Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Kasem olsun, burçlar sahibi semâya,
2 O vaad edilen güne (kıyamete),
3 Cumaya ve arefe gününe ki,
4 (Eski devirlerde müminlere çeşitli eziyetler yapan ve) Ashab-ı Uhdûd (diye adlanan kavim lânet edildiği gibi, Mekke müşrikleri de) lânetlenmiştir.
5 İşkenceleri (Uhdûd’un), alevli ateştendi.
6 O vakit, (o zalim kâfirler) ateşin etrafında oturmuştular;
7 Ve müminlere yaptıklarına, (onları yakmalarına) şahid bulunuyorlardı.
8 Müminlere kızdıkları da, ancak Azîz, Hamîd olan Allah’a iman etmeleri idi.
9 O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur; ve Allah her şeye şahiddir.
10 Muhakkak ki, mümin erkeklerle mümin kadınlara eziyet edenler, sonra da tevbe etmiyenler (var ya), işte onlara cehennem azabı var ve onlara yangın azabı var...
11 İman edib salih ameller işliyenlere gelince; onlara (ağaçları ve evleri) altından ırmaklar akar cennetler var. İşte büyük kurtuluş budur... (*) Dikkat! Secde âyetidir.
12 Gerçekten Rabbinin (zalimleri azabla) yakalayıvermesi çok şiddetlidir.
13 Çünkü O, (mahlûkâtı yoktan var edib) yaratır ve, (sonra öldürüb tekrar) diriltir.
14 Bununla beraber O, Gafûr’dur = tevbe edenleri bağışlayandır. Vedûd’dur = itaatkârları sevendir.
15 Arşın sahibidir, Mecîd’dir = zâtında ve sıfatında pek büyüktür.
16 Dilediğini hemen yapandır.
17 (Ey Rasûlüm) geldi ya sana haberleri (o kâfirler topluluğu) orduların:
18 Firavun’un ve Semûd’un... (Bunların, peygamberlerini tekzib edişlerini ve sonunda helâk edilişlerini biliyorsun. O halde sen müşriklerin eziyetlerine sabret ve onları böyle bir akıbetle korkut).
19 Fakat o kâfir olanlar, hâlâ inkârdadırlar.
20 Halbuki, Allah (kendilerini, ilim ve kudreti ile) arkalarından kuşatmıştır.
21 (Onlar Kur’an’ı inkâr ededursunlar), doğrusu o çok şerefli bir Kur’an’dır.
22 Bir Levh-i Mahfûz’dadır. (tahrif ve tağyirden korunmuştur).
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِۙ 1
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِۙ 2
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍۜ 3
قُتِلَ اَصْحَابُ الْاُخْدُودِۙ 4
اَلنَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِۙ 5
اِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌۙ 6
وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ شُهُودٌۜ 7
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ 8
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌۜ 9
اِنَّ الَّذ۪ينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَر۪يقِۜ 10
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْـكَب۪يرُۜ 11
اِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَد۪يدٌۜ 12
اِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُع۪يدُۚ 13
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُۙ 14
ذُوالْعَرْشِ الْمَج۪يدُۙ 15
فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُۜ 16
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ الْجُنُودِۙ 17
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَۜ 18
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ 19
وَاللّٰهُ مِنْ وَرَٓائِهِمْ مُح۪يطٌۚ 20
بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ 21
ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ 22
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِۙ
Kasem olsun, burçlar sahibi semâya,
1
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِۙ
O vaad edilen güne (kıyamete),
2
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍۜ
Cumaya ve arefe gününe ki,
3
قُتِلَ اَصْحَابُ الْاُخْدُودِۙ
(Eski devirlerde müminlere çeşitli eziyetler yapan ve) Ashab-ı Uhdûd (diye adlanan kavim lânet edildiği gibi, Mekke müşrikleri de) lânetlenmiştir.
4
اَلنَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِۙ
İşkenceleri (Uhdûd’un), alevli ateştendi.
5
اِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌۙ
O vakit, (o zalim kâfirler) ateşin etrafında oturmuştular;
6
وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ شُهُودٌۜ
Ve müminlere yaptıklarına, (onları yakmalarına) şahid bulunuyorlardı.
7
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ
Müminlere kızdıkları da, ancak Azîz, Hamîd olan Allah’a iman etmeleri idi.
8
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌۜ
O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur; ve Allah her şeye şahiddir.
9
اِنَّ الَّذ۪ينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَر۪يقِۜ
Muhakkak ki, mümin erkeklerle mümin kadınlara eziyet edenler, sonra da tevbe etmiyenler (var ya), işte onlara cehennem azabı var ve onlara yangın azabı var...
10
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْـكَب۪يرُۜ
İman edib salih ameller işliyenlere gelince; onlara (ağaçları ve evleri) altından ırmaklar akar cennetler var. İşte büyük kurtuluş budur... (*) Dikkat! Secde âyetidir.
11
اِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَد۪يدٌۜ
Gerçekten Rabbinin (zalimleri azabla) yakalayıvermesi çok şiddetlidir.
12
اِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُع۪يدُۚ
Çünkü O, (mahlûkâtı yoktan var edib) yaratır ve, (sonra öldürüb tekrar) diriltir.
13
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُۙ
Bununla beraber O, Gafûr’dur = tevbe edenleri bağışlayandır. Vedûd’dur = itaatkârları sevendir.
14
ذُوالْعَرْشِ الْمَج۪يدُۙ
Arşın sahibidir, Mecîd’dir = zâtında ve sıfatında pek büyüktür.
15
فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُۜ
Dilediğini hemen yapandır.
16
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ الْجُنُودِۙ
(Ey Rasûlüm) geldi ya sana haberleri (o kâfirler topluluğu) orduların:
17
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَۜ
Firavun’un ve Semûd’un... (Bunların, peygamberlerini tekzib edişlerini ve sonunda helâk edilişlerini biliyorsun. O halde sen müşriklerin eziyetlerine sabret ve onları böyle bir akıbetle korkut).
18
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ
Fakat o kâfir olanlar, hâlâ inkârdadırlar.
19
وَاللّٰهُ مِنْ وَرَٓائِهِمْ مُح۪يطٌۚ
Halbuki, Allah (kendilerini, ilim ve kudreti ile) arkalarından kuşatmıştır.
20
بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ
(Onlar Kur’an’ı inkâr ededursunlar), doğrusu o çok şerefli bir Kur’an’dır.
21
ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ
Bir Levh-i Mahfûz’dadır. (tahrif ve tağyirden korunmuştur).
22

Sureler

Mealler