|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
حٰمٓۜ Hâ. Mîm. |
1 |
|
تَنْز۪يلُ الْـكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ Bu mükemmel kutsal kitap, Kur’ân, kudret ve hikmet sahibi, hükümran olan Allah tarafından bölüm bölüm indirilmiştir. |
2 |
|
اِنَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ Göklerde ve yerde, mü’minler için, Allah’ın kâinatı hikmete dayalı idare ettiğini, kudretini, birliğini gösteren nice âyetler, deliller, işaretler vardır. |
3 |
|
وَف۪ي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَٓابَّةٍ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَۙ Sizin yaratılışınızda ve üremesini sağlayıp yaygınlaştırmaya devam ettiği canlılarda, ilme, delile ve gerekçeye itibar eden ve kesin inanan bir kavim için Allah’ın kudretini gösteren deliller vardır. |
4 |
|
وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ رِزْقٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Gece ile gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten rızık vesilelerini indirmesinde, ölümünün ardından yeryüzüne rahmetle hayat vermesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, ilimle ve tecrübeyle gelişmeye devam eden, eşyanın hakikatini kavrayan, aklını faydalı kullanabilen toplumlar için Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan deliller, birçok konunun çözümüne, keşfine işaretler vardır. |
5 |
|
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ İşte bunlar Allah’ın âyetleridir, Kuran’dır. Doğru ve Haktan geldiği konusunda şüphe olmayan âyetleri sana okuyoruz. Allah’ın âyetlerine, Kur’ân’a inanmadıktan sonra hangi söze inanacaklar? |
6 |
|
وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ Bütün yalancıların, bilerek günah işlemekte ısrar edenlerin, günaha dadananların vay haline! |
7 |
|
يَسْمَعُ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُتْلٰى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِراً كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ Yalancı ve günahkâr kişi Allah’ın, kendisine okunan âyetlerini işitir. Sonra, büyüklük taslayarak serkeşlik eder, onları hiç işitmemiş gibi inadında ısrar eder. Ona can yakıp inleten müthiş azâbı haber ver. |
8 |
|
وَاِذَا عَلِمَ مِنْ اٰيَاتِنَا شَيْـٔاًۨ اتَّخَذَهَا هُزُواًۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ Âyetlerimizden bir şey öğrendikleri zaman onu alay konusu yapıyorlar. İşte onlar için alçaltıcı, zillete düşürücü bir azap vardır. |
9 |
|
مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ Ötelerinde Cehennem var. Ne kazandıkları, servetleri ve oğulları, ne de Allah’ın dışında kulları durumundakilerden edindikleri veliler, koruyucular onlara fayda sağlar. Onlar için büyük bir azap vardır. |
10 |
|
هٰذَا هُدًىۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌ۟ Bu Kur’ân bir hidayet rehberidir. Rablerinin âyetlerini inkârda ısrar edip küfre saplananlara ise, en şiddetlisinden can yakıp inleten, müthiş bir azap vardır. |
11 |
|
اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ Allah, denizi, kurduğu düzen gereğince, faydalanmanız için emrine boyun eğdirendir. Denizde, Allah’ın koyduğu kuralların gereği gemiler, filolar seyreder. Allah’ın lütfundan rızık ve servet ararsınız, deniz ticareti yaparsınız. Ola ki, şükrünüze vesile olur. |
12 |
|
وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً مِنْهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ Allah, göklerdeki varlıkların ve imkânların, yerdeki varlıkların ve imkânların hepsini, kendi katından bir lütuf olmak üzere kurduğu düzen gereğince sizin faydalanmanız için kanunlarına boyun eğdirendir. Gelişmeye devam eden, tefekkür-düşünme ağına sahip, faydalı sonuçlar elde edebilen toplumlar için, Allah’ın birliğini, kudretini, kurduğu düzeni gösteren deliller, birçok konunun çözümüne işaretler vardır. |
13 |
|
قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ Ey Muhammed, iman edenlere söyle: 'Allah’ın cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları, şimdilik bağışlasınlar. Allah, her kavmi, işledikleri ameller karşılığında, hak ettikleriyle cezalandıracaktır.' |
14 |
|
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۘ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ Gevşekliği bırakıp, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçiren, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayan, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olan, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenler, kendi lehine sâlih amel işler, kendine iyilik etmiş olur. Kötü icraat yapan, kötülük eden, işlerini kötü yapan da kendine kötülük etmiş olur. Sonra Rabbinizin huzuruna götürülerek hesaba çekileceksiniz. |
15 |
|
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ Andolsun, biz, İsrâiloğulları’na kitabı, Tevrat’ı; hikmete dayalı hükümranlığı, icra ve yargı yetkisini, şeriatı ve peygamberliği vermiştik. Onlara, temizinden, helâlinden, sağlıklısından rızık ve servetler ihsan etmiştik. Onları âlemlere, ilâhî emirlere itaatkâr oldukları çağdaki ve bölgedeki insanlara üstün kılmıştık. |
16 |
|
وَاٰتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْاَمْرِۚ فَمَا اخْتَلَفُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۙ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ Dinî konularda, Hâtemü’l-enbiyâ’nın hak peygamber olduğu konusunda, devlet, millet, ekonomik hayat ve ümmet hayatı ile, kamu düzeni ile ilgili konularda onlara açık deliller, hükümler verdik. Ama onlar kendilerine doğru bilgiler geldikten sonra, liderliği ve hâkimiyeti hep kendi uhdelerinde tutma hırsları, hasetleri, haksızlıkları, şer’î kurallara karşı çıkmaları ve bozgunculukları sebebiyle ayrı baş çekerek ihtilâf çıkardılar. Şüphesiz Rabbin, ayrılık çıkarmaya devam ettikleri konularda, onları sorguya çekecek, cezayı hak edenlerin hükmünü icra edecektir. |
17 |
|
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِـعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ Bir de, seni, din, devlet, ekonomi, sosyal ve ferdî hayat ile ilgili bir şeriatı öğretmeye, yaşamaya, uygulamaya, benimsetmeye memur olarak hazırlayıp görevlendirdik. Bilmeyenlerin, bilgi toplumu olmayanların şahsî arzu ve ihtiraslarına, bâtıla uyma. |
18 |
|
اِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۚ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُتَّق۪ينَ Onlar, Allah’tan gelecek hiçbir şeyin, sana gelmesini engelleyemezler. İnkâr ile isyan ile baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen, hakka riayet etmeyen zâlimler birbirlerinin dostu, müttefiki, koruyucusudurlar. Allah da, kendisine sığınıp, emrine yapışarak, günahlardan arınıp, azaptan korunanların, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minlerin dostu, velisi, koruyucusudur, emirlerine uyacakları otoritedir. |
19 |
|
هٰذَا بَصَٓائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ Bu Kur’ân, bütün insanların iyiliği, kurtuluşu için önlerini aydınlatan, ufuklarını açan, güven sağlayan, basiretleriyle anlayabilecekleri âyetleri içeren bir kitaptır. İlme, delile ve gerekçeye itibar eden, inanan bir kavim için de, bir hidayet rehberi ve bir rahmettir. |
20 |
|
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟ Yoksa kötü ameller, günahlar işleyenler, hayatlarında da, öldükten sonra da kendilerini; iman edip, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanlar, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenlerle bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! |
21 |
|
وَخَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ Allah gökleri ve yeri, haklı bir gerekçe ile, hikmete dayalı, hesaplı bir düzen içinde yaratmıştır. Herkes, işlediği amellerin, kazandığı sevapların, yüklendiği günahların karşılığını görür. Onlara haksızlık edilmez, zulmedilmez. |
22 |
|
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ Şahsî arzu ve ihtiraslarını, kendisine ilâh haline getireni; hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur’ân’a itibar etmeyeceğini bildiği için, Allah’ın hak yoldan uzaklaşmasına, dalâleti tercihine özgürlük tanıdığı, kulaklarını duyarsız, kalbini, kafasını anlayışsız hale getirdiği, gözlerine perde çektiği, basiretini bağladığı kimseyi görmüyor musun? Allah’ın dışında kim onu doğru yola iletebilir? Hâlâ öğüt almayacak mısınız? |
23 |
|
وَقَالُوا مَا هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَٓا اِلَّا الدَّهْرُۚ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۚ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ 'Hayat, ölümümüzle sonuçlanan, yalnızca yaşamakta olduğumuz dünya hayatından ibarettir. Bizi ancak, geçen zaman yokluğa sürükler.' dediler. Onların bu konuda ilmî verilere dayanan bir bilgileri yok. Onlar sadece böyle zannediyorlar. |
24 |
|
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman: 'Eğer sözünüzde doğru iseniz, atalarımızı diriltip getirin' demelerinden başka delil diye ileri sürebilecekleri bir şeyleri yok. |
25 |
|
قُلِ اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟ Onlara: 'Allah size hayat verir, yaşatır, sonra ecelleriniz gelince sizin ölümünüzü gerçekleştirir. Sonra sizi, gerçekleşeceği konusunda şüphe olmayan Kıyamet gününe toplayıp getirir. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyorlar.' de. |
26 |
|
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ Göklerin ve yerin mülkü ve hükümranlığı Allah’a aittir. Kıyametin kopacağı ânın geldiği gün, işte o gün, bâtıl yolda gidenler, bâtılın hâkimiyetini temin için hakkı baskı altında tutan güç ve iktidar sahipleri hüsrana uğrayacaklardır. |
27 |
|
وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠ كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ O gün, her milleti diz çökmüş görürsün. Her millet, kendilerine gönderilen ilâhî kitabı yeniden görmeye ve amel defterlerini okumaya çağrılır. 'Bugün amellerinizin karşılığını göreceksiniz' denilir. |
28 |
|
هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 'İşte tuttuğumuz sicil, amel defteri. Yüzünüze karşı hakkı, doğruyu söylüyor.' Biz, sizin bütün yaptıklarınızı en ince detayına kadar kaydediyorduk. |
29 |
|
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ İman edip, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenleri, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanları, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanları, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenleri Rableri rahmetine gark edecektir. İşte bu büyük mutluluktur. |
30 |
|
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ Allah’ı ve peygamberlerini inkârda ısrar edip küfre saplananlara ise: 'Size âyetlerim, Kur’ân’ım okunmadı mı? Büyüklük tasladınız, azgınlık ve zorbalık ettiniz, İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu, günahkâr bir toplum oldunuz.' buyurulur. |
31 |
|
وَاِذَا ق۪يلَ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ ف۪يهَا قُلْتُمْ مَا نَدْر۪ي مَا السَّاعَةُۙ اِنْ نَظُنُّ اِلَّا ظَناًّ وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِن۪ينَ Onlara: 'Diriltilme, hesap ve ceza ile ilgili Allah’ın va’di haktır, doğrudur. Kıyametin kopacağı ânın geleceğinde ve hesap sorulacağında şüphe yoktur.' denildiğinde: 'Kıyamet nedir, bilmiyoruz. Yalnızca bir düşünceden, bir tasavvurdan ibaret sanıyoruz. Bu hususta ilme, delile dayanan kesin bir bilgiye, inanca sahip değiliz.' demiştiniz. |
32 |
|
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ Derken, yaptıkları amellerin cezaları ortaya, gözlerinin önüne serildi. Alay edip durdukları şeyin gücü, onları kuşattı, işlerini bitirdi. |
33 |
|
وَق۪يلَ الْيَوْمَ نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ O gün kâfirlere: 'Siz dünyada, bu gün diriltilerek hesaba çekileceğinizi, cezalandırılacağınızı nasıl unuttuysanız, biz de bugün, sizi öyle unutuyoruz. Sizin mekânınız ateştir, yardım edeniniz de yoktur.' denilir. |
34 |
|
ذٰلِكُمْ بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ İşte bu, Allah’ın âyetlerini alaya almanız, dünya hayatının sizi aldatması sebebiyledir. Bugün, o ateşten çıkamayacaklar. Onlardan, Allah’ın hoşnut edilmesi de istenmeyecektir. |
35 |
|
فَلِلّٰهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ الْاَرْضِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ Yalnız ve yalnız Allah’a, göklerin Rabbine, yerin yaratıcısı, düzeninin hâkimi Rabbine, Âlemlerin, bütün varlıkların Rabbine hamdolsun. |
36 |
|
وَلَهُ الْكِبْرِيَٓاءُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۖ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ Göklerde ve yerde büyüklük, azamet O’na mahsustur. Kudret ve hikmet sahibi, hükümran olan O’dur. |
37 |