|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
يُسَبِّـحُ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder. O, öyle bir Melik ki, Kuddüs’dür= her noksan şeyden münezzehtir, Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= bütün işlerinde hikmet sahibidir. |
1 |
|
هُوَ الَّذ۪ي بَعَثَ فِي الْاُمِّيّ۪نَ رَسُولاً مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۗ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ (Çoğu okuma yazma bilmiyen) Arablar içinde, soylarından bir peygamber gönderen O’dur. (Bu Peygamber Muhammed Aleyhisselâm) üzerlerine O’nun ayetlerini okuyor, onları (şirk kirinden) temizliyor, kendilerine Kur’an ve şeriat (dinî hükümler) öğretiyor. Halbuki bundan önce (Peygamberin gelişinden evvel) açık bir sapıklık içinde idiler. |
2 |
|
وَاٰخَر۪ينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ (Allah, hem okuyub yazmak bilmiyen ümmî Arap’lara peygamberini gönderdi, hem de) onlardan başkalarına, (ashabdan sonra kıyamete kadar gelecek olanlara) ki, henüz onlara, (bu ilk Arab’lara) kavuşmamışlardır. O, Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= işinde hikmet sahibidir. |
3 |
|
ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ İşte bu (peygamberlik), Allah’ın fazlıdır; onu dilediğine verir. Allah çok büyük ihsan sahibidir. |
4 |
|
مَثَلُ الَّذ۪ينَ حُمِّلُوا التَّوْرٰيةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ اَسْفَاراًۜ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ Kendilerine Tevrat’la amel teklif edildikten sonra, onunla amel etmiyenlerin hali, cildlerle kitab taşıyan eşeğin haline benzer. Allah’ın ayetlerini inkâr eden kavmin hali ne çirkin!... Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. |
5 |
|
قُلْ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ هَادُٓوا اِنْ زَعَمْتُمْ اَنَّكُمْ اَوْلِيَٓاءُ لِلّٰهِ مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ (Ey Rasûlüm), de ki: “- Ey Yahudi’ler! Eğer siz, diğer insanlardan başka olarak Allah’ın dostları bulunduğunuzu zannediyorsanız, haydin ölmeyi isteyin; şayet (davanızda) sadık kimselerseniz...” |
6 |
|
وَلَا يَتَمَنَّوْنَهُٓ اَبَداً بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ Halbuki onlar, ellerinin öne sürdüğü günahlar yüzünden, ölümü hiç bir zaman isteyemezler. Allah zalimleri pek iyi bilir, (ona göre cezalarını verir). |
7 |
|
قُلْ اِنَّ الْمَوْتَ الَّذ۪ي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَاِنَّهُ مُلَاق۪يكُمْ ثُمَّ تُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟ (Ey Rasûlüm, onlara) de ki: “-Haberiniz olsun, o kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak gelib size kavuşacaktır. Sonra hem gizliyi, hem aşikârı bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O, size neler yaptığınızı haber verecektir; (buna göre sizi cezalandıracaktır). |
8 |
|
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نُودِيَ لِلصَّلٰوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِ وَذَرُوا الْبَيْعَۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ Ey iman edenler! Cuma günü, namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah’ın zikrine, (hutbe dinlemeye ve namaz kılmaya) gidin; alışverişi bırakın. Bu (hutbe dinlemek ve namaz kılmak), sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz... |
9 |
|
فَاِذَا قُضِيَتِ الصَّلٰوةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْاَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ Sonra namaz kılınınca, yeryüzüne dağılın da Allah’ın fazlından rızk arayın. Allah’ı (her halinizde) çok anın ki, (dünya ve ahiret saadetine kavuşub azabdan) kurtulabilesiniz. |
10 |
|
وَاِذَا رَاَوْا تِجَارَةً اَوْ لَهْواًۨ انْفَضُّٓوا اِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَٓائِماًۜ قُلْ مَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ مِنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ Böyle iken, (şiddetli bir kıtlığın hüküm sürdüğü bir zamanda sen hutbe okurken, zahire yüklü bir ticaret kafilesinin gelişini haber veren def seslerini ashab duyunca; hutbeyi terk etmenin bir zararı olmıyacağı düşüncesine kapılarak) bir ticaret veya eğlenti (def sesi) gördüklerinde, ona fırladılar da seni (hutbede) ayakta bıraktılar. (Mescidde yalnız on iki kişi kalmıştı). De ki: “- Allah katında olan sevab, eğlentiden de, ticaretten de hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.” |
11 |