|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالضُّحٰىۙ Yemîn olsun duhâ’ya (kuşluk vaktine)! |
1 |
|
وَالَّيْلِ اِذَا سَجٰىۙ Ve sükûna erdiği zaman, geceye! |
2 |
|
مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ (Habîbim, yâ Muhammed! Vahiy bir müddet gecikmekle) Rabbin seni ne terk etti, ne de (sana) darıldı! |
3 |
|
وَلَلْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْاُو۫لٰىۜ Gerçekten sonraki (âhiret) ise, senin için evvelkinden (dünyadan) daha hayırlıdır. |
4 |
|
وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَـرْضٰىۜ Ve Rabbin, elbette ileride (âhiret gününde) sana (ümmetinden dilediğine şefâat etme hakkı) verecek (sen) de hoşnûd olacaksın! |
5 |
|
اَلَمْ يَجِدْكَ يَت۪ـيـماً فَاٰوٰىۖ (O,) seni bir yetim iken bulup (seni seçip, amcan Ebû Tâlib’in yanında) barındırmadı mı? |
6 |
|
وَوَجَدَكَ ضَٓالاًّ فَهَدٰىۖ Hem (sen henüz peygamberlik ve şer'î hükümlerden) habersiz iken seni bulup, yol göstermedi mi? |
7 |
|
وَوَجَدَكَ عَٓائِلاً فَاَغْنٰىۜ Hem seni fakir iken bulup da zengin etmedi mi? |
8 |
|
فَاَمَّا الْيَت۪يمَ فَلَا تَقْهَرْۜ O hâlde yetîme gelince, sakın (onu) ezme! |
9 |
|
وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ Ve dilenciye gelince, sakın (onu) azarlama! |
10 |
|
وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ Ve Rabbinin ni'metine gelince, artık (onu şükranla) anlat! |
11 |