|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ O, suratını astı ve uzaklaştı, |
1 |
|
اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ çünkü kör bir adam o'na yaklaşmıştı! |
2 |
|
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ Nereden bilebilirsin (ey Muhammed,) belki de o arınacaktı, |
3 |
|
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ yahut (hakikat) hatırlatılacak ve bu hatırlatma kendisine fayda verecekti. |
4 |
|
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ Ama kendini her şeye yeterli görene gelince, |
5 |
|
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ sen bütün ilgiyi ona gösterdin, |
6 |
|
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ halbuki onun arınmaktan geri kalmasının sorumlusu sen değilsin; |
7 |
|
وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ ama sana büyük bir istekle geleni |
8 |
|
وَهُوَ يَخْشٰىۙ ve (Allah) korkusu ile (yaklaşanı) |
9 |
|
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ sen görmezden geldin! |
10 |
|
كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ Elbette, bu (mesaj)lar yalnızca birer hatırlatma ve öğütten ibarettir: |
11 |
|
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ kim istekliyse O'nu hatırlayıp öğüt alabilir |
12 |
|
ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ (O'nun) kutsal ve soylu vahiyleri (ışığında), |
13 |
|
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ yüce ve arı duru, |
14 |
|
بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ elçilerin elleriyle (yayılıp duyurulan), |
15 |
|
كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ seçkin ve erdem sahibi (elçilerin). |
16 |
|
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ (Ama çoğu zaman) insan kendini mahveder; hakikati ne kadar inatla inkar eder o! |
17 |
|
مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ (İnsan hiç düşünür mü) hangi özden yaratır (Allah) onu? |
18 |
|
مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ Bir sperm damlasından yaratır ve sonra onun tabiatını oluşturur; |
19 |
|
ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ sonra hayatı onun için kolaylaştırır; |
20 |
|
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ ve sonunda onu öldürür ve kabre koyar; |
21 |
|
ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُۜ ve sonra, dilediğinde onu tekrar diriltir. |
22 |
|
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۜ Hayır, (insan) Allah'ın kendisine buyurduklarını henüz yerine getirmiş değildir! |
23 |
|
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ Öyleyse insan, yiyeceklerin(in kaynağın)a bir baksın: |
24 |
|
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ (nasıl) suyu bolca indirmekteyiz; |
25 |
|
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقاًّۙ ve sonra toprağı (daha da büyüterek) parça parça yarmaktayız, |
26 |
|
فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَباًّۙ bu sayede ondan tahıllar yetiştirmekteyiz, |
27 |
|
وَعِنَباً وَقَضْباًۙ ve üzüm bağları ve yenebilir otlar, |
28 |
|
وَزَيْتُوناً وَنَخْلاًۙ zeytin ağaçları ve hurmalıklar, |
29 |
|
وَحَدَٓائِقَ غُلْباًۙ ve ağaçlarla dolu bahçeler, |
30 |
|
وَفَاكِهَةً وَاَباًّۙ meyveler ve otlar, |
31 |
|
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ sizin için ve hayvanlarınızın beslenmesi için. |
32 |
|
فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ Ve böylece, (yeniden dirilmenin) o kulakları sağır eden çağrısı duyulduğunda, |
33 |
|
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ herkesin kardeşinden kaç(mak iste)diği Gün, |
34 |
|
وَاُمِّه۪ وَاَب۪يهِۙ annesinden ve babasından, |
35 |
|
وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ eşinden ve çocuklarından: |
36 |
|
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ o Gün her birinin durumu kendisi için yeterli bir endişe kaynağı olacak. |
37 |
|
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌۙ Bazı yüzler o Gün mutlulukla parıldayacak, |
38 |
|
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ güleç ve müjdelere sevinen. |
39 |
|
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۙ Bazı yüzler de o Gün toz toprakla kapanacak, |
40 |
|
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌۜ her yanı kuşatan bir karanlıkla: |
41 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ هُـمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ işte bunlar, hakikati inkar eden ve yoldan sapan kimselerdir. |
42 |