|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ Asıldı yüzü ve çevirdi yüzünü! |
1 |
|
اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ O âmâ geldi diye. |
2 |
|
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ Ne bilirsin, belki o arınacak! |
3 |
|
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ Yahut hatırlatılanı düşünecek de böylece o zikra (hatırlatma) kendisine fayda verecek! |
4 |
|
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ Kendini mustağni görene gelince. . . |
5 |
|
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ Sen ona ilgi gösteriyorsun! |
6 |
|
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ Onun arınmamasından sana ne! |
7 |
|
وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ Ama sana öğrenme hevesiyle gelen o! |
8 |
|
وَهُوَ يَخْشٰىۙ O haşyet duyuyor! |
9 |
|
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ Sen onunla ilgilenmiyorsun! |
10 |
|
كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ Hayır, muhakkak ki o hatırlatmadır. |
11 |
|
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ Dileyen Onu hatırlar! |
12 |
|
ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ Çok şerefli kayıtlardadır, |
13 |
|
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ Ulviyete yükseltilmiş ve tümüyle arınmış! |
14 |
|
بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ Sefere'nin (yazıcı meleklerin) elleri (kuvveleri) ile. |
15 |
|
كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ Keriym (şerefli, üstün) ve Barr (daima iyilik ve tâat sadır olan Sefere). |
16 |
|
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ Ölesi (de hakikati göresi) insan, ne kadar da inkârcıdır! |
17 |
|
مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ Hangi şeyden yarattı onu? |
18 |
|
مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ Bir nutfeden yarattı onu; tabiatını oluşturdu! |
19 |
|
ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ Sonra yolunu kolaylaştırdı ona. |
20 |
|
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ Sonra öldürdü de kabre (bedene) yerleştirdi onu. |
21 |
|
ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُۜ Sonra onu dilediğinde kabrinden (bedeninden) bâ's eder. |
22 |
|
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۜ Hayır! Ona emrettiği şeyi henüz yerine getirmedi (Hilâfetinin tam hakkını veremedi). |
23 |
|
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ İnsan yediğine bir baksın! |
24 |
|
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ Doğrusu biz o suyu bolca akıtıp döktük. |
25 |
|
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقاًّۙ Sonra arzı bir şakk ile yardık da (böylece), |
26 |
|
فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَباًّۙ Orada ekinler yetiştirdik. |
27 |
|
وَعِنَباً وَقَضْباًۙ Üzüm, taze yonca, |
28 |
|
وَزَيْتُوناً وَنَخْلاًۙ Zeytin, hurma, |
29 |
|
وَحَدَٓائِقَ غُلْباًۙ Sık ve iri ağaçlı bahçeler, |
30 |
|
وَفَاكِهَةً وَاَباًّۙ Meyve ve çayır, |
31 |
|
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ Siz ve en'amınız yararlansın diye. |
32 |
|
فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ O korkunç sayha duyulduğunda, |
33 |
|
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ O süreçte kişi, kardeşinden kaçar, |
34 |
|
وَاُمِّه۪ وَاَب۪يهِۙ Anasından, babasından, |
35 |
|
وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ Karısından ve oğullarından! |
36 |
|
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ O süreçte onlardan her birinin derdi kendi işidir! |
37 |
|
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌۙ O süreçte yüzler (vardır) parıldar! |
38 |
|
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ Gülen, müjdelendiğiyle sevinçli! |
39 |
|
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۙ O süreçte nice yüzler de (vardır) toz kapatmış! |
40 |
|
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌۜ Onu da karalık bürür! |
41 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ هُـمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ İşte bunlar facir (bâtıla meyleden) hakikat bilgisini inkâr edenlerin ta kendileridirler! |
42 |