|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
|
قُلْ اُو۫حِيَ اِلَيَّ اَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُٓوا اِنَّا سَمِعْنَا قُرْاٰناً عَجَباًۙ
De ki: "Bana vahyedildi ki, cinlerden bir kısmı (bu mesaja) kulak vererek, (dostlarına) şöyle dediler: "Gerçekten de biz olağanüstü güzellikte bir hitap dinledik; |
1 |
|
|
يَهْد۪ٓي اِلَى الرُّشْدِ فَاٰمَنَّا بِه۪ۜ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَٓا اَحَداًۙ
doğru bir bilinç inşa eden (bir hitab)... Böylece ona iman ettik: artık asla Rabbimizden başkasına ilahlık yakıştırmayacağız; |
2 |
|
|
وَاَنَّهُ تَعَالٰى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَداًۙ
ve şu bir hakikat ki, Rabbimizin şanı pek yücedir: O kendisine ne bir eş ne de çocuk edinmiştir. |
3 |
|
|
وَاَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَف۪يهُنَا عَلَى اللّٰهِ شَطَطاًۙ
Bir başka gerçek de, içimizdeki beyinsiz (kişilerin) Allah'a karşı sorumsuzca konuşması olmuştu. |
4 |
|
|
وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ تَقُولَ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۙ
Halbuki biz, ne insanların ne de cinlerin Allah'a iftira edeceğine asla ihtimal vermezdik." |
5 |
|
|
وَاَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْاِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقاًۙ
Hiç kuşku yok ki insanlardan bazıları cinlerden bazılarına sığınırlar, bu da onların (cinler karşısındaki) zillet verici edilgenliğini artırır. |
6 |
|
|
وَاَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ اَحَداًۙ
Öyle ki o sapık insanlar, tıpkı sizin sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi elçi göndermeyeceğini sanmışlardı. |
7 |
|
|
وَاَنَّا لَمَسْنَا السَّمَٓاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَساً شَد۪يداً وَشُهُباًۙ
(Yine cinler şöyle dediler): "Gerçek şu ki biz göğü yokladık, ama onu tam donanımlı bir koruma ordusu ve tarifsiz bir göktaşı sağanağıyla dopdolu bulduk; |
8 |
|
|
وَاَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِۜ فَمَنْ يَسْتَمِعِ الْاٰنَ يَجِدْ لَهُ شِهَاباً رَصَداًۙ
halbuki vaktiyle biz onun uygun yerlerinde (haber) dinlemek için otururduk; ne var ki şimdi (bizden) her kim dinlemeye kalksa, derhal karşısında hedefe kilitli bir ateş topu buluyor. |
9 |
|
|
وَاَنَّا لَا نَدْر۪ٓي اَشَرٌّ اُر۪يدَ بِمَنْ فِي الْاَرْضِ اَمْ اَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَداًۙ
Ve anladık ki, gerçekte biz (gaybı) bilmiyormuşuz; (mesela) şu yerdekilere şer mi murad edilmiş, yoksa Rableri onları doğru bir bilince ulaştırmayı mı murad etmiş? |
10 |
|
|
وَاَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذٰلِكَۜ كُنَّا طَرَٓائِقَ قِدَداًۙ
Nitekim bizden iyi olanlar var, ama bizden öyle olmayanlar da var: zaten öteden beri biz hep birbirine aykırı yollar izlemişiz. |
11 |
|
|
وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللّٰهَ فِي الْاَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَباًۙ
Ve nihayet aklımız kesti ki, yeryüzünde asla Allah'a üstün gelemeyiz ve O'ndan asla kaçıp kurtulamayız. |
12 |
|
|
وَاَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدٰٓى اٰمَنَّا بِه۪ۜ فَمَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّه۪ فَلَا يَخَافُ بَخْساً وَلَا رَهَقاًۙ
İşte tam da bu yüzden biz, ilahi rehberliği işitir işitmez ona inandık; artık kim Rabbine inanırsa, o ne bir ziyana uğrar, ne de gazaba. |
13 |
|
|
وَاَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَۜ فَمَنْ اَسْلَمَ فَاُو۬لٰٓئِكَ تَحَرَّوْا رَشَداً
Bununla beraber, içimizden Allah'a tam teslim olanlar da var, kendisine kötülük edenler de; ama her kim Allah'a teslim olursa, işte onlar doğru bir bilinç inşa etmenin hakkını verenlerdir. |
14 |
|
|
وَاَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَباًۙ
Kendisine kötülük edenlere gelince: sonunda onlar cehenneme odun olacaklar." |
15 |
|
|
وَاَنْ لَوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّر۪يقَةِ لَاَسْقَيْنَاهُمْ مَٓاءً غَدَقاًۙ
İmdi, eğer onlar yolda doğru dürüst giderlerse, elbet Biz de onları bitimsiz bir suyla sularız; |
16 |
|
|
لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۚ وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّه۪ يَسْلُكْهُ عَذَاباً صَعَداًۙ
(bunu, nimet) içinde yüzdürerek sınamak için (yaparız); ama Rabbinin vahyinden yüz çeviren kimseyi de pek zorlu bir mahrumiyete mahkum ederiz. |
17 |
|
|
وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداًۙ
Yine (bana vahyedildi ki), kesinlikle ibadethaneler Allah'a mahsustur; öyleyse Allah'ın yanı sıra başka hiç kimseye yalvarıp yakarmayın! |
18 |
|
|
وَاَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللّٰهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَداًۜ۟
Ne var ki Allah'ın kulu O'na davete kalkmaya görsün; hemen yek vücut olup üzerine çullanıverirlerdi. |
19 |
|
|
قُلْ اِنَّمَٓا اَدْعُوا رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِه۪ٓ اَحَداً
Dediği (sadece) şuydu: "Ben yalnızca Rabbime yalvarıp yakarırım ve O'ndan başka hiç kimseye ilahlık yakıştırmam." |
20 |
|
|
قُلْ اِنّ۪ي لَٓا اَمْلِكُ لَكُمْ ضَراًّ وَلَا رَشَداً
De ki: "Ne zarar (ve yarar) verebilirim, ne de hidayet (ve dalalete) götürebilirim. |
21 |
|
|
قُلْ اِنّ۪ي لَنْ يُج۪يرَن۪ي مِنَ اللّٰهِ اَحَدٌ وَلَنْ اَجِدَ مِنْ دُونِه۪ مُلْتَحَداًۙ
De ki: "Şu bir gerçek ki, ne beni Allah'a karşı kimse koruyabilirdi, ne de ben O'nun dışında bir sığınak bulabilirdim; |
22 |
|
|
اِلَّا بَلَاغاً مِنَ اللّٰهِ وَرِسَالَاتِه۪ۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ
tabi ki eğer, Allah'tan gelen görevi ve O'nun mesajlarını iletmemiş olsaydım... Artık kim Allah'a ve Elçi'sine karşı gelirse, iyi bilsin ki onun payına içinde ebedi kalacağı Cehennem düşecektir. |
23 |
|
|
حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ اَضْعَفُ نَاصِراً وَاَقَلُّ عَدَداً
Tehdit edildikleri azabı görünceye kadar yolları var; işte o zaman, kimin yardıma daha muhtaç ve sayıca az olduğunu anlayacaklar. |
24 |
|
|
قُلْ اِنْ اَدْر۪ٓي اَقَر۪يبٌ مَا تُوعَدُونَ اَمْ يَجْعَلُ لَهُ رَبّ۪ٓي اَمَداً
De ki: "Keşke bilseydim tehdit edildiğiniz azap yakın mı, yoksa Rabbim onu bir müddet daha erteledi mi? |
25 |
|
|
عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلٰى غَيْبِه۪ٓ اَحَداًۙ
Gaybı (sadece) O bilir ve O gaybına kimseyi bütünüyle asla muttali kılmaz; |
26 |
|
|
اِلَّا مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ فَاِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ رَصَداًۙ
razı olduğu elçi müstesna... Böylesi bir durumda O (elçisini), gerek bildiği gerekse bilmediği hususlarda ilahi gözetim altına alarak hedefine ulaştırır |
27 |
|
|
لِيَعْلَمَ اَنْ قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَاَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَاَحْصٰى كُلَّ شَيْءٍ عَدَداً
ki, (peygamberler) bu sayede tebliğ ettiklerinin Rablerinin risaleti olduğunu; dahası (Allah'ın) ellerindeki (vahyi) çepeçevre kuşattığını ve her şeyi tek tek sayarak muhafaza altına aldığını bilsin. |
28 |
