|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
لَٓا اُقْسِمُ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ Kasem ederim şu beldeye (yaşamakta olduğun dünyaya). . . |
1 |
|
وَاَنْتَ حِلٌّ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ Ki sen bu beldede bir kayıtsızsın! |
2 |
|
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَۙ (İnsanı) doğurana ve doğurduğuna (kasem ederim), |
3 |
|
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ي كَبَدٍۜ (Andolsun) ki, insanı sıkıntılı aşamalar içinde yarattık! |
4 |
|
اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌۢ Hiç kimsenin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor (şimdi insan)? |
5 |
|
يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالاً لُبَداًۜ "Pek çok mal harcadım" diyor. |
6 |
|
اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُٓ اَحَدٌۜ Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor? |
7 |
|
اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِۙ Ona iki göz meydana getirmedik mi? |
8 |
|
وَلِسَاناً وَشَفَتَيْنِۙ Bir dil ve iki dudak. . . |
9 |
|
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِۚ Ona iki yolu (Hak ve bâtıl) gösterdik! |
10 |
|
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَۘ El Akabe'ye (o sarp yokuşa) tırmanmayı göze alamadı (insan)! |
11 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ Nedir bilir misin el Akabe? |
12 |
|
فَكُّ رَقَبَةٍۙ (O) esaret bağını çözmektir (bilinci bedenin esaretinden kurtarmak)! |
13 |
|
اَوْ اِطْعَامٌ ف۪ي يَوْمٍ ذ۪ي مَسْغَبَةٍۙ Yahut aç olduğu hâlde elindekiyle başkasını doyurmak! |
14 |
|
يَت۪يماً ذَا مَقْرَبَةٍۙ Yakınlığı olan yetime (yemek yedirmektir). |
15 |
|
اَوْ مِسْك۪يناً ذَا مَتْرَبَةٍۜ Yahut toprağa uzanıp kalmış yoksula yedirip doyurmaktır. |
16 |
|
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ Sonra da iman eden, birbirlerine sabrı yaşamayı tavsiye eden ve merhameti tavsiye eden kimselerden olmaktır. |
17 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ İşte bunlar ashab-ı meymenedir (sağ ashabı; saîdler). |
18 |
|
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ İşaretlerimizi inkâr edenler ise, onlar ashab-ı meş'emedir (sol ashabı; şakîler). |
19 |
|
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ Onlar ateşe kapatılıp kilitlenmişlerdir! |
20 |