Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Hamd (övgü), içinde hiçbir eğriliğin (aksaklığın) olmadığı kitabı kuluna indiren, Allah'a aittir.
2 Aynı zamanda bu kitap, Allah'ın katında olacak çok şiddetli bir azapla uyaran, doğru ve yararlı işler yapan inananlar için, büyük bir karşılığın olduğunu müjdeleyen, sağlam güçlü bir kitaptır.
3 (Onlar, verilen mükafaatlar veya azap) İçinde sürekli kalıcıdırlar.
4 Bir de «Allah evlat edindi» diyenleri uyarsın diye.
5 Allah çocuk edindi diyenlerin bu konuda hiçbir bilgileri olmadığı gibi, atalarının da bilgileri yoktu. Ağızlarından dökülen sözler gerçekten çok büyük laflar. Onlar yalnızca yalan söylüyorlar.
6 Allah'ın sözlerine (Kur'an'a) inanmıyorlar diye, onların izledikleri yola üzülerek, neredeyse kendi kendini parçalayacaksın.
7 Biz yeryüzündeki güzellikleri (ziynetleri), onların hangisi daha güzel işler yapacak diye imtihan aracı yaptık.
8 Şurası bir gerçektir ki, biz yeryüzündeki her şeyi kupkuru bir toprak haline getireceğiz.
9 Sen, bizim insanlar için ibret olsun diye bahsettiğimiz mağara insanlarını ve kitaplarda anlatılan kimseleri şaşılacak bir durum mu zannettin?
10 Bir gurup genç mağaraya sığınmışlardı. Dediler ki "Ey Rabbimiz! Katından bize rahmet ver, işimizde en doğru olan neticeye ulaşmamız için bize destek ve kolaylık sağla."
11 Bizde, onların uzun seneler mağarada uyanmadan kalmalarını sağlamak için kulaklarını tıkadık.
12 Sonra onları (uykularından) kaldırdık ki, iki guruptan, hangisinin sonuçta ne kadar zaman kaldıklarını (söyleyeceklerini) öğrenelim.
13 Onların haberini gerçek ve doğru bir şekilde sana biz anlatacağız. Onlar Rablerine inanan gençlerdi ve biz de onların doğru yol üzerindeki samimiyetlerini artırdık.
14 Onların "Rabbimiz göklerin ve yerinde Rabbidir. Biz ondan başkasını ilah edinip, asla o sahte ilahlara yardım etmesi için dua etmeyeceğiz. Böyle yaparsak söylediklerimizden uzaklaşmış oluruz" demişler ve söylediklerini yaşamlarına geçirdikleri için (kıyam etmişler), bizde onların kalplerini doğru inançla pekiştirdik.
15 Onlar "Bizim şu kavmimiz Allah dan başkasını ilahlar edindiler. Halbuki onlar, edindikleri ilahların ilah olduğuna dair güçlü deliller getirmeleri gerekmez miydi? Allah adına yalan söyleyenden daha zalim kim vardır."
16 "Siz içinde yaşadığınız putperest toplumdan ve onların Allah dan başka kulluk ettikleri her şeyden kendinizi uzaklaştırdınız. O halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz kendi rahmetinden size yaysın ve işlerinizde sizi destekleyerek sizlere kolaylıklar sağlasın" dediler.
17 Sen, güneşin doğduğunda mağaralarının sağ tarafından yükselerek geçtiğini, batarken de mağaranın sol tarafından dönüp gittiğini görürdün. Mağara arkadaşları da mağaranın genişçe bir yerinde yatıyorlardı. Bunlar Allah'ın ayetlerinden (işaretlerinden) birisi idi. Allah, kimi doğru yola iletti ise, yalnızca doğru yolda olan o dur. Allah, kimi de sapıklık içinde bıraktı ise, artık o sapkın kişiyi sahiplenecek, ne bir kimseyi, nede doğru yolu onlara öğretecek (mürşit) birisini bulabilirsin.
18 Onlar derin bir uykuda oldukları halde, sen onları sanki uyanıkmışlar gibi zannedersin. Onları sağ taraflarına ve sol taraflarına biz çeviriyorduk. Köpekleri ise iki ayaklarını kapı eşiklerine yaymış yatıyordu. Sen onların bu halini görebilseydin, bu görüntülerinden dolayı korkuya kapılıp, dönüp kaçardın.
19 Sonra aralarında birbirleriyle konuşup, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden konuşan birisi "Ne kadar zaman kaldınız?" diye sordu. Onlarda "Bir gün veya bir günün bir parçası kadar kaldık" dediler. Onların bir kısmı "Rabbiniz ne kadar kaldığınızı daha iyi biliyor. İçinizden birisini elinizdeki paranızla şu şehre gönderin de, yiyeceklerden hangisi daha temiz ise baksın, o temiz yiyeceklerden yemeniz için getirsin. Bunu yaparken dikkatli davransın ve hiçbir kimseye sizin yerinizi hissettirmesin."
20 "Eğer o şehir halkı, sizin yerinizi açığa çıkartırlarsa, ya sizi taşlarlar yada sizi dinlerine döndürürler ki, o zamanda ebediyen kurtuluşa kavuşamazsınız" dediler.
21 Böylece insanların onları bulmalarını sağladık ki, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyamet gününün olacağında hiçbir şüphenin olmayacağını bilsinler. Onları bulan insanlar onları ne yapacakları ile ilgili aralarında tartışırlarken, bir kısmı "Rableri onları en iyi bilen olduğu için, siz onların üzerine bir bina kurun" dediler. Çoğunlukta olanlar da "Onların üzerine bir mescit yapalım" dediler.
22 (Daha sonrakiler) "Mağaraya sığınanlar üç kişi idiler, dördüncüleri köpekti, (bir başkaları da) beş kişilerdi altıncıları köpekti, (daha başkaları da) yedi kişilerdi sekizincileri de köpekti" diyecekler. İnsanlara deki "Rabbim onların sayılarını daha iyi bilir." Ancak o insanların sayılarını pek az insan biliyor. Sen onlarla, açıkça sana anlatılanın dışında tartışmaya girme ve onlar hakkında hiçbir kimseden de fetva isteme (soru sorma)."
23 Hiçbir şey için "Ben bunu yarın yapacağım" deme.
24 Ancak "Allah dilerse (yapacağım) de ve eğer unutursan Rabbinin ismini an" ve "Rabbimin beni, bundan (mağara insanları hakkında) daha doğru bir bilgiye iletmesini umuyorum" de.
25 (Sonra yine) İnsanlar "Onlar mağaralarında üç yüz dokuz sene kaldılar" dediler.
26 İnsanlara deki "Rabbim onların mağarada ne kadar kaldıklarını en iyi bilendir. Göklerin ve yerin gayb bilgisi onun elindedir. Sen yalnızca Rabbinin sana söylediğine bak ve sadece Rabbini dinle. O mağara ashabını Allah dan başka sahiplenip koruyacak kimse yoktur ve onlar hakkında vereceği hükme, Allah hiçbir kimseyi ortak etmez.
27 Bu konuda sen, yalnızca sana vahy ettiği Rabbinin kitabından oku. Allah'ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur ve sen de (Rabbinin kelimelerini değiştirmeye kalkarsan) ondan başka sığınacak hiçbir kimseyi bulamazsın.
28 Sabah akşam Rablerinin rızasını gözeterek, dua edip, ona kulluk edenlerle birlikte nefsinin isteklerine karşı diren (sabret). Yalnızca dünyanın aldatıcı süslerini isteyenlerden gözlerini ayırma, kalplerini bizi anmaktan alıkoyduğumuz ve Allah'a karşı kulluk görevine aldırış etmeyerek, yalnızca arzularının isteklerine tabi olanlara, kesinlikle itaat etme.
29 Gerçekler (doğrular) yalnızca Rabbinin belirledikleridir. Dileyen bu doğrulara iman etsin, dileyende reddedip inkar etsin. (Ama şunu unutmayın ki) Biz inkar ederek kendilerine zulmedenler için ateş hazırladık. Ateşin oluşturduğu örtü, onları çepe çevre kuşatacaktır. Onlar orada (susuzluklarını gidermek için) yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri dağlayan bir su ile onlara yardım edilecektir. O su ne kadar kötü bir içecek ve orası ne kadar kötü kalınacak yer.
30 İman edip doğru ameller yapanların, yaptıkları güzel şeylerin hiç birisini zayi etmeyiz.
31 Onlar için, altlarından ırmakların aktığı adn cennetleri var. Onlar orada altın dan bilezikler takarlar ve orada ipekten, parlak yeşil elbiseler giyerek, koltukların üzerine uzanıp yatarlar. Orada ne güzel karşılıklar ve ne güzel arkadaşlıklar var.
32 Onlara iki adamın örneklerini anlat. Biz onlardan birisine üzüm bağlarından oluşan iki bahçe vermiş ve bu iki bahçenin etrafını hurma ağaçları ile çevirmiştik. O iki bahçe arasında yalnızca bir ekin tarlası vardı.
33 Bu iki bahçe tam bir verimlilik içerisinde ürünlerini hiç eksiltmeden veriyordu ve iki bahçe arasından da bir nehir akıtıyorduk.
34 Ve birde tek meyve bahçesi olan biri vardı. İki bahçesi olan, diğer bahçe sahibine karşılıklı laf atarak "Ben mal çokluğu olarak senden daha fazla ve evlat sayısı olarak da daha güçlüyüm" demişti.
35 Kendi nefsine haksızlık ederek bahçesine girmiş ve "Bu bahçenin ebedi olarak yok olacağını zannetmiyorum."
36 Kıyamet saatinin meydana geleceğini de zannetmiyorum. Eğer tekrar Rabbime döndürülecek olsam bile, bundan daha farklı, değişik nimetler bulacağım kesin" emişti.
37 Bahçe komşusu arkadaşı ona karşılık vererek "Seni topraktan, sonra bir atımlık sudan ve sonrada bir adam şekline getiren yaratanını inkar mı ediyorsun?"
38 "Ancak benim Rabbim yalnızca O Allah dır. Ben hiçbir zaman Rabbime ortak koşmayacağım."
39 "Halbuki bahçene girdiğinde, her ne kadar beni, mal ve evlat bakımından az görsen de "Allah'ın dediği olur. Güç ve kuvvet yalnızca Allah'ındır" demen gerekmez miydi?
40 "Rabbimin senin bahçenden daha hayırlısını bana vereceğini, senin bahçenin üzerine gökten bir afet gönderse, bahçen yerle bir olabilir."
41 "Yahut suyun çekilebilir ve bir daha o suyu çıkarmaya senin gücün yetmeyebilir" dedi.
42 O adamın ürünleri kuşatılmış, altı üstüne gelmiş bahçeden elde ettiği nafakasının yok olması karşısında, ellerini ovuşturarak çaresizlik içerisinde "Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım" demişti.
43 Bundan sonra onun Allah dan başka kendisine yardım edecek ne birileri var, nede kendi kendine yardım edecek gücü var.
44 Şimdi şu anda sığınılacak tek gerçek ilah, Allah dır. En hayırlı karşılığı veren ve en adil cezayı veren de O dur.
45 Onların dünya hayatındaki misali suya benzer. Biz suyu gökten indiririz ve o su yer yüzündeki nebatlarla karışır ve sonra o bitkiler kupkuru olup sararır ve rüzgar onları savurup yok eder. Allah her şeyin planını yapmaya gücü yetendir.
46 Mallar ve oğullar dünya hayatının zenginlikleridir (süsleri). Rabbinin yanında, kalıcı olarak yapılan doğru ve yararlı işler, sonuç almada daha hayırlı ve düşüncesi bile daha güzeldir.
47 O gün dağları biz yürütürüz, arzı da dürülmüş olarak görürsün. İnsanları bir araya toplarız ve onlardan hiçbirini unutmayız.
48 Onlar, saf halinde Rabbine arz edilmişlerdir. Allah, onlara şöyle diyecektir: «Şüphesiz sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Fakat, size kıyamet için yaptığımız vaadi yerine getirmeyeceğimizi sanmıştınız, değil mi?
49 Kitap ortaya konulduğunda, içinde olanlardan dolayı suçluların, korku içine düştüklerini görürsün. Sonra onlar "Vay halimize! Bu nasıl bir kitap ki? Büyük dememiş, küçük dememiş bırakmadan, hepsini sayıp içine almış" derler. Onlar yaptıkları her şeyi karşılarında hazır olarak bulmuşlardır. Senin Rabbin asla haksızlık yapmaz.
50 Biz meleklere Adem için (bana) secde edin demiştik de, İblisin dışındaki meleklerin hepsi secde etmişlerdi. O zamana kadar İblis sıradan (cin) bir melekti . Sonrada Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz o şeytan ve onun davranışlarını takip edenleri, onlar size apaçık bir düşman olduğu halde, benden başka sığınak ve koruyucu mu edineceksiniz? (Bir bilseniz) Zalimlerin karşılıkları ne kadar kötü.
51 Gökleri ve yeri yaratırken onları şahit yapmadım. Hatta kendilerini yaratırken de şahit yapmadığım gibi, yaratırken o sapkınları yardımcı edinecek de değilim.
52 O gün Rabbin onlara "Benim ortağım olduğunu zannettiklerinizi çağırın" der. Onlarda Allah'a ortak koştuklarını çağırırlar, ancak aralarına aşılmaz engeller koyduğumuz için, ortak koştukları onlara cevap veremezler.
53 Suçlular ateşi gördüklerinde, artık o ateşin içine gireceklerini anlayacaklar, ama onu kendilerinden uzaklaştıracak bir yol bulamayacaklar.
54 Biz, Kur'an da her türlü örneği anlattık. Ama insan pek çok şeyde aceleci davranmaktadır.
55 Doğru yolu gösteren belgeler geldiğinde, insanları iman etmekten alıkoyan veya Rablerinden bağışlama dilemeye engel olan şey, daha önceki toplumların uygulamaları veya azapla karşı karşıya gelmelerinden başka bir şey değildir.
56 Biz elçileri yalnızca müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdik. Gerçekleri inkar edenler hakkı (Allah'ın ayetlerini) hükümsüz kılabilmek için, batıl yollarla mücadele vermekte ve ayetlerimiz ve uyarıldıkları (cennet, cehennem, yeniden yaratılma, hesap verme gibi) konularla alay etmektedirler.
57 Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılan kimseden, sonra o ayetlerden yüz çevirenden ve kendi elleriyle yaptıklarını unutan dan daha zalim kim vardır. Böylelerinin kalplerine anlamalarını engelleyen örtüler ve kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onlara doğru yolu gösteren Kur'an'a davet etsen de, ebedi olarak doğruya ulaşamazlar.
58 Rabbin merhamet sahibi bağışlayıcıdır. Eğer Allah yaptıklarının karşılığında onları yakalasaydı, onlar için azap acele olarak verilirdi. Onlar için Allah dan başka engelleyicinin bulunmadığı vaat, mutlaka gerçekleşecektir.
59 Bu şehir.halkını, zulmettikleri zaman helak ettik. Biz onları yok etmek için bir zaman belirledik.
60 Musa beraberindeki gence "Yıllar geçse de, iki suyun birleştiği yere ulaşıncaya kadar durmayacağım" demişti.
61 O ikisi, suyun buluşma yerine geldiklerinde balıklarını unuttular, sonrada balık denizde yol bularak gözden kayboldu.
62 Yolda bir müddet gittikten sonra Musa genç arkadaşına "Bu kadar yorucu yolculuktan sonra yemeğimizi getir (yiyelim)" dedi.
63 Arkadaşı "Gördün mü? Mola için sığındığımız kayanın yanında balığı unuttum. Şüphe yok ki sana bunu hatırlatmamı şeytan unutturdu, tuhaf bir şekilde balık denizin içinde kaybolup gitmişti" dedi.
64 Musa ona "Tamam bizim istediğimizde buydu" dedi ve tekrar izlerini takip ederek, olayı anlata anlata geri döndüler.
65 Kendisine katımızdan bir rahmet ve ilim verdiğimiz kulumuzu buldular.
66 Musa "Sana öğretilmiş olan doğru bilgileri, bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" dedi.
67 O da "Sen benimle beraber olmaya tahammül edip sabır gösteremezsin."
68 Sonra (neden olduğunu) kavrayamadığın bir olaya nasıl sabredebilirsin ki?" dedi.
69 Musa ona "Allah dilediği sürece, beni sabırlı bulacağından emin olabilirsin. Sana asla karşı çıkmayacağım (isyan etmeyeceğim)" dedi.
70 O kul Musa'ya "Bana tabi olduğun sürece, aramızda geçen bir olay hakkında, ben sana bir açıklama yapıncaya kadar, herhangi bir soru sormayacaksın" dedi.
71 Bir gemiye bininceye kadar gittiler ve o kul bindikleri gemiyi yaraladı. Musa "İçindekileri boğmak için mi gemiyi yaraladın? Gerçekten çok tuhaf bir iş getirdin (yaptın)" dedi.
72 O kul "Benimle olmaya sabredemezsin diye, ben sana söylememiş miydin?" dedi.
73 Musa "Unuttuğumdan dolayı beni sorumlu tutma ve yaptığım bu hatadan dolayı da beni zora sokma" dedi.
74 Yine bir müddet beraber gittiler ve bir çocukla karşılaştılar. O kul çocuğu öldürdü. Musa "Karşılığı olmadığı halde, tertemiz bir kişiyi öldürdün. Çok çirkin bir iş yaptın" dedi.
75 O kul "Ben sana benimle olmaya güç yetiremezsin dememiş miydin?" dedi.
76 Musa ona "Eğer bundan sonra sana soru sorarsam, benimle bir daha arkadaşlık yapma. Benden sana özür ulaşmıştır" dedi.
77 Bir kasaba halkına ulaşıncaya kadar beraber yürüdüler ve o kasaba halkından yemek istediler. Kasaba halkı ikisini de misafir etmekten kaçındılar. O köyün içinde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O kul onu hemen düzeltip onardı. Musa "İsteseydin bu yaptığın işe karşılık bir ücret isteyebilirdin" dedi.
78 O kul "İşte bu soru, seninle beni ayıran sorudur. Sabretmeye tahammül edemediğin olayların yorumunu sana haber vereceğim" dedi.
79 "Gemiye gelirsek ki, o gemi fakir insanlara ait idi. Onunla denizde çalışıyorlardı. O gemiye hasar vermek istememin sebebi, onların gerisinde bir hükümdar bütün (sağlam) gemilere zorla el koyuyordu."
80 "Çocuğa gelince, o çocuğun anası babası inanan kimselerdi. Ana babasına isyan ve inkar ederek zarar vermesinden endişelendik."
81 "Rableri ikisine, o çocuktan daha temiz ve ana babasına daha merhametli bir çocukla değiştirmeyi diledi."
82 "Şimdi de duvara gelince "O duvar şehirde oturan iki yetim çocuğa aitti. O duvarın altında da iki yetime ait hazine vardı ve babaları da her zaman doğru işler yapan (salih) bir kuldu. Rabbin diledi ki, o iki yetim olgunluk çağına geldiklerinde, Rablerinden bir rahmet olarak hazineyi kendileri çıkarsın. Bunları ben kendiliğimden yapmadım (Allah emretti). İşte benimle beraber olduğunda, sabredemediğin olayların yorumları böyledir" dedi.
83 Sana Zilkarneyn hakkında suru soruyorlar. Onlara deki "Şimdi size o nunla ilgili bir öğüt okuyacağım."
84 Zülkarneyn'i yer yüzünde bir mekana yerleştirdik ve her şeyin nasıl ve neden yapıldığının bilgisini öğrettik.
85 O da bu öğrendiklerini uyguladı.
86 Güneşin battığı yere ulaşınca, güneşi koyu bir bataklıkta batıyorken görmüş ve aynı zamanda orada yaşayan bir topluluk bulmuştu. Ona "Ya Zelkarneyn! Şimdi bu topluluğu, istersen azap edip cezalandırırsın veya onlara güzel bir şekilde davranıp, iyilikle muamele yapabilirsin" demiştik.
87 Zülkarneyn "Şu anda kim bir haksızlık yaparsa, ona yaptığı haksızlık nedeniyle cezasını veririz. Sonra o zalim Rabbine döndürülür ve işte o zaman azabın en kötüsü ile, orada ona azap edilir" dedi.
88 Kimde iman edip doğru işler yapmışsa, Rabbinin katında, ona en güzel mükafaatlar vardır. Onun için bizde iman edene, bütün kolaylıkların sağlanmasını emredeceğiz
89 Sonra bir sebepten dolayı yola çıktı.
90 Güneşin doğduğu (vakte) yere varıncaya kadar gitti ve orada üzerlerinde güneşten başka onların üzerini örten, hiçbir şeyin olmadığı bir topluluğun üzerine, güneşi yükseliyor buldu.
91 Böylece biz onları bulundukları hal ile kuşattık (kendi hallerine bıraktık).
92 Sonra yine bir sebepten dolayı yola çıktı.
93 Taki iki settin arasına varıncaya kadar gitti. Orada o iki setten başka bir topluluğu, yaşıyor buldu. Onların konuştuğu dil çok zor anlaşılıyordu.
94 Onlar "Ey Zelkarneyn! Ye'cüc ve me'cüc adında iki topluluk yer yüzünde sürekli bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir engel (set, duvar) yapmanın karşılığında sana bir ücret ödeyebiliriz, yapar mısın?" dediler.
95 Zülkarneyn onlara "Yaptıklarımın karşılığında Rabbimin ahirette yerleştireceği mekan benim için daha hayırlıdır. Şimdi siz bana güç ve kuvvetle yardım edin, bende sizinle onların arasında bir set yapayım" dedi.
96 "Siz şimdi bana demir parçaları getirin" dedi. Demir parçaları ile iki settin arasını doldurdu ve "(Ateş yakıp) Demirler nar gibi oluncaya kadar körükleyin. Şimdi bana (başka bir yerde eritilmiş bakırı) getirin de, bakır eriyiğini demir korunun üzerine dökeyim" dedi.
97 "Bundan sonra onlar ne bu settin üzerini aşmaya, nede o set üzerinde bir delik açmaya güçleri yetmez" dedi.
98 Zülkarneyn " Bu Rabbimin (bana öğrettiği) rahmetidir. Rabbimin vaat ettiği gün (kıyamet vakti) gelince, bu setti yerle bir eder. Rabbimin verdiği söz mutlaka yerine gelir.
99 Kıyamet günü onları bırakırız ki birbirlerine karışsınlar. İşaret verilince (sura üfürülünce), onların hepsini bir araya toplarız.
100 O gün cehennemi, inkar edenlere arz ederiz.
101 O inkar edenler dünyada iken, benim hatırlatmalarımı görmemek için, gözlerine örtü çekmişler ve (Kur'an'ı) dinlemek için de hiçbir çaba göstermemişlerdi.
102 O inkar edenler benim kullarımı, benden başka koruyucu (veli) edinebileceklerini mi zannediyorlardı? Biz cehennemi inkarcıların ineceği yer olarak hazırladık.
103 Onlara "Yaptıklarının boşa gideceği kimseleri, size haber vereyim mi?" dedi.
104 Onlar, yaptıkları şeylerin güzel olduklarını zannettikleri halde, hesap gününde dünya hayatında yaptıkları bütün çabaları kayıp olanlardır.
105 Onlar öyle kimseler ki, Rablerinin ayetlerini ve O na kavuşmayı inkar etmişler ve bundan dolayı da yaptıkları her şey boşa gitmiş olup, kıyamet gününde onlara en ufak bir kıymet (değer) vermeyeceğiz.
106 Ayetlerimi ve elçilerimi alaya, eğlenceye olmalarından ve onları inkar etmelerinden dolayı, böylece onların karşılıkları (cezaları) cehennem olmuştur.
107 İman edip doğru işler yapanlara gelince, onlarında indirilip konulacağı yerde, firdevs cennetleri olacaktır.
108 Onlar o bahçelerde temelli kalacaklar ve orada hiçbir değişiklik istemeyeceklerdir.
109 Onlara deki "Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa, hatta o denizlerin bir misli daha olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden, o denizler tükenirdi."
110 Deki "Bende sizin gibi bir insanım. Yalnızca bana, sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahy ediliyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih ameller işlesin (doğru işler yapsın) ve Rabbine ibadet ederken hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi O na ortak koşmasın.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلٰى عَبْدِهِ الْـكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِـوَجا۔ًۜ 1
قَيِّماً لِيُنْذِرَ بَأْساً شَد۪يداً مِنْ لَدُنْـهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْراً حَسَناًۙ 2
مَاكِث۪ينَ ف۪يهِ اَبَداًۙ 3
وَيُنْذِرَ الَّذ۪ينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَداًۗ 4
مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِاٰبَٓائِهِمْۜ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۜ اِنْ يَقُولُونَ اِلَّا كَذِباً 5
فَلَعَلَّكَ بَاخِـعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفاً 6
اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ ز۪ينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً 7
وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَع۪يداً جُرُزاًۜ 8
اَمْ حَسِبْتَ اَنَّ اَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّق۪يمِ كَانُوا مِنْ اٰيَاتِنَا عَجَباً 9
اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً 10
فَضَرَبْنَا عَلٰٓى اٰذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِن۪ينَ عَدَداًۙ 11
ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ اَيُّ الْحِزْبَيْنِ اَحْصٰى لِمَا لَبِثُٓوا اَمَداً۟ 12
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ 13
وَرَبَطْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ۬ا مِنْ دُونِه۪ٓ اِلٰهاً لَقَدْ قُلْـنَٓا اِذاً شَطَطاً 14
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍۜ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ 15
وَاِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ فَأْوُٓ۫ا اِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ اَمْرِكُمْ مِرْفَقاً 16
وَتَرَى الشَّمْسَ اِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَاِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ ف۪ي فَجْوَةٍ مِنْهُۜ ذٰلِكَ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِۜ مَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِياًّ مُرْشِداً۟ 17
وَتَحْسَبُهُمْ اَيْقَاظاً وَهُمْ رُقُودٌۗ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَذَاتَ الشِّمَالِۗ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَص۪يدِۜ لَوِ اطَّـلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَاراً وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْباً 18
وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَٓاءَلُوا بَيْنَهُمْۜ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُٓوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِه۪ٓ اِلَى الْمَد۪ينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَٓا اَزْكٰى طَعَاماً فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَداً 19
اِنَّهُمْ اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذاً اَبَداً 20
وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۚ اِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناًۜ رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِداً 21
سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَل۪يلٌ۠ فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟ 22
وَلَا تَقُولَنَّ لِشَايْءٍ اِنّ۪ي فَاعِلٌ ذٰلِكَ غَداًۙ 23
اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۘ وَاذْكُرْ رَبَّكَ اِذَا نَس۪يتَ وَقُلْ عَسٰٓى اَنْ يَهْدِيَنِ رَبّ۪ي لِاَقْرَبَ مِنْ هٰذَا رَشَداً 24
وَلَبِثُوا ف۪ي كَـهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِن۪ينَ وَازْدَادُوا تِسْعاً 25
قُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثُواۚ لَهُ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَبْصِرْ بِه۪ وَاَسْمِـعْۜ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّۘ وَلَا يُشْرِكُ ف۪ي حُكْمِه۪ٓ اَحَداً 26
وَاتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَۚ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِه۪ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِه۪ مُلْتَحَداً 27
وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْۚ تُر۪يدُ ز۪ينَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِـعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوٰيهُ وَكَانَ اَمْرُهُ فُرُطاً 28
وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَٓاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَٓاءَ فَلْيَكْفُرْۙ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ نَاراًۙ اَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَاۜ وَاِنْ يَسْتَغ۪يثُوا يُغَاثُوا بِمَٓاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَۜ بِئْسَ الشَّرَابُۜ وَسَٓاءَتْ مُرْتَفَقاً 29
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اِنَّا لَا نُض۪يعُ اَجْرَ مَنْ اَحْسَنَ عَمَلاًۚ 30
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَاباً خُضْراً مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۜ نِعْمَ الثَّوَابُۜ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقاً۟ 31
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِاَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ اَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعاًۜ 32
كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ اٰتَتْ اُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْـٔاًۙ وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَراًۙ 33
وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌۚ فَقَالَ لِصَاحِبِه۪ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَنَا۬ اَكْثَرُ مِنْكَ مَالاً وَاَعَزُّ نَفَراً 34
وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ قَالَ مَٓا اَظُنُّ اَنْ تَب۪يدَ هٰذِه۪ٓ اَبَداًۙ 35
وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُدِدْتُ اِلٰى رَبّ۪ي لَاَجِدَنَّ خَيْراً مِنْهَا مُنْقَلَباً 36
قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلاًۜ 37
لٰكِنَّا۬ هُوَ اللّٰهُ رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً 38
وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِۚ اِنْ تَرَنِ اَنَا۬ اَقَلَّ مِنْكَ مَالاً وَوَلَداًۚ 39
فَعَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يُؤْتِيَنِ خَيْراً مِنْ جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَاناً مِنَ السَّمَٓاءِ فَتُصْبِحَ صَع۪يداً زَلَقاًۙ 40
اَوْ يُصْبِحَ مَٓاؤُ۬هَا غَوْراً فَلَنْ تَسْتَط۪يعَ لَهُ طَلَباً 41
وَاُح۪يطَ بِثَمَرِه۪ فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَٓا اَنْفَقَ ف۪يهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً 42
وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِراًۜ 43
هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّۜ هُوَ خَيْرٌ ثَوَاباً وَخَيْرٌ عُقْباً۟ 44
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَش۪يماً تَذْرُوهُ الرِّيَاحُۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِراً 45
اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً 46
وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْاَرْضَ بَارِزَةًۙ وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ اَحَداًۚ 47
وَعُرِضُوا عَلٰى رَبِّكَ صَفاًّۜ لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۘ بَلْ زَعَمْتُمْ اَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِداً 48
وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراًۜ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَداً۟ 49
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّه۪ۜ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُٓ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُون۪ي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّۜ بِئْسَ لِلظَّالِم۪ينَ بَدَلاً 50
مَٓا اَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَا خَلْقَ اَنْفُسِهِمْۖ وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلّ۪ينَ عَضُداً 51
وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقاً 52
وَرَاَ الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفاً۟ 53
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ اَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً 54
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰى وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلاً 55
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۚ وَيُجَادِلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَمَٓا اُنْذِرُوا هُزُواً 56
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ فَاَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُۜ اِنَّا جَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِنْ تَدْعُهُمْ اِلَى الْهُدٰى فَلَنْ يَهْتَدُٓوا اِذاً اَبَداً 57
وَرَبُّكَ الْغَفُورُ ذُوالرَّحْمَةِۜ لَوْ يُؤَاخِذُهُمْ بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَۜ بَلْ لَهُمْ مَوْعِدٌ لَنْ يَجِدُوا مِنْ دُونِه۪ مَوْئِلاً 58
وَتِلْكَ الْقُرٰٓى اَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِمْ مَوْعِداً۟ 59
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِفَتٰيهُ لَٓا اَبْرَحُ حَتّٰٓى اَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ اَوْ اَمْضِيَ حُقُباً 60
فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِ سَرَباً 61
فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ لَقَدْ لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً 62
قَالَ اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ وَمَٓا اَنْسَان۪يهُ اِلَّا الشَّيْطَانُ اَنْ اَذْكُرَهُۚ وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً 63
قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصاًۙ 64
فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً 65
قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً 66
قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً 67
وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً 68
قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً 69
قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟ 70
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً 71
قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً 72
قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً 73
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً 74
قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً 75
قَالَ اِنْ سَاَلْتُكَ عَنْ شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلَا تُصَاحِبْن۪يۚ قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنّ۪ي عُذْراً 76
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَيَٓا اَهْلَ قَرْيَةٍۨ اسْتَطْعَمَٓا اَهْلَهَا فَاَبَوْا اَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا ف۪يهَا جِدَاراً يُر۪يدُ اَنْ يَنْقَضَّ فَاَقَامَهُۜ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ اَجْراً 77
قَالَ هٰذَا فِرَاقُ بَيْن۪ي وَبَيْنِكَۚ سَاُنَبِّئُكَ بِتَأْو۪يلِ مَا لَمْ تَسْتَطِـعْ عَلَيْهِ صَبْراً 78
اَمَّا السَّف۪ينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاك۪ينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَاَرَدْتُ اَنْ اَع۪يبَهَا وَكَانَ وَرَٓاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَف۪ينَةٍ غَصْباً 79
وَاَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ اَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَش۪ينَٓا اَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَاناً وَكُفْراًۚ 80
فَاَرَدْنَٓا اَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْراً مِنْهُ زَكٰوةً وَاَقْرَبَ رُحْماً 81
وَاَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَت۪يمَيْنِ فِي الْمَد۪ينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنْزٌ لَهُمَا وَكَانَ اَبُوهُمَا صَالِحاًۚ فَاَرَادَ رَبُّكَ اَنْ يَبْلُغَٓا اَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنْزَهُمَاۗ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۚ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ اَمْر۪يۜ ذٰلِكَ تَأْو۪يلُ مَا لَمْ تَسْطِـعْ عَلَيْهِ صَبْراًۜ۟ 82
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِۜ قُلْ سَاَتْلُوا عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْراًۜ 83
اِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْاَرْضِ وَاٰتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَباًۙ 84
فَاَتْبَعَ سَبَباً 85
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْماًۜ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِمَّٓا اَنْ تُعَذِّبَ وَاِمَّٓا اَنْ تَتَّخِذَ ف۪يهِمْ حُسْناً 86
قَالَ اَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ اِلٰى رَبِّه۪ فَيُعَذِّبُهُ عَذَاباً نُكْراً 87
وَاَمَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَلَهُ جَزَٓاءًۨ الْحُسْنٰىۚ وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ اَمْرِنَا يُسْراًۜ 88
ثُمَّ اَتْـبَعَ سَبَباً 89
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلٰى قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْراًۙ 90
كَذٰلِكَۜ وَقَدْ اَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْراً 91
ثُمَّ اَتْبَعَ سَبَباً 92
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْماًۙ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً 93
قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجاً عَلٰٓى اَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَداًّ 94
قَالَ مَا مَكَّنّ۪ي ف۪يهِ رَبّ۪ي خَيْرٌ فَاَع۪ينُون۪ي بِقُوَّةٍ اَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْماًۙ 95
اٰتُون۪ي زُبَرَ الْحَد۪يدِۜ حَتّٰٓى اِذَا سَاوٰى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُواۜ حَتّٰٓى اِذَا جَعَلَهُ نَاراًۙ قَالَ اٰتُون۪ٓي اُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْراًۜ 96
فَمَا اسْطَاعُٓوا اَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْباً 97
قَالَ هٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبّ۪يۚ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ رَبّ۪ي جَعَلَهُ دَكَّٓاءَۚ وَكَانَ وَعْدُ رَبّ۪ي حَقاًّۜ 98
وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ ف۪ي بَعْضٍ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعاًۙ 99
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِر۪ينَ عَرْضاًۙ 100
اَلَّذ۪ينَ كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِكْر۪ي وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعاً۟ 101
اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪ٓي اَوْلِيَٓاءَۜ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلاً 102
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالاًۜ 103
اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً 104
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِه۪ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْناً 105
ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُواً 106
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلاًۙ 107
خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً 108
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَاداً لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِه۪ مَدَداً 109
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَداً 110
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلٰى عَبْدِهِ الْـكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِـوَجا۔ًۜ
Hamd (övgü), içinde hiçbir eğriliğin (aksaklığın) olmadığı kitabı kuluna indiren, Allah'a aittir.
1
قَيِّماً لِيُنْذِرَ بَأْساً شَد۪يداً مِنْ لَدُنْـهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْراً حَسَناًۙ
Aynı zamanda bu kitap, Allah'ın katında olacak çok şiddetli bir azapla uyaran, doğru ve yararlı işler yapan inananlar için, büyük bir karşılığın olduğunu müjdeleyen, sağlam güçlü bir kitaptır.
2
مَاكِث۪ينَ ف۪يهِ اَبَداًۙ
(Onlar, verilen mükafaatlar veya azap) İçinde sürekli kalıcıdırlar.
3
وَيُنْذِرَ الَّذ۪ينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَداًۗ
Bir de «Allah evlat edindi» diyenleri uyarsın diye.
4
مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِاٰبَٓائِهِمْۜ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۜ اِنْ يَقُولُونَ اِلَّا كَذِباً
Allah çocuk edindi diyenlerin bu konuda hiçbir bilgileri olmadığı gibi, atalarının da bilgileri yoktu. Ağızlarından dökülen sözler gerçekten çok büyük laflar. Onlar yalnızca yalan söylüyorlar.
5
فَلَعَلَّكَ بَاخِـعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفاً
Allah'ın sözlerine (Kur'an'a) inanmıyorlar diye, onların izledikleri yola üzülerek, neredeyse kendi kendini parçalayacaksın.
6
اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ ز۪ينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً
Biz yeryüzündeki güzellikleri (ziynetleri), onların hangisi daha güzel işler yapacak diye imtihan aracı yaptık.
7
وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَع۪يداً جُرُزاًۜ
Şurası bir gerçektir ki, biz yeryüzündeki her şeyi kupkuru bir toprak haline getireceğiz.
8
اَمْ حَسِبْتَ اَنَّ اَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّق۪يمِ كَانُوا مِنْ اٰيَاتِنَا عَجَباً
Sen, bizim insanlar için ibret olsun diye bahsettiğimiz mağara insanlarını ve kitaplarda anlatılan kimseleri şaşılacak bir durum mu zannettin?
9
اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً
Bir gurup genç mağaraya sığınmışlardı. Dediler ki "Ey Rabbimiz! Katından bize rahmet ver, işimizde en doğru olan neticeye ulaşmamız için bize destek ve kolaylık sağla."
10
فَضَرَبْنَا عَلٰٓى اٰذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِن۪ينَ عَدَداًۙ
Bizde, onların uzun seneler mağarada uyanmadan kalmalarını sağlamak için kulaklarını tıkadık.
11
ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ اَيُّ الْحِزْبَيْنِ اَحْصٰى لِمَا لَبِثُٓوا اَمَداً۟
Sonra onları (uykularından) kaldırdık ki, iki guruptan, hangisinin sonuçta ne kadar zaman kaldıklarını (söyleyeceklerini) öğrenelim.
12
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ
Onların haberini gerçek ve doğru bir şekilde sana biz anlatacağız. Onlar Rablerine inanan gençlerdi ve biz de onların doğru yol üzerindeki samimiyetlerini artırdık.
13
وَرَبَطْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ۬ا مِنْ دُونِه۪ٓ اِلٰهاً لَقَدْ قُلْـنَٓا اِذاً شَطَطاً
Onların "Rabbimiz göklerin ve yerinde Rabbidir. Biz ondan başkasını ilah edinip, asla o sahte ilahlara yardım etmesi için dua etmeyeceğiz. Böyle yaparsak söylediklerimizden uzaklaşmış oluruz" demişler ve söylediklerini yaşamlarına geçirdikleri için (kıyam etmişler), bizde onların kalplerini doğru inançla pekiştirdik.
14
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍۜ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ
Onlar "Bizim şu kavmimiz Allah dan başkasını ilahlar edindiler. Halbuki onlar, edindikleri ilahların ilah olduğuna dair güçlü deliller getirmeleri gerekmez miydi? Allah adına yalan söyleyenden daha zalim kim vardır."
15
وَاِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ فَأْوُٓ۫ا اِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ اَمْرِكُمْ مِرْفَقاً
"Siz içinde yaşadığınız putperest toplumdan ve onların Allah dan başka kulluk ettikleri her şeyden kendinizi uzaklaştırdınız. O halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz kendi rahmetinden size yaysın ve işlerinizde sizi destekleyerek sizlere kolaylıklar sağlasın" dediler.
16
وَتَرَى الشَّمْسَ اِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَاِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ ف۪ي فَجْوَةٍ مِنْهُۜ ذٰلِكَ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِۜ مَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِياًّ مُرْشِداً۟
Sen, güneşin doğduğunda mağaralarının sağ tarafından yükselerek geçtiğini, batarken de mağaranın sol tarafından dönüp gittiğini görürdün. Mağara arkadaşları da mağaranın genişçe bir yerinde yatıyorlardı. Bunlar Allah'ın ayetlerinden (işaretlerinden) birisi idi. Allah, kimi doğru yola iletti ise, yalnızca doğru yolda olan o dur. Allah, kimi de sapıklık içinde bıraktı ise, artık o sapkın kişiyi sahiplenecek, ne bir kimseyi, nede doğru yolu onlara öğretecek (mürşit) birisini bulabilirsin.
17
وَتَحْسَبُهُمْ اَيْقَاظاً وَهُمْ رُقُودٌۗ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَذَاتَ الشِّمَالِۗ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَص۪يدِۜ لَوِ اطَّـلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَاراً وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْباً
Onlar derin bir uykuda oldukları halde, sen onları sanki uyanıkmışlar gibi zannedersin. Onları sağ taraflarına ve sol taraflarına biz çeviriyorduk. Köpekleri ise iki ayaklarını kapı eşiklerine yaymış yatıyordu. Sen onların bu halini görebilseydin, bu görüntülerinden dolayı korkuya kapılıp, dönüp kaçardın.
18
وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَٓاءَلُوا بَيْنَهُمْۜ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُٓوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِه۪ٓ اِلَى الْمَد۪ينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَٓا اَزْكٰى طَعَاماً فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَداً
Sonra aralarında birbirleriyle konuşup, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden konuşan birisi "Ne kadar zaman kaldınız?" diye sordu. Onlarda "Bir gün veya bir günün bir parçası kadar kaldık" dediler. Onların bir kısmı "Rabbiniz ne kadar kaldığınızı daha iyi biliyor. İçinizden birisini elinizdeki paranızla şu şehre gönderin de, yiyeceklerden hangisi daha temiz ise baksın, o temiz yiyeceklerden yemeniz için getirsin. Bunu yaparken dikkatli davransın ve hiçbir kimseye sizin yerinizi hissettirmesin."
19
اِنَّهُمْ اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذاً اَبَداً
"Eğer o şehir halkı, sizin yerinizi açığa çıkartırlarsa, ya sizi taşlarlar yada sizi dinlerine döndürürler ki, o zamanda ebediyen kurtuluşa kavuşamazsınız" dediler.
20
وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۚ اِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناًۜ رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِداً
Böylece insanların onları bulmalarını sağladık ki, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyamet gününün olacağında hiçbir şüphenin olmayacağını bilsinler. Onları bulan insanlar onları ne yapacakları ile ilgili aralarında tartışırlarken, bir kısmı "Rableri onları en iyi bilen olduğu için, siz onların üzerine bir bina kurun" dediler. Çoğunlukta olanlar da "Onların üzerine bir mescit yapalım" dediler.
21
سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَل۪يلٌ۠ فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟
(Daha sonrakiler) "Mağaraya sığınanlar üç kişi idiler, dördüncüleri köpekti, (bir başkaları da) beş kişilerdi altıncıları köpekti, (daha başkaları da) yedi kişilerdi sekizincileri de köpekti" diyecekler. İnsanlara deki "Rabbim onların sayılarını daha iyi bilir." Ancak o insanların sayılarını pek az insan biliyor. Sen onlarla, açıkça sana anlatılanın dışında tartışmaya girme ve onlar hakkında hiçbir kimseden de fetva isteme (soru sorma)."
22
وَلَا تَقُولَنَّ لِشَايْءٍ اِنّ۪ي فَاعِلٌ ذٰلِكَ غَداًۙ
Hiçbir şey için "Ben bunu yarın yapacağım" deme.
23
اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۘ وَاذْكُرْ رَبَّكَ اِذَا نَس۪يتَ وَقُلْ عَسٰٓى اَنْ يَهْدِيَنِ رَبّ۪ي لِاَقْرَبَ مِنْ هٰذَا رَشَداً
Ancak "Allah dilerse (yapacağım) de ve eğer unutursan Rabbinin ismini an" ve "Rabbimin beni, bundan (mağara insanları hakkında) daha doğru bir bilgiye iletmesini umuyorum" de.
24
وَلَبِثُوا ف۪ي كَـهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِن۪ينَ وَازْدَادُوا تِسْعاً
(Sonra yine) İnsanlar "Onlar mağaralarında üç yüz dokuz sene kaldılar" dediler.
25
قُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثُواۚ لَهُ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَبْصِرْ بِه۪ وَاَسْمِـعْۜ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّۘ وَلَا يُشْرِكُ ف۪ي حُكْمِه۪ٓ اَحَداً
İnsanlara deki "Rabbim onların mağarada ne kadar kaldıklarını en iyi bilendir. Göklerin ve yerin gayb bilgisi onun elindedir. Sen yalnızca Rabbinin sana söylediğine bak ve sadece Rabbini dinle. O mağara ashabını Allah dan başka sahiplenip koruyacak kimse yoktur ve onlar hakkında vereceği hükme, Allah hiçbir kimseyi ortak etmez.
26
وَاتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَۚ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِه۪ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِه۪ مُلْتَحَداً
Bu konuda sen, yalnızca sana vahy ettiği Rabbinin kitabından oku. Allah'ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur ve sen de (Rabbinin kelimelerini değiştirmeye kalkarsan) ondan başka sığınacak hiçbir kimseyi bulamazsın.
27
وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْۚ تُر۪يدُ ز۪ينَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِـعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوٰيهُ وَكَانَ اَمْرُهُ فُرُطاً
Sabah akşam Rablerinin rızasını gözeterek, dua edip, ona kulluk edenlerle birlikte nefsinin isteklerine karşı diren (sabret). Yalnızca dünyanın aldatıcı süslerini isteyenlerden gözlerini ayırma, kalplerini bizi anmaktan alıkoyduğumuz ve Allah'a karşı kulluk görevine aldırış etmeyerek, yalnızca arzularının isteklerine tabi olanlara, kesinlikle itaat etme.
28
وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَٓاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَٓاءَ فَلْيَكْفُرْۙ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ نَاراًۙ اَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَاۜ وَاِنْ يَسْتَغ۪يثُوا يُغَاثُوا بِمَٓاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَۜ بِئْسَ الشَّرَابُۜ وَسَٓاءَتْ مُرْتَفَقاً
Gerçekler (doğrular) yalnızca Rabbinin belirledikleridir. Dileyen bu doğrulara iman etsin, dileyende reddedip inkar etsin. (Ama şunu unutmayın ki) Biz inkar ederek kendilerine zulmedenler için ateş hazırladık. Ateşin oluşturduğu örtü, onları çepe çevre kuşatacaktır. Onlar orada (susuzluklarını gidermek için) yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri dağlayan bir su ile onlara yardım edilecektir. O su ne kadar kötü bir içecek ve orası ne kadar kötü kalınacak yer.
29
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اِنَّا لَا نُض۪يعُ اَجْرَ مَنْ اَحْسَنَ عَمَلاًۚ
İman edip doğru ameller yapanların, yaptıkları güzel şeylerin hiç birisini zayi etmeyiz.
30
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَاباً خُضْراً مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۜ نِعْمَ الثَّوَابُۜ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقاً۟
Onlar için, altlarından ırmakların aktığı adn cennetleri var. Onlar orada altın dan bilezikler takarlar ve orada ipekten, parlak yeşil elbiseler giyerek, koltukların üzerine uzanıp yatarlar. Orada ne güzel karşılıklar ve ne güzel arkadaşlıklar var.
31
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِاَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ اَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعاًۜ
Onlara iki adamın örneklerini anlat. Biz onlardan birisine üzüm bağlarından oluşan iki bahçe vermiş ve bu iki bahçenin etrafını hurma ağaçları ile çevirmiştik. O iki bahçe arasında yalnızca bir ekin tarlası vardı.
32
كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ اٰتَتْ اُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْـٔاًۙ وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَراًۙ
Bu iki bahçe tam bir verimlilik içerisinde ürünlerini hiç eksiltmeden veriyordu ve iki bahçe arasından da bir nehir akıtıyorduk.
33
وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌۚ فَقَالَ لِصَاحِبِه۪ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَنَا۬ اَكْثَرُ مِنْكَ مَالاً وَاَعَزُّ نَفَراً
Ve birde tek meyve bahçesi olan biri vardı. İki bahçesi olan, diğer bahçe sahibine karşılıklı laf atarak "Ben mal çokluğu olarak senden daha fazla ve evlat sayısı olarak da daha güçlüyüm" demişti.
34
وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ قَالَ مَٓا اَظُنُّ اَنْ تَب۪يدَ هٰذِه۪ٓ اَبَداًۙ
Kendi nefsine haksızlık ederek bahçesine girmiş ve "Bu bahçenin ebedi olarak yok olacağını zannetmiyorum."
35
وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُدِدْتُ اِلٰى رَبّ۪ي لَاَجِدَنَّ خَيْراً مِنْهَا مُنْقَلَباً
Kıyamet saatinin meydana geleceğini de zannetmiyorum. Eğer tekrar Rabbime döndürülecek olsam bile, bundan daha farklı, değişik nimetler bulacağım kesin" emişti.
36
قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلاًۜ
Bahçe komşusu arkadaşı ona karşılık vererek "Seni topraktan, sonra bir atımlık sudan ve sonrada bir adam şekline getiren yaratanını inkar mı ediyorsun?"
37
لٰكِنَّا۬ هُوَ اللّٰهُ رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً
"Ancak benim Rabbim yalnızca O Allah dır. Ben hiçbir zaman Rabbime ortak koşmayacağım."
38
وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِۚ اِنْ تَرَنِ اَنَا۬ اَقَلَّ مِنْكَ مَالاً وَوَلَداًۚ
"Halbuki bahçene girdiğinde, her ne kadar beni, mal ve evlat bakımından az görsen de "Allah'ın dediği olur. Güç ve kuvvet yalnızca Allah'ındır" demen gerekmez miydi?
39
فَعَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يُؤْتِيَنِ خَيْراً مِنْ جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَاناً مِنَ السَّمَٓاءِ فَتُصْبِحَ صَع۪يداً زَلَقاًۙ
"Rabbimin senin bahçenden daha hayırlısını bana vereceğini, senin bahçenin üzerine gökten bir afet gönderse, bahçen yerle bir olabilir."
40
اَوْ يُصْبِحَ مَٓاؤُ۬هَا غَوْراً فَلَنْ تَسْتَط۪يعَ لَهُ طَلَباً
"Yahut suyun çekilebilir ve bir daha o suyu çıkarmaya senin gücün yetmeyebilir" dedi.
41
وَاُح۪يطَ بِثَمَرِه۪ فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَٓا اَنْفَقَ ف۪يهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً
O adamın ürünleri kuşatılmış, altı üstüne gelmiş bahçeden elde ettiği nafakasının yok olması karşısında, ellerini ovuşturarak çaresizlik içerisinde "Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım" demişti.
42
وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِراًۜ
Bundan sonra onun Allah dan başka kendisine yardım edecek ne birileri var, nede kendi kendine yardım edecek gücü var.
43
هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّۜ هُوَ خَيْرٌ ثَوَاباً وَخَيْرٌ عُقْباً۟
Şimdi şu anda sığınılacak tek gerçek ilah, Allah dır. En hayırlı karşılığı veren ve en adil cezayı veren de O dur.
44
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَش۪يماً تَذْرُوهُ الرِّيَاحُۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِراً
Onların dünya hayatındaki misali suya benzer. Biz suyu gökten indiririz ve o su yer yüzündeki nebatlarla karışır ve sonra o bitkiler kupkuru olup sararır ve rüzgar onları savurup yok eder. Allah her şeyin planını yapmaya gücü yetendir.
45
اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً
Mallar ve oğullar dünya hayatının zenginlikleridir (süsleri). Rabbinin yanında, kalıcı olarak yapılan doğru ve yararlı işler, sonuç almada daha hayırlı ve düşüncesi bile daha güzeldir.
46
وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْاَرْضَ بَارِزَةًۙ وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ اَحَداًۚ
O gün dağları biz yürütürüz, arzı da dürülmüş olarak görürsün. İnsanları bir araya toplarız ve onlardan hiçbirini unutmayız.
47
وَعُرِضُوا عَلٰى رَبِّكَ صَفاًّۜ لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۘ بَلْ زَعَمْتُمْ اَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِداً
Onlar, saf halinde Rabbine arz edilmişlerdir. Allah, onlara şöyle diyecektir: «Şüphesiz sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Fakat, size kıyamet için yaptığımız vaadi yerine getirmeyeceğimizi sanmıştınız, değil mi?
48
وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراًۜ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَداً۟
Kitap ortaya konulduğunda, içinde olanlardan dolayı suçluların, korku içine düştüklerini görürsün. Sonra onlar "Vay halimize! Bu nasıl bir kitap ki? Büyük dememiş, küçük dememiş bırakmadan, hepsini sayıp içine almış" derler. Onlar yaptıkları her şeyi karşılarında hazır olarak bulmuşlardır. Senin Rabbin asla haksızlık yapmaz.
49
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّه۪ۜ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُٓ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُون۪ي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّۜ بِئْسَ لِلظَّالِم۪ينَ بَدَلاً
Biz meleklere Adem için (bana) secde edin demiştik de, İblisin dışındaki meleklerin hepsi secde etmişlerdi. O zamana kadar İblis sıradan (cin) bir melekti . Sonrada Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz o şeytan ve onun davranışlarını takip edenleri, onlar size apaçık bir düşman olduğu halde, benden başka sığınak ve koruyucu mu edineceksiniz? (Bir bilseniz) Zalimlerin karşılıkları ne kadar kötü.
50
مَٓا اَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَا خَلْقَ اَنْفُسِهِمْۖ وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلّ۪ينَ عَضُداً
Gökleri ve yeri yaratırken onları şahit yapmadım. Hatta kendilerini yaratırken de şahit yapmadığım gibi, yaratırken o sapkınları yardımcı edinecek de değilim.
51
وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقاً
O gün Rabbin onlara "Benim ortağım olduğunu zannettiklerinizi çağırın" der. Onlarda Allah'a ortak koştuklarını çağırırlar, ancak aralarına aşılmaz engeller koyduğumuz için, ortak koştukları onlara cevap veremezler.
52
وَرَاَ الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفاً۟
Suçlular ateşi gördüklerinde, artık o ateşin içine gireceklerini anlayacaklar, ama onu kendilerinden uzaklaştıracak bir yol bulamayacaklar.
53
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ اَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً
Biz, Kur'an da her türlü örneği anlattık. Ama insan pek çok şeyde aceleci davranmaktadır.
54
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰى وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلاً
Doğru yolu gösteren belgeler geldiğinde, insanları iman etmekten alıkoyan veya Rablerinden bağışlama dilemeye engel olan şey, daha önceki toplumların uygulamaları veya azapla karşı karşıya gelmelerinden başka bir şey değildir.
55
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۚ وَيُجَادِلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَمَٓا اُنْذِرُوا هُزُواً
Biz elçileri yalnızca müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdik. Gerçekleri inkar edenler hakkı (Allah'ın ayetlerini) hükümsüz kılabilmek için, batıl yollarla mücadele vermekte ve ayetlerimiz ve uyarıldıkları (cennet, cehennem, yeniden yaratılma, hesap verme gibi) konularla alay etmektedirler.
56
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ فَاَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُۜ اِنَّا جَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِنْ تَدْعُهُمْ اِلَى الْهُدٰى فَلَنْ يَهْتَدُٓوا اِذاً اَبَداً
Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılan kimseden, sonra o ayetlerden yüz çevirenden ve kendi elleriyle yaptıklarını unutan dan daha zalim kim vardır. Böylelerinin kalplerine anlamalarını engelleyen örtüler ve kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onlara doğru yolu gösteren Kur'an'a davet etsen de, ebedi olarak doğruya ulaşamazlar.
57
وَرَبُّكَ الْغَفُورُ ذُوالرَّحْمَةِۜ لَوْ يُؤَاخِذُهُمْ بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَۜ بَلْ لَهُمْ مَوْعِدٌ لَنْ يَجِدُوا مِنْ دُونِه۪ مَوْئِلاً
Rabbin merhamet sahibi bağışlayıcıdır. Eğer Allah yaptıklarının karşılığında onları yakalasaydı, onlar için azap acele olarak verilirdi. Onlar için Allah dan başka engelleyicinin bulunmadığı vaat, mutlaka gerçekleşecektir.
58
وَتِلْكَ الْقُرٰٓى اَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِمْ مَوْعِداً۟
Bu şehir.halkını, zulmettikleri zaman helak ettik. Biz onları yok etmek için bir zaman belirledik.
59
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِفَتٰيهُ لَٓا اَبْرَحُ حَتّٰٓى اَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ اَوْ اَمْضِيَ حُقُباً
Musa beraberindeki gence "Yıllar geçse de, iki suyun birleştiği yere ulaşıncaya kadar durmayacağım" demişti.
60
فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِ سَرَباً
O ikisi, suyun buluşma yerine geldiklerinde balıklarını unuttular, sonrada balık denizde yol bularak gözden kayboldu.
61
فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ لَقَدْ لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً
Yolda bir müddet gittikten sonra Musa genç arkadaşına "Bu kadar yorucu yolculuktan sonra yemeğimizi getir (yiyelim)" dedi.
62
قَالَ اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ وَمَٓا اَنْسَان۪يهُ اِلَّا الشَّيْطَانُ اَنْ اَذْكُرَهُۚ وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً
Arkadaşı "Gördün mü? Mola için sığındığımız kayanın yanında balığı unuttum. Şüphe yok ki sana bunu hatırlatmamı şeytan unutturdu, tuhaf bir şekilde balık denizin içinde kaybolup gitmişti" dedi.
63
قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصاًۙ
Musa ona "Tamam bizim istediğimizde buydu" dedi ve tekrar izlerini takip ederek, olayı anlata anlata geri döndüler.
64
فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً
Kendisine katımızdan bir rahmet ve ilim verdiğimiz kulumuzu buldular.
65
قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً
Musa "Sana öğretilmiş olan doğru bilgileri, bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" dedi.
66
قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً
O da "Sen benimle beraber olmaya tahammül edip sabır gösteremezsin."
67
وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً
Sonra (neden olduğunu) kavrayamadığın bir olaya nasıl sabredebilirsin ki?" dedi.
68
قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً
Musa ona "Allah dilediği sürece, beni sabırlı bulacağından emin olabilirsin. Sana asla karşı çıkmayacağım (isyan etmeyeceğim)" dedi.
69
قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟
O kul Musa'ya "Bana tabi olduğun sürece, aramızda geçen bir olay hakkında, ben sana bir açıklama yapıncaya kadar, herhangi bir soru sormayacaksın" dedi.
70
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً
Bir gemiye bininceye kadar gittiler ve o kul bindikleri gemiyi yaraladı. Musa "İçindekileri boğmak için mi gemiyi yaraladın? Gerçekten çok tuhaf bir iş getirdin (yaptın)" dedi.
71
قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً
O kul "Benimle olmaya sabredemezsin diye, ben sana söylememiş miydin?" dedi.
72
قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً
Musa "Unuttuğumdan dolayı beni sorumlu tutma ve yaptığım bu hatadan dolayı da beni zora sokma" dedi.
73
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً
Yine bir müddet beraber gittiler ve bir çocukla karşılaştılar. O kul çocuğu öldürdü. Musa "Karşılığı olmadığı halde, tertemiz bir kişiyi öldürdün. Çok çirkin bir iş yaptın" dedi.
74
قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً
O kul "Ben sana benimle olmaya güç yetiremezsin dememiş miydin?" dedi.
75
قَالَ اِنْ سَاَلْتُكَ عَنْ شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلَا تُصَاحِبْن۪يۚ قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنّ۪ي عُذْراً
Musa ona "Eğer bundan sonra sana soru sorarsam, benimle bir daha arkadaşlık yapma. Benden sana özür ulaşmıştır" dedi.
76
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَيَٓا اَهْلَ قَرْيَةٍۨ اسْتَطْعَمَٓا اَهْلَهَا فَاَبَوْا اَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا ف۪يهَا جِدَاراً يُر۪يدُ اَنْ يَنْقَضَّ فَاَقَامَهُۜ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ اَجْراً
Bir kasaba halkına ulaşıncaya kadar beraber yürüdüler ve o kasaba halkından yemek istediler. Kasaba halkı ikisini de misafir etmekten kaçındılar. O köyün içinde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O kul onu hemen düzeltip onardı. Musa "İsteseydin bu yaptığın işe karşılık bir ücret isteyebilirdin" dedi.
77
قَالَ هٰذَا فِرَاقُ بَيْن۪ي وَبَيْنِكَۚ سَاُنَبِّئُكَ بِتَأْو۪يلِ مَا لَمْ تَسْتَطِـعْ عَلَيْهِ صَبْراً
O kul "İşte bu soru, seninle beni ayıran sorudur. Sabretmeye tahammül edemediğin olayların yorumunu sana haber vereceğim" dedi.
78
اَمَّا السَّف۪ينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاك۪ينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَاَرَدْتُ اَنْ اَع۪يبَهَا وَكَانَ وَرَٓاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَف۪ينَةٍ غَصْباً
"Gemiye gelirsek ki, o gemi fakir insanlara ait idi. Onunla denizde çalışıyorlardı. O gemiye hasar vermek istememin sebebi, onların gerisinde bir hükümdar bütün (sağlam) gemilere zorla el koyuyordu."
79
وَاَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ اَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَش۪ينَٓا اَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَاناً وَكُفْراًۚ
"Çocuğa gelince, o çocuğun anası babası inanan kimselerdi. Ana babasına isyan ve inkar ederek zarar vermesinden endişelendik."
80
فَاَرَدْنَٓا اَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْراً مِنْهُ زَكٰوةً وَاَقْرَبَ رُحْماً
"Rableri ikisine, o çocuktan daha temiz ve ana babasına daha merhametli bir çocukla değiştirmeyi diledi."
81
وَاَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَت۪يمَيْنِ فِي الْمَد۪ينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنْزٌ لَهُمَا وَكَانَ اَبُوهُمَا صَالِحاًۚ فَاَرَادَ رَبُّكَ اَنْ يَبْلُغَٓا اَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنْزَهُمَاۗ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۚ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ اَمْر۪يۜ ذٰلِكَ تَأْو۪يلُ مَا لَمْ تَسْطِـعْ عَلَيْهِ صَبْراًۜ۟
"Şimdi de duvara gelince "O duvar şehirde oturan iki yetim çocuğa aitti. O duvarın altında da iki yetime ait hazine vardı ve babaları da her zaman doğru işler yapan (salih) bir kuldu. Rabbin diledi ki, o iki yetim olgunluk çağına geldiklerinde, Rablerinden bir rahmet olarak hazineyi kendileri çıkarsın. Bunları ben kendiliğimden yapmadım (Allah emretti). İşte benimle beraber olduğunda, sabredemediğin olayların yorumları böyledir" dedi.
82
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِۜ قُلْ سَاَتْلُوا عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْراًۜ
Sana Zilkarneyn hakkında suru soruyorlar. Onlara deki "Şimdi size o nunla ilgili bir öğüt okuyacağım."
83
اِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْاَرْضِ وَاٰتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَباًۙ
Zülkarneyn'i yer yüzünde bir mekana yerleştirdik ve her şeyin nasıl ve neden yapıldığının bilgisini öğrettik.
84
فَاَتْبَعَ سَبَباً
O da bu öğrendiklerini uyguladı.
85
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْماًۜ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِمَّٓا اَنْ تُعَذِّبَ وَاِمَّٓا اَنْ تَتَّخِذَ ف۪يهِمْ حُسْناً
Güneşin battığı yere ulaşınca, güneşi koyu bir bataklıkta batıyorken görmüş ve aynı zamanda orada yaşayan bir topluluk bulmuştu. Ona "Ya Zelkarneyn! Şimdi bu topluluğu, istersen azap edip cezalandırırsın veya onlara güzel bir şekilde davranıp, iyilikle muamele yapabilirsin" demiştik.
86
قَالَ اَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ اِلٰى رَبِّه۪ فَيُعَذِّبُهُ عَذَاباً نُكْراً
Zülkarneyn "Şu anda kim bir haksızlık yaparsa, ona yaptığı haksızlık nedeniyle cezasını veririz. Sonra o zalim Rabbine döndürülür ve işte o zaman azabın en kötüsü ile, orada ona azap edilir" dedi.
87
وَاَمَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَلَهُ جَزَٓاءًۨ الْحُسْنٰىۚ وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ اَمْرِنَا يُسْراًۜ
Kimde iman edip doğru işler yapmışsa, Rabbinin katında, ona en güzel mükafaatlar vardır. Onun için bizde iman edene, bütün kolaylıkların sağlanmasını emredeceğiz
88
ثُمَّ اَتْـبَعَ سَبَباً
Sonra bir sebepten dolayı yola çıktı.
89
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلٰى قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْراًۙ
Güneşin doğduğu (vakte) yere varıncaya kadar gitti ve orada üzerlerinde güneşten başka onların üzerini örten, hiçbir şeyin olmadığı bir topluluğun üzerine, güneşi yükseliyor buldu.
90
كَذٰلِكَۜ وَقَدْ اَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْراً
Böylece biz onları bulundukları hal ile kuşattık (kendi hallerine bıraktık).
91
ثُمَّ اَتْبَعَ سَبَباً
Sonra yine bir sebepten dolayı yola çıktı.
92
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْماًۙ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً
Taki iki settin arasına varıncaya kadar gitti. Orada o iki setten başka bir topluluğu, yaşıyor buldu. Onların konuştuğu dil çok zor anlaşılıyordu.
93
قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجاً عَلٰٓى اَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَداًّ
Onlar "Ey Zelkarneyn! Ye'cüc ve me'cüc adında iki topluluk yer yüzünde sürekli bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir engel (set, duvar) yapmanın karşılığında sana bir ücret ödeyebiliriz, yapar mısın?" dediler.
94
قَالَ مَا مَكَّنّ۪ي ف۪يهِ رَبّ۪ي خَيْرٌ فَاَع۪ينُون۪ي بِقُوَّةٍ اَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْماًۙ
Zülkarneyn onlara "Yaptıklarımın karşılığında Rabbimin ahirette yerleştireceği mekan benim için daha hayırlıdır. Şimdi siz bana güç ve kuvvetle yardım edin, bende sizinle onların arasında bir set yapayım" dedi.
95
اٰتُون۪ي زُبَرَ الْحَد۪يدِۜ حَتّٰٓى اِذَا سَاوٰى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُواۜ حَتّٰٓى اِذَا جَعَلَهُ نَاراًۙ قَالَ اٰتُون۪ٓي اُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْراًۜ
"Siz şimdi bana demir parçaları getirin" dedi. Demir parçaları ile iki settin arasını doldurdu ve "(Ateş yakıp) Demirler nar gibi oluncaya kadar körükleyin. Şimdi bana (başka bir yerde eritilmiş bakırı) getirin de, bakır eriyiğini demir korunun üzerine dökeyim" dedi.
96
فَمَا اسْطَاعُٓوا اَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْباً
"Bundan sonra onlar ne bu settin üzerini aşmaya, nede o set üzerinde bir delik açmaya güçleri yetmez" dedi.
97
قَالَ هٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبّ۪يۚ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ رَبّ۪ي جَعَلَهُ دَكَّٓاءَۚ وَكَانَ وَعْدُ رَبّ۪ي حَقاًّۜ
Zülkarneyn " Bu Rabbimin (bana öğrettiği) rahmetidir. Rabbimin vaat ettiği gün (kıyamet vakti) gelince, bu setti yerle bir eder. Rabbimin verdiği söz mutlaka yerine gelir.
98
وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ ف۪ي بَعْضٍ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعاًۙ
Kıyamet günü onları bırakırız ki birbirlerine karışsınlar. İşaret verilince (sura üfürülünce), onların hepsini bir araya toplarız.
99
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِر۪ينَ عَرْضاًۙ
O gün cehennemi, inkar edenlere arz ederiz.
100
اَلَّذ۪ينَ كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِكْر۪ي وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعاً۟
O inkar edenler dünyada iken, benim hatırlatmalarımı görmemek için, gözlerine örtü çekmişler ve (Kur'an'ı) dinlemek için de hiçbir çaba göstermemişlerdi.
101
اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪ٓي اَوْلِيَٓاءَۜ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلاً
O inkar edenler benim kullarımı, benden başka koruyucu (veli) edinebileceklerini mi zannediyorlardı? Biz cehennemi inkarcıların ineceği yer olarak hazırladık.
102
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالاًۜ
Onlara "Yaptıklarının boşa gideceği kimseleri, size haber vereyim mi?" dedi.
103
اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً
Onlar, yaptıkları şeylerin güzel olduklarını zannettikleri halde, hesap gününde dünya hayatında yaptıkları bütün çabaları kayıp olanlardır.
104
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِه۪ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْناً
Onlar öyle kimseler ki, Rablerinin ayetlerini ve O na kavuşmayı inkar etmişler ve bundan dolayı da yaptıkları her şey boşa gitmiş olup, kıyamet gününde onlara en ufak bir kıymet (değer) vermeyeceğiz.
105
ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُواً
Ayetlerimi ve elçilerimi alaya, eğlenceye olmalarından ve onları inkar etmelerinden dolayı, böylece onların karşılıkları (cezaları) cehennem olmuştur.
106
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلاًۙ
İman edip doğru işler yapanlara gelince, onlarında indirilip konulacağı yerde, firdevs cennetleri olacaktır.
107
خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً
Onlar o bahçelerde temelli kalacaklar ve orada hiçbir değişiklik istemeyeceklerdir.
108
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَاداً لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِه۪ مَدَداً
Onlara deki "Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa, hatta o denizlerin bir misli daha olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden, o denizler tükenirdi."
109
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَداً
Deki "Bende sizin gibi bir insanım. Yalnızca bana, sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahy ediliyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih ameller işlesin (doğru işler yapsın) ve Rabbine ibadet ederken hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi O na ortak koşmasın.
110

Sureler

Mealler