden) daha önce olgunluk (doğru düşünme yeteneğini) vermiştik.
52 Babası ve kavmine "Samimi ve içinizden gelerek kulluk ettiğiniz bu heykeller de neyin nesi?" demişti.
53 Onlarda "Biz atalarımızı onlara (putlara) ibadet ederken bulduk" dediler.
54 "Şüphe yok ki siz ve önceki atalarınız gerçekten apaçık sapıklık içindesiniz" demişti.
55 Onlar İbrahim'e "Sen şimdi bize gerçekleri söylemeye mi geldin, yoksa bizimle oyun oynayanlardan mısın?" dediler.
56 İbrahim onlara "Hayır tam tersine, sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri en uygun bir şekilde yaratandır ve bende öyle olduğunu gözlemleyip, şahitlik ediyorum."
57 "Allah'a yemin olsun ki siz onların yanından ayrıldıktan sonra, ben onlara bir hile düşünüyorum (yapacağım)" dedi
58 Putların hepsini paramparça etti, putlara tapanlar döndüklerinde onu bulsunlar diye, yalnızca onların en büyüğünü bıraktı.
59 Puta tapanlar "Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Putlarımızı parçalayan kimse şüphesiz ki putlara haksızlık yapmıştır."
60 "İbrahim denen bir gencin, putların aleyhinde konuştuğunu duymuştuk."
61 "İbrahim'i insanların karşısına getirin, belki İbrahim'in putları kırdığına dair şahitlik eden birisi bulunur." dediler.
62 Kavmi "Ey İbrahim! İlahlarımıza bunları yapan sen misin?" diye sordular.
63 İbrahim "Belki de bunu onlara putların en büyüğü yapmıştır. Eğer konuşabiliyorlarsa, kırılan putlara sorun" dedi.
64 Sonlar puta tapanlar kendi aralarında konuşmak için döndüler ve "Gerçekten siz (bu putlara kulluk etmekle) kendi kendinize haksızlık yapıyorsunuz" dediler.
65 Sonra eski görüşlerine geri dönüp İbrahim'e "Bunların konuşamadıklarını sen çok iyi biliyorsun" dediler.
66 İbrahim onlara "O halde, size ne bir fayda, nede bir zarar veremeyen Allah dan başka şeylere mi kulluk ediyorsunuz?"
67 "Size ve Allah dan başka kulluk ettiklerinize yazıklar olsun, aklınızı hiç kullanmıyor musunuz?" dedi.
68 Kavmi "İbrahim'i ateşe atın. Eğer onu yakarsanız, ilahlarınıza yardım etmiş olursunuz" dediler.
69 Biz de ateşe "Ey ateş! İbrahim'e serin ve güvenli ol" dedik.
70 Kavmi İbrahim'e tuzak kurmak istedi, bizde onları engelleyerek hayal kırıklığına uğrattık.
71 Biz İbrahim ve Lut'u, insanların yaşadığı her dönem için örnek olsun diye, yer yüzünde bereketli kıldığımız bir yere, kurtarıp yerleştirdik.
72 Biz İbrahim'e, İshak'ı ve Yakub'u fazladan bağışladık. Onların hepsini salih kullardan olmalarını sağladık.
73 Biz onları, bizim emirlerimiz doğrultusunda hareket ededen bir ümmet olmalarını sağladık. Onlara yararlı işlerin neler olduğunu, namaz kılmalarını, zekat vermelerini ve yalnızca bize kulluk etmeleri gerektiğini vahy ettik.
74 Lut'a da hükümler ve bilgiler verdik. Lut'u çok çirkin işler yapan bir kasaba halkından kurtardık. Gerçekte o kasaba halkı yoldan çıkmış bir topluluktu.
75 Lut'u rahmetimizle kuşattık. Çünkü o hep doğru işler yapan (salih) bir kimse idi.
76 Nuh da daha önce bize yardım için seslenmişti. Onun çağrısına icabet ettik, onu ve ailesini büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
77 Ayetlerimizi yalanlayan kavmine karşı ona yardım etmiştik. Nuh'un kavmi çok kötülük yapan bir topluluk olduğu için, onların hepsini suda boğmuştuk.
78 Davut ve Süleyman, bir vakitler bir tarlayı tarumar eden koyunlar hakkında hüküm vermeye çalışıyorlardı. Bizde onların verecekleri hükmü gözetliyorduk (şahitlik ediyorduk).
79 Sonra Süleyman'ın bu konu hakkındaki verileri doğru kavramasını sağlamış ve hepsine (Davut ve Süleyman'a) hükümler ve ilim verdik. Ve Davut'la beraber Rabbini tesbih eden dağları ve kuşları onun emrine verdik ve biz bunları yapanlardanız (bunları yapabilme gücüne sahibiz).
80 Savaşlarda sizi sıkıntılardan koruması için, Davud'a elbise (zırh) yapımını öğrettik. Siz hala şükretmeyecek misiniz.
81 Rabbinin emri ile çevresini bereketli kıldığımız yerlere akıp giden rüzgarı da, Süleyman'ın emrine verdik. Biz her şeyi bilenlerdeniz.
82 Yeryüzünde Allah'a isyan etmiş azgın topluluklardan, içlerinde dalgıçlık, çeşitli işçilikler ve bundan başka daha pek çok işler yapan kimseleri Süleyman'ın emrine verdik. Ve biz onları hep gözetliyoruz.
83 Eyyüp de Rabbine yalvararak "Rabbim! Bana zarar veren bir şeyler dokundu. Ancak sen merhametlilerin en çok merhamet edenisin" diyerek seslenmişti.
84 Bizde onun çağrısına karşılık verdik ve ona dokunan zararı ortadan kaldırdık ve Eyyüb'e, ehline ve onunla beraber olup da, onlar gibi Rablerine kulluk edenlere, katımızdan bir rahmet ve Rablerine kulluk edenlere de öğüt verdik.
85 İsmail, İdris ve Zülkifli. Bunların hepsi Allah'ın sabırlı kullarından idiler.
86 Onları Rahmetimizin içine aldık. Şüphesiz ki onlar doğru işler yapan kullardı.
87 Ve balık sahibi, hani o kızgınlıkla öfkelenip gitmişti. Ona güç yetiremeyeceğimizi zannetmişti de, karanlıklar içerisinden "Senden başka hiçbir ilah yok ve sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın, ancak ben (aciz bir kul olarak) kendi kendime haksızlık yaptım" diye seslenmişti.
88 Bizde onun çağrısına cevap verdik ve onu sıkıntıdan kurtardık. Biz inananları işte böyle kurtarırız.
89 Zekeriya da Rabbine "Rabbim beni yalnız başıma bırakma. Sen bağış olarak verenlerin en hayırlısısın" diye çağrı yapmıştı.
90 Çağrısına cevap verip, eşini sağlıklı (doğurgan) hale getirerek, ona Yahya'yı bağışladık. Onlar hayırlı işlerde hep önlerde oldular. Gönülden ve korkarak bize dua ederlerdi. Aynı zamanda bize saygı ile boyun eğenlerdendiler.
91 İffetini koruyan kadın (Meryem) var ya, ona kendi diriliğimizden canlılığımızdan (Ruhumuzdan) bir can vermiştik. Onu ve oğlunu alemler için alınacak bir ibret yaptık.
92 Sizin bu anlayış ve inancınız, tek bir inançtı (ümmet) ve bende sizin Rabbinizim. Yalnızca bana kulluk edin.
93 Sonra aralarındaki birlik ve beraberlik ifadesi olan, inançlarının birliğini parça parça ettiler. Bunları yapanların hepsi (hesap vermek üzere) bize döneceklerdir.
94 Kim inanmış olarak Allah'ın belirlediği şekilde doğru işler yaparsa, o kimsenin yaptıkları hiçbir şeyin üzeri örtülmez ve biz, yaptıklarının hepsini kayda geçirenleriz.
95 Bizim yeryüzünde helak ettiğimiz bir şehir halkının, tekrar yeryüzüne dönüşü kesinlikle mümkün değildir (yasaklanmıştır).
96 Ancak ye'cüc ve me'cüc için kapılar açılıp da onlar her taraftan akın akın yeryüzüne ağılırlarsa (helak edilmiş kasaba halkı da yeryüzüne geri döner) .
97 Allah'ın vaat ettiği gerçeklerin olması yakınlaşmıştır. O gün geldiğinde, gerçekleri inkar etmiş olanların gözleri şaşkınlık içerisinde "Bu yeniden diriliş gününden bihaber olarak yaşadığımız için, bize yazıklar olsun, böyle yapmakla kendimize haksızlık yapmışız" derler.
98 Sizin ve Allah dan başka kulluk ettikleriniz, cehennemin yakıtı olacaklar. Sizin götürülecek yeriniz yalnızca orasıdır.
99 Eğer taptıkları ilahlar gerçek ilahlar olsalardı, onlar o cehenneme girmezlerdi. Ancak Allah dan başkasına kulluk edenlerin tamamı, cehennem ateşinde sürekli kalacaklardır.
100 Onlar ateşin içinde acıdan inleyip duracaklar ve orada iniltiden başka bir şey işitmeyecekler.
101 Ancak bizden, kendileri için güzellikler yazılmış olanlar, o cehennemden uzak tutulacaklardır.
102 Onlar cehennemin fokurtularını işitmezler ve canlarının çektiği, kendileri için hazırlanmış güzellikler içinde devamlı kalıcıdırlar.
103 Daha büyük çığlıklar bile onları hüzünlendirmeyecek ve melekler onları karşıladıklarında "İşte size vaat edilen gün, bu gündür" diyecekler.
104 O kıyamet günü göğü, kitap sayfaları gibi düreceğiz ve tekrar ilk yarattığımız gibi o göğü yeniden inşa edeceğiz. Bunu yapmak bizim için vaattir ve biz bunu kesinlikle yapacağız.
105 Biz kitapların sahifelerin de, insanlara öğütler verdikten (hatırlatmalardan) sonra, "Yeryüzünü kullarımızdan emredilen doğru işleri yapanlar sahiplenecek" diye bildirdik.
106 Bu anlatılanlarda, bize kulluk yapan bir topluluk için, açık anlaşılır bildirimler vardır.
107 Seni tüm alemler için, bir rahmet elçisi olarak gönderdik.
108 İnsanlara deki "Bana, sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahy ediliyor. Şimdi siz buna teslim olup, kabul ediyor musunuz?"
109 Eğer bu gerçekten yüz çevirirlerse onlara deki "Size vaat edilenin (ölüm ve yeniden diriltilme vaktinin), yakınmı veya uzakmı olduğunu ben bilemem."
110 "O Allah, sizin açıktan söylediklerinizi de bilir, içinizde sakladıklarınızı da bilir."
111 "Allah'ın belirlemiş olduğu vaktin, sizin için bir imtihan mı, yoksa size yaşamanız için verilmiş belli bir süremidir, ben onu da bilemem."
112 Deki "Rabbim (onlarla aramızda) hak ile hükmet. Sizin bizim aleyhimizde vasfettiklerinize karşı yardımına sığınılacak tek makam, Rabbimiz olan Rahmandır."
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ 1
مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ اِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَۙ 2
لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْۜ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰىۗ اَلَّذ۪ينَ ظَلَمُواۗ هَلْ هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۚ اَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ 3
قَالَ رَبّ۪ي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 4
بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ 5
مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ 6
وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ 7
وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَداً لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِد۪ينَ 8
ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَاَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَٓاءُ وَاَهْلَكْنَا الْمُسْرِف۪ينَ 9
لَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ كِتَاباً ف۪يهِ ذِكْرُكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟ 10
وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَاَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْماً اٰخَر۪ينَ 11
فَلَمَّٓا اَحَسُّوا بَأْسَنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَرْكُضُونَۜ 12
لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُٓوا اِلٰى مَٓا اُتْرِفْتُمْ ف۪يهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ 13
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 14
فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوٰيهُمْ حَتّٰى جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يداً خَامِد۪ينَ 15
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ 16
لَوْ اَرَدْنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ لَهْواً لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّاۗ اِنْ كُنَّا فَاعِل۪ينَ 17
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ 18
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ 19
يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ 20
اَمِ اتَّخَذُٓوا اٰلِهَةً مِنَ الْاَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ 21
لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ 22
لَا يُسْـَٔلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْـَٔلُونَ 23
اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْۚ هٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْل۪يۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَۙ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ 24
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا نُوح۪ٓي اِلَيْهِ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدُونِ 25
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداً سُبْحَانَهُۜ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ 26
لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِاَمْرِه۪ يَعْمَلُونَ 27
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ 28
وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ اِنّ۪ٓي اِلٰهٌ مِنْ دُونِه۪ فَذٰلِكَ نَجْز۪يهِ جَهَنَّمَۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ۟ 29
اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقاً فَفَتَقْنَاهُمَاۜ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ 30
وَجَعَلْنَا فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا ف۪يهَا فِجَاجاً سُبُلاً لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ 31
وَجَعَلْنَا السَّمَٓاءَ سَقْفاً مَحْفُوظاًۚ وَهُمْ عَنْ اٰيَاتِهَا مُعْرِضُونَ 32
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ 33
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَۜ اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ 34
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًۜ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ 35
وَاِذَا رَاٰكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي يَذْكُرُ اٰلِهَتَكُمْۚ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمٰنِ هُمْ كَافِرُونَ 36
خُلِقَ الْاِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍۜ سَاُر۪يكُمْ اٰيَات۪ي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ 37
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 38
لَوْ يَعْلَمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ح۪ينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ 39
بَلْ تَأْت۪يهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ 40
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ 41
قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ 42
اَمْ لَهُمْ اٰلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَاۜ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَ اَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ 43
بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۜ اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ 44
قُلْ اِنَّـمَٓا اُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِۘ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَٓاءَ اِذَا مَا يُنْذَرُونَ 45
وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 46
وَنَضَعُ الْمَوَاز۪ينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـٔاًۜ وَاِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ اَتَيْنَا بِهَاۜ وَكَفٰى بِنَا حَاسِب۪ينَ 47
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْراً لِلْمُتَّق۪ينَۙ 48
اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ 49
وَهٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ اَنْزَلْنَاهُۜ اَفَاَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ۟ 50
وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ 51
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ 52
قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِد۪ينَ 53
قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 54
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِب۪ينَ 55
قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ 56
وَتَاللّٰهِ لَاَك۪يدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِر۪ينَ 57
فَجَعَلَهُمْ جُذَاذاً اِلَّا كَب۪يراً لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ 58
قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَٓا اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ 59
قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَـهُٓ اِبْرٰه۪يمُۜ 60
قَالُوا فَأْتُوا بِه۪ عَلٰٓى اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ 61
قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ 62
قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ 63
فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ 64
ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ 65
قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْـٔاً وَلَا يَضُرُّكُمْۜ 66
اُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 67
قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ 68
قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْداً وَسَلَاماً عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ 69
وَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَر۪ينَۚ 70
وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ 71
وَوَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَۜ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةًۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا صَالِح۪ينَ 72
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَۙ 73
وَلُوطاً اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماً وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ 74
وَاَدْخَلْنَاهُ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ۟ 75
وَنُوحاً اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ 76
وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ 77
وَدَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ ف۪يهِ غَنَمُ الْقَوْمِۚ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِد۪ينَۙ 78
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلاًّ اٰتَيْنَا حُكْماً وَعِلْماًۘ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُ۫دَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَۜ وَكُنَّا فَاعِل۪ينَ 79
وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْۚ فَهَلْ اَنْتُمْ شَاكِرُونَ 80
وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ 81
وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلاً دُونَ ذٰلِكَۚ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ 82
وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَۚ 83
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِه۪ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِد۪ينَ 84
وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِدْر۪يسَ وَذَا الْكِفْلِۜ كُلٌّ مِنَ الصَّابِر۪ينَۚ 85
وَاَدْخَلْنَاهُمْ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُمْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 86
وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِباً فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِي الظُّلُمَاتِ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَۗ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ 87
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۙ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّۜ وَكَذٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِن۪ينَ 88
وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْداً وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَۚ 89
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباًۜ وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ 90
وَالَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ 91
اِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةًۘ وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ 92
وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْۜ كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَ۟ 93
فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪ۚ وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ 94
وَحَرَامٌ عَلٰى قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَٓا اَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ 95
حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ 96
وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِم۪ينَ 97
اِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ حَصَبُ جَهَنَّمَۜ اَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ 98
لَوْ كَانَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاۜ وَكُلٌّ ف۪يهَا خَالِدُونَ 99
لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَهُمْ ف۪يهَا لَا يَسْمَعُونَ 100
اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ 101
لَا يَسْمَعُونَ حَس۪يسَهَاۚ وَهُمْ ف۪ي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ 102
لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ 103
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ وَعْداً عَلَيْنَاۜ اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ 104
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ 105
اِنَّ ف۪ي هٰذَا لَبَلَاغاً لِقَوْمٍ عَابِد۪ينَۜ 106
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ 107
قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ 108
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ اٰذَنْتُكُمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ وَاِنْ اَدْر۪ٓي اَقَر۪يبٌ اَمْ بَع۪يدٌ مَا تُوعَدُونَ 109
اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ 110
وَاِنْ اَدْر۪ي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ 111
قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّۜ وَرَبُّنَا الرَّحْمٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ 112
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ
İnsanlar (Rablerinin uyarılarına) yüz çevirmiş ve gaflet içinde iken, hesap saatleri yaklaştı.
1
مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ اِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَۙ
İnsanlara ne zaman Rablerinden meydana gelen bir öğüt gelse, ancak öğütleri alay edip oynayarak dinlemişlerdir.
2
لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْۜ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰىۗ اَلَّذ۪ينَ ظَلَمُواۗ هَلْ هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۚ اَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ
Kalpleri, anlamsız şeylerle oyalanmakta ve zulmedenler kendi aralarında yaptıkları gizli toplantılarda "Bu da yalnızca sizin gibi bir insan, gözlerinizle gördüğünüz halde, onun yaptığı sihiri kabul edecek misiniz?" dediler.
3
قَالَ رَبّ۪ي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Elçi onlara " Benim Rabbim, göklerde ve yerde söylenmiş sözleri en iyi bilendir. Çünkü O her şeyi işiten ve her şeyi en iyi bilendir" dedi.
4
بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ
Hayır onlar "Onun söyledikleri karma karışık hayaller, belki onun uydurduğu sözlerdir, belki de o bir şairdir. Halbuki o elçi bizi ikna etmek için, daha önceki toplumlara gönderilen mucizeler gibi, bize de mucize getirse ya" dediler.
5
مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ
Onlardan önce helak ettiğimiz bir kasaba halkı da, gönderdiğimiz mucizelere inanmamıştı. Peki şimdi onlar (göndereceğimiz mucizelere) inanacaklar mı?
6
وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Senden öncede gönderdiğimiz birtakım adamlara da vahy etmiştik. Eğer bilmiyorlarsa, bunları vahiy kültürünü bilenlere (ehli kitaba) sorsunlar.
7
وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَداً لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِد۪ينَ
Biz, yiyip içmeyen hiçbir canlı (ceset) yaratmadık ve yarattıklarımızın hiç birisi de ölümsüz değildir.
8
ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَاَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَٓاءُ وَاَهْلَكْنَا الْمُسْرِف۪ينَ
Sonra onlara ettiğimiz vaatleri doğruladık, onları ve dilediğimizi kurtardık ve kendilerine yazık edenleri de azapla yok ettik.
9
لَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ كِتَاباً ف۪يهِ ذِكْرُكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
Hiç şüphe yok ki, içinde size öğütlerle dolu bir kitap indirdik. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?
10
وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَاَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْماً اٰخَر۪ينَ
Kasabalardan, haksızlık yaptıkları için, nicelerini yok edip, başka kavimleri onların yerine yerleştirdik (inşa ettik).
11
فَلَمَّٓا اَحَسُّوا بَأْسَنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَرْكُضُونَۜ
Onlar azabımızın geleceğini hissettikleri anda, hemen oradan kaçmaya çalışırlardı.
12
لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُٓوا اِلٰى مَٓا اُتْرِفْتُمْ ف۪يهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ
"Kaçmayın, sizin (diğer insanlardan) farklı olduğunuzu zannettiğiniz şeylere ve oturduğunuz mekanlara dönün. Elbette ki yaptıklarınızdan sorulacaksınız" denildi.
13
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
(Azap onları yakaladığında) "Yazıklar olsun bize, gerçekten biz haksızlık yapanlardan olduk" demişlerdi.
14
فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوٰيهُمْ حَتّٰى جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يداً خَامِد۪ينَ
Onların bu haykırışları, biçilmiş ekin sapları gibi yerlere serilinceye kadar, devam etti.
15
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ
Şüphesiz ki biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
16
لَوْ اَرَدْنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ لَهْواً لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّاۗ اِنْ كُنَّا فَاعِل۪ينَ
Eğer biz kendimize oyun ve eğlence isteseydik, bunu kendi katımızda edinirdik. Ve bunu yapmaya da gücümüz yeter.
17
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
Biz hakkı (gerçek doğruları) batılın üzerine atarız da, kafasını gözünü parçalarız, sonrada birden bire batıl yok olup gider. Kendi kendinize (Allah için) uydurduğunuz vasıflara yazıklar olsun.
18
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir. Onun katında olanlar (melekler), O na ibadet etmekten kaçınıp kibirlenmezler ve kulluktan kaçmayı da düşünmezler.
19
يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ
Onlar gece ve gündüz (sürekli hiç ara vermeden) Allah'ı yüceltirler ve Allah'a yakışmayan bir vasfı O na uydurmazlar.
20
اَمِ اتَّخَذُٓوا اٰلِهَةً مِنَ الْاَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ
Yoksa onlar, yer yüzünde ilahlar edindiler de, onlar mı yeryüzüne nimetler yağdırıyor?
21
لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Eğer göklerde ve yeryüzünde Allah dan başka ilahlar olsaydı, her ikisi de fesada uğrardı. Yüce arşın sahibi Allah, onların yakıştırdıkları vasıfların hepsinden uzaktır.
22
لَا يُسْـَٔلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْـَٔلُونَ
Yüce Allah, yaptığı hiçbir şeyden dolayı sorgulanamaz, ama onlar yaptıklarından sorulur.
23
اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْۚ هٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْل۪يۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَۙ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ
Yoksa onlar Allah dan başka ilahlar mı edindiler? Deki "O zaman O ndan başka ilahlar olduğuna dair sağlam kanıtlar getirin." İşte bunlar (Kur'an ayetleri), benimle beraber olanlar ve benden öncekiler için de bir öğüttür. Ancak onların pek çoğu bu gerçekleri bilmedikleri için, gelen bu doğrulardan yüz çeviriyorlar.
24
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا نُوح۪ٓي اِلَيْهِ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدُونِ
Biz senden önce gönderdiğimiz tüm elçilere "Yalnızca tek ilah benim, benden başka ilah yok. O halde sadece bana kulluk edin" diye vahy etmişizdir.
25
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداً سُبْحَانَهُۜ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ
Onlar "Rahman, (melekleri) çocuk edindi" dediler. Allah çocuk edinmekten uzaktır. Halbuki onların bahsettikleri kimseler (melekler), kendilerine ikramlarda bulunulan kullardır.
26
لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِاَمْرِه۪ يَعْمَلُونَ
Söz olarak, asla Allah'ın önüne geçmezler ve onlar yapacaklarını Allah'ın emri ile yaparlar.
27
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ
Allah onların önlerinde olanı da, arkalarında olanı da bilir. O melekler yalnızca Allah'ın razı olduğundan başkasına yardım (şefaat) edemezler ve onlar Allah korkusundan dolayı saygı içerisindedirler.
28
وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ اِنّ۪ٓي اِلٰهٌ مِنْ دُونِه۪ فَذٰلِكَ نَجْز۪يهِ جَهَنَّمَۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ۟
Onların içerisinden kim "Bende Allah dan başka bir ilahım" derse, artık onu cehennem ile cezalandırırız. Haksızlık yapanları da böyle cezalandıracağız.
29
اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقاً فَفَتَقْنَاهُمَاۜ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Gerçekleri inkar edenler, gökleri veri bitişik olarak görmüyorlar mı? Halbuki biz göklerle yerin arasını ayırdık. Biz canlı olan her şeyi sudan yarattık. Artık iman etmeyecekler mi?
30
وَجَعَلْنَا فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا ف۪يهَا فِجَاجاً سُبُلاً لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Yer yüzünde dağları insanlara referans olsun diye var ettik ve dağların arasında yollar meydana getirdik ki, gidecekleri yollarını belirlesinler.
31
وَجَعَلْنَا السَّمَٓاءَ سَقْفاً مَحْفُوظاًۚ وَهُمْ عَنْ اٰيَاتِهَا مُعْرِضُونَ
Semayı da korunaklı (sağlam, çökmez) bir tavan olarak yaptığımız halde, yine onlar görünen (Allah'ı işaret eden) ayetlerden hala yüz çevirenlerdir.
32
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
O Allah ki, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Onların hepsi bir yörünge içerisinde hareket ediyorlar (yüzüyorlar).
33
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَۜ اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
Biz, önceden hiçbir insanı ölümsüz yaratmadık. Peki şimdi sen ölürsen, onlar sonsuza kadar yaşayacaklar mı?
34
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًۜ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Her nefis ölümü tadacaktır. Biz sizi, şer ve hayır gibi iki imtihan malzemesi ile deniyoruz. Dönüşünüz bizedir.
35
وَاِذَا رَاٰكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي يَذْكُرُ اٰلِهَتَكُمْۚ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمٰنِ هُمْ كَافِرُونَ
Gerçekleri inkar edenler seni gördüklerinde, öncelikle Rahmanını inkar etmiş bir halde birbirlerine "İlahlarınızı kötüleyerek bahseden adam bu mu?" diyerek, yalnızca seninle alay ediyorlar.
36
خُلِقَ الْاِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍۜ سَاُر۪يكُمْ اٰيَات۪ي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
İnsan tez canlı (aceleci) olarak yaratılmıştır. "Size vaat ettiğim ayetleri (azabı, ölümü) onlara göstereceğim. Bunları benden acil olarak göstermemi istemeyin."
37
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Denildiği halde, onlar yinede inananlara "Allah'ın bizim için vaat ettikleri ne zaman olacak, eğer doğru söylüyorsanız (başımıza getirin)" derler.
38
لَوْ يَعْلَمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ح۪ينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
Doğruları inkar edenler o hesap gününde, yüzlerini ve sırtlarını çepe çevre saran ateşi elleriyle engelleyemeyeceklerini bir bilselerdi. Onlara orada asla yardım edilmez.
39
بَلْ تَأْت۪يهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
Acele istedikleri Allah'ın vaadi ansızın onlara geldiği zaman, bu seferde gelen azap onları şaşkına çevirir. Azabı kendilerinden geri çevirmeye de güçleri yetmez. Onlara hiç bakılmaz.
40
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
Bu azaptan önce, elçilerle alay edilip eğlenilmişti. Alay etmeleri karşılığında, onlardan alay edenlere de azap hak olmuş oldu.
41
قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ
Onlara deki "Söyleyin bakalım, gece ve gündüz Rahman dan sizi kim koruyacak?" Hayır, onlar Rablerinin hatırlatmalarından hep yüz çevirmişlerdi.
42
اَمْ لَهُمْ اٰلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَاۜ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَ اَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ
Yoksa onların başka ilahları varda, bizden gelen azaba engel mi olacak? Halbuki o sahte ilahları kendilerine yardım etmeye bile güçleri yetmez. Onlar (sahte ilahlar) bizim yanımızda onlara arka çıkmayı dahi düşünemezler.
43
بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۜ اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
Halbuki onlara ve onların atalarına uzun süre yaşayabilecekleri bir ömür sağladık. Onlar görmüyorlar mı? Yeryüzünde olanları biz getiriyoruz, yeryüzünün her tarafındakileri (yaratmış olduklarımızı) yine biz eksiltiyoruz. Böyle olduğu halde, bize galip mi gelecekler?
44
قُلْ اِنَّـمَٓا اُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِۘ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَٓاءَ اِذَا مَا يُنْذَرُونَ
Deki "Ben sizi bu vahy ile uyarıyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıkları zaman bu çağrıyı işitmezler."
45
وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
Rabbinin azabından bir parça onlara isabet etse, hemen "Yazıklar olsun bize, haksızlık yapanlardan (zalimlerden) olduk" derler.
46
وَنَضَعُ الْمَوَاز۪ينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـٔاًۜ وَاِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ اَتَيْنَا بِهَاۜ وَكَفٰى بِنَا حَاسِب۪ينَ
Kıyamet günü adalet terazisini kurarız, en küçük hardal tanesi kadar bir şey de olsa, onu getiririz ve hiçbir nefse haksızlık yapılmaz. Biz hesap görücüler olarak yeteriz.
47
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْراً لِلْمُتَّق۪ينَۙ
Muhakkak ki, Musa'ya ve Harun'a, Allah dan sakınıp korunanlar için, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edici, geleceğe ışık tutan ve bir öğüt olan (Tevrat)'ı verdik.
48
اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
Onlar o kimselerdir ki, Allah'ı görmedikleri halde, O na saygı gösteren ve kıyamet saatinden de korkanlardır.
49
وَهٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ اَنْزَلْنَاهُۜ اَفَاَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ۟
Bu mübarek kıldığımız öğüdü (Kur'an'ı) biz indirdik. Şimdi siz onu inkar mı ediyorsunuz?
50
وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ
Biz İbrahim'i çok iyi bilen olduğumuz için, (ona elçiliğimizi vermeden) daha önce olgunluk (doğru düşünme yeteneğini) vermiştik.
51
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ
Babası ve kavmine "Samimi ve içinizden gelerek kulluk ettiğiniz bu heykeller de neyin nesi?" demişti.
52
قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِد۪ينَ
Onlarda "Biz atalarımızı onlara (putlara) ibadet ederken bulduk" dediler.
53
قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
"Şüphe yok ki siz ve önceki atalarınız gerçekten apaçık sapıklık içindesiniz" demişti.
54
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِب۪ينَ
Onlar İbrahim'e "Sen şimdi bize gerçekleri söylemeye mi geldin, yoksa bizimle oyun oynayanlardan mısın?" dediler.
55
قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ
İbrahim onlara "Hayır tam tersine, sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri en uygun bir şekilde yaratandır ve bende öyle olduğunu gözlemleyip, şahitlik ediyorum."
56
وَتَاللّٰهِ لَاَك۪يدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِر۪ينَ
"Allah'a yemin olsun ki siz onların yanından ayrıldıktan sonra, ben onlara bir hile düşünüyorum (yapacağım)" dedi
57
فَجَعَلَهُمْ جُذَاذاً اِلَّا كَب۪يراً لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ
Putların hepsini paramparça etti, putlara tapanlar döndüklerinde onu bulsunlar diye, yalnızca onların en büyüğünü bıraktı.
58
قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَٓا اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ
Puta tapanlar "Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Putlarımızı parçalayan kimse şüphesiz ki putlara haksızlık yapmıştır."
59
قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَـهُٓ اِبْرٰه۪يمُۜ
"İbrahim denen bir gencin, putların aleyhinde konuştuğunu duymuştuk."
60
قَالُوا فَأْتُوا بِه۪ عَلٰٓى اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ
"İbrahim'i insanların karşısına getirin, belki İbrahim'in putları kırdığına dair şahitlik eden birisi bulunur." dediler.
61
قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ
Kavmi "Ey İbrahim! İlahlarımıza bunları yapan sen misin?" diye sordular.
62
قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ
İbrahim "Belki de bunu onlara putların en büyüğü yapmıştır. Eğer konuşabiliyorlarsa, kırılan putlara sorun" dedi.
63
فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ
Sonlar puta tapanlar kendi aralarında konuşmak için döndüler ve "Gerçekten siz (bu putlara kulluk etmekle) kendi kendinize haksızlık yapıyorsunuz" dediler.
64
ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ
Sonra eski görüşlerine geri dönüp İbrahim'e "Bunların konuşamadıklarını sen çok iyi biliyorsun" dediler.
65
قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْـٔاً وَلَا يَضُرُّكُمْۜ
İbrahim onlara "O halde, size ne bir fayda, nede bir zarar veremeyen Allah dan başka şeylere mi kulluk ediyorsunuz?"
66
اُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
"Size ve Allah dan başka kulluk ettiklerinize yazıklar olsun, aklınızı hiç kullanmıyor musunuz?" dedi.
67
قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ
Kavmi "İbrahim'i ateşe atın. Eğer onu yakarsanız, ilahlarınıza yardım etmiş olursunuz" dediler.
68
قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْداً وَسَلَاماً عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ
Biz de ateşe "Ey ateş! İbrahim'e serin ve güvenli ol" dedik.
69
وَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَر۪ينَۚ
Kavmi İbrahim'e tuzak kurmak istedi, bizde onları engelleyerek hayal kırıklığına uğrattık.
70
وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ
Biz İbrahim ve Lut'u, insanların yaşadığı her dönem için örnek olsun diye, yer yüzünde bereketli kıldığımız bir yere, kurtarıp yerleştirdik.
71
وَوَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَۜ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةًۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا صَالِح۪ينَ
Biz İbrahim'e, İshak'ı ve Yakub'u fazladan bağışladık. Onların hepsini salih kullardan olmalarını sağladık.
72
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَۙ
Biz onları, bizim emirlerimiz doğrultusunda hareket ededen bir ümmet olmalarını sağladık. Onlara yararlı işlerin neler olduğunu, namaz kılmalarını, zekat vermelerini ve yalnızca bize kulluk etmeleri gerektiğini vahy ettik.
73
وَلُوطاً اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماً وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ
Lut'a da hükümler ve bilgiler verdik. Lut'u çok çirkin işler yapan bir kasaba halkından kurtardık. Gerçekte o kasaba halkı yoldan çıkmış bir topluluktu.
74
وَاَدْخَلْنَاهُ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ۟
Lut'u rahmetimizle kuşattık. Çünkü o hep doğru işler yapan (salih) bir kimse idi.
75
وَنُوحاً اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ
Nuh da daha önce bize yardım için seslenmişti. Onun çağrısına icabet ettik, onu ve ailesini büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
76
وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ
Ayetlerimizi yalanlayan kavmine karşı ona yardım etmiştik. Nuh'un kavmi çok kötülük yapan bir topluluk olduğu için, onların hepsini suda boğmuştuk.
77
وَدَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ ف۪يهِ غَنَمُ الْقَوْمِۚ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِد۪ينَۙ
Davut ve Süleyman, bir vakitler bir tarlayı tarumar eden koyunlar hakkında hüküm vermeye çalışıyorlardı. Bizde onların verecekleri hükmü gözetliyorduk (şahitlik ediyorduk).
78
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلاًّ اٰتَيْنَا حُكْماً وَعِلْماًۘ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُ۫دَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَۜ وَكُنَّا فَاعِل۪ينَ
Sonra Süleyman'ın bu konu hakkındaki verileri doğru kavramasını sağlamış ve hepsine (Davut ve Süleyman'a) hükümler ve ilim verdik. Ve Davut'la beraber Rabbini tesbih eden dağları ve kuşları onun emrine verdik ve biz bunları yapanlardanız (bunları yapabilme gücüne sahibiz).
79
وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْۚ فَهَلْ اَنْتُمْ شَاكِرُونَ
Savaşlarda sizi sıkıntılardan koruması için, Davud'a elbise (zırh) yapımını öğrettik. Siz hala şükretmeyecek misiniz.
80
وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ
Rabbinin emri ile çevresini bereketli kıldığımız yerlere akıp giden rüzgarı da, Süleyman'ın emrine verdik. Biz her şeyi bilenlerdeniz.
81
وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلاً دُونَ ذٰلِكَۚ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ
Yeryüzünde Allah'a isyan etmiş azgın topluluklardan, içlerinde dalgıçlık, çeşitli işçilikler ve bundan başka daha pek çok işler yapan kimseleri Süleyman'ın emrine verdik. Ve biz onları hep gözetliyoruz.
82
وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَۚ
Eyyüp de Rabbine yalvararak "Rabbim! Bana zarar veren bir şeyler dokundu. Ancak sen merhametlilerin en çok merhamet edenisin" diyerek seslenmişti.
83
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِه۪ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِد۪ينَ
Bizde onun çağrısına karşılık verdik ve ona dokunan zararı ortadan kaldırdık ve Eyyüb'e, ehline ve onunla beraber olup da, onlar gibi Rablerine kulluk edenlere, katımızdan bir rahmet ve Rablerine kulluk edenlere de öğüt verdik.
84
وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِدْر۪يسَ وَذَا الْكِفْلِۜ كُلٌّ مِنَ الصَّابِر۪ينَۚ
İsmail, İdris ve Zülkifli. Bunların hepsi Allah'ın sabırlı kullarından idiler.
85
وَاَدْخَلْنَاهُمْ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُمْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Onları Rahmetimizin içine aldık. Şüphesiz ki onlar doğru işler yapan kullardı.
86
وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِباً فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِي الظُّلُمَاتِ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَۗ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ
Ve balık sahibi, hani o kızgınlıkla öfkelenip gitmişti. Ona güç yetiremeyeceğimizi zannetmişti de, karanlıklar içerisinden "Senden başka hiçbir ilah yok ve sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın, ancak ben (aciz bir kul olarak) kendi kendime haksızlık yaptım" diye seslenmişti.
87
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۙ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّۜ وَكَذٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِن۪ينَ
Bizde onun çağrısına cevap verdik ve onu sıkıntıdan kurtardık. Biz inananları işte böyle kurtarırız.
88
وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْداً وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَۚ
Zekeriya da Rabbine "Rabbim beni yalnız başıma bırakma. Sen bağış olarak verenlerin en hayırlısısın" diye çağrı yapmıştı.
89
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباًۜ وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ
Çağrısına cevap verip, eşini sağlıklı (doğurgan) hale getirerek, ona Yahya'yı bağışladık. Onlar hayırlı işlerde hep önlerde oldular. Gönülden ve korkarak bize dua ederlerdi. Aynı zamanda bize saygı ile boyun eğenlerdendiler.
90
وَالَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ
İffetini koruyan kadın (Meryem) var ya, ona kendi diriliğimizden canlılığımızdan (Ruhumuzdan) bir can vermiştik. Onu ve oğlunu alemler için alınacak bir ibret yaptık.
91
اِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةًۘ وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ
Sizin bu anlayış ve inancınız, tek bir inançtı (ümmet) ve bende sizin Rabbinizim. Yalnızca bana kulluk edin.
92
وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْۜ كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَ۟
Sonra aralarındaki birlik ve beraberlik ifadesi olan, inançlarının birliğini parça parça ettiler. Bunları yapanların hepsi (hesap vermek üzere) bize döneceklerdir.
93
فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪ۚ وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ
Kim inanmış olarak Allah'ın belirlediği şekilde doğru işler yaparsa, o kimsenin yaptıkları hiçbir şeyin üzeri örtülmez ve biz, yaptıklarının hepsini kayda geçirenleriz.
94
وَحَرَامٌ عَلٰى قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَٓا اَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ
Bizim yeryüzünde helak ettiğimiz bir şehir halkının, tekrar yeryüzüne dönüşü kesinlikle mümkün değildir (yasaklanmıştır).
95
حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ
Ancak ye'cüc ve me'cüc için kapılar açılıp da onlar her taraftan akın akın yeryüzüne ağılırlarsa (helak edilmiş kasaba halkı da yeryüzüne geri döner) .
96
وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِم۪ينَ
Allah'ın vaat ettiği gerçeklerin olması yakınlaşmıştır. O gün geldiğinde, gerçekleri inkar etmiş olanların gözleri şaşkınlık içerisinde "Bu yeniden diriliş gününden bihaber olarak yaşadığımız için, bize yazıklar olsun, böyle yapmakla kendimize haksızlık yapmışız" derler.
97
اِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ حَصَبُ جَهَنَّمَۜ اَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ
Sizin ve Allah dan başka kulluk ettikleriniz, cehennemin yakıtı olacaklar. Sizin götürülecek yeriniz yalnızca orasıdır.
98
لَوْ كَانَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاۜ وَكُلٌّ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Eğer taptıkları ilahlar gerçek ilahlar olsalardı, onlar o cehenneme girmezlerdi. Ancak Allah dan başkasına kulluk edenlerin tamamı, cehennem ateşinde sürekli kalacaklardır.
99
لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَهُمْ ف۪يهَا لَا يَسْمَعُونَ
Onlar ateşin içinde acıdan inleyip duracaklar ve orada iniltiden başka bir şey işitmeyecekler.
100
اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ
Ancak bizden, kendileri için güzellikler yazılmış olanlar, o cehennemden uzak tutulacaklardır.
101
لَا يَسْمَعُونَ حَس۪يسَهَاۚ وَهُمْ ف۪ي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ
Onlar cehennemin fokurtularını işitmezler ve canlarının çektiği, kendileri için hazırlanmış güzellikler içinde devamlı kalıcıdırlar.
102
لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
Daha büyük çığlıklar bile onları hüzünlendirmeyecek ve melekler onları karşıladıklarında "İşte size vaat edilen gün, bu gündür" diyecekler.
103
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ وَعْداً عَلَيْنَاۜ اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ
O kıyamet günü göğü, kitap sayfaları gibi düreceğiz ve tekrar ilk yarattığımız gibi o göğü yeniden inşa edeceğiz. Bunu yapmak bizim için vaattir ve biz bunu kesinlikle yapacağız.
104
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ
Biz kitapların sahifelerin de, insanlara öğütler verdikten (hatırlatmalardan) sonra, "Yeryüzünü kullarımızdan emredilen doğru işleri yapanlar sahiplenecek" diye bildirdik.
105
اِنَّ ف۪ي هٰذَا لَبَلَاغاً لِقَوْمٍ عَابِد۪ينَۜ
Bu anlatılanlarda, bize kulluk yapan bir topluluk için, açık anlaşılır bildirimler vardır.
106
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ
Seni tüm alemler için, bir rahmet elçisi olarak gönderdik.
107
قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
İnsanlara deki "Bana, sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahy ediliyor. Şimdi siz buna teslim olup, kabul ediyor musunuz?"
108
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ اٰذَنْتُكُمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ وَاِنْ اَدْر۪ٓي اَقَر۪يبٌ اَمْ بَع۪يدٌ مَا تُوعَدُونَ
Eğer bu gerçekten yüz çevirirlerse onlara deki "Size vaat edilenin (ölüm ve yeniden diriltilme vaktinin), yakınmı veya uzakmı olduğunu ben bilemem."
109
اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ
"O Allah, sizin açıktan söylediklerinizi de bilir, içinizde sakladıklarınızı da bilir."
110
وَاِنْ اَدْر۪ي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ
"Allah'ın belirlemiş olduğu vaktin, sizin için bir imtihan mı, yoksa size yaşamanız için verilmiş belli bir süremidir, ben onu da bilemem."
111
قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّۜ وَرَبُّنَا الرَّحْمٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ
Deki "Rabbim (onlarla aramızda) hak ile hükmet. Sizin bizim aleyhimizde vasfettiklerinize karşı yardımına sığınılacak tek makam, Rabbimiz olan Rahmandır."
112

Sureler

Mealler
Hac Suresi
Sonraki