|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
حٰمٓۜ Hâ mîm. |
1 |
|
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ Apaçık kitaba and olsun: |
2 |
|
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Biz daima insanları uyarmışızdır. |
3 |
|
ف۪يهَا يُفْرَقُ كُـلُّ اَمْرٍ حَـك۪يمٍۜ (4-6) Herbir hikmetli iş o gecede tarafımızdan bir emirle ayırt edilir. Rabbinden bir rahmet olarak Biz peygamberler göndeririz. O herşeyi işiten, herşeyi bilendir. |
4 |
|
اَمْراً مِنْ عِنْدِنَاۜ اِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَۚ (4-6) Herbir hikmetli iş o gecede tarafımızdan bir emirle ayırt edilir. Rabbinden bir rahmet olarak Biz peygamberler göndeririz. O herşeyi işiten, herşeyi bilendir. |
5 |
|
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۙ (4-6) Herbir hikmetli iş o gecede tarafımızdan bir emirle ayırt edilir. Rabbinden bir rahmet olarak Biz peygamberler göndeririz. O herşeyi işiten, herşeyi bilendir. |
6 |
|
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ O göklerin, yerin ve ikisi arasındaki herşeyin Rabbidir-eğer kesin bir bilgiyle inanacaksanız. |
7 |
|
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ Ondan başka tanrı yoktur; O diriltir ve öldürür. Sizin Rabbiniz de, gelip geçmiş atalarınızın Rabbi de Odur. |
8 |
|
بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ يَلْعَبُونَ Fakat onlar şüphe içinde, eğleniyorlar. |
9 |
|
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ Sen göğün aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözle. |
10 |
|
يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ O duman insanları kaplar. İşte bu acı bir azaptır. |
11 |
|
رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ 'Rabbimiz, bizden azabı kaldır; iman edeceğiz' derler. |
12 |
|
اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ Onlar nerede, öğüt almak nerede? Halbuki onlara herşeyi açıkça bildiren bir peygamber gelmişti. |
13 |
|
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ Fakat onlar peygamberden yüz çevirmiş, 'Bu, kendisine belletilmiş delinin biri' demişlerdi. |
14 |
|
اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ Biz azabı biraz kaldıracak olsak siz yine inkâra dönersiniz. |
15 |
|
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ O büyük çarpışla onları yakaladığımız gün intikam almış oluruz. |
16 |
|
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَٓاءَهُمْ رَسُولٌ كَر۪يمٌۙ Onlardan önce Biz Firavun'un kavmini de sınamıştık. Onlara çok şerefli bir peygamber geldi ve dedi ki: |
17 |
|
اَنْ اَدُّٓوا اِلَيَّ عِبَادَ اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 'Allah'ın kullarını bana teslim edin. Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. |
18 |
|
وَاَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللّٰهِۚ اِنّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۚ 'Allah'a karşı büyüklük taslamayın. Ben size apaçık bir delil getirdim. |
19 |
|
وَاِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ اَنْ تَرْجُمُونِۘ 'Beni taşlamanıza karşı da Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a sığındım. |
20 |
|
وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ 'Bana inanmasanız bile, hiç olmazsa bana ilişmeyin.' |
21 |
|
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ Musa Rabbine dua ederek 'Bunlar bir mücrimler güruhu' dedi. |
22 |
|
فَاَسْرِ بِعِبَاد۪ي لَيْلاً اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَۙ Allah buyurdu ki: 'Kullarımla birlikte gece vakti yola çık; çünkü takip edileceksiniz. |
23 |
|
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْواًۜ اِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ 'Denizi sakin halde bırak. Onlar boğulmaya mahkûm bir ordudur.' |
24 |
|
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ Neler bırakmadılar ki geride: Bahçeler, pınarlar... |
25 |
|
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ Çiftlikler, muhteşem konaklar... |
26 |
|
وَنَعْمَةٍ كَانُوا ف۪يهَا فَاكِه۪ينَۙ Safâsını sürdükleri nimetler... |
27 |
|
كَذٰلِكَ۠ وَاَوْرَثْنَاهَا قَوْماً اٰخَر۪ينَ Bütün bunlara Biz başka bir halkı vâris yaptık. |
28 |
|
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟ Gök ve yer onlara ağlamadı; kendilerine süre de tanınmadı. |
29 |
|
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُه۪ينِۙ Böylece İsrailoğullarını o aşağılayıcı azaptan kurtarmış olduk. |
30 |
|
مِنْ فِرْعَوْنَۜ اِنَّهُ كَانَ عَالِياً مِنَ الْمُسْرِف۪ينَ Onları Firavun'dan kurtardık. Gerçekten o haddini aşmış bir zorba idi. |
31 |
|
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ Biz onları bilerek o zamanın milletlerine üstün kıldık. |
32 |
|
وَاٰتَيْنَاهُمْ مِنَ الْاٰيَاتِ مَا ف۪يهِ بَلٰٓؤٌا مُب۪ينٌ Kendilerine, herbirinde aşikâr bir imtihan bulunan âyetler verdik. |
33 |
|
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَيَقُولُونَۙ Şimdi bunlar diyor ki: |
34 |
|
اِنْ هِيَ اِلَّا مَوْتَتُنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَر۪ينَ 'İlk ölümümüzden sonra hiçbir şeyin olacağı yok; biz tekrar diriltilecek değiliz. |
35 |
|
فَأْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 'Doğru söylüyorsanız, bize atalarımızı getirin.' |
36 |
|
اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ Bunlar mı daha üstün, yoksa Tübba' kavmi ile daha öncekiler mi? Biz onları da helâk ettik; çünkü mücrim olup çıkmışlardı. |
37 |
|
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri Biz eğlenmek için yaratmadık. |
38 |
|
مَا خَلَقْنَاهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Biz onları ancak hak ve hikmetle yarattık; lâkin çokları bunu bilmiyor. |
39 |
|
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ Hüküm günü, hepsi için belirlenmiş bir vakittir. |
40 |
|
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ O gün dostun dosta bir faydası olmaz; kimseden de yardım görmezler. |
41 |
|
اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ Allah'ın rahmet ettikleri müstesna. Şüphesiz ki O herşeyin mutlak galibi ve sonsuz rahmet sahibidir. |
42 |
|
اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ Zakkum ağacına gelince: |
43 |
|
طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ O günahkârların yemeğidir. |
44 |
|
كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ Erimiş maden gibi karınlarda kaynar: |
45 |
|
كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ Kaynar suyun fokurdayışı gibi. |
46 |
|
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ Onu tutun, Cehennemin ortasına sürükleyin. |
47 |
|
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ Sonra da azap olarak başından aşağı kaynar su dökün. |
48 |
|
ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ Tat bakalım; sen çok güçlü, şerefli biriydin! |
49 |
|
اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ İşte şüpheyle karşıladığınız şey buydu. |
50 |
|
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ Takvâ sahipleri ise güvenli bir yerdedir. |
51 |
|
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ Bahçelerde, pınar başlarındadır. |
52 |
|
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinir, karşılıklı otururlar. |
53 |
|
كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ Onları böyle ödüllendirir, güzel gözlü eşlerle birleştiririz. |
54 |
|
يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ Orada, güven içinde, her türlü meyveden isterler. |
55 |
|
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ İlk ölümlerinden sonra, artık orada ölüm tatmazlar. Allah onları Cehennem azabından da korumuştur. |
56 |
|
فَضْلاً مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ Bütün bunlar Rablerinden bir lütuftur. Asıl büyük kazanç ve kurtuluş işte budur. |
57 |
|
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ İyice düşünüp öğüt alsınlar diye, Biz bu Kur'ân'ı senin dilinde indirdik ve kolaylaştırdık. |
58 |
|
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ Artık neticeyi bekle; onlar da bekliyorlar. |
59 |